{Puck: Bu şekilde konuşmayalı yıllar olmuş gibi.}
{Subaru: Ehh gerçekten de…… doğru, kaybolmanın üzerinden yaklaşık iki hafta geçti. Sahibin seni aramaktan deliye döndü ama hiçbir yerde bulunamadın.}
Kelimelerin havada yayılması yerine doğruca kafatasına ulaşması garip bir hissiyattı. Yine de Puck’ın her zamanki gibi umursamaz çıkan sesini işiten Subaru, içindeki öfkeyi yanıtına yansıtmamak için mücadele etmekteydi.
Beklediği―― ya da daha ziyade umduğu tepkiyi aldığı için sevinmekten ziyade öfkelenen Subaru, alttan almakta zorlanıyordu.
{Puck: Görünen o ki konuşmadığımız iki haftada…… bana bayağı içerlemişsin.}
{Subaru: Sebebini biliyorsun…… değil mi? Beni dile getirmek zorunda bırakma.}
{Puck: Biliyorum. Kaybolmadan önce mavi saçlı kızın önünde söylediğim şeyler…… şimdi düşünüyorum da bir hayli düşüncesizlik etmişim. Bunu gerçekten düşünüp taşındım.}
{Subaru: ……! Konumuz bu değil!}
Esas düşüncesizce olan hareket, Subaru’nun hâlihazırda unuttuğu öfke kaynağını deşmesiydi. Bir de üzerine esas konuyu tamamen görmezden gelmişti.
Puck, Subaru’nun çıkışına {Bu kadar öfkelenme……} deyip somurtarak karşılık verdi.
{Puck: Farkındayım. Sadece özür dilemek istemiştim. Eğer ana konuya girmeden önce aramızdaki dargınlığı yok etmezsek samimi bir konuşma yapamazdık, değil mi?……. Özellikle de sana sormam gereken pek çok şey varken... }
{Subaru: Peki, şimdi mutlu musun? Kendini tatmin etmeyi bitirdiysen konuşmaya dönelim. Bilirsin, hani şu istediğin ana konuyla ilgili konuşmaya.}
Puck’ın özrünü üstünkörü bir şekilde geçiştiren Subaru, kristale dik bakışlar atarak konuşmayı ilerletmeyi denedi.
Subaru’nun bakışlarının yansıdığı taş ise Emilia’nın göğsünde koyu yeşil bir şekilde ışıldamaktaydı. Subaru dilini şaklatarak devam etti.
{Subaru: Her neyse, burası konuşmak için iyi bir yer değil. Şimdilik dışarı çıkalım. Emilia’nın ne zaman uyanacağını bilmiyoruz. Öncesinde yer değiştirsek iyi ol……]
{Puck: Üzgünüm ama yapamam.――Ve bu da ana konumuzun bir parçası sayılabilir. }
Uyumakta olan Emilia’ya bakan Subaru, Puck’ın telepatik olarak gönderdiği mesajı işitti ve burnu çimdiklenmiş gibi bir ifadeye büründü.
{Subaru: Bu “İstemiyorum” tarzı bir tepki olmadı… Yapamaz mısın? Bu da ne anlama geliyor?}
{Puck: Kulağa nasıl geliyorsa öyle. Şu anki halimle kristal dışına çıkmam…… ya da temel olarak dış dünyaya adım atmam imkansız. Öyle olmasa Lia’nın kendisini böyle yalnız ve mutsuz hissetmesine izin verir miydim sence?]
{Subaru: ――――}
Puck’ın bunu kesin bir dille belirtmesi Subaru’nun zihnini sessizliğe boğmuştu.
Aslında Subaru, bu ruh ile arasında olup biten her şeyi düşündüğünde sözlerinin doğruluğundan biraz şüpheleniyordu.
Ama ortaya çıkma konusunda daima geç kalması bir kenara atılırsa―― yalnızca Emilia’nın iyiliği için var olduğu doğru ve ona yönelik hisleri de içtendi. Subaru’nun bu konularda hiçbir şüphesi yoktu.
Yani,
{Subaru: Dışarı çıkmanı engelleyen…… bir sebep veya bir şart mı mevcut?}
{Puck: Evet. Bu şekilde düşüncelere dahi erişemiyordum. Ve bu durumdan şüphelenip bana kristal aracılığıyla seslenmen büyük bir talih. Başka birinin böyle bir fırsat elde edebileceğinden şüpheliydim.}
{Subaru: Başka biri……?}
{Puck: Çok basit, Lia bilinçsizken ona böyle yakın olabilecek tek kişi sensin. Ayrıca biri kristale dokunma şansı elde etse dahi yakınlıklarının düşünceler aracılığıyla iletişim kurmaya izin verip vermeyeceği başka bir problem. Ancak biz bunu daha önce yapmıştık, yani seninle bu şekilde konuşabileceğimizi biliyordum.}
{Subaru: …… Şimdi sen bahsedince hatırladım, yapmıştık, değil mi? Peki benden istediğin şey nedir?}
{Puck: Hm……?}
{Subaru: Sonunda şartları karşıladın ve biraz da ilahi şansla sana seslendim… Bu milyonda bir denk gelecek fırsatın kaçıp gitmemesi için hazırlanmış olmalısın. Sahip olduğumuz bu kısa sürede bana söylemen gereken şey nedir?}
{Puck: ――――}
Subaru’nun sözleri anlamlı bir sessizlikle karşılandı. Göremediği kedi ruhunun insanımsı bir şekilde sırıttığını zihninde canlandırabiliyordu.
Puck da Subaru’nun hayallerine ihanet etmeden kahkaha attı ve sesindeki neşeyi gizleyemeden yanıtını verdi.
{Puck: Senden büyük şeyler beklemekte haklıymışım demek ki… gerçi Lia konusunda kendimden başka birine güvenme düşüncesi canımı acıtıyor ama…}
{Subaru: …… İstersen düşüncelerini Emilia’ya aktarabilirim.}
Puck’ın neşeli konuşması ikinci kısımda kasvetli bir hal almıştı. Bu değişimi sezen Subaru bakışlarını indirdi. Önerisi teselli edici bir düşünceden fazlası değildi ama dile getirildikten sonra iyi bir fikre de dönüşebilirdi.
Kalbinin merkezini oluşturan Puck’ı yitiren Emilia dengesiz bir ruh haline bürünmüştü. Şimdilik direnebiliyor olsa da zaman ilerledikçe ve Yargılamalardaki düzenli başarısızlıkları zihni ile bedenini tükettikçe zayıflığı gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. İşler bu şekilde ilerleyecekse onu biraz rahatlatabilmek――
{Puck: Yapmasan daha iyi. Eğer onun arkasından başka biriyle konuştuğumu öğrenirse en kötü senaryoyla zihni çökebilir.}
Ancak Subaru daha düşüncelerini nihayete erdiremeden önce Puck’ın ret dolu sesi tarafından durdurulmuştu. Bu sözlerin ardındaki anlamı çözmeye çalışan Subaru, “Hhaa…” şeklinde kuru bir iç çekişle karşılık verdi.
{Subaru: Peki…… bu ne anlama geliyor?}
{Puck: Tam olarak işitildiği anlama geliyor. Eğer arabuluculuk edip sözlerimi Lia’ya iletirsen kristalin içinde uykuda olmadığımı anlar. İçeride tutulmama ve herhangi biriyle iletişim kurmamın engellenmesine rağmen sessiz kalmadığımı öğrenirse de kırılgan zihinsel dengesi bozulabilir.}
{Subaru: Du-dur bir dakika――!}
Subaru kafasını sallayıp Puck’ın süregelen sözlerini duraklattı. Ortada bir beden olmadığı ve yalnızca kristal aracılığıyla iletişim kurdukları için Puck’ın ifadesini kestiremiyordu. Ancak sesinde herhangi bir yalan belirtisi yoktu.
{Subaru: Sen… ne dediğinin farkında mısın? Az önce… dışarı çıkmanı engelleyen kişi Emilia imiş gibi konuştun…}
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..