Bölüm 72: Yedi Göğe Şirk Koşmuş!

avatar
1649 0

Mavi Elma - Bölüm 72: Yedi Göğe Şirk Koşmuş!


Şemsettin üç günlük sürenin sonunda Gökkuşağı Mağaralarının girişlerinden birini bulmuştu. Gözlerinde derin bir intikam ateşi yanıyordu, dudakları ince bir çizgi halini aldı.

 

“Altı saatliğine burada dinleniyoruz! Herkes hazırlığını yapsın!” diyerek ekibine bağırdı.

 

“Emredersiniz!”

 

Şemsettin’in arkasında bulunan on dokuz kişi aynı anda bağırdı. Her ne kadar bu durumdan rahatsız olsalar da, ailelerinin şerefini insanlar önünde tekrar yükseltebilmek için bu duruma katlanmak zorundaydılar.

 

“Adem seni bulduğum anda yok edeceğim! Bakalım daha nereye kadar benden kaçacaksın!”

 

Fil gözleri gibi olan gözleri hırsla doluydu. Yanında bulunan kuzeni Alev elini Şemsettin’in omzuna koydu. Suratındaki kendinden emin ifadeyle “Az kaldı, hem de çok az kaldı.” dedi. 

 

“Turnuva günü kendimi çok üstün gördüm. Babamdan öğrendiğim Yıldırım Tanrı’sının Yumruğu tekniğine ise tam olarak alışamamıştım. Ancak şimdi tekniği tam olarak kontrol edebiliyorum. Onun kellesini aldığım zaman tüm çabalarım meyve vermiş olacak!”

 

Sürekli bu sözleri tekrarlayan Şemsettin'e karşı Alev'in yapabileceği bir şey yoktu. Sadece kafasını salladı ve tekrardan “Onu yakalayacağız.” dedi.

 

...

 

Adem Gökkuşağı Mağaralarının içinde geçirdiği iki günün ardından, mağaranın sonunda bir ışık kaynağı olduğunu fark ettiği için hızla o bölgeye doğru yöneldi.

 

“Böylesine devasa bir mağaranın içerisinde ışık kaynağı varsa, ışık kaynağı kesinlikle çok güçlü olmalı! Hem belki de bir hazinedir, ha?”

 

Whoosh!

 

Düşünceleri sonucu hızlanan Adem, yaklaşık olarak altı saatlik hafif tempolu koşudan sonra, ışık kaynağının önüne gelmişti. Işık kaynağını fark ettiği anda gözleri şaşkınlıktan iki büyük elmaya dönüştü.

 

Adem’in gördüğü manzara kesinlikle basit bir manzara değildi. Devasa bir orman kendisini karşılıyordu, “Neredeyse dışarıda olanlar kadar büyük bir ormanın burada ne işi var!” diye düşündü Adem.

 

Hatta bu mağaranın tepesi o kadar ilginç bir durumdaydı ki eğer yukarıdaki muazzam büyüklükteki ışık taşını görmemiş olsa kesinlikle farklı bir boyutta olduğunu bile düşünebilirdi.

 

Mağara içerisinde mavi bir gökyüzü ve ona eşlik eden minik beyaz bulutlar vardı, devasa bir şelale mor kayaların üstünden aşağıdaki gölete doğru akmaktaydı. Kırmızıdan maviye kadar birbirinden farklı renkteki ağaçlar, bu ormanda dans ediyor gibiydi.

 

“Craaakk!”

 

Adem duyduğu çığlık ile irkildi. Bu kadar yüksekten uçanbilen bir kuşun aşırı güçlü olduğu söylenebilirdi! Adem uçan hayvanlarla uğraşmanın ne kadar zor olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kendisini tehlikeye atmak istemiyordu.

 

Mor kanatlı, kafasında bir çift uzun mavi tüye sahip olan kuşun kum sarısı pençelerinde beş metre büyüklüğünde koyu kahve renginde kürklü bir yaban domuzu vardı.

 

“Şenlikçi saka kuşunun böylesine güçlü bir savunmaya sahip olan dikenli çamur domuzunu öldürmesi... Bu resmen imkansız!”

 

Yaklaşık on metre büyüklüğündeki devasa saka kuşu öldürdüğü dikenli çamur domuzunu hızla Adem’in görüşünden uzaklaştırdı. Adem hemen bildiklerini kontrol etti, “Normalde Şenlikçi Saka kuşunun bu kadar büyüklüğe ulaşması imkansız. Bu canlıların maksimum uzunluğu iki metre olmalı ve sincap, fare gibi canlıları yakalamalı...”

 

Kafasında deli sorular bulunan Adem saksısını hemen çalıştırdı. Kitabını okuduğunda iyice ezberlemiş olan Adem, “Burada kesinlikle üç yüzyıllık yıldız suyu var!” diye bağırdı. “Eğer bu sudan bir bardak elde etmeyi başarırsam, geriye sadece mühür sanatlarını öğrenmek kalacak. Buda Deli Dumrul tekniğine daha da yaklaştığım anlamına geliyor!”

 

Neredeyse unuttuğu bir bilgi bir anda aklında belirdi, “İyide yıldız suyu canavarlar içinde son derece yararlı bir su. Kesinlikle onu koruyan canavarlar olacaktıe! Ne yapacağım?”

 

Hızla kafasını olumlu anlamında sallayan Adem, “Önce güvenlik! Gidip gizlice izleyeceğim, dikkatlice kontrol ettikten sonra uygun bir anda, hızla ilerleyecek ve sudan iki bardak toplayacağım!”

 

Planını yapan Adem, hızla uçan kılıcına atladı. Hedefi öncelikle yıldız suyunu bulmak ve ardından gözlemlemekti. Bundan ötürü de acele etmiyordu, yavaş yavaş etrafına bakıyor ve ilerliyordu.

 

Bir saat kadar uçan kılıcının üstünde oturan Adem, “Daha fazla uçmaya gerek yok, olası bir tehlike için gücümü saklamalıyım” diye düşünerek uçan kılıçtan aşağıya indi.

 

Sanki onun gelmesini bekliyor gibi, bir yılan ağaçlardan aşağıya doğru süründü ve iki sivri dişini Adem’e geçirmek için ağzını devasa boyutlarda açtı.

 

Swhoosh!

 

Hemen çantasını tokatlayan Adem eline baltasını aldığı gibi tüm gücüyle mor renkli yılana doğru savurdu.

 

Poorrrşşk!

 

Balta doğrudan yılanın kafasına doğru inmişti. Zavallı yılan avcıyken bir anda av olacağını nasıl bilebilirdi ki? Darbeden kurtulmak için bir şansı bile olmamıştı.

 

Kafası ortadan ikiye temiz bir şekilde ayrılan mor renkli yılan bir kaç dakika daha debelendi, ardından da en sonunda hareket etmeyi bıraktı.

 

“Puşta bak sen! Sen kim oluyorsun da Kader Meridyenini açmış olan beni sıkıştırabiliyorsun? İşte böyle benim akşam yemeğim olursun!”

 

Yılanı hemen yüzen Adem, çantasından çıkardığı emektar tenceresini derhal hazırladı ve içine gerekli malzemeleri de doldurarak çorbasını pişirmeye koyuldu.

 

“Oh yılan eti de mis gibi vallahi!”

 

Yemeğini yemeyi bitiren Adem arta kalan bir iki kiloluk eti çantasına koydu, “En azından iki öğün daha beni götürür” diye düşünen Adem’in karnı da kendisi de oldukça mutluydu.

 

Adem yemekten sonra burada kamp yapmaya karar vermişti. Cennet Ateşi tekniğinin ikinci seviyesine çalışmayı sürdüren Adem’in morali ne kadar denerse denesin hareketi yapmayı bir türlü beceremediğinden bozulmuştu. “Birinci hareketi ile ikinci hareketi arasında ki zorluğun bu kadar büyük olduğu bir başka teknik daha olamaz! Teknik resmen yedi göğe şirk koşmuş!”

 

Toplamda dört saat aralıksız çalışan Adem'in olağan üstü hırsı sayesinde bir kolu çıkmış olsa da tekniğin ikinci hareketini tamamladı. Adem’in suratında aptal bir gülümseme ortaya çıktığında bedeninden çıkan yeşil ateş de gürlercesine havaya yükselmişti.

 

“Geriye sadece yüz altmış tane hareket kaldı!”

 

Bundan sonra Adem çalışmayı kesmemiş ve Ördeğin Dansı baltalarıyla bir saat kadar çalışmıştı. Ardından da kendisinde hafif bir yorgunluk hisseden Adem Yedi Gök İlahi Tokat Tekniği ile bir tütsünün yanma süresi kadar çalışmış ve etrafındaki ağaçları un ufak ederek kendi bölgesini oluşturmuştu.

 

“Bununla birlikte canavarların benden uzak durması gerekli!” diye düşünen Adem meditasyon yapmaya koyuldu.

 

On sekiz saatten fazla meditasyon yapan Adem, kendisine geldiğinde hızla bulunduğu bölgeden ayrıldı. Yapması gereken bir görevi olduğundan, Adem bu görevi en kısa sürede tamamlamak istiyordu!

 

Uçan kılıcıyla yaklaşık iki saat uçtuktan sonra devasa yedi kuyruklu manda sürüsünün peşine takılan Adem’in üç saatin sonunda istediği hedefi bulması onun için göklerden gelen bir hediye gibiydi.

 

“Buldum! Hemen de buldum! Şimdi tek yapmam gereken uygun zamanı beklemek ve almak!”

 

Suyun içinden çıkan yıldız gibi ince tozlar havaya doğru yükseliyordu. Nehrin üç yüz yıllık olduğu ise nehirden yükselen yıldız tozlarının ışığının yoğunluğundan anlaşılıyordu.

 

Hayvanlar aç bir kurt gibi suya doğru akın ediyordu. Doğa ananın kendilerine sunduğu bu eşsiz sudan kana kana içiyorlardı.

 

Adem bir tepeye çıktı ve tüm canavarları izlemeye koyuldu. Sanki burada kavga etmek yasakmış gibi tüm hayvanlar sessizdi. Bu durum Adem’in ilgisini çekmişti.

 

“Haydi, daha fazla içmek ve güçlenmek için dövüşün! Birbirinizi öldürünki, bende ihtiyacım olan suyu alabileyim!”

 

Ancak ne kadar beklerse beklesin canavarlardan bir tanesi bile en ufak kavga niyeti göstermedi. Bu durum çok ilginçti.

İki saat kadar daha bekleyen Adem, “Bir şeyler yapmalı, başka türlü bu canavarlara kavga ettiremem!” diye düşünmeye başlamıştı.

 

Kısacık bir süre düşündükten sonra bir anda aklına bir fikir gelen Adem, hemen fikrini uygulamaya koydu.

 

En yakınında ki Manda sürüsünü hedef alan Adem, hemen yanlarında bulunan yılan sürüsüne yakın bir yavruyu gözüne kestirdi ve hızla Tükürükçü Yeşim Yılanının zehrinden yapılan zehir hapını yavruya doğru fırlattı.

 

Hap yavruya doğru ilerlediği anda ruhsal gücünü harekete geçiren Adem, “Patlat!” diye mırıldandı ve bir saniye beklemeden uçan kılıcına atladığı gibi hızla uçtu.

 

Zavallı yavru bir anda bedeninde patlayan aşındırıcı zehir hapının, korozyon etkisiyle birlikte çığlıklar atmaya başladı.

 

“MUUUOOOOHHH!”

 

Tüm mandalar acı dolu çığlıkları duyduklaeı gibi zavallı yavruya bakmaya koyuldular.

 

Sürü liderinin de dikkatini çeken bu durum anında sürüde büyük bir panik yarattı.

 

Minik manda yavrusu, göz açıp kapayana kadar zehrin aşındırıcı etkisinden ötürü ortadan ikiye ayrılmıştı. Zavallı hayvanın cesedinden zehirli bir koku yayılıyordu.

 

Deneyimli olan manda sürüsünün lideri bu zehirli kokuyu kokladığı gibi yanlarında bulunan yılan sürüsüne doğru öfkeli bir bakış attı.

 

“MUUUUUUUUHHHH”

 

Burnundan dumanlar çıkartan lider, sürüsünü ve otoritesini koruyabilmek için doğrudan önündeki devasa yılana doğru fişek gibi uçtu!

 

“KAAAAAA!”

 

Bir anda kendisine doğru gelmeye başlayan manda ile birlikte hemen saldırı duruşunu alan Örümcek Koparan Yılanı ince gözleriyle mandayı süzdü.

 

Bu sırada Adem de eski yerine dönmüştü. Planının etkili olduğunu fark eden Adem’in gözleri ışıl ışıldı. “Hehe! İşte böyle yaşamak için kavga edin! Edin ki bende sudan bir parça alabileyim!” diye mırıldandı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr