Yang Chen telefonu henüz kapatmıştı ve Wang Ma’nın nereye gittiğini bilmiyordu. Kafasını iki yana salladı ve sordu, “Ne için Wang Ma’yı arıyorsun?”
Lin Ruoxi kaşlarını çattı. Dudağını ısırırken sessiz kaldı ve bir şey hakkında düşünüyormuş gibi görünüyordu.
O anda Wang Ma’nın sesi ikinci kattan duyuldu, “Hanımım konu nedir?”
Hem Yang Chen hem de Lin Ruoxi aynı anda kafalarını kaldırdılar ve şaşkınlıktan dona kaldılar.
Üstü beyaz bir pijama takımıyla değişmiş ve saçları çözülmüş olan Wang Ma’yı gördüler. İkinci katın tırabzanının kenarında duruyordu. Yüzünde salt beyaz bir yüz maskesi vardı ve bayanların yaptığı güzellik bakımının tam ortasındaydı.
Lin Ruoxi’nin yanakları kızardı. Hafif bir suçlayıcı tonla konuştu, “Wang Ma yüz maskesini kullanmaya ne zaman başladın? Ayrıca bugünün hangi gün olduğunu unuttun mu?”
Yüzüne küçük bir mesaj yaparken Wang Ma iyice düşündü ve konuştu, “Oh! Şey Hanımım, gittikçe yaşlanıyorum ve hafızamda kötüleşiyor. Bahsettiğiniz konuyu unutmuşum.”
Yang Chen tamamıyla beyaz olan Wang Ma’nın yüzüne baktı ve bunu oldukça canlandırıcı buldu. Hiç şüphe yok ki Wang Ma ellili yaşlardayken kırk yaşlarında görünmeyi başarmıştı. Kendi üzerinde çalışmayı doğru bir şekilde sürdürdüğü ortadaydı. Fakat böyle geniş bir evi yönettiği için böyle düşünmek mantıklıydı. Gün boyunca sürekli meşgul olmadığından kendine güzellik bakımı yapma dışında yapacak başka bir şeyi yoktu.
“Acele et Wang Ma, seni bekliyorum.” Lin Ruoxi çaresizce konuştu. Büyüğü tarafından zorbalığa uğrayan küçük bir kız gibi somurtuyordu.
Yang Chen oldukça şaşırmış hissetti. Wang Ma’yı da yanında götürmesini gerektiren konu neydi?
Yang Chen sormadan önce Wang Ma konuştu, “Hanımım beni beklemenize gerek yok. Geçmişte evimizde sadece bayanlar vardı. Artık Genç Efendiyle evlisin, kitap alışverişi için Kitap Şehrine size Genç Efendi eşlik etmeli. Hâlâ yapmam gereken çok fazla güzellik işim var. Hanımım lütfen Genç Efendiyle gidin."
“Hayır!” Lin Ruoxu hemen savunucu bir şekilde konuştu, “Wang Ma seninle gitmek istiyorum.”
Wang Ma gülerek merdivenlerden aşağı indi, konuştuğunda elleri hâlâ yüzünü ovalıyordu, “Hanımım ben artık oldukça yaşlıyım ve her zaman size eşlik edemem. Gelecekte bir çift olarak hâlâ birlikte geçirmeniz gereken günler var. Eğer size kitap almaya eşlik edersem çok fazla yardımcı olamayacağım. Yapabileceğimin en fazlası size iki kitap çantası taşımanıza yardım etmek. Diğer taraftan Genç Efendi farklı. İkiniz de gençsiniz sohbet edebilir ve fikir alışverişinde bulunabilirsiniz. Ayrıca gece dışarı çıkarken yanınızda bir erkeğin olması her zaman iyidir. Eğer sizi koruyan Genç Efendiyse ben de endişelenmem."
Yang Chen anlamış bir şekilde başıyla onayladı. Bu kadın kitap almak için Kitap Şehri’ne gitmek istiyordu. Birbirlerini uzun zamandır tanımıyor olsalar da, Lin Ruoxi’nin kitaplara düşkün olduğunu biliyordu. Daha önce onun çalışma odasında bulunan kitap koleksiyonunu görmüştü. Küçük bir kütüphaneye benziyordu. Hastane yattığı dönemde her hafta onun okuma keyfi için hastaneye çok sayıda kitap gönderilmesi gerekiyordu.
Soğuk ve mesafeli bir karaktere sahip olan bu CEO’nun Kitap Şehri’nden kitap almaya beraber gitmek için Wang Ma’ya ısrar etmesi beklenmedikti. Annesinden alışverişte eşlik etmesini isteyen küçük bir kız gibiydi.
Lin Ruoxi birden suskunlaştı. Wang Ma’nın dediği şey akla yatkındı. Bilinmeyen nedenlerden dolayı içinde oldukça boğulmuş hissetse de, Wang Ma’nın önerisine karşı açıklayamadığı küçük bir miktar beklenti duyuyordu.
Wang Ma gülümsedi ve sonra Yang Chen’e konuştu, “Genç Efendi, Hanımın çocukluğundan beri çok az arkadaşı oldu. Kitap okumayı çok seviyor bu yüzden her ay kiloyla kitap almak için Zhonghai’in Kitap Şehri’ne gitmesi gerekiyor. Geçmişte hanımımın büyük annesi ve annesi buradayken onlar eşlik ediyordu. Onlar artık aramızda değiller, artık Hanımıma eşlik edebilecek benim gibi bir yaşlı kadın kaldı. Oraya tek başına gitmeye alışık değil. Fakat artık sorun değil çünkü Genç Efendi burada, ben de artık bu görevden onurlu bir şekilde emekli olabilirim."
Bunları demesiyle Wang Ma, Yang Chen’e cesaret verici bir bakış attı ve yavaşça merdivenlerden yukarı çıktı.
Lin Ruoxi’nin küçük sorununa Wang Ma tarafından dikkat çekildiği için Lin Ruoxi, Yang Chen’in yanında huzursuz hissetti. Neyse ki yüzünde her zamanki soğuk ifadesi vardı ve herhangi bir gariplik fark edilemedi.
Yang Chen, Lin Ruoxi’nin ince derili olduğunu biliyordu, bu yüzden soru sormaya devam etmedi ve konuştu, “Gidelim, gece yalnız başına gitmen güvenli değil, sana eşlik etmeme izin ver.”
“Zhonghai’in Kitap Şehri’nin yerini biliyor musun?” Lin Ruoxi sordu.
“Bilmiyorum ama sen bana yolu gösterebilirsin.” Yang Chen cevapladı.
Lin Ruoxi hafifçe kafasını iki yana salladı, “O zaman ben süreceğim.”
“Bu çok mu önemli bir şey?” Yang Chen şaşırmıştı.
Lin Ruoxi ciddi bir şekilde başıyla onayladı ve ciddi görünen bir yüzle konuştu, “Bu çok önemli, sadece kitap almak istediğim için yolda ölmek istemiyorum.”
“………………”
Yarım saat sonra, Lin Ruoxi’nin garajındaki koleksiyondan siyah Mercedes SLK’ye binen iki kişi Zhonghai’in Kitap Şehri’ne ulaştı.
Kitap Şehri yirmi katlı bir binaydı ve her türden kitap burada bulunabilirdi. Bu bölgede neon ışıkları ve trafik ışıkları diğer bölgelerdekinden çok daha seyrekti. Yine de kitap şehrine gelip giden insanlar çok fazlaydı.
Bu devirde materyalist yaşam kıyaslanamayacak kadar bol olsa da kitap olarak adlandırılan bu gizemli buluş hiçbir zaman ölmedi. Birçok bilim adamı kitapların e-kitap okuyucuları tarafından elimine edileceğini, kağıtların ve diğer araçların tarihin nehirlerine gömüleceğini ilan etmişlerdi. Ancak gerçek şu ki kitapların bu dünyada doldurulamaz bir yeri vardı. Eski zamanlardan bugüne kadar, kitaplar ilerlemeyle ortadan kaldırılamayan birkaç şeyden biriydi.
Bunun nedeni çok basitti, bir insan e-kitap okuyucu gördüğü zaman, her zaman sadece iki seçenekleri olurdu, okumak ya da okumamak. Ancak bir kitabı eline aldığı zaman, sadece ‘sayfaları çevirme’ seçeneği olurdu. Kitabın içinde ne olduğunu kabaca anlamak için sadece sayfaları çevirmek gerekiyordu. Bu e-kitap okuyucuların ulaşamadığı bir şeydi.
Yang Chen, Lin Ruoxi’nin yanına takılarak Kitap Şehri’ne girdi.
Makyajsız sade bir yüzle ve birçok kez yıkanmış gibi görünen beyaz bir elbiseyle Lin Ruoxi’nin giyinme tarzı daha sıradan olamazdı. Buna rağmen, hâlâ pek çok bakış onun üzerinden ayrılmıyordu. Ayrıca pek çok erkeğin gözlerinde gizlemedikleri şehvet duyguları ortaya çıkmıştı. Yang Chen bununla Lin Ruoxi’nin kendisine eşlik etmesi için birine neden ihtiyacı olduğunu büyük ölçüde anladı. Böyle kalabalık bir yerde onun gibi genç bayan için yalnız başına yürümek gerçekten de tehlikeliydi.
Lin Ruoxi asansörle onuncu katdaki kültür ve tarih bölümüne çıktıktan sonra asansörden indi. Yang Chen’in kendisini takip ettiğini fark etti ve oldukça garip hissetti, bu yüzden de konuştu, “Kendi başına etrafta dolaşabilirsin, sonrasında sadece beni aşağıda bekle..”
“Kitaplara bakmak için burada değilim, sana bakmak için buradayım.” Yang Chen cevap verdi.
“Ben çocuk değilim, ne için bana bakacaksın?” Lin Ruoxi memnun değildi.
Yang Chen umursamadı, “Sadece kendi işine bakmalısın. Wang Ma sana bakmamı istediğinden, doğal olarak onun talimatlarını takip edeceğim. Endişelenme seni rahatsız etmeyeceğim, istediğin kadar etrafa bakınabilirsin.”
Lin Ruoxi eğer bu serseriyle konuşmaya devam ederse bunun sonun iyi bitmeyeceğini biliyordu ve hatta ölümüne öfkelenmesi bile mümkündü. Yang Chen’e bir süre baktı ve sonra düzenli kitap raflarını gözden geçirmeye başladı.
Kitap Şehri’nde pek çok insan olsa da huzurlu bir yerdi. Katın büyüklüğünden dolayı kalabalık hissedilmiyordu.
Lin Ruoxi’nin okuduğu türler inanılmaz büyük bir çeşitliliğe sahipti. Onuncu kattan itibaren kitap seçmek ve kitap sepetine yerleştirmek için her kata girdi. Moda ve tasarım bölümüne, on sekizinci kata, çıktıklarında Yang Chen şimdiden en az 45 kilo ağırlığında iki kitap dolu sepet taşıyordu.
Ruoxi öncesinde Kitap Şehri’ne Wang Ma ile gelmişti. Onlar bir sepeti doldurduktan sonra daha fazla ilerlemeleri mümkün olmamıştı. Daha fazla kitap almaya devam etmeden önce kitapları stoklamak için aşağıya tüm yolu inmek son derece zahmetliydi. Şu anda Yang Chen buradaydı, Lin Ruoxi çok rahat hissediyordu. Yang Chen’in taşıdığı sepete yerleştirebildiği sürece ne kadar kitap aldığının önemi yoktu, bu yüzden sadece kitap seçmesi gerekiyordu ve onları taşımayı düşünmesi gerekmiyordu.
Bu kadın o anda oldukça meşguldü. Ne kadar fazla kitap seçtiği hakkında hiçbir fikri yoktu ve raflar arasında kitaptan kitaba atlarken yorgunluktan bir haberdi.
Oradan gelip geçen birkaç müşteri Yang Chen’in elindeki kitap dolu büyük sepeti gördüler. Yang Chen’e takdir ve hayranlık dolu bakışlar attılar. Onların gözünde bu adamın kolları kesinlikle kırılmak üzereydi. Ancak Lin Ruoxi’nin yüzünü gördüklerinde bu müşteriler bir rahatlama hissetti. Bu kızın beğenisini kazanmak için onun çok sıkı çalıştığına inandılar. Yang Chen’in şu anki durumunu gören bazı genç erkekler, Lin Ruoxi ile ilgili düşüncelerinden hemen kurtuldular çünkü böyle bir kadınla başa çıkmak çok zordu.
Yang Chen buna karşın ilgisizdi. Kollarında taşıdığı ağırlığın sıradan insanlarının kavrayışının ötesine geçip geçmediğine bile dikkat etmedi. Sepete sığabildiği sürece bunun hakkında bir şey söylemeyecekti.
Moda ve tasarım katını geçtikten sonra, ikili son kata ulaştılar. Orası olağanüstü yabancı eserler için özel bir kattı. Bu katta çok az insan vardı, sonuçta buradaki kitapların çoğu Fransızca ve İspanyolca gibi dillerden oluşuyordu. Bu kitapları okuyabilen kimseler zaten çok azdı ve bu kitapları okumakla zaman harcamak isteyen insanlar çok daha azdı.
Lin Ruoxi bu bölüme baktı ve aniden söyleyecek kelime bulamadığı Yang Chen’in ahlaksız yabancı dil yeteneklerini hatırladı. Sonra sıradan bir şekilde sordu, “Buradaki bütün kitapları okuyabiliyor musun?”
Yang Chen bakışlarıyla kitapları süpürdü. Buradakilerin çoğunluğu Batı dilleri, bazı Güneydoğu Asya dilleri ve Orta Doğu dilleriydi. Burada Afrika ve Latin Amerika’da konuşulan küçük dillerin hiçbiri yoktu, bu yüzden başıyla onayladı, “Bunların hepsini okuyabilirim.”
Lin Ruoxi başlangıçta sadece gelişi güzel olarak düşüncesini belli etmişti. Yang Chen’in aslında bunların hepsini anlayacağını söylemesini beklememişti ve ister istemez Yang Chen’in sadece palavra attığını düşündü. Bu katta yirmiden fazla dil vardı. Yang Chen’e ‘düşünmeden konuşma’ gibisinden küçük bir ders vermek için, keyifli bir havayla Arnavutça bölümüne doğru sakince yürüdü.
Arnavutça, Sırbistan, Yugoslavya ve diğer birkaç ülkenin resmi diliydi. Yunanca, İtalyanca ve Slav dilleriyle birleştiğinden Arnavutça, Avrupa dillerinden daha geniş ve zor olarak kabul ediliyordu.
Lin Ruoxi sıradan bir şekilde siyah kapaklı ağır bir kitabı aldı ve amaçsızca sayfayı çevirdi. Sayfadaki Arnavutça kelimeler yığınına bakmak bile ona baş ağrısı verdi.
“Buradaki bütün dilleri anladığını söylediğinden, bu sayfadaki yazanları benim için çevirebilir misin?” Lin Ruoxi neşeyle Yang Chen’e baktı. Kitap Şehri’nde alışverişe üç saat harcamış biri gibi görünmüyordu.
Yang Chen hızlı bir bakış attı ve sormadan önce garip bir şekilde dudak büktü, “Bunu okuyamaz mıyım? Bunu yüksek sesle okumak oldukça zor.”
“Mazeret üretme, bu sadece çeviri değil mi? Bütün bu dilleri bildiğini söylemedin mi? Bu konu ne için bu kadar zor? Kitabı bile senin için tutuyorum, sadece bunu okuman gerek.” Lin Ruoxi durmadan onu zorladı. Güzel gözlerinde memnuniyet ve keyif vardı. Sonunda Yang Chen’e karşı avantajlı olduğunu ve ilk kez Yang Chen’i yeneceğini düşünüyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..