Bölüm 134: Kıdemli
“Kim?”
“Yang Chen?”
Yu Hui ve Zhao Hongyan, Yang Chen’e bakmak için döndüler. Onun aniden ortaya çıkışı, tüm havayı değiştirdi.
“Sen?” Yu Hui, onun Zhao Hongyan ve diğer bayanlarla masayı paylaşan adam olduğunu hatırladı. Yang Chen’in aniden ortaya çıkışı, onu bir an için telaşlandırdı ancak hemen sakinleşti.
Zhao Hongyan, Yu Hui’nin dikkatsizliğinden faydalandı ve elbiselerini ilikledi. Sonra da Yang Chen’in arkasına koştu.
“Konuşmamızı gizlice dinledin mi?” Yu Hu’nin ifadesi tavuğa döndü, soğuk bakışlarla Yang Chen’e baktı.
“Gerçekten konuşmanı hiç duymak istemesem de sesin o kadar yüksekti ki duymamak oldukça zordu.” Yang Chen, tebessümle konuştu.
Yu Hui, Yang Chen’e öfkeyle baktı; planının suya düştüğünü biliyordu. Sonuçta başka bir adamın önünde Zhao Hongyan’a bir şey yapması mümkün değildi. Kalbindeki öfke daha da kabarmıştı. Otoparktan ayrılmadan önce Zhao Hongyan’a derinden ve soğuk bir şekilde baktı.
Zhao Hongyan, nihayet rahat bir nefes aldı. Yang Chen’e bakmak için kafasını kaldırdı ve zoraki bir gülümsemeyle konuştu: “Bunun için teşekkür ederim.”
“Seni eve bırakayım mı?” Yang Chen, böyle bir olay yaşandığı için eğer kalıp içmeye devam ederse bunun, onun için sadece bir işkence olacağını hissetti.
Zhao Hongyan, kafasını iki yana salladı: “Gerek yok, dönmek için bir taksi tutacağım. Biraz yalnız kalmak istiyorum.”
Yang Chen, başıyla onayladı. Zhao Hongyan’ın aile koşulları hakkında kısmen bir anlayışa sahip olsa da onun sadece iş arkadaşıydı ve olsa olsa iyi bir arkadaş olarak düşünülebilirdi. Onun ailesinin özel konularına burnunu sokabilecek vasfı ya da sebebi yoktu.
“Aptalca bir şey yapma. Her ne olursa olsun, her zaman çözmek için bir yol vardır.” Yang Chen, endişeyle tavsiye etti.
Zhao Hongyan’ın gözleri kızardı, Yang Chen’in sözlerindeki samimiyeti hissetti. Etkilenmiş hissederek konuştu: “Endişelenme, artık bir çocuk değilim. Aslında pek çok şey hakkında düşündüm, sonuçta olacak olan şey olacaktır. Kaderden kaçılmaz, bay bay…”
“Güle güle!”
Zhao Hongyan’ın yalnız yürüyüşünü, kompakt Toyota arabasına giderken izleyen Yang Chen, ona karşı sempati hissetti.
Her ailenin kendine özgü sorunları vardı. Ancak Zhao Hongyan ile karşılaştırılınca, Lin Ruoxi ile olan evliliği çok da kötü gözükmüyordu.
Bu, ona eski bir sözü düşündürdü; hayat, en temelde bir tecavüz gibi, buna karşı koyamazsın. Bu yüzden sadece keyif almaya bakmalısın.
Zhao Hongyan gittikten sonra Yang Chen, Blueberry Bar’a geri döndü. Liu Mingyu ve diğer bayanlar içkilerini bitirmek üzerelerdi. Onlar, sersemce ama çekici bir şekilde gülümsüyorlardı.
Yang Chen’in Zhao Hongyan olmadan geri döndüğünü görünce, oldukça ağırbaşlı olan Liu Mingyu sordu: “Hongyan nerede?”
“Oh, o acil bir mesele yüzünden önden geri dönmek zorunda kaldı ve bana ayrıldığını size bildirmemi söyledi.”
Liu Mungyu, sormadan önce bir süre düşündü: “Önemli bir şey var mı?”
“Hayır.” Öncesinde bitmemiş alkol bardağını aldı ve iş arkadaşlarına doğru kaldırdı: “Hadi içkileri bitirelim, Bölüm Lideri Liu’ya mükemmel bir pazarlama kariyeri diliyorum.”
“Şerefe!” Hanımlar, mutlu kahkahalarla bardaklarını kaldırdılar.
Bir grup bayan olduklarından, akşam on sularında hepsi kendi evlerine döndüler. Yang Chen, başlangıçta bu hanımların araba sürmesinin tehlikeli olacağından endişeliydi. Onun beklentilerinin aksine bardan çıktıklarında onların, her birinin yüzleri değişmiş gibiydi. Yang Chen’e ayık bakışlarla veda ederken biraz şaka bile yaptılar.
Zhang Cai, Yang Chen’in şaşkınlığını hissetmiş görünüyordu.Bu yüzden gururlu bir gülümsemeyle konuştu: “Şaşılacak bir şey mi var? İşimizin ne olduğunu unutma. Halkla ilişkiler çalışanları arasında içki içemeyen birisi nasıl olabilir? Müşterilerle içtikten sonra arabalarımızı eve bile süremezsek, o zaman bu işte daha fazla nasıl kalalım?”
Yang Chen, şirkette çalışmayı hiçbir zaman ciddiye almadığından mahcup olmuştu. Gerçekten iş arkadaşlarının ne iş yaptığını unutmuştu.
Yang Chen, Ejder Bahçesi’ne arabayı sürdüğünde, ilk kattaki ışıkların her zamankinden daha parlak olduğunu fark etti. Yang Chen’i şaşırtan şey ise kapının önünde açıkça Lin Ruoxi’ye ait olmayan bir arabanın olmasıydı. Araba Japon yapımı siyah bir Acura MDX idi.
Lin Ruoxi’nin akrabalarından biri gelmiş olabilir mi? Yine de eve girmeli miyim?
Bir süre bunun hakkında düşünen Yang Chen, sorusunun saçmalık olduğunu fark etti. Görünüşü başkasına bağımlı gibi değildi, korkacak ne vardı ki?
Yavaşça kapıdan girdiğinde, gerçekten de oturma odasındaki kanepenin üstünde oturan bir misafir olduğunu fark etti. O kişi,Yang Chen’in hayal ettiği gibi yaşlı bir insan değildi ve mavi bir Versace tişört giymiş, genç bir adamdı.
Düzgün ve kısa saçları, keskin yüz hatlarıyla birlikte uzun bir burun köprüsü ve sağlıklı görünen derisiyle birlikte en az 1,8 metre boyundaydı. Bir direk kadar dik bir duruşla, sakin ve aklı başında bir ifadeyle kanepede oturuyordu. Bütün bunlar onun gerçek yaşını tahmin etmeyi zorlaştırıyordu.
O anda Lin Ruoxi, ona doksan derecelik bir açıyla başka bir kanepeye oturmaktaydı. Kahve masasının üstündeki sıcak yeşil çaydan buhar çıkıyordu ve onlar bir şeyler hakkında konuşuyor gibi görünüyorlardı.
Yang Chen’in eve girdiğini gören mavi tişörtlü adam hafifçe kaşlarını çattı. Hemen kaygısız bir gülümsemeyle ayağa kalkıp,Yang Chen’e nezaketle baş selamı verdi.
Bu kişi ona karşı gülümsediğinden, Yang Chen görgüsüzlük yapamazdı. O da ona gülümsedi ve sessizce oturan Lin Ruoxi’ye sordu: “Bu kişi kim?”
Lin Ruoxi’nin onu tanıtmasını beklemeden, adam net bir sesle konuştu: “Benim adım Zeng Xinlin. Lin Ruoxi’nin üniversiteden arkadaşıyım, acaba ben size kim olduğunuzu sorabilir miyim, bayım?”
Harika! Evime geliyor ve evdeki adamın kim olduğunu soruyor!
Yang Chen, bu adamın göründüğü kadar arkadaş canlısı olmadığını fark etti. Muhtemelen herkesten biraz daha gururluydu. Sıradan bir şekilde ev anahtarlarını çıkaran Yang Chen, konuştu: “Evin anahtarlarını tutan bir adamın kim olduğunu söylersin?”
Zeng Xinlin, bir anlayış ifadesiyle: “Siz Ruoxi’nin büyüğü ya da kardeşi olabilir misiniz? Sizinle daha önce hiç karşılaşmamıştım, bu yüzden lütfen gücenmeyin.”
Yang Chen, hafifçe kaşlarını çattı. Zeng Xinlin’in yüzündeki kendini beğenmiş ifadeyi görünce YangChen sonunda bu adamında en az onun kadar kalın derili olduğunu anladı.
O anda Lin Ruoxi, kayıtsızca Yang Chen’e baktı, sonra konuşmak için Zeng Xinlin’e döndü: “Kıdemli, o benim kocam Yang Chen.”
Zeng Xinlin’in ifadesi hafifçe değişti, ancak bir gülümsemeyle sakince bunu geçiştirdi ve konuştu: “Oh, yani o Lin Ruoxi’nin kocası. Ruoxi, çok kötüsün. Neden evlendiğini bana söylemedin? Dönmemi beklemeden böyle bir karar verdin ve düğününü kutlamam için bir şans bile vermedin.’’
Lin Ruoxi’nin oldukça suçlu bir ifadesi vardı: “Üzgünüm, daha geçenlerde evlendik ve seni bilgilendirmek için fırsatım olmadı. Ancak biz sadece kağıtları imzaladık ve düğünümüz henüz yapılmadı. Zamanı geldiğinde sizi davet edeceğiz, kıdemli.”
“Düğün yapılmadı mı?” Zeng Xinlin’in gözlerinde bir enerji ortaya çıktı. Derin bir bakışla, Yang Chen’i ve Lin Ruoxi’yi süzdü ve konuştu: “Bu harika, düğün olduğunda beni çağırmayı unutma, kesinlikle büyük bir hediye hazırlayacağım. Sonuçta sıradan bir ilişkimiz yok.”
Yang Chen, bunları duyduğunda içinde rahatsızlık hissetti. Ciddiye alınmaması sorun değildi fakat neden bu adamın düğüne katılması gerekli ki? İkisi arasındaki ilişkinin sıradan olmadığını söyleyerek ne demek istiyor? Sıradışı olduğunu mu?
Bu adamın başka bir aşk rakibi olduğunu anladığından Yang Chen, daha fazla kibar olmayacaktı. Lin Ruoxi’nin yanına yürüdü ve aynı kanepeye, yanına oturdu. Kanepede sakinleşmeden önce birkaç kez kaykıldı.
Lin Ruoxi kaşlarını çattı, Yang Chen’in ona bu kadar yakınlaşmasına alışık değildi. Bu sebeple Yang Chen’den biraz uzaklaştı.
Bu küçük detay Zeng Xinlin tarafından görüldü ve gözlerinde bir ışık parladı. Bir şeyi anlamış ve ifadesi rahatlamış gibi görünüyordu.
“Bay Yang’ın ne tür bir büyük işi var merak ediyorum?” Zeng Xinlin, ilgisiz ve cana yakın bir tonla sordu.
Yang Chen, kendisine bir bardak su doldurup, bir ağız dolusu içti ve sonra konuştu: “Büyük bir iş değil, ben sadece eşimin çalıştığı şirkette aylak bir çalışanım.”
Zeng Xinlin’in ifadesi daha da kendinden emin bir hale geldi ve tebessümle konuştu: “Bu da harika. Keşke ben de Lin Ruoxi’yi her gün görebileceğim bir yerde çalışsaydım. Geçmişi düşününce, sık sık Ruoxi’yi görebildiğim üniversitedeki o günler gerçekten unutulmazdı.”
Lin Ruoxi biraz huzursuzdu, çay fincanını aldı ve bir şey söylemeden sessizce çayını içti.
Yang Chen’in karakteri ne kadar harika olursa olsun, yine de bu sözleri duyduğunda birazcık kıskandı. Bu adamın üniversite günlerinde Ruoxi’ye ne kadar yakın olduğunu dikkate aldığında, bu herif Xu Zhihong’tan çok daha fazla tehditmiş gibi görünüyordu. Ancak Zeng Xinlin, ona saldırmak için insiyatif almadığından, Yang Chen ona saldıramazdı. Bu nedenle ikilinin sohbetini dinlerken sessizce suyunu içti.
Zeng Xinlin başlangıçtaki sakin ifadesini geri kazanmıştı ve daha fazla Yang Chen’e bakmadı. Nostaljik bir şekilde konuştu: “Geçmişte, hâlâ bir araştırma öğrencisiyken, Ruoxi hâlâ bir üniversite öğrencisiydi. Profesör sınıfta benden bir öğretmen yardımcısı bulmamı istedi. Sınıfa girdiğimde ilk fark ettiğim şey bir kitap okuyan Ruoxi’ydi. Yüksek lisansta olan öğrenciler için bir ders kitabını neden okuduğunu çok merak ettim. Bundan sonra Ruoxi ile konuştum ve sanki ruh eşimi bulmuş gibiydim. Bu üniversite yıllarımda iki güzel anı kazandım. Şimdi bunu düşündüğümde bunun kader olabileceğine inanıyorum.”
K.N: Sonra yakınıyorlar Yang Chen anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi diye :D
“Kıdemli, geçmiş geçmişte kaldı, bundan daha fazla bahsetmeye gerek yok. Öncesinde Zhonghai’e yeni bir şirket kurmak için döndüğünü söylemedin mi?” Lin Ruoxi, pek çok duygudan bihaber olsa da o bile anormal bir ruh halinde olabiliyordu, bu yüzden sakince konuyu değiştirdi.
Zeng Xinlin, sakince gülümsedi ve cevap verdi: “Bu doğru. Yaşlı adam benden Yanjing’deki aile işini almamı istiyor olsa da ben kendi eğlence ve medya şirketimi kurmayı planlıyorum. Bundan bahsetmişken, bu senin Yu Lei İnternational’ın odak noktası olan modaya oldukça yakın. Zamanı geldiğinde kıdemlinle ilgilenmelisin, tamam mı?”
“Kıdemli benden çok daha yeteneklisin, kesinlikle iyi olacaksın.” Lin Ruoxi imalı bir şekilde belirtti ancak sesi oldukça samimiydi.
“Bu öyle olmayabilir. Üç yıl önce sen, Yu Lei İnternational’ın CEO’su olmak için okulu bıraktın. Nasıl yapıldığına bakılmaksızın, sen işin doğru yolunu buldun. Ben ise eski kafalar tarafından orduya hizmet etmek için güneybatıya gitmeye zorlandım. Bu nedenle geçen üç yılda düzgün bir iş yapamadım. Bütün yaptığım silahlar ve toplarla ilgilenmekti ve geçmişte öğrendiğim şeyler unutuldu.” Zeng Xinlin yakındı.
Lin Ruoxi, hatırladı: “O zamanlar, bazı öğrencilerden senin orduya hizmet etmeye gittiğini duydum. Buna inanmamıştım ve gerçekten gitmiş olman beklenmedikti.”
Zeng Xinlin, anılarından bahsetmeye başladı, gözlerini kıstı ve başlangıçta erkeksilikle dolu olan yüzünün, erkeksi çekiciliği bir sonraki seviyeye yükselmiş görünüyordu: “Ruoxi, hiçbir fikrin yok. Ülkemiz huzurlu ve refah içinde görünüyor olsa da sınırlar hiçbir zaman güvenli olmamıştır. Güneybatıda geçirdiğim bu üç yılın en az altı yüz gününde, ülkeler arasında çatışmalar vardı. Ne kadar insanın öldüğünü söylemek zor fakat bir ya da iki mermi yemek yaygın bir şeydi.”
Savaş alanı dumanla ve gümbürtülerle doluydu. Çocukluğundan beri şehirde yaşayan Lin Ruoxi’ye göre bunlar ona çok yabancı şeylerdi. Öte yandan tecrübeli askerlerle karşılaşan hanımların büyük çoğunluğu onlara hayranlık duyardı. Soğuk Ruoxi bile merak içinde sormasına engel olamadı: “Kıdemli, güneybatı çok mu karışık? Savaşa bile gittin mi?”
Lin Ruoxi’nin yanında oturan Yang Chen, Lin Ruoxi’nin böyle bir şeyle ilgilenmesinden dolayı hayrete düşmüştü. İster istemez acı bir şekilde gülümsedi: “Bu konuda ilginç olan şey ne?”
Savaş gibi şeyler hakkında düşündüğünde, Yang Chen gergin hissediyordu. Bir sigara içmek istedi ancak hemen cebindeki sigaraların uzun bir zaman önce tükendiğini fark etti. O sadece kanepede keyifsiz bir tavırla oturmayı sürdürebilir ve Zeng Xinlin’in derin konuşmasını dinlemeye devam edebilirdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..