Bölüm-6 Ölümlü-6

avatar
324 0

Nu Wang - Bölüm-6 Ölümlü-6


Bu değişiklik küçük de olsa dokuzuncu tepenin gardiyanının gözünden kaçmamıştı. 

Bir öğrencinin yaşam yaratma alemine girmesi büyük bir olay değildi, tarikatın alt kollarında bile bu büyük bir olay sayılmazdı. 

Buna rağmen onun gözüne çarpan şey Hei Ye'nin kendisiydi. Çünkü o Hei Ye'yi yol kenarında bulan adamdı. 

Hei Ye uyandığında onu görmemişti, diğer çocuklar da ona bir şey anlatmamış, yolculuklarında bir kıdemlinin onu bulduğunu ve yeteneğiyle tarikata değer olduğuna karar verdiğini söylemişlerdi. 

Aslında hepsi bu sözlere inanıyordu, gerçek de buydu. Tek fark o kıdemlinin kimliğiydi, bilmedikleri tek şey. 

Hei Ye değişen bedeni ve ruhuna alışmaya çalışarak birkaç saat geçirdi. 

Ruhunu hissedebilmek ve Qi yi sadece emmek yerine kontrol edebilmek. . . tarif edilemez bir haz ve gurur sağlıyordu. 

Artık teknikler öğrenmek ya da büyüleri anlamak eskisi gibi imkansız değildi. 

Kar ve suyun döngüsünde de bu hisle bir değişim olmuştu, aslında büyüyü daha iyi anlamıştı. 

Gözleri kararlılıkla doldu, sonunda tarikata katıldığından beri gitmek istediği bir yere gidebilirdi. 

"Yeşil Kan Platosu, kalbim sana dayanabilecek mi?"

Yeşil Kan Platosu Yehan Noh tarikatının ilk neslinden beri var olan bir yerdi. 

Öğrenciler için bir eğitim sahası olsa da kan ve savaşın alevleriyle hep kaynayan bir bölgeydi. 

Bu düzlük alan sadece öğrencilerin değil Yehan Noh tarikatı tarafından kilitlenmiş canavarlar ve tutsaklar için bir hapishane görevi de görüyordu. 

İçerideki canavarlar kendi bölgelerinde krallardı ve tutsaklar öldürdükleri öğrencilere karşılık tarikatla özgürlüklerini takas edebiliyordu. 

Buraya girmek kesinlikle zorunlu değildi, çoğu öğrenci bu fikrin yanına bile yanaşmazdı. İçeride kaynaklar kıttı ve ölüm eğer gök koparan aleminin altındaysan kesin kaçınabileceğin bir şey değildi. 

Yaşam yaratma alemi beden Qi alemine göre çok daha uzun bir alemdi. 

Her yetişimci kendi yolundan yürüse de kimse bu alemi çabucak atlamak istemez, olabildiğince bu seviyeyi pekiştirirdi. 

Çünkü ruh yaşamın kendisiydi, Qi'yi hissedebilme sebepleri de ruhdu! Yaşamları ona bağlıydı ve ruhlarını ne kadar büyütebilirlerse bu onlar için o kadar iyi olurdu. 

İrade, Azim, Kader!

Bu üç şey  bu alemin sınırlarını belirleyen etkenlerdi, yaşam yaratma alemi ruhu önce Qi ile doldurup sonra onu sıkıştırmak ve rafine etmekle alakalıydı. 

Bunu yapmak kesinlikle basit değildi ve insanın ruhunu sınırlarına kadar zorlaması acıyı beraberinde getirmekteydi. Ne kadar ileri gidersen iraden acıya karşı kaybetmeye o kadar yaklaşacak ve yeterli dediğin gün geldiğinde bu yolun sonuna geleceksin. 

Bu antik zamanlardan kalma düşünce tarzıysa son zamanlarda git gide daha az rabet görür olmuştu. 

Beden gelişimi peşinde koşan kişiler ruhlarını en az 9 kez rafine eder, Qi ihtiyaçlarını ruhlarından karşılardı. 

7 Qi havuzu olanlarsa genelde dengeyi korumak için 7 rafineyle devam ederdi. 

9 Qi havuzuysa ruhu rafine etmekten kaçınabildiği kadar kaçınırdı, iki kabul edilebilir olsa da tek rafine en kabul göreniydi. Bunun sebebiyse Gök Koparan alemiydi.

Ve 10 Qi havuzu, bu kişiler yapıları gereği delirmiş sayılırlardı. Onların iki seçeneği vardı, ya sonsuza kadar bu alemde kalacaklar ya da 100 kez rafine edilmiş bir yeşim ruhla kutsanacaklardı. 

Bu yolların hiçbirinden gitmeyen Hei Ye ise şu anda en azından yıllarca Qi toplamaya devam edecek ve kaç rafine yapacağına karar verecekti. 

Yeşil Kan Platosunu kaplayan yeşil kalkanın dışında duran Hei Ye içeriye bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve içeriye girdi. 

Plato ikinci ve üçüncü tepelerin arasında, ağaçlardan ve çalılardan yoksun düzlüklerdi. Tepelerin kenarlarındaki mağaralarda genelde canavarlar, düzlüklerdeyse suçlular yaşıyordu. 

Hei Ye'nin hedefiyse düzlükler olmuştu, kalbinin derinliklerine gömdüğü öfke ve özlem ortaya çıkıyordu. 

Çocukluğunu geçirdiği şartlar yüzünden diğer herkese öfkeliydi, aşkını öldürenlere öfkeliydi, kaderin kendisine bile öfkeliydi!

Ve özlem, o hep yukarıda olmaya özenmişti, hayat onu aşağıya doğru bastırsa da ilk defa üstün olma hissini yaşam yaratma alemiyle hissetmişti. 

Diğerlerinin boyun eğmesini istiyordu, ona bakan gözlerin ya korkuyla dolu olması ya da bir tapınmayla kaplanması lazımdı! 

O arkadaşları için hep bir arkadaş olacaktı, diğerleri içinse ya göklerin bir tanrısı ya da cehennemin bir şeytanı!

İçeride hızla ilerliyordu, ilk rakibiyle karşılaşması çok sürmemişti. 

Bir derenin kenarında avladığı geyiği güzelce asmış ve kasaplıkla uğraşan bir yetişimci onu hissettiği anda aralarında 90 metreden az vardı. 

Hei Ye bir an tereddüt etmedi, karşısında kim olduğunu umursamadan hedefine doğrulttuğu elini sıktı. 

"Toplan, dön, birleş!"

Derenin suyu sanki efendisinden gelen bu emirlere uymak için can atıyordu. 

Yüz metredeki bütün Qi Hei Ye'nin eline, oradan da dereyle birleşen şeytani büyüye aktı. 

Derenin suyundan bir kova dolusu su koptu, havada bir anda mavi bir çizik oluştu ve yetişimciyi vurdu. 

Bir an, bir anda olan bütün bu olaylar sadece başlangıçtı. 

Su yetişimcinin bacağını kopartmış, hemen sonra da sanki onu öldürmekten korkarcasına kopan yeri dondurmuştu. 

Karşı koymaya çalışsa da başaramayan yetişimci birkaç saniye sonra neredeyse bütün eklemleri donmuş halde yere yığılmıştı. 

"Lanet olsun! İşini bitirsene! Korkak herif! Küçük nesille oynamak mı istedin şerefsiz!

Yüzünü göster piç!"

Adam elinden geldiğince bağırıyordu ki Hei ye ortaya çıktı. 

Adamın yüzü bir anda düştü. Ne olduğunu anlayamaz bir ifade vardı. 

"Sen, sen. . . Sikeyim! Bir iç tarikat öğrencisi misin?! Yaşam yaratma aleminde olduğun çok açık. Ama nasıl. .?"

Hei Ye o anda adamın dediklerini çok da umursamıyordu, kafasını karıştıran başka şeyler vardı. 

Öldürmek, hayat almak, diğerlerinin sonunu getirmek. . . Bunlar ona fazlasıyla yabancı ve zor gelen konulardı. 


Gözlerinde kuşku vardı, öldürmeli miyim? Bu soruya bir cevap bulamamıştı. 

Karşısındaki adamsa git gide daha da şok oluyordu, Hei Ye'nin deneyimsiz bir velet olduğunu anlasa da nasıl bu kadar hızlı yerle bir edildiğini anlayamamıştı.

Kopan bacağı acımıyordu bile, donan parçalar yüzünden keskin bir soğuk yayılıyor olsa da bu acı kopmuş bir uzva göre küçüktü. 

"Genç kardeşi, hayır, kıdemlim. . . Benim adım Yuan Han, Küçük ve önemsiz bir klandan geliyorum ve bu hapishanede sadece 10 yılım kaldı. Etrafı iyi bilirim, bacağımı almama izin verirse-"

Hei Ye'nin gözlerindeki kararsız bakış yok oldu, artık karar vermişti. 

"Sen beni sinirlendirecek bir şey yapmadın, kim olduğunu bile bilmiyordum. . ."

Derin bir nefes aldı, karşısında umutları yeşermiş duran adama baktı ve arkasını dönüp yürüdü. 

Kesilen etin ve yere düşen parçaların sesi arkasından geldiğinde kafasını çevirip bir bakış attı. Sonra dönüp yoluna devam etti. 

"Seninle gerçekten bir problemim yoktu, sadece yolumun üstünde duran bir engel, bir basamaktın. 

Gurur duymuyorum, büyük ihtimalle iyi birisi değilim, hatta kalbimde biraz bile kıpırdanma olmadı. 

Böylesi de güzel, en azından kendimim."

Hızını git gide arttırdı, yoluna çıkan ikinci kişi de benzer bir kaderi paylaşmıştı, sadece daha hızlısını. 

Ne olduğunu bile fark edememişti. Tek gördüğü mavi bir çizgi ve ani ölümdü. 

Karşısına çıkan gelişimcilerin geneli beden Qi alemindeydi, yaşam yaratma aleminde olan birkaç kişiyle karşılaşmış ama onu bir tanesi bile zorlamamıştı. 

Yolu yeşil kan platosunun neredeyse merkezine kadar uzanmıştı. Ruh iradesinin hissettiği bir kişi daha ortaya çıkmıştı. 

Tekrar elini kaldırdı ve Qi 'ye hükmetti. Buz ve su döndü, mavi çark fırladı. 

Bu seferki bir kadındı, anlının yanında derin ve hala açık bir yara vardı. Yorgun görünse de üstüne gelen bu saldırıyı fark etmişti ki diğerlerinden çok daha iyi olduğunu kanıtlar nitelikteydi. 

İki elini de avuçları mavi çarka bakacak şekilde kaldırdı ve bazı ilahiler söylemeye başladı kadın, önünde ağaç rengi bir çift avuç oluşup mavi çarkı ortalarında baskılamıştı. 

Bir saniye, iki, beş, on. . . 

İkisi de bir kelime dahi etmeden savaşmaya başlamış ve ikisi de bu tek büyü savaşına her şeyini yatırmıştı. Kim galip gelirse hayatta kalacaktı. 

Zaman geçiyordu, saniyeler dakikalara dönüştüğünde bu kadın için yıllar gibiydi. 

"Böyle bir büyüyü bu kadar uzun süre yürütebilmek, 9 havuzlu bir deli bana mı denk geldi!"

Ellerinden birinin işaret ve orta parmağı Hei Ye'yi gösterecek şekilde değişti, avuç da bu hamleyi izleyerek bir anda mavi çarkı bırakıp Hei Ye'ye fırladı. 

"Bedenin zayıf, gücümün onda biri bile yerle bir olmanı sağlamalı!"

Hei Ye'nin bedeni gerçekten zayıftı, bunun sebebiyse daha yeni yaşam yaratma alemine girmiş ve beden gelişiminde bir adım bile atmamış olmasıydı! 

Her ne kadar kadın bunun sebebini 9 havuzlu olması sanarak yanılsa da hamlesi oldukça doğru bir yerdendi. 

Hei Ye sert bir acının kaburgalarına saplandığını hisseti. İki parmak ona bir mızrak gibi vurmuş ve arkasındaki ağaca adeta saplamıştı. 

Kan kusan Hei Ye'nin içinde bir alev parçacığı doğmuştu, bu zamana kadar tavukları katletmek gibi olan bu deneyim ilk defa ona bir şey katmıştı. 

Savaşta acı çekmek, bunu göze almak. . .

Savaşma arzusu doldurdu içini, hala kadına doğrulttuğu sol elini sıktı ve bağırdı

"PATLA!"

Su ve Buz döngüsü sanki onları var eden güç yok olmuş gibi patladı! Avuçların ikisi de tamamen yok olmuştu ve artık kadını direkt olarak görebiliyordu ki kadın için de geçerliydi bu!

"Sen öldün çocuk!"

Kadın benzer bir ilahi söylemeye başladığında etrafını aynı ahşap rengi sarmaya başladı, elleri ve bacaklarını bir zırh gibi sarıyordu bu Qi. 

Tam Hei Ye'ye doğru fırladığınde Hei de hamlesini yaptı. 

"TOPLAN!"

100 metredeki bütün Qi göğsünün ilersinde birbirine bakan avuçlarının arasında toplanmıştı. 

Kadın bir anda her nefesiyle içine akan Qi'yi hissedememiş ve korkuyla dolmuştu ki gördükleri onu daha da dehşete düşürmüştü. 

"Ve yağmur yağdı!"

Bu sözleri söylediğinde Hei Ye'nin avcunda biriken Qi bir anda sonsuz bir kaynağı varmış gibi hissettiren suya dönüştü ve elini sallamasıyla muhteşem bir basınçla patladı. 

Bir anda kadın ona dolanan ve bedenini sırılsıklam eden suyla kaplandı, üstündeki ahşap rengi zırh önce çatırdadı sonra da baskı altında paramparça oldu. 

O anda kafasından ve ağzından sızan kana zıt düşen, gülümseyen suratlı Hei Ye elini yere çevirdi. 

Kadın sakince yere indi, hiçbir yeri yaralanmasa da parçalanan zırhı neredeyse bütün Qi'sini bitirmişti. 

"Bir dahaki sefere, daha uzun dayan. Yoksa ölümün kaçınılamaz olacak!"








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46909 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr