Bölüm 70: Peki Kim?

avatar
1643 0

Mavi Elma - Bölüm 70: Peki Kim?


Namık Qi Yoğunlaşmasının 8. düzeyine geçerken, bedeni şiddetle iyileşmeye başladı. Beyaz saçları omzundan aşağıya doğru dökülüyordu. Kaşları dahi çoktan beyazlaşmıştı, buruşmuş derisiyle birlikte Adem’e doğru bakıyordu. 

 

“Ölecek olsam bile seni de öldüreceğim! Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyine girdikten sonra beni yenebileceğine inanmıyorum!”

 

Adem’in vücuduna uygulanan dayanılmaz baskı ile birlikte suratında bir gülümseme meydana geldi. Her ne kadar Namık gücünü büyük bir oranda arttırmış olsa da şuan yaşayan bir ölü gibiydi. Ayağa kalkarken kemiklerinin hepsinden çıkan derin bir homurtu duymuştu. Çok değil sadece bir iki dakika içinde öleceği kesindi. 

 

Elbette ki bu durum Adem için pek de sorun değildi. İkiz baltalarını savurduğunda bilerek başka bir yöne doğru savurmuştu. Gerçek bir savaşta kullanmasa da ikiz baltalarının fırlatılabildiğini farkettiğinde hemen test etmişti ve bu baltaları fırlattığında eliptik bir yörüngede gittiğini çok iyi biliyordu. 

 

Baltalar çok yakında geri gelecekti ve Adem’in eline ulaşmadan önce geçeceği rota aslında Namık’ın şuan bulunduğu yerdi. 

 

“Gerçekten de beni öldürebileceğine inanıyor musun? Ben öyle düşünmüyorum.”

 

Vuvuvuvu!

 

Dönenerek havada ilerleyen balta doğrudan Namık’ın ensesine ilerledi ve bir ışıkla birlikte hızla ilerlemeye devam etti. 

 

Pooorrrşşşk!

 

İhtiyar Namık, kendisinden emin bir durumdayken bir anda gelen saldırıya karşı koyamamıştı. Kopan kafasında ne düşündüğü belirsiz bir ifade vardı. Namık’ın kopan kafası Adem’in ayağına doğru yuvarlandı. 

 

Adem baltalarını yakaladığı sırada, suratındaki ifade belli olmayan kafatasına baktı. Suratındaki kendinden emin gülümseme ile birlikte “Demiştim beni öldüremezsin diye…” dedi ve bir sonraki hamlesi doğrudan kafasına basmak oldu. 

 

Adem’in gücüyle birlikte kafatası doğrudan ezilmişti. Beyin, göz parçaları hızla etrafa yayılmış ve kan da buna eşlik etmişti. Adem ayağını çektiğinde kafatasından kalan tek şey basit bir et topuydu. Adem’in suratındaki gülümseme şimdi daha da güçlü hale gelmişti. Etraftaki cesetlere bakan Adem, hemen ağzına Kübey’in Burçağından bir parça attı ve Cennet Ateşi tekniğini sonlandırdı. 

 

“Şimdi hazineleri toplamanın zamanı…” 

 

Hınzır bir gülümseme ile birlikte Adem hemen en yakınındaki Namık’ın çantasını aldı ve ruhsal gücünü göndererek içindekileri boşaltmaya koyuldu. 

 

Bundan sonraki hedefi Hüsamettin olmuştu, daha sonrasında ise geriye kalan tüm cesetlerin çantalarını topladı. Tüm çantaları toplamayı bitirdiğinde ise hemen hazinelerini saymaya başladı. 

 

Hazineler arasında envai çeşit canavarın organları vardı, daha sonra kürkleri de buna dahil olmuştu. Adem’in bu durumdan rahatsız olması çok normaldi, “Bunların hiçbirisi benim işime yaramıyor! Ruh taşları nerede ruh taşları!”

 

Adem hemen birkaç tane torbayı fark etti ve bir tanesinin içini açtı. Tüm torbaları açtığında ise suratı daha da karanlık bir hale gelmişti. Bunun sebebiyse şüphesiz ki, tüm torbalardan çıkan 5.000 ruh taşından başka bir şey değildi. 

 

“Ha! Birde bu kadar fakirsiniz ha! E o zaman ölmenizin ne anlamı var lan! Ben sadece 5.000 ruh taşı için mi sizi öldürdüm!” 

 

Yanında bulunan bir cesedi hızla tekmeleyen Adem’in dudakları şiddetle titriyordu. “Tek seferde 50.000 ruh taşını kemiren bu kitabın sadece 5.000 ruh taşı ile dişinin kovuğu dolmaz ulan!” 

 

Adem bir başka cesedi hızla tekmeledi. Tekmelemiş olduğu ceset hemen bir ağaca doğru uçmuştu. Sinirlerini ikinci kez tekmelediği ceset ile birlikte bir nebze atan Adem, derin bir nefes aldı ve diğer malzemelere de göz atmaya koyuldu. 

 

“Ha?” 

 

Adem’in ilgisini çeken şey bir haritaydı, koyun derisinden yapılmış olan haritanın üstünde belli bir yer çizilmişti ve bu yerin sağ alt köşesine de çarpı işareti atılmıştı. Adem bu haritanın nereye ait olduğunu bilmiyordu, ancak çarpı işareti atılan yerin önemli bir yer olduğuna emin olmuştu. 

 

“Acaba bu çarpı işaretli yere gidersem… Zengin olabilir miyim?” 

 

Kendi düşünceleri arasında boğulan Adem’in hayali beş dakika boyunca devam etti. Bunun hemen sonrasında ise Adem kafasını salladı ve tekrar mevcut duruma geri döndü. Tüm hazineleri toplamayı bitiren Adem’in şimdi yapması gereken tek şey ölmüş olan tavşanın yanına doğru gitmekti. 

 

Devasa tavşanın çoktan öldüğü belliydi. En ufak bir hareket dahi yoktu ve bedeni sertleşmeye başlamıştı. Adem bunu fark ettiğinden hemen eline baltasını aldı ve doğrudan dudaklarına ilerledi. 

 

Adem’in boyuna gelen çivi gibi ön dişleri tavşanın etinden hızlıca sıyıran Adem, hemen bunları da çantasına koydu. Geriye kalan tek şey tavşanın kürkünü güzelce sıyırmaktı. Bu tavşanın kürkü son derece özel bir kürktü, sivri olmayan silahlardan gelen tüm hasarı engelleyebilirdi. 

 

Adem’in büyük bir özenle saatlerini harcadığı bu deri soyma işleminden sonra, hızla çantaya gönderilen kürk ve dişler güvence altına alınmıştı. Adem etin bir kısmını çantasına koydu ve geri kalanı ise pişirmeye koyuldu. 

 

Göreve başladığından beridir Adem’in pişirme yetenekleri büyük ölçüde artmıştı. Ondan ötürü de mükemmel bir yahni hemen Adem’in önünde belirdi. Böylesine güzel bir yemeği bir çırpıda silip süpüren Adem’in yapması gereken tek şey buradan ayrılmaktı.

 

Hızla uçan kılıcına atlayan Adem, çantasından çıkardığı bir ruh arıtma hapını yediği gibi havaya doğru yükseldi. Onun için Sarmaşık dağları artık çokta uzakta değildi. 

 

 

Yolculuklarına başladıklarından beridir bir haftayı çoktan geride bırakmış Hızıroğulları grubu en sonunda yorulmuş ve bir alanı işgal ederek kamp yapmak istemişlerdi. Uçan kılıçlarının gücü çok az olduğundan ve herkeste uçan kılıç bulunmadığından, grup yürümekten harap olmuştu. Böylesine yorucu bir yolculuk onların zihinlerini de alt üst ediyordu. 

 

“Etrafta kullanılabilecek bir şey var mı diye bakının! Güzel bir yemek yememiz için canavarları öldürmemiz gerekli!” 

 

“Hua!”

 

Grup hızla bölünmüş ve etrafı incelemeye başlamıştı. Busırada Şemsettin ve Alev’de ayrı bir bölgeye doğru ilerliyordu. Şemsettin’in suratı bu geziye çıktıklarından beridir daha iyiydi. Şimdiki hedefinin ne olduğunu biliyordu ve Alev’in de desteği sayesinde zihni temizlenmişti. 

 

“Hua!”

 

Birkaç çalıdan geçen ikilinin gözleri sürpriz bir manzarayla karşılaştı. Dayanılmaz kokudan ötürü Alev hemen burnunu tıkamıştı. 

 

Görmüş oldukları manzara şüphesiz Adem’in bir iki gün önce öldürmüş olduğu insanlar sürüsüydü. O kadar zaman bekleyince haliyle çürümeye başlamış olan cesetler dayanılmaz bir koku çıkarıyordu. 

 

“Burada neler olmuş böyle…” 

 

Ölü gurubun yanında bulunan canavar cesedinib sömürüldüğünü fark eden Şemsettin’in bakışları hızla değişti. Şemsettin bu canavarı bayağı iyi biliyordu, “Dört gözlü tavşan çoktan öldürülmüş, ancak onu öldüren insanlar bunlar değil…” 

 

“Peki kim?” 

 

Alev’in sorusu üzerine Şemsettin suskunlaştı, gözleri hızla kısıldı ve bıçak görünümü aldı. Bu onun düşündüğünü belli ediyordu. “Emin değilim, ancak bu canavarı ve bu adamları öldüren kimse, kesinlikle çok güçlü olmalı. Bu gruptan çok az da olsa Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyindeki bir uzmanın baskısını hissedebiliyorum.” 

 

Alev bunu duyduğu anda soluğunu tuttu, aşırı derece güçsüz olduğundan elbette ki bunu fark edememişti. “Kim bu uzman? Nasıl olurda ben fark edemem?” 

 

Şemsettin’in parmağı hızla öne doğru uzandı. Göstermiş olduğu bölgede başsız bir ceset bulunuyordu. Cesedin kafası olduğunu düşündüğü çürük et topu da beyaz saçlar içeriyordu. 

 

“Bu uzman çok uzun zaman yaşamış ve en sonunda Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyine erişmiş. Ancak anlamıyorum nasıl bir güçle karşılaştı da böylesine acı verici bir şekilde öldü?” 

 

Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyi her ne kadar Qi Yoğunlaşmasının zirve noktası olmasa da Qi Yoğunlaşmasının dokuzuncu düzeyine çok yakın bir düzeydi. Bundan ötürü gizli kozları olan bir uzmanın Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyindeyken, Qİ Yoğunlaşmasının dokuzuncu düzeyindeki bir insanı öldürmesi çok rahat olurdu. 

 

“Hey bak! O ihtiyar adamın belindeki çantası hala duruyor! Gel hadi bir göz atalım!” 

 

Alev heyecanla cesedi işaret etmiş ve Şemsettin’de buna uymuştu. Zavallı yaşlı adamın yanına doğru ilerlediler ve çantaya ruhsal güçlerini aktardılar. 

 

Şaşkınlık çoktan onları vurmuştu, “Aslında çantanın içi boş…” 

 

Şemsettin’in suratı hemen buz kesti, şüphesiz bu başka bir uzmanın işiydi. Daha öncesinde bir canavar tarafından öldürüldüklerine inanmış olsa da bunun bir başka uzmanın işi olduğu anlaşılmıştı. Böylesine güçlü bir uzmanın bu kişileri öldürmesinin ise iki sebebi olmalıydı. 

 

Ya bu insanlar bu uzmanın topraklarına girmişlerdi, ya da bu insanlar bu uzmandan bir şeyler çalmıştı. 

 

Şemsettin, ikinci şıkkın çok saçma olduğunu düşündü “Eğer bu uzmandan bir şey çalsalardı uzman sadece çalınanı almak istemez miydi? Belki de zenginliğe karşı pis bir iştahı vardı ancak bu sadece Şemsettin’in çıkarımıydı. 

 

Kafasını Alev’e doğru çeviren Şemsettin, risk almak istemedi. “Hemen bizimkileri topla, buradan hızla ayrılmamız gerekli!” dedi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr