Çevirmen: Mert İlbay
Editör: ÇHY
Yang Chen dışarı gitmekten bahsettiğinde, Rose yanlış duyduğunu zannedip sordu, “Kociş, dışarı çıkmak mı dedin?”
“Evet, benim güzel Bayan Rose'um, bu acınası ofis çalışanıyla yemek yemez miydin?” dedi Yang Chen acınacak bir ifadeyle.
Yanlış duymadığını teyit ettiren Rose'un yüzünde çeşitli duygular belirdi. Keyifli ve duygusaldı ancak bu gerçek gibi olmadığından daha çok şaşırmış ve şüphelenmişti.
“O zaman... Gidip giyineceğim.”
Kadın olsa da, Rose giyinme konusunda diğer kadınlardan açıkça daha hızlıydı. Yalnızca o uzun ve iyi gelişmiş vücudunu, cezbediciliğini kaybetmeden kaplayan menekşe baskılı bir kıyafet ve parlak bir çift topuklu ayakkabı giydi. Çok az makyaj olan yüzü, güzel ve kusursuzdu.
On dakika sonra, Yang Chen'in kolunda bardan ayrıldı.
Yang Chen'in onu randevuya götürmek istediğini anlayan Rose'un gülüşü daha da büyüdü, bu beklenmedik sürpriz onu bir rüyadaymış gibi hissettirmişti.
“Kociş, yemek için nereye gidiyoruz?” Rose, barın dışındaki Kırmızı Dikenler Cemiyeti üyelerinin şok olmuş bakışlarına aldırış etmeden Yang Chen'e sevecen bir şekilde sordu.
Yang Chen biraz düşündü ve sordu, “Rose, hayatım, araban var değil mi? Yemek için uzak bir yere gitsek nasıl olur, kulağa bu saatte yürümekten daha iyi geliyor.”
Parlak ve güzel gözleriyle Rose, siyah iPhone'unu çıkarttı ve bir arama yaptı.
“Ufak Zhao, bu senenin başında aldığım arabayı barın girişine getirmesi için birini gönder, onu kullanmak istiyorum.”
Yang Chen, Rose astına emir verirken izledi. Eskiden böyle insanlara emir verirken şimdi emir verilen kişi olduğundan yakındı. Bunu isteyen kendisi olsa da artık avam kesimindendi.
On dakikadan daha az bir sürede, Rose'un istediği araba barın önüne park edilmişti. Şoför arabadan indi ve hürmetli bir şekilde anahtarı Rose'a teslim etti.
Rose, anahtarları Yang Chen'e verdi, “Kociş, sen sürüyorsun. Ben iyi bir şoför değilim.”
Araba sürmeyi bilen bir kadın iyi bir şoför olmadığını söylüyorsa bu, ya cilve yapmak içindir ya da araba süren bir erkeği izlemek için. Rose ikinci seçenektendi.
Yang Chen, Rose'un safir mavisi arabası bütün Huaxia'da nadir görülen bir markadan olduğu için oldukça şaşırmıştı. Lotus'du, İngiltere'den bir spor araba.
Bu spor araba, denizaşırı ülkelerde üst model sayılıyordu. Marka olan tasarım stili otomobil meraklıları arasında güçlü bir takipçi grubuna sahipti ve güzel aerodinamik gövdesi birçok kadın meraklının gözlerini alıyordu.
Ancak Yang Chen ilk defa Huaxia'da bir tane görüyordu. Lin Ruoxi'nin mini müzesinde bile bunlardan bir tane görememişti.
“Bunu kendin mi seçtin?” diye sordu Yang Chen, ona kapıyı açarken.
Rose zarif bir şekilde içeri oturdu ve kemerini bağladı. Utangaç bir şekilde gülümsedi, “Öldürmeyi, yakmayı, tefecilik yapmayı ve adam kaçırmayı biliyorum ama arabalar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bana bazı fotoğraflar gösterdiler ve güzel bulduğum için bunu seçtim.”
Yang Chen memnun olmayan bir şekilde, “Bir hanım çetenin reisi gibi konuşmamalı, yayaları korkutursan hoş olmaz.” dedi.
Bir çetenin reisi değil miyim? Rose surat astı ancak yine de “tamam” dedi.
Lotus'u sürmek sayısız yayanın ilgisini çekti. Yang Chen doğrudan Rose ile birlikte otoyola girdi ve Zhonghai'nin banliyölerinde bir göl tarafına hızla yol aldı. O bölgede oldukça fazla üst düzey Batı mutfağından restoranlar vardı.
Kadınının romantizm yaşamasını ve dünyanın güzelliğinin tadını çıkartmasını istediğinden basit bir randevuya çıkartamazdı.
Rose'un bu şeyleri umursayıp umursamaması önemli değildi ancak Yang Chen'in ne yaptığı başka bir meseleydi.
Arabadan indiklerinde, Yang Chen, Rose'un dirseğini tuttu, “Dur, sana kapıyı ben açacağım.”
Bunu dedikten sonra Yang Chen, arabadan indi ve Rose'un şaşkın bakışları altında arabanın diğer tarafına yürüdü. Kapıyı açtı ve onu dışarı davet etmek için bir hareket yaptı.
“Güzel hanım, böyle lütfen.”
Restoranın girişindeki garsonlar bunu gördü ancak bu tarz şeyleri çok defa gördüklerinden üzerine pek düşünmediler.
Ancak bu Rose için farklıydı. Yang Chen'in onu aniden randevuya çıkarmak istemesi yeterince garipti bir de ona prensesmiş gibi davranıyordu ve bu da ona daha da garip geliyordu. Ancak aynı zamanda bundan keyif alıyordu ve utangaç bir şekilde yüzü kızardı.
Bazı meseleler ne kadar garip olsa da kadınlar bundan zevk alır.
Göl kenarındaki Batı restoranına girerken ikili el ele tutuştu. Bina Avrupai bir tarza sahipti, tahta ve çelikten yapılmıştı, eyer, toynak, şövalye kask ve zırhları gibi dekorasyonları vardı.
Avize, mekanı loş sıcak ışıklarla aydınlatıyordu ve restorana rahatlatıcı ve romantik bir ortam sağlıyordu.
Yang Chen, Rose'un etrafa merakla baktığını gördü ve daha da suçlu hissetti, “Seni ileride daha sık randevulara çıkaracağım. Çok fazla paran ve binlerce astın var ancak kendini bütün gün o küçük odaya kapatıyorsun, bu kendi hayatına yaptığın bir haksızlık.”
Rose kafasını salladı, “Sanmıyorum. Seninle tanıştığımdan beri hiç sıkılmadım. Seninleyken çok mutluyum ve seninle değilken de seni beklemekten memnuniyet duyuyorum.”
“Bir oyuncu olsaydım şu an gözyaşı dökerdim. Maalesef değilim ancak inan bana beni etkiledin.” dedi Yang Chen içtenlikle.
Bu kadın, Yang Chen'i etkilemek için her zaman en doğru yolları kullanıyordu.
Rose tatlı bir şekilde gülümsedi, “Aslında, bu tür şeyler bana göre değil bence. Yalnızca bir bak, diğer kadınlar dışarı çıktığında yanlarında çanta ve hatta bazen de şapka getiriyorlar, ben ise kıyafetlerimi değiştirdim ve bir hödük gibi evden çıktım.”
“Sana sonra bir çanta almaya ne dersin? Daha önce çanta taktığını gördüğümü hatırlamıyorum, ben sana bir tane alayım.” diye sordu Yang Chen coşkulu bir şekilde.
Rose kafasını salladı, “Çantaya ihtiyacım olsaydı astlarım bana yüzlercesini gönderirdi, günlük eşyalarım toptan satın alınır. Takmıyorum çünkü ihtiyacım yok. Bir bıçak veya silah kılıfı olsa, tabii... Üretimi duran bir silahın sınırlı sayıdan bir tanesini alabilseydim daha mutlu olurdum.
Bu ikiliye masalarına kadar eşlik eden garson, açık bir şekilde yolun ortasında durmuştu.
Yang Chen bu zavallı adamın korktuğunu biliyordu, bu yüzden gülümsedi ve, ”Hayatım, sana daha önce söylemedim mi? Dövüşmek ve öldürmek üzerine düşünmeyi bırak, çiçek düzenlemek ve bahçecilik daha iyi. Silah sıkmak ve karanlıkta yalnız başına silah sıkmak erkeklerin işidir.” dedi.
Rose gözlerini devirdi ve sessizliğini korudu.
Oturduktan sonra, bir şişe 1983 Lafite sipariş ettiler. Bu şarap hiç de ucuz değildi, bu yüzden onlarla ilgilenen garson pişmiş kelle gibi gülümsemişti.
Ancak Yang Chen doğrudan üç biftek sipariş ettiğinde genç kadın şaşırmıştı.
“Efendim, gelecek arkadaşlarınız var mı?” Diye sordu garson.
Yang Chen kafasını salladı ve yanıtladı, “Hayır, ben üç porsiyonu kendim yiyeceğim.”
Daha sonra garson şok olmuş bir şekilde aceleyle ayrıldı.
Rose kaşlarını çattı ve, “Kociş, daha fazla sebze ye, çok fazla et yemek vücuda iyi gelmez.
Yang Chen umursamaz bir şekilde gülümsedi, ”Bilimsel araştırmalar ve diyetisyenler fazla et yemenin vücuda kötü olduğunu söylese de etin keyfini çıkartmak doğuştan gelen bir alışkanlık. Bunca yıldır neredeyse et ve alkolle yaşıyorum ancak yine de tamamiyle sağlıklı değil miyim? Dahası, benim vücudum hakkında diğerlerinden daha bilgili olmalısın, canım Rose'um. Normal bir insandan çok uzun süredir farklıyım...”
Lafının sonunu getirdiğinde, Yang Chen'in suratında farkında olmadan acı bir ifade vardı.
Rose homurdandı, “Ne diyorsun? Kendin hakkında böyle konuşamazsın, neren normal değil?”
Söylediklerinden hoşlanmadığını anlayan Yang Chen bir daha böyle şeyler söylemedi. Biftekler servis edildiğinde bıçak ve çatalıyla onları gömmeye başladı.
Rose, Batı retoranında sıklıkla yemek yemese de iyi bir aileden geliyordu ve iyi bir eğitimi vardı. Zarif bir şekilde küçük lokmalarla yedi ve şarabı doğal bir şekilde yudumladı.
İkili geçmiş yılda olan bir çok şeyle ilgili sohbet etti. Geriye baktığında, çok uzun değildi ancak üzerine düşünmeye değer birçok şey vardı.
Konuşmanın ortasındayken bir garson masaya bir şişe Margaux getirdi ve Rose'a gülümseyerek, “Hanımefendi, bir beyefendi size bu kırmızı şarabı ve birkaç sözcüğü getirtti.” dedi.
“Ne beyefendisi, ne sözleri?” Rose'un olan bitenden haberi yoktu.
Garson, “Güzelliğinizle yalnızca Margaux'un kendisi yarışabilir.”
Şok olan Rose, Yang Chen'e bakmak için döndü. Bir tepki vermediğini gören Rose, garsona döndü ve, “Geri götürün, istemiyorum.” dedi.
Garson geri gönderilmişti ancak kısa bir süre sonra saçları taralı, alim kılıklı bir adam geldi. Takım elbise, deri ayakkabı giyiyordu ve altın çerçeveli gözlük takıyordu. Değeri on binden fazla olan kırmızı şarap ile Rose'a yaklaştı.
“Merhaba Hanımefendi, benim ismim Jiang Wen. Güzelliğinden o kadar etkilendim ki sana bu şarabı göndermek gibi gözü kara bir şey yaptım, umarım alınmamışsınızdır.”
Rose çatal bıçağını bıraktı ve kaşları hafiften çattı, “İstemediğimi söylemiştim.”
“Hanımefendi, umarım beni reddetmenizin sebebini söyleyeceksiniz. Eğer bana sizi tanımak için bir şans verirseniz, her biri 620 gram olan üç porsiyon bifteği yiyen bu kültürsüz adamdan daha iyi olduğumun farkına varacaksınız.”
Jiang Wen'in yerdiği kişi çatal ve bıçağı bile bırakmamış Yang Chen'den başkası değildi.
Ancak Jiang Wen'in hava atışı Rose'u mutsuzlaştırmıştı. Rose'un ifadesi sertleşmeye başlamıştı.
O anda, Yang Chen nihayet son parça bifteğini bitirdi ve peçeteyle ağzını sildi. Geğirdi, sonra da Jiang Wen'e, “Hey, bu şarap çok mu pahalı?” dedi.
Jiang Wen, Yang Chen'e dönüp bakmadı bile, Rose'a mest olmuş bir şekilde bakarken, “Lafite kırmızı şarapların kraliçesi olabilir ancak yine de bu Margaux'un bir tık altında, sana anlatsam da anlamazsın zaten.” diye cevap verdi.
“Haklı olabilirsin ancak anlamam gerektiğini de düşünmüyorum.”
Yang Chen yavaş bir şekilde ayağa kalktı ve bir anda Jiang Wen'in elindeki şarap şişesini çekip aldı.
Onun gücüne karşı Jiang Wen nasıl şişeyi tutabilirdi? Şişe bir anda Yang Chen'in elindeydi.
“Bayım, ne yapmaya çalışıyorsunuz?” Jiang wen baktı.
Yang Chen eğlence için şişenin markasına baktı, sonra şişenin boyun kısmını tuttu ve Jiang Wen'e gülümsedi, “Birazdan öğreneceksin.”
Bunu derken, Yang Chen kırmızı şarap şişesini savurdu!
*Bang!*
Şişenin kırılma sesiyle her yere şarap sıçradı. Patırtı restorandaki insanların yarısını yerinden hoplattı!
Yakındaki müşteriler şok olmuş bir şekilde baktı!
O savurmayla Yang Chen, şişeyi Jiang Wen'in kafasında kırdı!
Jiang Wen'in gözleri döndü, kafasından akan kırmızılığın kan mı şarap mı olduğu hakkında bir fikri yoktu. Sendeleyerek birkaç adım geriye attı, bir masaya çarptı ve bayıldı!
“Tanrım, bu kadar yediğim için beni yermen hadi neyse de ortalıkta bir şey yokken gelip kadınımı çalmaya çalışıyorsun, bu ölüm fermanının imzalamak değildir de nedir?”
Yang Chen şişenin elinde kalan kısmını Jiang Wen'e fırlattı, sonra da bir peçeteyle elini sildi.
Etraftaki insanların hepsi hayrete düşmüştü. Jiang Wen'in acınacak haliyle bırakın, on bin dolardan fazlası o kırmızı şarap şişesini kırdığı için çöpe gitmişti!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..