[Wilhelm: feli……]
[Ferris: İmkânsız! Bedeninin öldüğüne hiç şüphe yoktu! Canlandırma başarısız olmuştu!]
Wilhelm son bir umut kırıntısıyla Ferris’e seslenmiş ancak Ferris, bu umudun varlığını sözleriyle yok etmişti.
Bunu işiten Wilhelm hemen bir sonraki hareketinin ne olacağına karar verdi. Ve――
[Wilhelm: Subaru-dono, bağışla beni――!]
Kılıç Şeytanı, kılıcı olmasa dahi yeteneklerinden mahrum değildi.
Eğilerek yerdeki ceketini almış, Subaru’nun kanıyla ıslanan kıyafeti bükmüş ve tüm bedenini bir mızrak misali ileriye itmişti.
Bu esnada kazandığı hız ve kanın ağırlığı sayesinde büktüğü ceket de kumaştan bir mızrak ucuna dönüşmüştü. Kumaş-Mızrak denilebilecek bu tekniği kullanan Wilhelm, ilk hamleyi yapan taraf olarak Subaru’ya saldırmak üzereydi.
Nişan alışı ve açısı iyiydi, ceketin ucu da Subaru’nun yüzünü delip geçebilecek gibi görünüyordu――
[Wilhelm: ――n!]
――Ancak Subaru’nun ayaklarından dağılmaya başlayan gölgeler kumaşı yutmuş ve Wilhelm’in saldırısını etkisiz kılmıştı.
Hiçbir uyarı vermeden yükselen gölgelerle karşı karşıya kalan Wilhelm, kolunu aceleyle geri çekti―― ama darbeden tamamen kaçınmayı başaramamıştı. Sağ elinin üç parmağı da ceketiyle birlikte yok edilmişti.
Kanlar akıtarak geri sıçrayan Wilhelm, ayaktaki Subaru’ya bakarak dilini şaklattı.
[Wilhelm: Felix! Emilia-sama’yı buradan götür, acele et! Ben onu oyalamaya çalışacağım!]
[Ferris: Bir kılıç bile yok…… sahip olduğum tek şey bu hançer!]
Odanın köşesine doğru yuvarlanan Ferris, kalçasındaki hançeri Wilhelm’e fırlattı. Ve hançeri sol eliyle yakalayarak döndüren Wilhelm, kendi kendine [Kısa kılıçlar bir garip geliyor.] diye mırıldandı.
[Wilhelm: Köşkten çık ve Crusch-sama’nın talimatlarını takip et ――yo, bu defa işe yaramaz. Felix, kendi muhakemeni kullan. Ve Şövalyeleri buraya gönder.]
[Felix: Tek başına zorlanacak mısın, yaşlı Wil’?]
[Wilhelm: Subaru-dono’nun içindeki bu şey her neyse……. Beyaz Balina seviyesinde……]
Rakibinin gücünü ölçen ve ter dökmeye başlayan Wilhelm, nefesini tutmuştu.
Telaşlı Kılıç Şeytanının önündeki Subaru’nun kolları hala iki yanına sarkıyor, bakışları amaçsızca dolaşırken üst bedeni dengesiz bir şekilde sağa sola sallanıyordu.
Bu şey mantıklı bir düşünceye sahip değildi. Belki de bir bilinci dahi yoktu.
Problem, bu durumda olmasına rağmen kendisini savunacak farkındalıkta olup olmadığıydı.
Temkinli Wilhelm, dönüşmüş durumdaki Subaru’ya bakmayı sürdürüyordu.
Bu esnada olup biteni izlemekte ulan Subaru’nun bilinci ise soru işaretleriyle çalkalanıyordu.
Durumun değiştiği barizdi.
Az önce kendi günahını izleyen ve kalbi parçalanan Subaru, şimdi de ölümünden sonraki absürt ilerleyişe şahit oluyordu.
Ne cehennem oluyordu?
Böyle bir şey gerçekten yaşanmış mıydı? Eğer yaşanmadıysa tüm bunlar ne anlama geliyordu? Bilinci şu anda neden buradaydı?
Hiçbirini anlayamıyordu. Hiçbiri bir anlam ifade etmiyordu ama――
[Wilhelm: Felix! Emilia-sama’yı al――!]
[Ferris: Anladık herhalde! Emilia-sama, benimle ge……!?]
Wilhelm’in kendisini acele ettirişiyle yüzleşen Ferris, odanın köşesine geçmiş ve yerdeki Emilia’yı zorla kaldırmaya çalışmıştı. Ama o anda ifadesi ciddi bir şekilde titreşti.
Çünkü--
[???: ―― Lia’yı ağlatmaya cüret ettiniz.]
Beyaz bir hare saçan küçük bir figür, odanın merkezine doğru alçalmaya başladı.
Gri tüylere ve boyuyla aynı uzunlukta bir kuyruğa sahip olan beden, avuç içine sığacak ebatta olsa da yaydığı baskıyla devasa bir canavarı andırıyordu.
Uzun zamandır ortalarda görünmeyen ve odanın merkezinde süzülmeya başlayan minicik Ulu Ruhun bakışları Subaru’nun üzerindeydi. İfadesi tarif edilemeyecek kadar hiddetli ve sözleri de küçümseme doluydu.
[Puck: O bedenin sahibinin işlediği suçlara dayanarak on bin ölümü hak ediyorsun―― Cadı.]
Küçük oda soğuk, öldürücü bir havayla kaplanmıştı. Beyaz nefesler alıp veren Wilhelm’in yüzü, Puck’ın buzlu mızraklarını gördükçe katılaşıyordu.
[Wilhelm: Ruh…… Emilia-sama’nın ama…]
[Puck: Lia şu anda bilinçsiz durumda. Kontratımız gereği ben kendi kararlarım doğrultusunda hareket edeceğim. Cadı affedilmeyecek. Lia’yı koruyacağım. ―― Lia’yı ağlatan bu adamı da bağışlamayacağım.]
[Wilhelm: Dur! Eğer burada dövüşürsen zarar――]
[Puck: Yemin bozuldu ve Lia’mın kalbi dondu.――Artık bu işe bir son verme zamanım geldi.]
Wilhelm’in protestolarını hiçe sayan Puck’ın ölümcül arzuları giderek yükseliyordu.
Odayı dolduran beyaz sis her şeyi dondurmaya, her nesneye ölümün izlerini bırakmaya başlamıştı. Nefeslerin bile donduğu bu dünyada, Puck’ın düşmanlığı yalnızca Subaru’ya yönelikti.
Ve Subaru başını yukarı kaldırarak gözlerini ilk kez Puck’a çevirmişti.
Her şeye kör olan o bakışlar havada süzülen Puck’ın üzerinde durdu ve gözkapakları bir anda seğirdi.
Sonra da-
[Puck: ――――]
Kıs kıs gülmeye başladı.
Subaru’nun ölü suratı seğirmiş ve Puck’ın karşısında kıs kıs gülmüştü.
Bu kötülük dolu, çarpık, alaylı bir sırıtıştı.
{Subaru: ――――du}
Bu gelişmeyle karşı karşıya kalan Subaru’nun bilinci, yaklaşan felaketi durdurmak istiyordu.
Ancak çağrısı hiçbir şeye erişemiyordu.
Puck küçük patisini kaldırdı ve yeniden indirene dek odanın içerisinde küçük bir buzul yarattı. Bu buzulun mutlak sıfır noktası, Subaru’nun cesedini tüketme tehdidi yaratıyordu. Buzların altından ise gölgeler yayılmaya başlamıştı, küçük odanın içerisini yoğun bir mana girdabı teslim almıştı ve bu girdap, Wilhelm ile Ferris’i patlama öncesinde içine çekiyordu―― Çığlıklar, feryatlar, yırtılma sesleri ve çatlamalar… Subaru’nun gözleri önünde beyazın intikali ve siyahın çaresizliği çarpışıyor ve her şey yok oluyordu.
{Subaru:――――!!}
Ve dünya, bir anda elektrik kesilmişçesine tüm rengini yitirdi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Subaru: ――――Pffu]
Yere çakılan Subaru, yüzünün acısıyla kendine gelmekteydi.
Sert zemine çarpan çenesi yüzünden gözleri yaşlanmış, başını acı içerisinde sallamıştı.
Hızlıca başını kaldırarak çevresini inceledi. ――İlginç bir şey yoktu.
[Subaru: Be-ben … Mezarın içindeyim……]
Soğuk hava, karanlık alan, küf ve çürük kokuları, rutubetli zemin―― kesinlikle Mezarın içindeydi.
Bunu onaylayan Subaru, ellerini açıp kapatarak uzuvlarında bir terslik olup olmadığını kontrol etti. Kesik nefes alışları düzene girmeye başlamıştı ve bedenini kontrol edebildiğini fark ettiğinde rahat bir nefes almış, kendisini sakin olmaya zorlamıştı.
Ancak bizzat organlarına işleyen titremeye hakim olamıyordu.
[Subaru: Bir düş müydü…… öylesi pek inandırıcı olmazdı. Ama öyle değilse……]
Tam olarak neydi?
Bu gösteriye şahit olmaya zorlanan Subaru, içine girdiği durumu değerlendirmeye başlamıştı.
Öncelikle, bunun ‘’Subaru’nun Ölümünden Sonraki Bir Sahne’’ olduğuna şüphe yoktu.
Emilia’nın Subaru’nun cesedi karşısındaki çığlıkları, Wilhelm ve Ferris’in Subaru'yu kurtarmak için gösterdiği nafile çabalar―― ve en sonundaki kabusvari çarpışma.
İlk kısım kalbinde büyük yaralar kazımış, ikinci kısım ise ruhunu sarsan kontrol edilemez ve akıl almaz bir etki yaratmıştı.
[Subaru: Uu, ghu――]
Bu manzarayı anımsayan Subaru, içinde hissettiği acıyla eğilerek midesinde kalanları zemine boşalttı.
Buna kusmak denebilirdi ama pek bir şey yediği söylenemezdi. Haliyle çıkartabildikleri yalnızca safrası ve bir saat önce tükettiği çaydan ibaretti.
Vücudunun talebine devam ederek midesini sıkıştırdı ve kusma eylemini tekrarladı.
Tekrar ettikçe durumunun farkına varmaya başlıyordu.
Mezarın içindeydi ve eğer Echidna’nın Rüya Kalesine davet edilmediyse geriye bilincinin gidebileceği tek bir yer kalıyordu.
[Subaru: Acaba… bu bir Yargılama mıydı? ……Geçmiş değil de… ikincisi olabilir mi……!?]
Geçmişle yüzleşmesi gereken ilk Yargılama değil, ikinci Yargılama başlamış olabilirdi.
Bu olasılığı fark eden Subaru aptallaşmıştı.
Sahiden de ilk Yargılamayı tamamlayışının üzerinden belli bir süre geçmişti. Ama bu yalnızca ruhu için geçerliydi, bu dünyadaki bedeni için yalnızca birkaç saat geçmiş sayılırdı. Başka bir deyişle, Yargılamanın bir sonraki turu için gerekliliği sağlayamıyor olmalıydı.
Eğer Yargılama her şeye rağmen başladıysa bunda bir dengesizlik söz konusuydu. Ve daha da önemlisi, Echidna’ya göre,
[Subaru: İkinci Yargılamanın geçmişimle yüzleştiğimdeki kadar acılı olmayacağını söylemişti……]
――Eğer Subaru sahiden de Yargılamanın bir kısmıyla yüzleştiyse, yüzeyini kazıdığı bu manzara bile ona mümkün olabilecek en kötü senaryo gibi gelmişti.
Bu sahne Subaru için Cehenneme gitmekten beterdi.
Daha önce Cehennemi defalarca görmüştü ve bunun farkındaydı.
Eğer en iyi geleceğe erişmek anlamına gelecekse gerekli olan tüm Cehennemleri görmeye hazırdı.
――Ama Cehennemden daha derine gitmek, Cehennemden daha kötü bir dünyanın var olduğunu bilmek…
{Erişilemez bir zamana şahit ol}
[Subaru: ――――Ne!?]
Korkunç bir tecrübe yaşayan ve kalması mı geri çekilmesi mi gerektiğini bilemeyen Subaru’nun kulaklarına bir fısıltı erişmişti.
Ve bedeni şaşkınlıkla gerilmeye başlarken―― bilincinin kayıp gitme hissiyatının kendisini yeniden ziyaret ettiğini fark etti.
Düşüşünü hafifletmeye çalışsa da kendisini destekleyememiş, omuzlarının üzerine yığılmıştı.
Bilincini yitirmemek için yüzünü kaldırmaya çalışsa da ne gözbebekleri ne de boynunun direnebildiği görünmez bir kuvvet söz konusuydu. Ve aniden derin boşluklara çekilmişti.
――Yargılama, yani Cehennemin en derin çukuru, Subaru’yu bir kez daha selamlıyordu.
{――――}
Gözlerini açan Subaru, kendisini Julius’un kestiği boğazı ile çimenlik arazide yatar halde buldu ―― bir kez daha günahlarının bedeline katlanmak zorunda kalacaktı.
#Anlaşılan en az bir kez daha Subaru'nun yeni bir 'ölüm sonrası senaryosunu' okuyacağız.
Acaba bu nasıl sonlanacak ve devamı gelecek mi?
İlk yargılamayı geçmişini kabullenerek ve kararlılığa erişerek tamamlamıştı.
Peki bu ikinci yargılama ise bunu nasıl tamamlayacak?
Öğrenmek için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..