Bölüm 168: Kız Kardeşler

avatar
2371 13

My Wife is a Beautiful CEO - Bölüm 168: Kız Kardeşler


 

Bölüm 168: Kız Kardeşler

Çevirmen: Mert İlbay

Editör: Kinyas

 

Banka soyguncuları doğal olarak fazla sinirlerine hâkim olamaz. Bankaya girdikten sonra hemen tavanda asılı olan avizeye ateş açtılar. Rastgele bir şekilde uçan mermiler tavanı delik deşik etmişti.

 

*Da da da! Da! Da!*

 

Paramparça olan avizenin parçaları her yere saçıldı ve parçalanmasının sesi bağıran kadını bile bastırdı.

 

Yedi banka soyguncusu hole giriş yaptı ve hepsi hemen kendi pozisyonlarına geçti. Hafif makineli silahlarıyla, saklanan ve ağlayan insanların yanına ilerleyerek onları tehdit ettiler. Ayrıca arada sırada birkaç el ateş ettiler.

 

Maskeli lider, “Herkes yere yatsın! Hepiniz elinizi arkanızda bağlayıp eğilin! Mermiler tereddüt etmez, koşmaya veya rastgele hareketler yapmaya cesaret edenler benim tarafımdan vurulacak!” diye bağırdı.

 

Yang Chen arkasındaki Tang Wan'ın titrediğini hissetti. Korktuğunu biliyordu, ne de olsa ne kadar güçlü gözüküyor olsa da, o yalnızca bir kadındı, bu yüzden onu yalnızca arkasında saklayarak sakinleştirebilirdi ve ikili çömeldi. Bir hamle yapmadan olayları izlemek istedi.

 

Kriz anında Tang Wan yalnızca mevcut olanlara güvenebilirdi. Küçümseyerek tuttuğu bu adamın arkasında saklanmak onu ne kadar utandırıyor olsa da, bu ölüm kalım durumunda bu nasıl umurunda olabilirdi? Yang Chen onu terk etmemişti ve aksine onu koruyordu ki bu Tang Wan'ı çok etkilemişti. Bu adam o kadar da kötü değil.

 

O anda tezgâhın arkasındaki orta yaşlı bir adam, polisi uyarmak ümidiyle panik tuşuna basmak için sessizce süründü.

 

Soyguncu çok tecrübeli görünüyordu ve hemen adamın amacını anladı. Sesli bir şekilde gülerek: “Alarmı mı çalmaya çalışıyorsun? Polisi bilgilendirmenin bir anlamı yok, polisler çöp, onların sizi kurtarmasını ummanın bir anlamı yok.” dedi.

 

Bunu söylediği anda adamı tam uyluğundan vurdu. Onu öldürmedi ancak acı içinde kıvranmasını sağladı. Kan fışkırdı ve birkaç kadın çığlık attı, hatta bu birkaç ürkek insanın bayılmasına bile sebep oldu.

 

Yang Chen kaşını çattı. Bu insanları durdurabilirdi ancak hareket etmedi. Bu gibi durumlarda, soyguncular öylesine adam öldürmüyor veya ona saldırmıyorsa bir hamle yapmayı istemiyordu. Bu, onun soğuk kalpli ve bir insan olmasından veya bu insanların canının onun umurunda olmamasından değil, bunca insanın gözü önünde hamle yaptığında şimdiki hayatının kolayca ters düz olabileceğindendi ve Yang Chen bunun olmasını istemiyordu.

 

Geçmişte, istediği gibi bu mekândan ayrılabilirdi ancak artık yalnız değildi.

 

İnsanlar her zaman bencil ve Yang Chen'de bundan farksızdı. O Batman veya Süpermen değildi ve siyah bir pelerin giyip kötü ve zalimleri cezalandırmaya, ya da kırmızı bir don giyip şehrin kahramanı olmaya niyeti yoktu. Yang Chen tanımadığı insanların yaralanmamasını veya ölmemesini, sevdiği insanları bırakmaya tercih edecek biri değildi.

 

Onun ellerinde hayatını kaybetmiş sayısız masum insan vardı. Arada sırada günahlarının ağırlığını hissetse de, o anda Yang Chen orada birkaç az ya da fazla canın olmasının bir önemi olmadığını düşünüyordu.

 

Yang Chen'in düşüncesi şöyle de anlatılabilirdi: Bir insanın gözünden baktığında, neden bir karıncanın canına değer veresin ki?

 

Bu artık hümanizm denilen şey veya etik değildi, bu artık zaten Yang Chen'in içgüdüsel bir tepkisiydi.

 

İki soyguncu bankanın ikinci katına dalıp doğrudan bankanın birkaç yetkilisini yakalarken, banka holündeki herkes kontrol altına alınmıştı. Hepsi köşede çömdü ve kafalarını kaldırmaya cesaret edemedi.

 

Bu soyguncular özel olarak üç kişiyi, çuval bezler taşıyarak bankada para olan her yeri yağma etmeleri için görevlendirmişti. Yığınla kırmızı konşimentoyu alıp çantalara doldurdular.

 

Yaklaşık beş dakika sonra sonunda polis arabalarının sirenlerinden gelen “wee-woo wee-woo” sesleri duyulmuştu.

 

Sekiz polis arabası bankayı çevrelemişti. Düzinelerce polis arabalardan dolu silahlarla çıktı ve alanı tamamen kordon altına aldı.

 

Kurşungeçirmez yelek giyen ve Type 54 bir tabanca taşıyan Cai Yan cengâver gibi arabasından çıktı. Nefis suratı sinirle dolmuştu.

 

Bu banka soyguncularının üçüncü vukuatıydı. Daha bir hafta önce Cai Yan, eğer bu suçluları yakalayamazsa mevkisinden istifa edeceğini ve bir daha polislik yapmayacağını açıklamıştı. Ona göre bu yemin askeri bir emir niteliğindeydi.

 

Bu yüzden bu sefer, Cai Yan titizlikle bir savaş planı yaptı ve hatta buna dâhil edebileceği en güçlü personelleri ve silahları dâhil etti. Bu soyguncuları tekte halletmesi gerekiyordu.

 

Çevik kuvvet polislerinin kalkanlarının korumasında, seçkin bir takım bankaya yaklaşırken yanındaki polis bağırmaya başladı.

 

“İçerideki soyguncular, dinleyin! Etrafınız sarıldı. Mükemmel bir anti-terörist savunmamız, seçkin bir polis timimiz var ve sizin de kaçacak yeriniz yok! Şu anda verebileceğiniz en iyi karar, silahlarınızı indirip teslim olmanız ve kanunun adil kararına uymanız!”

 

Polisin megafonu, durmadan, yankılanan sesler çıkartarak bankanın holünden duyuldu.

 

Maskeli lider yere tükürdü ve yakınındaki bir kadın müşteriyi tuttu. Kafasına bir silah dayadı, kapıya yürüdü ve sonra çılgınca gülüp: “Kes s*kik s*kik konuşmayı! Bir kez daha bağırırsan bir rehineyi vururum!” diye bağırdı.

 

Bunu söyledikten sonra adam hafif makineli silahını kaldırıp Cai Yan ve ekibine doğru ateş açtı.

 

Mermiler çevik kuvvetin kalkanına çarparak yakınındakileri çılgına çevirdi. İzleyen insanlar da çok sinirlenmişti ancak daha fazla yaklaşmaya korkuyorlardı.

 

Cai Yan'ın suratı kalkan tozdan kirlenmişti ve o güzel yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Ancak soyguncuların silahları onun daha fazla yaklaşmasını engelliyordu, bu yüzden takımıyla birlikte polis arabasına doğru geri çekilmekten başka bir çaresi yoktu.

 

Bir polis telaşla Cai Yan'ın yanına koştu ve sordu: “Şef, içeride en az otuz rehine var, nasıl baskın yapacağız?”

 

Cai Yan sakince, “Keskin nişancılar geldi mi?” diye sordu.

 

“Hala yoldalar ve on dakika içerisinde varacaklar.”

 

“On dakika mı?” Cai Yan o kadar sinirlenmişti ki neredeyse tabancasını fırlatıyordu: “Bu çok yavaş. Geldiklerinde, hala pozisyona girip nişan almaları gerekecek ki onlar daha bir el ateş bile edemeden soyguncular yanlarına bir rehine alıp kaçar.”

 

Yaşlı bir polis iç çekip: “Şef, aslında keskin nişancılar gelse de bir anlamı yok, bu soyguncular çok tecrübeli, bankanın içerisinde keskin nişancıların onlara ateş etmesinin imkânsız olduğu açılarda saklanıyorlar. Keskin niçancılar burada olsaydı bile, zannediyorum ki ateş etmek için bir şansları olmazdı. Dahası, yedi kişiler, eğer keskin nişancılar bir hamle yaparsa, panik yapıp rehinelere zarar vermelerine yol açabilir.” dedi.

 

Cai Yan sinirinin mantığını bulandırmasına izin vermedi: “Sana göre, soyguncuların bütün parayı alıp rehineyle kaçmasını mı bekleyelim? Kenar mahallelere ulaştıklarında, her yerde saklanabilirler. Eğer onlara yardım sağlayan biri olursa, buna karşı yapabileceğimiz hiçbir şey olmaz.”

 

“Buna karşı yapacak bir şey yok, bu soyguncular belli ki basit bir geçmişten gelmiyor.  Yalnızca polis gücüyle onları yakalamak çok zor. Aslında mümkünse, askeriyeden yardım istemeliyiz.”

 

“Zhonghai'deki bir banka soygunu olayı için askeriyeye mi güvenmek? O zaman bizim, güvenlik görevlilerinden farkımız ne olurdu?” Cai Yan geri adım atmadı.

 

O anda arkadaki polisler yol açtı ve uzun bir şahsiyet yaklaştı.

 

Cai Yan arkasını döndü ve onun tedirgin ifadesi hemen yerini sevince bıraktı: “Jiejie, neden buradasın?”

 

Yanaşan kadının görünüşü Cai Yan'a benzerdi ancak o daha uzundu ve daha şehvetli bir duruşu vardı. Uzun saçları vardı ve ufak tefek kıvrımlarını belli eden daracık deri bir gömlek ile açık mavi kot giyiyordu. Cai Yan kadar kahramanımsı durmuyordu ancak daha zarif bir güzellikti.

 

Ancak söylemeye gerek bile yok ki iki kız kardeş de bakışları çeken göze çarpan güzelliklere sahipti.

 

Bu insan, daha önce Yang Chen'i takip ettiği ortaya çıktıktan beri ortalıkta gözükmeyen Bahar Yağmuru'ndan başkası değildi. Sekizler Grubu'nun bir üyesi ve aynı zamanda Cai Yan'ın ikiz kardeşi, gerçek ismi Cai Ning.

 

Cai Ning kayıtsız bir şekilde ablukaya alınmış bankaya baktı ve: “Burada ne olduğuna dair haberi evde izledim, anne ve babamız bu konu hakkında konuştu ve sana yardım edebilir miyim diye beni gönderdi.” dedi.

 

Cai Yan derin bir nefes almış gibiydi, daha cesur ve mutlu oldu: “Gerçekten endişeden aptallaştım, nasıl evde olduğunu unutabildim, Jiejie? Sen varken, kesinlikle kaçamayacaklar.”

 

“Kaçabilirler de, ben yalnızca sıradan bir insanım.” Cai Ning sakin bir şekilde konuştu, ruh hali kardeşi kadar değişim göstermemişti.

 

Bu etraftaki polislerin, hızlı ve kararlı şeflerinin bir de kız kardeşinin olduğunu ve hatta onun da nefes kesici bir güzelliğinin olduğunu ilk öğrenişleriydi. Birbirleriyle fısıldayarak bunu tartışmadan edemediler.

 

Cai Yan hemen onlara memnuniyetsiz bir bakış attı: “Dikkatinizi verin! Ne mırıldanıyorsunuz öyle?” Polisler, dehşet içerisinde hemen kafalarını çevirdi.

 

“Jie, sence şimdi ne yapmalıyız? İçeri dalamayız ve eğer kaçarlarsa yanlarında bir rehine götürürler, başımı ağrıtıyor bu.” Cai Yan narin bir şekilde sızlandı. O anda, yetişkin birine aksilik çıkartan bir çocuk gibiydi.

 

Cai Ning bir an derin düşüncelere daldı ve sonra: “Dışarıyı koruması için bir ekip getir, yaklaşmayın. İçeri gireceğim ve iş bittiğinde size haber vereceğim.” dedi.

 

“Jie! İçeri tek başına mı giriyorsun?”

 

“Bir sorun mu var?”

 

Cai Yan endişeli bir şekilde, “Bu çok tehlikeli!” dedi.

 

Cai Ning, “Biliyorum, zaten bu yüzden sizin yerinize ben gidiyorum.” dedi.

 

Cai Yan somurttu: “Jie, sen iş olarak ne yapıyorsun? Neden akrabalarımızın ve arkadaşlarımızın haberi yokken babam bana da söylemiyor?”

 

“Bunun önemi var mı?”

 

“Tabi ki! Sen benim biricik kardeşimsin.” Cai Yan, içinde biriktirmişe benziyordu: “Birlikte büyüdük ancak neden neden on bir yaşındayken evi tek başına terkettin? Eve yılda bir bile nadiren geliyorsun, nasıl merak etmeyeyim? Ayrıca bildiklerime göre, Milli Güvenlik Bürosu'nda çalışıyor olsan bile bu ailenin bile bilmemesi gereken bir şey değil. Dahası, sıradan bir aile de değiliz. Neden kendi ailene bile ne iş yaptığını söyleyemiyorsun? Seni önemsiyorum, bu yüzden bilmek istiyorum.”

 

Cai Ning'in dudaklarında nazik bir gülümseme belirdi. Elini uzattı ve Cai Yan'ın suratını okşadı: “Sana söylemememin bir sebebi var ancak kısaca anlatmak gerekirse seninkiyle aynı, ülkemizin refah ve istikrarı için çalışıyorum. Bir gün güvenlik seviyen yeterince yüksek olduğunda, doğal olarak ne yaptığımı öğreneceksin. Bu yüzden sıkı çalışmalısın, meimeimin beni utandırmayacağına güvenim tam.”

[NOT: Jiejie abla, Meimei küçük kız kardeş, Gege abi, Didi küçük erkek kardeş anlamına geliyor]

 

Cai Yan hüzünlü bir şekilde kafasını salladı: “Peki, seni anlıyorum. Dikkatli ol Jiejie.”

 

“Tamam.”

 

Cai Ning cevapladı ve bankanın ana kapısına doğru yürüdü.

 

Polisler, Cai Ning'in bir çeşit özel güç uzmanı olduğunu ve şefin, onun yalnız gitmesine bu yüzden izin verdiğini düşündüler. Ancak Cai Yan'ın kendisi de bilmiyordu. Cai Ning'in ortaya çıkışı aslında Cai Yan'ın bu soyguncularla karşılaşmasına yardım etmek değildi, bunun sebebi soyguncularla birlikte içeride bulunan belli bir adamın yüzündendi ve bu ona alelacele gelmekten başka çare bırakmamıştı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr