Bölüm 86: İnmiyor!

avatar
1726 0

Mavi Elma - Bölüm 86: İnmiyor!


Yazar belini sakatlandığı için yaklaşık bir hafta kadar felçli gibi yattı. Umuyorum anlayışla karşılarsınız. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

 

****

 

Gökyüzünü kaplayan sayısız bulut ile birlikte, ikilinin durumu son derece karışıktı. Adem’in dudakları bu durum karşısında düz bir çizgi halini almış, ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Bu sırada Cemre’de hala daha uçan kılıcı yere indirme telaşesindeydi.

“Lanet olsun! Kılıç yere inmiyor!”

Cemre’nin çığlıkları ile birlikte bu sözleri duyan Adem’in kafa derisi patlayacak gibiydi, ne yapacağını bir türlü kestiremeyen Adem derin bir düşünceye daldı.

Cemre’de bu sırada tüm gücüyle kılıcı yere indirmeye çalışıyordu, ancak kılıç sanki aşağıya inmemeye yemin etmiş gibiydi bir türlü aşağı inmiyordu. Çılgına dönen fırtına daha da şiddetleniyor ve ikiliyi hızla içine çekiyordu.

“Ne yapacağız, kılıç aşağı inmiyor!” Adem bu sözleri çığlıklar atarak Cemre’ye iletti. Cemre sanki bunları Adem’den değilde başkasından duyuyor gibiydi. Ters bakışlar eşliğinde her zaman kontrolü elinde bulunduran çocuğun şimdi paniklemesi ona garip gelmişti.

“Sıkı tutun!”

Kılıç aşağıya inmediğinden Cemre’nin yapabileceği tek bir şey kalmıştı, oda kılıcını olabildiğince yüksekten uçurmak ve bu fırtınanın gözüne [1] doğru ilerlemeye çalışmaktı.

Kara Denize küsüp, gemileri batırmaya çalışan ak ananın fırtınası gibi bir fırtına kendilerine çarptığından ötürü Adem ne kadar kılıca tutunmaya çalışırsa çalışsın bir türlü bana mısın demiyordu. Her seferinde kılıcın ya sapı elinden kayıyor gibi oluyordu ya da ayakları hafifçe kılıcın sapından havalanıyordu.

Bu durum son derece zorlu bir durumdu, bunu bilen Adem’in yapabileceği şeyler ise sınırlıydı! “Ahh! Bir ruh oluşumunda olsam! Bırak bu fırtınayu kimse beni yerimden oynatamazdı!” diye çığlıklar attı.

Elbette ki, bunu yapabilmek için ne kadar sürenin gerektiğini Ülgen Han’dan [2] başkası bilemezdi. Gökyüzüne meydan okuyarak şu anda ruh oluşumuna geçse bile durumun değişip değişmeyeceği meçhuldü.

“Fırtınanın gözüne doğru ilerlememiz lazım! Diğer türlü bu fırtına kılıcı parçalara ayıracak!”

Bu sözleri duyan Adem’in paniği daha da gözle görülür bir hale gelmişti, Esrarengiz Kış Takımının Kaptanı Cemre’nin bile paniklediğini fark eden Adem’in düşünceleri bir an boşluğa düştü, sanki bunu bekliyormuşçasına gözlerine bir farklılık takıldı.

“Bir saniye… Görüyorum! Şuraya doğru git!”

“Neyi görüyorsun?”

“Fırtınanın gözünü! Buradan, kesinlikle buradan gitmelisin geri çevir ve buraya doğru sür!”

Adem’in Kader Meridyenini açtıktan sonra gelişen görüşü ile birlikte bunu görmesi son derece normaldi. Fırtınanın gözü içerisinde tesadüf eseri en ufak bir rüzgârın bile olmadığının farkına varmıştı.

Tamda bu sırada fırtınaya yakalanan bir dört gözlü tavşanın çığlıkları havaya yayılıyordu. Adem bu tavşanı fark ettiği anda kafa derisinin uyuştuğunu hissetti. Göğün sanki kendileriyle oyun oynadığını düşünen Adem, kendilerine doğru hızla yaklaşan dört gözlü tavşana doğru yalvaran bir ifadeyle bakıyordu.

“Bir sen eksiktin!”

Adem tek eli kılıcın sapına tutunurken, diğer eliyle çantasını tokatladı ve hemen ikiz baltalarından bir tanesini aldı. Balta eline itaatkâr bir şekilde yerleşti ve hemen sonrasında dört gözlü tavşana doğru tek bir hamle yaptı.

Suuu!

Havanın gücüyle birlikte Adem’in baltasının gücü düşmüş olsa bile, dört gözlü tavşana doğru kolaylıkla savrulmuştu. Adem’in zaten asıl amacı bu hayvanı öldürmek değil kendilerinden uzaklaştırmaktı. Eğer uzaklaştıramazsa… Çok basit bir şekilde üçünün de bu ağırlık altında öleceğini biliyordu.

Zavallı hayvan burnuna çarpan balta ile birlikte, hızla geriye doğru fırladı. Fırtına Adem’in bir hareket yapmasını bekliyormuş gibi hemen tavşanı alıp bir diğer köşeye doğru sürüklemeye devam etti.

“Huuu…”

Derin bir nefes alan Adem, hemen yanlarından geçen bir şimşek ile birlikte irkildi. Şimşeği gördüğü anda gözleri yerinden fırlayan Adem’in kafasında kırk tilki dönüyor, kırkının da kuyruğu birbirine değmiyordu.

“Yıldırıma doğru ilerle! Ne yaparsan yap bu yıldırımın merkezine doğru ilerlemeye devam et!”

“NEDEN?!”

“BUNUN SAYESİNDE HAYATTA KALABİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUM DA ONDAN!”

Aslında bu durum son derece ilginçti, Adem’in görmüş olduğu yıldırım ilginç bir şekilde fırtınanın gözünde oluşmuş ve hemen sonrasında da dışarıya doğru fırlatılmıştı. Aslında Adem’in sahip olduğu İlahi Ceza’nın Bağımlılığı Tekniği için mükemmel bir eğitim fırsatıydı!

Aynı zamanda bu durum ikilinin hayatlarını kurtarmalarına da yardımcı olabilecekti.

Fikirlerini hemen değiştiren Adem hemen Cemre’ye doğru baktı ve “Doğrudan fırtınanın gözüne doğru ilerle yıldırımı unut! Onunla daha sonra ilgileneceğim!”

Bu sözleri duyan Cemre’nin bozulan sinileri tavan yapmıştı. Ruhsal gücünü bir çırpıda saldı ve Adem’e öldürecek gibi baktı. “Sen benimle kafa mı buluyorsun lan!” diye çığlık attı. İnce sesiyle atmış olduğu çığlık Adem’in bedeninin titremesine neden olmuştu.

Hemen sonrasın da Adem’in bedeni kaskatı kesildi, açıkçası bunun sebebi Cemre’nin ruhsal gücünü kendisine doğru salmış olmasıydı. Tüm bedenindeki işleyişin durduğunu fark eden Adem panikledi. “Zavallı küçük hayatım…” diye haykıran Adem’in gözleri korku ile Cemre’ye bakmaya başlamıştı.

Qi Yoğunlaşmasının dokuzuncu düzeyi neresiydi?

Açıkçası Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyi bir tepecikse bu durumda kendisi bir dağdı. Hatta çevresinde deniz oluşturan bir dağdı! [3] Bu durum karşısında Adem nasıl dayanabilirdi ki? Kendisinin zavallı gücü Cemre’yi engellemeye dahi yeterli değildi, bunu gördüğü anda Adem’in gözleri hızla karardı.

Bir şeyin farkına varmıştı Adem, oda “Sürekli güçlü olan kişinin kendisi olması gerektiğiydi.” Adem’in zihninde haykırılan ölüm çığlıkları içerisinde Adem derin bir nefes aldı. “Eğer güçlenmezsem en ufak bir hatamda sonum şuan olduğu gibi olacak. Benden daha güçlü olan gelip bana sadece ruhsal gücüyle saldırı yapacak ve bu beni öldürmeye yetecek…"

“Eğer ben güçsüzsem kim beni koruyacak? Şemsettin gibi devasa bir ailem var mı da bana bir şey olduğunda onları yardım için çağırayım? Bunların hepsi bir çocuk masalı… Gerçek hayatın yegane durumu bu! Güçlü olmazsan seni bir böcek gibi ezerler!”

Adem’in morardığını ve burnundan kan damlamaya başladığını fark eden Cemre, ruhsal gücünün salınımını durdurmuş olsa da Adem’in bu boş bakışlarını değiştirememişti. Yerine mengeneyle sabitlenmiş gibi duran Adem’in suratı bir anlığına şiddetle titredi.

Kafasında kurguladığı sahne son derece yakın bir geleceki görüntüleri kapsıyordu. Kendisini bir anda İbrik Şehri’nde, Kör Topal Arenasında bulan Adem karşısında bulunan Şemsettin’e doğru gülümsüyordu.

“Güçlü olduğum için ona bu şekilde gülümseyebiliyordum, peki ya güçsüz olsaydım? En ufak bir yakını bile olmayan bir piçim. Benim gibi birisini tarih sahnesinden silmek ne kadar sürer? Şemsettin gibi güçlü bir aile sahip olan biri için sadece bir nefes süreceğine eminim!”

Bunun hemen sonrasında sahne kafasında hızla değişmeye başladı. Bu sefer yerde olan kendisi hemen önünde ayakta dikilen ise Şemsettin’di “Sen kim oluyorsun da benim kuzenimi çıplak görebiliyorsun?” diye haykırarak kendisine saldırıyordu.

Bundan hemen sonra Adem kafasını şiddetle salladı. Gelişmiş vücudu bu azıcık burun kanamasını hemen durdurmuş olsa da elbiselerinin kanlı olduğunu fark edem Adem’in gözleri şiddetle kendisine bakıyordu.

“Ne oldu?”

Kendisini yemyeşil bir arazide bulan Adem’in durumu son derece ilginçti. Adem çevresine bakındığında yere yatan ve hafif soluklan almaya başlayan Cemre’yi fark etmişti. Hızla Cemre’nin yanına doğru koşan Adem, acıyan kaslarını önemsemedi. Cemre’nin yanına geldiğinde hemen genel olarak kızı inceledikten sonra bir yarasının olmadığını fark eden Adem’in endişesi bununla birlikte solup gitti.

Açıkçası şuan nerede olduğunu kendisi çok iyi biliyordu. Burası fırtınanın gözüydü!

İnce bulutlar ile birlikte yemyeşil ortam birleştiğinde akıllara gelen ilk düşünce bir cennet olsa da, aslında bu durum daha çok bir tatili andırıyordu. “Savaşlardan, ölüm korkusundan uzakta, torunlarınla vakit geçireceğin bir yer…”

Bu sözlerin hemen sonrasında ani bir hareketlilik hisseden Adem kafasını arkaya doğru döndürdü. Uyanan Cemre’nin ona doğru keskin gözlerle baktığını fark eden Adem’in dudakları düz bir çizgi olmuş ve hemen ayağa kalkmıştı.

Bundan sonrasında gözleri hemen uçan kılıca doğru kilitlenen Adem, hızla kılıcın yanına doğru ilerledi.

“Nereye gittiğini sanıyorsun?

“Fırtınanın içine doğru gitmem gerek.”

Adem’in bu basit açıklaması ve soğuk görünümüyle birlikte şaşıran Cemre ne diyeceğini bilemedi. “Garip… Sanki bambaşka birisinin aurasını hissetmiş gibi hissediyorum… Bu Adem…”

Çocuklar çok hızlı büyülerdi, kendisi de zamanında bu şekilde hızlı büyümemiş miydi?

Adem’in kurt gözleri doğrudan fırtınaya baktı. Fırtınanın içerisindeki siyah bulutların arasında bir Kağan[4] edasıyla dolaşan beyaz ipliğe baktı. Gözlerindeki kararlılık tüm bedenine yansımış ve Adem’in hız kesmeden uçan kılıca ruhsal gücünü döküp ilerlemesini sağlamıştı.

----

1. Fırtına içerisinde güvenli alan olarak da ifade edebiliriz. Şansınız çok aşırı yüksek olup loto oynarsanız tutacak düzeydeyse düşebilirsiniz. Sadece teorik olduğunu hatırlayın yeterli...
2. Eski Türk inancında belirtilen göğün on altıncı katında oturan, ulu tanrıdır. İyilik yapmayı sever ve yaratılış destanında destanın ana kahramanı kendisidir.
3. Bu doğrudan ISSTH'ye bir gönderme olup Meng Hao'nun bulunmuş olduğu dokuz dağ ve denizi temsil etmektedir.
4. Eski Türklerde Tanrıların onayı ile elde edilen bir kral türü.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44226 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr