Bölüm 84: Bu Ne İçindi?

avatar
1486 0

Mavi Elma - Bölüm 84: Bu Ne İçindi?


“Şakk!”

Adem’in kafası yediği tokatın etkisiyle yana doğru dönmüştü. Adem’in dudakları meraklı bir ifadeyle büküldü “Neden şimdi bana vurdu ki?” diye sordu kendisine. Elbette ki şu anda kızın suratına bakmıyordu. Eğer kızın suratına baksaydı; göreceği tek şey kırmızı yanaklara sahip, dudakları sinirden bükülmüş bir kızdı.

“Bu vurduğun tokat ne içindi?”

Doğrudan konuya girmenin en iyisi olacağını düşünen Adem başka ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Adem’in sorusuna karşılık sessiz kalmayı seçen kız doğrudan Adem’in saf suratına baktı. Gözlerinden yayılan ölümcül soğukluk ile Adem’i inceledi. Kızın zihninde Adem ismi sapık kelimesiyle aynı anlamı taşıyordu. Elbette bundan habersiz olan Adem hala daha meraklı bir ifadeyle önündeki kıza doğru bakmayı sürdürüyordu.

“S-sen… Sen daha demin nerelere dokunduğunun farkında mısın?...” bir anda söyleyeceği kelimelerden vazgeçen kız, doğrudan Adem’e bakmayı sürdürdü, “Be-benim omuzlarım…” diye kelimenin devamını getirip geri sustu.

Adem bir anda neler olduğunu anladı. Muhtemelen bu önündeki vahşi kız daha önce bir erkeğin omuzlarına dahi dokunmasına izin vermemişti. Bundan ötürü de, şuan olan durum onu rahatsız etmişti.

“Ah… Bu konuda… Ben gerçekten böyle bir zihniyetle düşünmedim. Gök tanrılar şahidimdir ki, sana yaptığım hareketler sadece kendimin ve senin canını kurtarmak içindi. Ben bu konuda…” daha fazla ne diyeceğini bilemedi. Bundan ötürü de susmayı seçti.

Kısacık bir sessizlik oldu. İkisi de uçan kılıcın üstünde rüzgarın kulaklarına dolan gürültüsünü duyuyordu. Rüzgarın hafif soğuk esintisi ile birlikte, terden sırılsıklam olmuş olan Adem titredi. Kendisine gelebilmek için en azından hareket etmesi gereken Adem, suratını tekrar kıza doğru çevirdi ve “Rica etsem… uygun bir sulak alana inebilir miyiz? Şuan çok terliyim ve rüzgardan ötürü vücudum şiddetle üşüyor…”

Açıkçası Adem grip gibi bir hastalık kapmaktan korkmuyordu. Burası büyülü bir dünyaydı ve bundan ötürü de; eğer terler ve daha sonrasında soğuk hava ile karşılaşırsa sıcak durumdaki iç organlarının donma ihtimali vardı. Bu durum oluştuğunda iyileşmesi için ödemesi gereken bedel devasa boyutlardaydı. Adem cimri bir adamdı, kendisine yararı olmadığı sürece asla elindeki parayı harcamazdı. Bu sebeple kendisine bir şey olduğu zaman şifacıya bu kadar büyük bir parayı vereceğine intihar etmeyi tercih ederdi…

“Öyleyse… Tamam.” Önündeki kız doğrudan iki kelime söyledi ve hemen sonrasında sustu. Suratındaki kızarıklık yavaş yavaş kayboluyordu. Tekrardan bedenindeki ısı düşmeye başlıyor ve eski buz gibi cildi geri geliyordu.

Adem vücut ısısının hızlı değişimini gördüğü gibi hayran kaldı. Daha önce kızgın ve sinirli olan surat bir anda ifadesiz bir hale gelmişti, yanaklarındaki öfkeden oluşan kızarıklıkta yerini soğukluğa bırakmış ve beyaz yeşim mermeri gibi bir yüze sahip olmasını sağlamıştı.

“Vay be…” demeden edemedi.

“Anlamadım?”

“Demek istediğim, bir anda bedenin eski soğukluğuna geri döndü bunu nasıl başardın? Bu harika bir durum, eğer seni gören birisi olsaydı kesinlikle şuan ki durumuna hayran kalırdı. Beyaz yeşim mermeri gibi bir cilt ile dillere destan bir güzelliği kim görüpte aşık olmaz ki?”

Kız nedensizce bunu yanlış anladı. Aslında düz mantıklı Adem bunu söylerken en ufak bir sevgi belirtisi göstermemişti ancak kız yine de Adem’in kendisine karşı bir duygu beslediğini düşündü. “Kim gelirse gelsin, asla onu kabul etmeyeceğim. Kimse benden faydalanamaz. Bana dokunan herkes buz kesilecek!”

Bunları söylerken gerçekten de çok ciddi gözüküyordu, Adem’de bundan ötürü sözlerinde ciddi olduğuna inandı. “Buz teklikleri üzerinde çalışıyorsun demek… Bu arada benim adım Adem ya senin?”

Çocuğa içten şaşkın bir bakışla baktı, “Gerçekten de adımı ve suratımı bilmiyor mu bu küçük sapık?”

Adem’in surat ifadesine bakan kız en sonunda emin oldu, “Gerçekten de benim kim olduğumu bilmiyor.”

“Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun?”

Adem bir saniye bu soru üstüne düşündü, bir süre önündeki kızı hatırlamaya çalıştı. Şimdiye kadar tanıştığı tüm kadınları önündeki kızla karşılaştıran Adem en sonunda kafasını salladı. “Hayır gerçekten de seni tanımıyorum, ondan ötürü bana ismini söyleyebilir misin?”

“Bana Cemre desen yeterli. Pekala genç çocuk işte istediğin gibi sulak bir alan, burada doyasıya çimebilir ve istediğin kadar kalabilirsin.”

Tam bir anda uçan kılıcına atlayıp yükselecekti ki, Adem kolundan yakaladı “Gerçekten de gidiyor musun? Beni burada yalnız bırakamazsın! Baksana bu küçüğün uçan kılıcı bile yok. Üstelik daha Cennet Ateşi Tarikatında ilk senem olmasına rağmen bu lanet görev bana verildi…”

Cemre bu cümleleri duyduğunda bir an için durdu, ardından da “Neden bir uçan kılıcın yok? Sana, bu kadar uzak bir yere geldiğin için kesinlikle bir uçan kılıç tahsil edilmiş olmalıydı.”

“Gerçekten de bir uçan kılıca sahiptim ancak… daha demin görmüş olduğumuz dört kollu maymun attığı tek bir taşla kılıcımı çatlattı. Ben yere inene kadar kırılmıştı bile.”

Tüm olanları doğru bir şekilde anlattı. Bunu yapmaması için bir neden yoktu. Adem, şuan bu kız giderse sonunun harap olduğunu çok iyi biliyordu. “Uçan kılıçla bile bu lanet yere gelmem bir yıldan fazla sürdü. Eğer ben bu kız bensiz ayrılırsa kaç yılda tarikata geri dönerim? Beş yıl mı? Yoksa on mu?”

Şaşkın bakışlarla, Adem’e doğru bakan Cemre inanmayan bir bakışla iyice Adem’i süzdü. “Gerçekten de kırıldı demek! Söylesene nasıl bir uçan kılıç sadece tek bir taş ile kırılabilir? Bu uçan kılıç taştan mı yapıldı! Beni buraya getirdin ve şimdi de bin bir türlü yalanla beni mi kandırmaya çalışıyorsun?”

Adem hırçınlaşan ve gerçekten de etrafa soğuk hava yaymaya başlayan Cemre’ye doğru korku dolu bir ifadeyle baktı. Hemen sonrasında kafasını salladı ve “Asla! Seni kandırmayı düşünmedim. Buraya Kıdemli Ouz’un görevi için geldim. Kıdemli Ouz bana kendi uçan kılıcını verdi. Yol boyunca pek çok savaşa girip çıktım ve hepsinde de hayatta kaldım. Hatta bir çok yerde de uçan kılıcı kullanmam gerekti. Bundan ötürü sanırım… Uçan kılıcın vadesi doldu.”

Cemre Adem’in dudaklarından Kıdemli Ouz, sözleri geçtiği anda tarikat içerisindeki bir dedikodu dalgasını hatırladı. Hatta kendisine gelen bir kızın söylemiş olduğu kelimeler zamanında onu çok eğlendirmişti. “Haha! Zavallı çocuk, iç kuşağa sadece iki hafta önce geldi ancak Kıdemli Ouz’dan bir görev aldı. Üstelik görevi de Sarmaşık Dağlarına gitmekmiş…”

“Hahaha!”

“Bu çocuğun Kıdemli Ouz’a ne yaptığını bilmiyorum ancak bu kadar ağır bir göreve gönderildiyse kesinlikle Kıdemli Ouz’un malını çalmaya yeltenmiş olmalı!”

Bu anıyı hatırlayan Cemre, Adem’e kuşkuyla baktı, “Bu çocuk gerçekten de o olamaz değil mi?”

“Kıdemli Ouz’a ne yaptın da seni bu göreve gönderdi peki?”

Adem’in suratı Cemre’nin sorusunu duyduğu anda karardı. “O adiden bir iyilik istedim. Dantiantımı ilk oluşturduğumda, iç kuşakta beni soyup soğana çevirmesinler diye iki hafta ölümsüz mağarasını kullandım. Bunun sonucunda beni bir göreve göndereceğini söyledi, bende bunu kabul ettim. Kim böylesi bir görev olacağını düşünürdü ki? Sayısız defa bu minik, zavallı hayatımı elimle Utkucu’ya[1] teslim ediyordum. İşin kötü tarafı, verdiği görev imkansız bir görev! Kim demir çekirdeğini kaybetmişte ben bulacağım?!”

“Demir çekirdeği mi? Böylesine efsanevi bir nesneyi gerçekten de kim kaybetmişte sen bulacaksın ki!”

“Dahası ondan daha düşük seviyede olan toprak çekirdeği bile müzayedede iki milyon ruh taşına satıyor. Gerçekten de demir çekirdeğini bulmanın bh kadar kolay olacağını mı düşünüyorsun?!”

Adem kollarını havaya kaldırdı ve dudaklarını büzdü, “Onu ben bilmem, Kıdemli Ouz bilir. Sonuçta görevi veren o! Ancak yapamayacağım bir görevi vermek onun suçuydu…”

En sonunda Adem’in hırsız olduğuna emin olan Cemre’nin tepkisi daha ılımlıydı, “O zaman git ve ihtiyacını gör. Burada seni bekliyorum. Şans eseri aynı tarikattanız, aksi takdirde sanırım çoktan yollarda ölmüştün.”

“Çok teşekkür ederim genç hanım, sizde olmasanız bana kim bakardı?”

Bunun hemen sonrasında, Adem hemen koşturarak göletin yakınlarında elbiselerini bıraktı ve suyun içine atladı. Su son derece ılıktı ve Adem’in rahatlamasına yardımcı oldu. Aralıksız olarak üç saat boyunca koşan Adem’in bacak kasları bu suyla birlikte gevşemeye başlamıştı.

Yarım saat rahatlayan Adem havaya baktığında havanın çoktan karardığını gördü. Etrafına iyice bakınan Adem’in civarda mağara bulamaması büyük şanssızlıktı. Bundan ötürü hemen çantasını tokatladı ve çadır takımlarını çıkarıp kurmaya başladı.

“Ne yapıyorsun?”

“Gördüğün gibi hava karardı ve şuan uçan kılıçla yolumuzu bulamayız. Gece kalabileceğimiz bir yere ihtiyacımız var. Ondan ötürü de bir çadır kuruyorum.”

“Sana kim çadır kur dedi peki?”

Adem bu cevap üzerine sustu, ardından da “Kimse…” diye yanıtladı.

“O halde çadırını ya şimdi tamamen kurar ve burada mutlu mesut yaşarsın, merak etme seni tarikatta öldü olarak gösteririm.”

“Hey dur nereye gidiyorsun!”

Bir anda arkasını dönen Cemre’ye bakan Adem, gerçekten de şaşırmıştı. Gerçekten de kendisini burada bırakmaya niyetli gibi görünüyordu.

“Ya da, benimle gelir ve ben mola vermek isteyene kadar uçmaya devam edersin!”

***

1-Utkucu(Utkuuçi):Kurbanı Ülgen’e ileten bir ruhtur. Güler yüzle karşılayan anlamına gelir. Gökyüzünde yaşar, Ülgen’e en yakın ruhtur. Şaman altın kazıktayken Utkuuçi’dan kazları alır ve yeryüzüne döner.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr