Bölüm 64: Vahşi Doğa

avatar
1840 0

Mavi Elma - Bölüm 64: Vahşi Doğa


Müzayede bittiğinde Adem’in suratı kan ağlıyordu. Teklif verdiği bütün eşyaları almak için tüm hazinesini doğrudan güzeller güzeli sunucuya vermiş olan Adem’in suratı nasıl kan ağlamazdı ki?

 

“Onlarca ölüm kalım savaşı… savaşlardan elde ettiğim paralar… Hepsi gitti.” 

 

Adem’in düşünceleri bu yönde olsa da en azından kendisini rahatlatacak bir avuntuya sahipti. “Paralarım elimden uçup gitse de yerlerine yeni eşyalar getirdiler, bundan ötürü en azından boşa gitmiş sayılmazlar.” 

 

Adem bunları düşünürken bir anda kitabına vermiş olduğu 50.000 ruh taşını hatırladı. Ağzından dışarıya doğru fırlamaya çalışan kanı zorla bedeninde tutan Adem’in gözü yaşlıydı. Cüzdanının örümcek ağıyla dolu olmasından ötürü şuan ki ruh halini hiç iyi değildi. “Sadece altı saat öncesinde ben genç bir soyluydum, şimdiyse soyadımın hakkını veren bir çulsuzum!” 

 

En sonunda Dokuz Şehrin Masalı’ndan ayrılan üçlünün içerisinde en kazançlısı şüphesiz Adem’di. Che, Adem’e inanmayan gözlerle bakmaya devam ediyordu, “Doğruyu söyle Adem, daha ne kadar paran var? Bu gecenin devamında birkaç kediciği miyavlatmamıza izin verir mi ha?” 

 

Adem, Che’ye acımasızca baktı. Gözlerindeki dolulukla birlikte “Ne parası? Daha demin tüm paramı verdim buraya!” diye çıkıştı. 

 

Che’nin suratı demin duymuş olduklarıyla büküldü, “Üçüncü kardeş sende Adem’in fazla cimri olduğunu düşünmüyor musun?” 

 

Cihan kendisine yönlendirilen soruyla birlikte ne yapacağından habersiz etrafına bakındı. Gözleri yaşlarla dolu Adem’e baktıktan sonra derin bir nefes aldı. “Şey… Ben Adem’in doğruyu söylediğine inanıyorum. Gerçekten de tüm parasını vermiş gibi görünüyor… Bu duyguyu çok iyi bilirim.” 

 

Che ikiye karşı tek kaldığından ötürü dudaklarını büktü, “Ne yani bu gün hiç kedicik sevemeyecekmiyiz… Çok yazık oldu çok! En azından kutlama yapardık…” Kafasını sallayan Che, “O zaman bu gün bayılana kadar içiyoruz! Başka türlü bir kutlama düşünemiyorum!” dedi. 

 

Bunu duyan ikili hemen kafa salladı. Açıkçası kımız son derece uyuşturucu olmasına karşın bedene de faydalıydı. Kim bedenine faydalı olan bir şeyi içmek istemezdi ki?

 

Üçlünün altın kanatlı kargaya yerleşip daha sonrasında Yun malikanesine gitmesi pek fazla sürmedi. Che malikaneye girfiği anda bir hizmetçiyi durdurup kulağına bir şeyler fısıldadı. Suratı kırmızıya dönen hizmetçi sadece kafasını salladı ve hızla ayrıldı. 

 

“Kulağına ne fısıldadın sen onun?” 

 

Che Adem’in sorusu üstüne hemen mahcup bir şekilde gülümsedi. Suç işlerken yakalanmış bir çocuğun gülümsemesi eşliğinde “Hiç… Sadece ona biraz kımız getirmesini söyledim. Yanında da harika etler getirsin ki gücümüze güç katsın dedim.” 

 

Che’nin bu sözleri üstüne Adem daha fazla birşey demedi. Sadece kafasını salladı ve odasına doğru ilerledi. Bedenini sıcak suyun içine sokan Adem, elde ettiği malzemeleri tekrar düşündü, “Ördeğin Dansı, Mühür Tesisatı, 50 tane Kübey’in Burçağı ve Yıldırım Üretim Hapı… Tüm bunlara harcanan para 500.000 ruh taşı… Bu müzayedeler tamamen insanları sömürmek için oluşturulmuş! Bir mühür ustası olduğumda bunun intikamını alacağım!” 

 

Güzelce banyo yapan Adem, aşağıya indiğinde sayısız gibi görünen şişelerin odaya dolduğunu ve bedenlerinin sadece mahrem yerlerini kapatan giysiler giyen hizmetçilerin süslü kıyafetleriyle dans ettiğini fark etti. 

 

Adem, bu hizmetçilerin pürüzsüz cildine bakarken yanakları alev almıştı. İçlerinden bir tanesini hemen fark eden Adem onu geçenlerde de çıplak bir şekilde izlediğini fark etti ve hemen terlemeye başladı. 

 

Yun Che, Adem’in bu halini gördüğünde kahkahaya boğuldu, “Gel ve otur Adem. Müziğin ve dans eden kadınların keyfini çıkar! Bu müzayedenin kahramanı sensin, böylesine sağlam bir savaşçı nasıl olurda zaferini kutlamaz!” 

 

Duyduklarıyla birlikte oturan Adem, yemekler ve içkiyle eğlenceye katılmıştı. Sürekli yakın temas ile dans eden dansçılar eşliğinde kendisini cennette sanmıştı… 

 

Sabahın ilk ışıkları çoktan toprağa düştüğünde üçlü sızmış ve uyuya kalmıştı. Sabaha kadar dans eden hizmetçiler ise, baygın bir halde yataklarına dönmeye koyulmuştu. Bu gün yaptıkları eylem her ne kadar aşırı utanılacak bir şey olsa da, onları gören sadece üç çocuk olmuştu ve hizmetçilere verilen para da son derece yüksekti. Bu günkü dansı kabul etmemeleri için hiçbir nedenleri yoktu. 

 

Adem, öğleye doğru kendisine geldiğinde yere devrilmiş olan yaklaşık dört yüz kımız şişesini fark etti. İçmeye başladığından beridir içkiye olan direnci o kadar yükselmişti ki, daha çok içiyor ancak çok kısa bir süreliğine sarhoş olabiliyordu. 

 

Adem kendine gelmek ve bedenindeki alkol kokusundan kurtulmak için bedenini bahçede bulunan minik havuzda yıkadı. Bunun hemen sonrasında ise eline yeni ikiz baltasını alan Adem, ikiz baltalarıyla eğitime başladı. Yapabileceği hareketleri deneyen Adem için bu eğitim en fazla iki saat sürmüştü. Bu eğitimin sonrasında ise Cennet Ateşi tekniğinin ikinci düzeyi için çalışmalarına başladı. 

 

KATIRT!

 

Bir ekleminin kırılmasıyla birlikte Adem’in suratı beyaza döndü, şiddetle omzunu tuttu ve çığlık atmamak için zor durdu. Hemen Cennet Ateşini aktif eden Adem’in tüm omzu şiddetle yanıyordu. 

 

Adem’in durumu gerçekten de kötüydü, ikinci düzeye geçmek için öğrenmesi ve uygulaması gereken yüz altmış iki tane hareket vardı ve hala daha ilk hareketle uğraşıyordu. “Sürekli zorlaşan bu hareketleri bitirmem kaç yılımı alacak? On yıl mı?!” diye mırıldandı. Bu sırada bedeninin yenilenmesiyle derin bir nefes alan Adem eğitimine geri dönmüştü. 

 

Eğitimini akşama doğru bitirme kararı alan Adem, Che’yi bulduğu gibi yanına doğru ilerledi. 

 

“Che, sana bahsettiğim o silahın durumu nedir? Yapılabilir değil mi?” 

 

Che’nin almış olduğu Tükürükçü Yeşim Yılanının zehir kesesinden üretilecek olan silahtan bahseden Adem, Che’nin olumlu anlamda kafa sallamasıyla birlikte sevindi. “Ne zaman hazır olur? Bu silahın benim için son derece faydalı olacağını düşünüyorum!” 

 

“En fazla bir güne hazır olacak. Dedem bu dediğin zehri hap haline bizzat getireceğini söyledi. Bu zehir hap haline geldikten sonra ise yapman gereken tek şey ruhsal gücünle hapı patlatmak! Ondan sonrasında rakip ne yapacağını bile bilemeyecek!”

 

“Haha! Artık daha da güvende olacağım demek!” 

 

“Kesinlikle…” 

 

“Che biliyorsun bir görevim var, her ne kadar Kıdemli Ouz’un bu görevi bana neden verdiğini bilmesemde, Sarmaşık Dağlarına gitmem gerekli. Bundan ötürü de üç gün içerisinde ayrılmayı düşünüyorum.” 

 

Che bu sözlerin geleceğini çok iyi biliyordu. Kafasını salladı ve “Üç gün sonra demek… Peki, benim yapabileceğim başka bir şey var mı?” diye sordu. 

 

Adem bir süre düşündü ve “Neredeyse unutuyordum, Cihan’ı tarikata götürebilir misin? Onun ben ve sen gittikten sonra tekrardan o kötü yaşantısına dönmesini istemiyorum.” dedi.

 

Che bunu duyduğunda Adem’in omzuna vurdu, “Bunu demesen de götürme niyetindeydim. Merak etme onu tarikata götürdüğümde eğer testlerden geçebilirse ona son derece iyi bakacağım.” 

 

Adem bunu duyduğunda rahatladı. Sonrasında çantasından orta dereceli bir ruh arıtma hapı çıkardı ve Che’ye doğru uzattı, “Beni bulmanı sağlayan kavgada bir kız vardı. O da haydut grubunun içindeydi. Ben gittikten sonra bunu ona verir misin? Ona daha fazla böyle kötü insanlarla birlikte olmaması gerektiğini de söylersen harika olur.”

 

Che, Adem’in bu sözlerini kafasına kazıdı. Sonrasında da olumlu bir şekilde kafasını salladı ve “Olmuş bil.” dedi. 

 

Bu sözler ile birlikte Adem’in içi rahatladı, gülümsemesi daha da büyüdü ve kalan üç günde kendisini Yun Malikanesinde eğitmeye devam etti. 

 

Üç gün çabucak gelip geçti. Adem’in gözünde bu üç gün, dalından düşmeye çalışan yaprağın hızından bile daha hızlıydı. En sonunda Yun malikanesinden ayrılan Adem, şehre ilk girdiği çıkıştan tekrar ayrıldı.

 

“Tekrardan vahşi doğadayım…” diye mırıldanan Adem, uçan kılıcına atladığı gibi uçmaya başlamıştı. 

 

 

Heyecanlı bir asker hemen konağa doğru ilerledi. Kendisine verilen görevden sonra ödülünün ne olacağını düşünen asker ödülünün kesinlikle ucuz bir şey olmayacağını biliyordu.

 

Konağın kapısını çalan asker, “Genç efendi! İzlememi istediğiniz Adem Çulsuz şehri terk etti!” diye bağırdı. 

 

Bu sözleri duyan Şemsettin kapıyı sonuna kadar açtı. Gözlerinde derin bir öldürme isteği ortaya çıkmıştı. “Nereye doğru gitti?!”

 

Kükrercesine askere soran Şerafettin, askerin titrek konuşmasını dinlemeye başladı. “G-Genç Efendi… Adem Çulsuz’un şehirden çıktığında… Efendim Sarmaşık Dağlarına gittiğini fark ettim…”

 

Şerafettin bu sözleri duyduğu anda, arkasındaki figür de bunları duymuştu. Bu figür şüphesiz Alev’den başkası değildi. “Mezarını nereye dikeceğini çok iyi biliyor!” çığlığı her yana dağılmıştı. 

 

“Al işte ödülün!” diyen Alev hemen askere doğru bir torba fırlattı. Torbanın içerisinde bulunan ruh taşlarının tok sesiyle birlikte asker ne yapacağını bilemedi ve hemen torbayı yakaladı. Hızla öne eğilen asker “Sizlere hizmet etmek benim için bir zevkti genç efendi.” dedi ve geldiği gibi koşarak uzaklaştı. Görevini terk ettiğinden ötürü geri dönmesi gerekliydi. Yoksa bu ruh taşları bile kendisini komutanından alacağı cezaya karşı koruyamazdı. 

 

“Sonunda şehirden çıktı. Bizimde intikam için fırsatımız doğdu! Kuzenim, ailemizin en güçlü üyelerini alalım ve o çocuğu yok edelim!” 

 

Şemsettin sadece kafasını salladı. Dudakları son günlerde daha iyi bir renge sahip olmuştu. “Kesinlikle ölecek! Babamın ve ailemin intikamını alacağım!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr