[Deney 412: Başarısız. Köken enerjisi stabil halde değil. Güz Yaprağı tam tersi etki uyguladı.]
[Deney 413: Başarısız. Köken enerjisi asgari düzeyden çok daha az. Bataklık Nilüferi etkiyi yumuşatmakta kullanılabilir.]
[Deney 414: Güz Yaprağı ve Bataklık Nilüferi Özü birbirini nötrledi. Bu sayede köken enerjisi stabil ve azami derecede etki edebiliyor. Ancak olması gereken seviyeye daha çok var.]
[Deney 415: Malzemeler tamamlandı. Güz Yaprağı ve Bataklık Nilüferi Özü, 4:3 oranında karıştırıldığında en iyi haline bürünüyor.]
[Deney 416: Füzyon tamamlandı.]
[Deney 417: Köken enerjisi azami düzeyde çalıştırılıyor. Fareler üzerindeki deney başarısız. Köken enerjisi dengesiz olduğundan farenin kalbi durdu.]
[Deney 514: Köken enerjisini saflaştırma süreci gün geçtikçe uzuyor. Zararım çok büyük. Neyseki bitki artıklarını tekrar kullanabiliyorum. Bu bana büyük fayda sağlıyor. Aksi takdirde çoktan deneylere son vermiştim.]
[Deney 515: Saflaştırma sürecini kısaltmayı başardım.]
[Deney 516: İlaç tamamlanmak üzere ancak üzerimde denemek için çok tehlikeli, uygun bir denek bulmam gerekecek.]
Aaron garip bir ifadenin yerleştiği suratını ovdu ve not defterini depolama alanına gönderdi. İlacın formülünü geliştirmek düşündüğünden daha meşakkatliydi. Gecesini gündüzüne katarak bir formüle odaklanmak çoğu simyacının başına gelen bir şeydi. Bu yüzden şikayetçi değildi, fakat bu mutlu demek değildi.
“Kaynak ve denek gerekiyor.”
İblislerin yuvası olan Penglai Adası’nda devasa bir köle pazarı vardı.
“Hm…”
Aaron bir anlık düşünmenin adından pazara gitmenin daha iyi olacağını fark etti. Köleler her ne kadar pahalı olsa da yok yere düşman yaratmaktan daha kârlıydı.
Kararını verdikten sonra şapkasını aldı ve dışarı çıktı. Şehir her zamanki gibi kalabalıktı. Birçok kişi yüzünde maskeyle geziyordu. Bu yüzden Aaron pek dikkat çekmeden köle pazarına ulaştı.
Köle pazarının atmosferi düşündüğünden bile kirliydi. Üst üste binmiş devasa kafeslerin içerisinde her türden ‘insan’ prangalanmıştı. İskeleler sayesinde kuleyi andıran yapısı sayesinde enine pek yer kaplamıyordu.
Fakat iskeleler yüzlerce kilometreye kadar yükseliyordu. Bu bir yandan korkutucuydu. Çünkü tek korumaları ince çitlerdi.
Aaron ne kadar yükseğe giderse kölelerin değerinin o kadar artacağını bildiğinden merdivenleri çıkmaya başladı. Dikkatlice temizlenmemiş kafeslerin içinden dışkı ve ter kokusu yükselmekteydi. Birçok kişinin bu katı geçerken burnunu tıkadığı görülebilirdi.
Aaron burnunu tıkamaya gerek duymadan çıkmaya devam etti. Sekizinci kata geldiğinde ise durakladı ve ‘785, Kokarca’ isimli kafese baktı.
Kadın ve erkek kölelerin arasında dikkat çeken, ince gibi dişlere sahip genç bir kadın duruyordu. Kıyafetleri fahişeleri andırıyordu. Sadece ‘kritik’ noktaları örten birkaç kumaş parçasından ibaretti.
Göz ucuyla görse bile bu kadının seks kölesi olduğunu anlayabilirdi.
‘Kokarca’nın maharetli bir tüccar olduğu söylenir…’
Aslında 15. Katta bulunan simya kölelerine bakmak istiyordu ama kadını görünce fikrini değiştirmişti.
Gözlerindeki parıltı bile sıradan bir şey olmadığının habercisiyken, güzelliği şiirler yazılmasına neden olacak cinstendi.
“Yüz kredi!”
“Yüz elli!”
Kadına bakarken kafesin solundaki masada büyük bir açık artırmanın döndüğünü fark etti.
On kadar kişi önlerindeki orta yaşlı adama bağırıyor ve teklif veriyordu. Yüzlerinde maske olmasına rağmen hepsinin orta yaşlı olduğu barizdi.
Aaron onlara yaklaştı ve bir adama, “Burada neler oluyor?” diye sordu.
Adam öfkeyle Aaron’a döndü. “Kapa çeneni velet! Baban bir k... Hah?”
Hık!
Bam!
Adam Aaron’un göğsündeki armayı görünce yere kapaklandı ve secde etmeye başladı.
“Ef… Efen… Efendim!”
Korkudan titreyen bir ses ve koyu renge dönen kıyafetler. Adamın ölümüne korktuğunu kanıtlar cinstendi.
Pek tabii bir Habis, Mahir İblis’e hakaret ederse alacağı en küçük ceza uzvunu kaybetmekti. Orman kanunlarıyla yönetilen bir yerde ise bu ölüm demekti.
Aaron ona bakmadan, “Açıklamak için beş saniyen var.” dedi.
Sakin tonu güven verse de secde eden adam rahatlamaya cüret edemedi.
“Efendi Kokarca bir soylunun kızını ele geçirmiş ve onu seks kölesi olarak satmak istiyor. Aramızdaki savaşın sebebi bu…”
Aaron beklenmedik bir şekilde, “Onu almak istiyor musun?” diye sordu.
“Siz varken cüret edemem!”
“Zeki insanlar uzun yaşar,” dedi ve tedirgin bir şekilde ona bakan orta yaşlı adamlara döndü. “Ömrünün kısa olmasını isteyen var mı? Oldukça cömert biriyimdir.”
Adamların yüzündeki ifade yüz seksen derece değişti. Olaya Mahir İblis’in karıştığını anlayınca tereddüt etmeden ortadan kayboldular. Geride ise şaşkın bir şekilde bakan satıcı, af dilemekle meşgul bir habis ve durgun gözlerle kafese bakan bir Mahir İblis bıraktılar.
Aaron ayağını orta yaşlı adamın kafasına koydu ve bastırdı.
“Bana hediye vermek ister misin?”
“Ne?”
Cra~
Orta yaşlı adam ne diyeceğini bilemedi.
Siktir git.
Tabii bunu söylemeye yüreği el vermedi. Kafatasına yapılan baskı her saniye daha da artıyordu – ki bu ufak bir hatasında kafasının karpuz gibi patlayabileceği anlamına geliyordu.
“Ev…evet!”
Mahir İblis’in emirlerine karşı gelmek ölüm demekti. Bu yüzden kendi efendisine haber vermek zorundaydı.
Bir adam intikam için yıllarca bekleyebilir.
Aaron onun aklından geçenleri anlarcasına homurdandı ve onu serbest bıraktı.
“O kızı istiyorum,” dedi kafesin içindeki kızı işaret ederek.
“Size eşlik edeceğinden emin olacağım.”
Orta yaşlı adam ellerini ovuşturdu ve kafesin içindeki kızı işaret etti.
“Satıcı…”
---
Bir saat sonra Aaron iki köle ile birlikte konutuna geri döndü.
Sadece iki köle olmasına rağmen bin kredi tutmuştu ki bu Mahir İblis’lere verilen aylık limitin üzerindeydi. Malların kaliteli olduğu belliydi.
İkisine baktı.
“Bundan sonra burada yatıp, burada kalkacaksınız. Emirlerim mutlaktır ve terkrar etmekten hoşlanmam. İyi şeyler ödüller getirir, kötü şeyler ise ölüm. Anladınız mı?”
Kokarca’dan aldığı kölenin adı Long Xinyue idi. Oldukça güzel bir kadındı. Küçük omuzları süt beyazıydı ve insanın iştahını kabartacak kadar mükemmeldi. Boynu bir kuğuyu andırıcasına uzun ve zarif, teniyse porselen kadar kusursuzdu. Üzerindeki birkaç parça kıyafet insanda kontrol edilmesi zor arzular uyandırıyordu.
Badem gözleri bir nilüfer kadar saf ve narindi. Dolgun vücuduyla ona karşı koyabilecek bir ‘erkek’ yoktu.
Bir seks kölesi için biçilmiş kaftandı.
Simya kölesi ise eski bir Hakir İblis’ti. O da kendisi gibi bir simyagerdi ancak borçlarından dolayı köle statüsüne düşürülmüştü. Tarikatta köleler için yasalar bulunmuyordu. Bu yüzden onu ilk satın alan kişiler rakipleriydi.
Ellerinde korkunç bir deneyim yaşadıktan sonra şevki kırılmıştı. Varlığının tek amacı sahibinin isteklerini yerine getirmekti.
Herhangi bir ismi yoktu.
Zaten bir kölenin de isme ihtiyacı yoktu.
“Uhm, efendim!”
Titrek ve baştan çıkarıcı bir ses, Long Xinyue bir adım ileri çıktı. Vücudunu örten birkaç kumaş parçası hafifçe kaydı ve gizli hazineleri ortaya çıkardı.
“Ne var?”
Herhangi bir erkeğin kalbini tekletecek cazibeye karşı Aaron’un yüzü beton gibiydi.
Long Xinyue onun ilgisizliği karşısında afalladı ancak yüzüne yansıtmadı.
Aaron’un kol yeninden tutarak, “Birlikte yatmayacak mıyız?” diye sordu masumca.
Aaron onun güzel yüzüne birkaç saniye baktıktan sonra yetişim seviyesini kontrol etti. Sadece Habisliğin başında olduğunu görünce kolundan tuttu ve kendine çekti.
“Benimle gel.”
Aaron onu hiçte nazik olmayan bir hareketle odasına götürdü ve yatağına attı.
Siktir, çok dobra!
Long Xinyue gözlerini kapattı ve gelecek olanı bekledi.
Fakat tek duyduğu yumuşak ve sakin bir ritimle yükselen kaval sesiydi.
Gözlerindeki yıldız ışığını yavaşça yitirdi ve karanlığa düştü. Zihnini işgâl eden garip bir güç muhakeme yeteneğini tamamen elinden aldı.
Düşmüşlerin Şarkısı’nı son kullandığından beri bir ay geçmişti ancak yeteneğinden bir şey kaybetmemişti.
Aaron ‘Çobanın Şarkısı’ isimli melodiyi çalmaya devam etti.
Ta ki kontrol altına aldığından emin olana kadar.
Long Xinyue ona boş gözler ile bakıyordu. Yatakta oturan hali yavru kedileri andırıyordu.
“Kimsin?”
Aaron onu ilk gördüğü andan itibaren sıradan biri olmadığını biliyordu. Ama kim olduğunu bilmiyordu, bu yüzden kötü davranmamıştı.
Long Xinyue bir an durakladı. Ağzını açmaya çalıştı ancak dudakları dikilmiş gibiydi. Ne yaparsa yapsın söyleyemedi.
Aaron’un gözleri parıldadı.
Hızla soruyu değiştirdi.
“Amacın nedir?”
Belli anıları mühürleyen yetenekler nadirde olsa dünyada bulunuyordu. Fakat bunların bir özelliği vardı – o da sadece kısa bir anıyı mühürleyebilirlerdi.
“Hh…” Soğuk bir nefes Long Xinyue’nin dudaklarının arasından kaçtı. Karşı koymaya çabalasa da tüm vücudu cevap vermek için çabalıyordu. “Kara… Kara… Kuzey… Kuzey…”
“Kara Kuzey mi?”
Nedense çok tanıdık geliyordu.
“Hm?”
Mahir İblis, sıralama 1’in adı da Kara Kuzey değil miydi?
“Mahir İblis Kara Kuzey’den mi bahsediyorsun?”
Long Xinyue zorlukla kafasını salladı.
“Bu ilginç. Yanlış bilmiyorsam Kara Kuzey, Kuzey Ejderi’nin veliahtı. Hm… On iki Ejder kendi aralarında savaş mı veriyor?”
Long Xinyue tekrar kafasını salladı. Bu sıradan bir bilgiydi ancak geldiğinden beri simyaya odaklanan Aaron için yabancıydı.
“Tavırlarına bakılırsa ustalığın cazibe sanatlarında.” Aaron birden güldü, ”O kadar açıkta olman Kara Kuzey’in seni fark etmesi üzerine miydi? Bildiğim kadarıyla Mahir İblislerin çoğu görevde ve şu anda ben dışında birkaç düzine kişi var. Bunlar arasında Kara Kuzey’de var.”
Her şey Kara Kuzey için planlanmıştı.
Fakat neden bu kadar kolay satın alınmıştı?
“Kara Kuzey şehvetiyle biliniyor. Güzel bir kadın bulduğunda elde etmek için her şeyi kullanacaktır. Beni Kara Kuzey ile karıştırmış olmalılar.”
Satan kişi bir Habis idi. Bu yüzden Mahir İblis’ten gelen emirlere karşı koyması çok zordu. Fakat buna rağmen arkasına sağlam bir destek alabilirse rahatlıkla Aaron’u ezebilirdi.
“O zaman Kokarca ve daha büyük figürlerde bu işin içinde… On iki Şeytani Ejder’in veliahtı 12 Varis olarak biliniyor. On ikisi arasında cazibe sanatında ustalaşanlar Rüya Ejderi ve Yeşim Ejder. Yeşim Ejder gururlu biridir. Bu yüzden böyle alçakça yollara başvurmaz. O zaman geriye Rüya Ejderi kalıyor.”
Ne yapması gerektiğini biliyordu.
"Güzel! Bundan sonra nereye gidersem gideyim bana eşlik edeceksin.”
Bu kızı bir numaralı kahyası yapacak ve her şeyi mahvedecekti.
“Değerini anlayana kadar bana aitsin.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..