Felix, muhafızlar tarafından kendisi için kurulmuş çadıra girdi ve içeriye bakındı.
Yerde sıradan bir uyku tulumu ve oturmak içir birkaç tane yer döşeği vardı.
Felix yer döşeğine oturmak için gitti ve düşüncelerinde kayboldu.
"Barbar Ormanı'na gitmem ve orada bir yerleşke kurmam gerekiyor. Ancak Barbar Ormanı'nın ev sahipleri olan barbarların beni kucaklarını açarak, sıcak bir şekilde karşılayacağını sanmıyorum." Dedi Felix, sorunlu bir ses tonuyla.
"Bunun yanında seviye atlamak ve güçlenmek için biraz zaman ayırmam da gerekiyor." Diyen Felix, konuşmaya devam etti.
"Her neyse çok düşünmek bir işe yaramaz, önce Barbar Ormanı'na gideceğim ve ne yapabileceğimi göreceğim. Umarım hayal kırıklığına uğramam." Felix çaresiz bir şekilde iç çekti ve daha fazla düşünmemeye karar verdi.
Felix bir süre düşüncelerinde kaybolduktan sonra, kendine geldi ve dışarda kamp ateşinden gelen çatırdayan odun sesini ve burnunu büyüleyen pişmiş et kokusunu alabiliyordu.
Tekrar ayağa kalktı ve saçlarını bir havlu ile kuruladıktan sonra, muhafızlara ziyaretlerinde katılmak için yanlarına gitti.
Paul, Felix'in geldiğini görünce hemen onu başköşeye oturttu ve kamp ateşinde pişen etten bir parça kopararak, ona verdi.
Felix, Paul'dan pişmiş et parçasını aldı ve soğuması için biraz üfledikten sonra, keyifle yemeye başladı.
Felix bu etin nerden geldiğini bilmiyordu ancak çok lezzetli olduğunu düşünüyordu.
Herkes karnını doyurduktan sonra, muhafızların yarısı nöbet tutmak için kampın dört bir yanında konumlandı ve geri kalanlar ise dinlenmek için çadırlarına çekildi.
Felix, Paul ile birlikte kamp ateşinin başında yalnız kaldı.
"Ne düşünüyorsun Paul, Barbar Ormanı'nı egemenliğim altına alabilir miyim?"
Felix, Paul ile yalnız kaldığı için bir konuşma başlattı.
"Zor olacaktır ancak başaracağını düşünüyorum Lordum."
"Ah, neden böyle düşünüyorsun?” Dedi Felix, meraklı bir şekilde.
"Bilmiyorum ancak içimden bir ses başaracağınızı söylüyor Lordum." Diyen Paul, düşünceli bir yüz ifadesi takındı.
Felix, Paul'a garip bir bakış attı ve birden gülmeye başladı.
"Hahah, içimden bir seste başarılı olacağımı söylüyor, umarım yalan söylemiyordur." Dedi Felix.
"Hey neyse yarından itibaren hızımızı attıracağız ve hiç bir yerleşkede mola vermeden, kamp yapmaya devam edeceğiz. Ancak kamp kuracağımız yerlerin, avlanmak için uygun yerler olmasına dikkat etmenizi istiyorum." Diye konuşmasına devam etti.
"Anlaşıldı Lordum." Dedi Paul.
Felix, Paul'a onaylarcasına başını salladı ve bakışlarını karanlık gök yüzünü süsleyen yıldızlara çevirdi.
Bir süre yıldızlara baktıktan sonra, ayağa kalktı ve Paul'a veda ettikten sonra, çadırına çekildi.
Çadırına girdikten sonra, elbiselerini çıkardı ve pijamalarını giydi.
Daha sonra, uyku tulumuna girdi ve gözlerini kapayıp, bu dünyaya geldiği ilk günü geride bırakarak, uykuya daldı.
********************************************
Felix sabahın ilk ışıkları ile birlikte gözlerini açtı ve yeni bir güne "Merhaba" dedi.
Uyku tulumunun içinde biraz debelendikten sonra, çıkmayı başardı ve ayağa kalktı.
Kollarını geriye doğru açtı ve gerilerek, rahat bir nefes verdi.
"Tanımadığım bir dünyada, yeni bir gün."
Felix, eski dünyasında geride bıraktığı ailesini hatırlayınca karamsar bir şekilde iç çekti.
Ancak bu karamsar duyguları yenmesi ve kendini toparlaması çok uzun sürmedi.
Pijamalarını çıkardı ve elbiselerini giydikten sonra, çadırdan dışarı çıktı.
Geceden kalma kamp ateşinden hala duman çıktığını gördü ve akşam nöbet tutmak için geride kalan muhafızların yerini, yenilerin aldığın gördü.
Felix bir süre etrafına bakındıktan sonra, Paul'un gölün kenarında oturduğunu ve bir şeyler düşünüyormuş gibi gözlerinin dalgın olduğunu gördü.
Felix, Paul'un yanına doğru yürüdü ve onun yanına oturarak, küçük gölün enfes manzarasına baktı.
Paul yanına birisinin oturduğunu hissedince dalgınlığından kurtuldu ve başını çevirerek, Felix'in yanına oturmuş olduğunu gördü.
Hemen ayağa kalkıp Felix'e selam vermek isterken, omzuna dokunan bir el hissetti ve onun ayağa kalkmasını engelledi.
"Rahatsız olma, bu kadar resmiyete gerek yok." Dedi Felix.
"Günaydın Lordum."
Paul, Felix'i selamlamak için ayağa kalkamasada, oturduğu yerden bir asker selamı verdi ve onu selamladı.
"Günaydın."
Felix, Paul'un selamına karşılık verdi ve küçük göle bakmaya devam etti.
Paul, Felix'in iki gündür daha olgun davrandığını düşünüyordu ve bu onu çok şaşırtmıştı.
Felix'e bir süre baktı ve daha sonra bakışlarını küçük göle çevirdi.
Felix ile Paul bir süre küçük göle bakmaya ve sabahın temiz havasını içlerine çekmeye devam etmişlerdi.
"Hadi, gitme zamanımız geldi."
Felix, Paul'un omzuna dosta vurdu ve ayağa kalktı.
Kamp ateşini yakıp, karınlarını doyurmak için bir şeyler yedikten sonra, gitmek için hazırlanmaya başlamışlardı.
Paul, Felix'in oturmasını ve onların kampı toplamasını beklemesini istemişti ancak Felix, onlara yardım etmekte ısrar etmişti.
Felix, yirmi kişilik bu muhafız grubunun sadakatini kazanmanın çok önemli olduğunu biliyordu ve onların saygısını kazanmak için biraz terlemekten çekinmiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..