Araştırma için dönen birlikle beraber gün ışığına çıkan gerçek yetmezmiş gibi bir de şehrin en güvenli yerlerden biri olan kilise kimliği belirsiz bir Paladin tarafından parçalara ayrılmıştı. General Loris, bir çok işle meşgul olduğundan Paladin meselesini başkasına bırakmak zorundaydı ve en çok güvendiği ve ölmesini istediği adamına, Folris'e bıraktı.
Folris'de bunu zevkle kabul etti ve birlik oluşturmak için General'den birkaç günlüğüne izin istedi. Loris'de izni verdikten sonra kışladan ayrılan Folris dinlenmek için bir otel tuttu. Ve, yatağa güzelce uzandı.
“Gerçekten General Loris bana oldukça güveniyor. Güvenini boşa çıkarmamalıyım. O yüzden, şimdi güzelce dinleneceğim ve yarın sabah ilk işim onu ziyaret etmek. Uzun zamandır görmüyorum. Umarım bana kızmaz.”
Sabahın ilk ışıklarında yatağından kalkan genç asker elini yüzünü yıkadıktan sonra sivil kıyafetlerini giydi ve odasından çıktı. Ardından doğu kapısının yakınlarındaki bir tavernaya gitti. Tavernanın kapısına geldiğinde derin bir “oh” çekti ve kovboy filmlerinden fırlama yarım kapıdan geçerek kızıl saçlı, mavi gözlü bir kızla göz göze geldi. Fakat, kendisine tek bakan elindeki tepside insanlara bira siparişi yetiştiren kızıl saçlı kız değil; içerdeki kiralık katilden, siyah cübbeli tuhaf insanlara kadar herkes gözünü oğlana dikmişti.
Folris, üzerine dikilmiş bakışlardan kaçınarak barın önündeki yuvarlak sandalyelerden birine oturdu. Altmış yaşlarında olan Barmen Milik tezgahının üzerini silerken, “Ne istemiştiniz?” diye kibarca sordu.
Folris'de barmenin kibarlığına karşılık vermek için gülümseyerek, “Jassie'yle görüşebilir miyim?” diye sordu.
Barmen, oğlanı bir süre süzdükten sonra, “Jassie,” diye seslendi. Ve, kızıl saçlı kız barmenin yanına gitti. “Efendim, büyükbaba.”
“Seninle görüşmek isteyen biri var.” Baş parmağıyla arka odayı gösterdi. “Arka tarafta konuşun. Burayı ben idare ederim.”
Jassie, göz ucuyla kendisine şebek maymunu gibi otuz iki diş sırıtan Folris'e bakarak, “Duydun,” dedi. “Ne diyeceksen arkada de.”
İkili, konuşmalarını devam ettirmek için arka odaya geçtiler. Odanın en ucundaki bir köşeye geçip, deri kaplama sandalyelere oturdular. Fakat, Jassie'ye nazaran Folris oldukça gergin ve birazda korkuyordu.
Jassie ayaklarını masanın üstüne koyup, “Eee... Yine başına nasıl bir bela açtın?” diye sordu.
Folris, mahcup bir ifadeyle başının arkasını kaşıyarak, “Görev aldım,” dedi. “Ancak, bu görev için senin çevrenede ihtiyacım var.”
Jassie, kollarını göğsünde birleştirerek tek kaşını havaya kaldırdı. “Yaa... Demek öyle. Eee, neymiş bu görev?”
“Daha dün kimliği belirsiz bir Paladin kiliseye girdi. Ve, ansızın yok oldu. Kimse nerede olduğunu bilmiyor. Bu olayın aydınlanması için kiliseyle konuşmamız gerekiyor fakat Papa Henry'in bize her şeyi anlatağından şüpheliyiz. Anlayacağın sensiz bu görevi başarıya ulaştıramam.”
Jassie, gözlerini devirerek bir süre düşünürken içinden, “Ne güzel naz yapacaktım,” diye geçirdi. “Ama bu konuyla geleceğini tahmin etmemiştim. En iyisi nazı bir kenara bırakmak. Zaten, sürekli yardımımı istiyor.”
Ayaklarını kaldırarak masanın üzerine sertçe koydu. “Anlaştık. Sen git hazırlıklarını yap. Öğleden sonra çarşının başındaki balık restoranının önünde buluşalım.”
“Neden ora? Seni, buradan gelip alsam ya?”
Jassie, ayaklarını masanın üzerinden indirip ayağa kalktı ve “Çok işim var. Şimdi gitmeliyim,” dedi. Ve, konu kapandı.
Folris, ekibinin ilk üyesini bulmanın sevinciyle tavernadan ayrıldıktan sonra zamanını geçirmek için askeriye kışlasına geri döndü ve kılıcıyla antrenman yapmaya başladı. Antrenman sırasında yatağından yeni çıkmış General Alexia oğlanı yattığı odanın camından izliyordu.
“Gerçekten çalışmayı ve güçlenmeyi seviyor. Ama, Loris'in bu gence neden bu kadar çok güvendiğini anlamış değilim. Onun gibi her şeyi sağlama alan bir adam neden böyle bir görevi riske atıyor? Yoksa benim göremediğim bir şeyi mi gördü?”
General Alexia, antrenman yapan Folris'i bir süre daha izledikten sonra kapısı çalındı ve içeriye Teğmen Richard girdi. Richard, odaya girer girmez hazır ola geçerek asker selamı verdi.
“Rahat. Teğmen.”
Richard, Alexia'nın emriyle hazır ol da durmayı ve selam vermeyi bıraktı.
“Evet, Teğmen. Ne istemiştiniz?”
“Efendim. General Loris'in birlikleri yarım saat önce şehirden ayrıldı.”
Alexia, Teğmen'in açıklamasını garipseyerek, “Eee?” diye yanıt bekledi. “Bunu bana neden diyorsun?” Richard, “Çünkü; siz emretmiştiniz,” dedi. “Bir saat önce sizin adınıza çekilen telgrafta General Loris'in şehirden çıktıktan yarım saat sonra size rapor edilmesini istemiştiniz.”
Alexia, koltuk değnekleriyle Richard'a doğru hızla yaklaştı.
“Ben... öyle bir emir vermedim. Hem,
neden böyle bir emir vereyim?”
General'in açıklamasıyla Richard'ın başından aşağıya kaynar sular döküldü.
“O zaman, Şeytan Kapısı Hapishanesi'ndeki Şeytan Yumurtalarının getirilme emrini de siz vermediniz.”
Alexia, hiddetle Teğmen'in yakasına yapıştı.
“Tabii ki de, öyle bir emir vermedim aptal!”
“Ama-”
“Çabuk, telgraf çekin hapishaneden o yumurtalar çıkmasın!”
“Üzgünüm, ama çoktan yola çıktılar.”
“Nasıl?”
Richard, arka cebinden çıkardığı telgraf zarfını Alexia'ya uzattı.
“On dakika önce yola çıktıklarının bilgisini verdiler. Şu an, yolda olmalılar.”
“O zaman, ölü balık gibi bana bakmayı bırak ve herkesi evlerine tıkın! Ve, yumurta gelince dağın tepesindeki kürsüye çıkarın. O, yumurtayı hızla birine vermeliyiz!”
Teğmen, Genral'in emriyle hışımla odadan ayrıldı ve kendisine verilen emri telgraf aracılığıyla tüm birliklere iletti. Askeriyenin her kurumu ve personeli kollarını sıvayarak hızla bütün önlemleri alırken tellallarda sokaklarda gezerek haberi daha da hızlı insanlara yayıyorlardı.
“Acil durum! Lütfen, herkes evlerine girsin ve ikinci bir emre kadar da asla dışarıya çıkmasın. Şehrimizin bekası için lütfen lordumuzun emirleri ciddiye alınsın.”
Tüm askeriye, halkı en az panikle evlerine tıkarken Papa Henry ve papazları da sokaklarda gezip, “Yarı Tanrı'nın emirlerine ne olur karşı gelmeyin. Yoksa, hepimizi yok eder. Lütfen, Tanrı'nın Oğlunu'nun yardımcılarını dinleyin.”
Halk askeriyenin ve kilisenin, ama özellikle kilisenin, sözüne güvenerek evlerine bir kargaşa çıkarmadan birkaç dakika da kapandılar.
(YILLAR ÖNCE BAŞLADIĞIM BİR SERİYDİ. VAY BE, ZAMAN NE ÇABUK GEÇİYOR. 30 KÜSÜR BÖLÜMÜ VAR. DÜZENLEYİP ATARIM VE SARARSA DEVAM DA ETTİRİRİM.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..