[Emilia: ――――]
Emilia’nın günahları ormanı beyaza boyamış ve ailesiyle arkadaşlarını buz ve karın altında mühürlemişti.
Emilia da aynı buzda uykuya dalarak Puck tarafından uyandırılana dek suçundan haberdar olmadığı yüz yıl geçirmişti.
Bu ağır ve mide bulandırıcı günahı daha da kötü kılansa Emilia’nın buna dair elle tutulur hiçbir detay hatırlayamayışıydı.
Aradaki her şey boşluktaydı ve bildiği tek şey eyleminin herkesi beyaz bir durgunluğa ittiğiydi. Nedenini veya ne düşünmüş olduğunu dahi anımsayamıyordu.
Cadının Kızı. Bu isim Emilia’ya doğal geliyordu.
Puck tarafından uyandırıldıktan sonra Büyük Elior Ormanında yedi yıl geçirmişti. Donuk ormanda herhangi bir yiyecek bulamadığı için de sık sık ormanın dışındaki yakın köylere giderek ihtiyaçlarını tedarik etmek durumunda kalmıştı.
Kendisine “Buz Ormanının Cadısı” deyişlerini de, attıkları korkunç bakışları da unutamıyordu.
Cadı. Bu hakaret ona uyuyordu.
Yargılamaların üstesinden gelmek için gerekli kararlılığa erişmek konusunda bocalıyor ama o sözlerin sığ olduğunu düşünüyordu. Geçmişini nasıl def edeceğini hayal edemiyordu. Bu yüzden Subaru’nun sorularını tatlı sözlerle geçiştirmiş ve kendi hayaller denizine dalmayı tercih etmişti.
Subaru’nun avcunun aşikâr dokunuşunun verdiği garantiyle de çok geçmeden uyuyakalmıştı.
――O zamanlar herhangi bir şey düşleyebileceğinden şüpheliydi.
Uyandığında Subaru’yu aynı şekilde yanında oturup kendisini izler şekilde bulmuştu. Ve bu manzaranın göğsünde uyandırdığı katlanılmaz duygularla Subaru’nun elini tutmayı sürdürerek Sığınağa adım atmıştı―― Yargılamalara katılacaktı.
Sonuçsa barizdi. Yargılamayı geçememişti.
Subaru ve Ram onu Mezarın başına gelerek uğurlamış, Garfiel, Lewes ve Sığınak sakinlerinin bakışlarını arkasına alan Emilia da içeri girmişti. Ancak ne yapacağı hakkında hiçbir fikrinin olmadığı Yargılama tarafından kalpsizce reddedilmişti.
Değiştirilemez geçmişi tarafından işkence gören, yıpratılan, ayaklar altına alınan Emilia bir kez daha duvara toslamıştı.
Mezarın soğuk, sert zemininde bilincine kavuştuğundaysa yanaklarının ıslak olduğunu fark etmişti. Gözyaşları bile kendi sığlığına yönelik küçümseyişinin bir kanıtıydı, saçmalıktı.
Yargılamaları aşmaya dair en ufak bir kanıt elde edemeden Mezardan ayrılmış ve kırılgan bir şekilde endişeli Subaru ve diğerlerinin karşısına çıkmıştı.
Sonra da dün gece olduğu gibi bu binada uyuyakalmış, yatağa yatar yatmaz bilincini yitirmişti―― bunu da ancak bu sabah anımsayabilmişti.
[Emilia: Sonuç olarak en ufak bir ilerleme kaydedemedim…… Beş para etmem……]
Eğer dün bir şey öğrendiyse o da daima Subaru ve çevresindeki herkes için sıkıntı doğuran umutsuz, şımarık bir çocuk olduğuydu―― ve buna rağmen iyileşmeye dair en ufak bir umut taşımıyordu. O kadar güçsüz bir varlıktı işte.
[Emilia: Puck……]
Göğsünde asılı olan kolye―― ve ucundaki yeşil mücevher, Emilia’nın Puck ile gerçekleştirdiği ruhsal kontratın dayanak noktasıydı.
Ne zaman Puck’ın ismini seslense kontrat gereği umursamaz bir tonla gelen “Ne oldu?” yanıtını işitirdi.
Ancak Puck yanıt vermeyi keseli neredeyse iki hafta olmuştu.
Başta onun birkaç ayda bir olduğu gibi bir uyku haline girdiğini düşünmüştü. Puck’ın ansızın cevap vermeyi kestiği başka zamanlar da olmuş ve Emilia her defasında o uyanana dek oluşan yalnızlığını bastırmak için mücadele etmişti.
Ancak bu uyku süreçleri 3-4 günde sona ererdi, ilk defa bu kadar uzun sürüyordu. Üstelik Puck uykuda olsa bile Emilia onu gerçekten istekli bir şekilde çağırdığında uykusunu bölerek yanıt verirdi.
Ama şimdi ondan en ufak bir tepki dahi gelmiyordu. Acaba Puck’a bir şey olmuş olabilir miydi?
Uykusu sırasında bir daha iletişim kuramamasına yol açacak bir değişiklik mi yaşanmıştı? Eğer durum buysa Emilia ne yapmalıydı?
Puck ile geçirdiği uzun, upuzun zamana rağmen ona nasıl ulaşacağına dair farklı bir yol bulamıyordu.
Yargılamalar, Subaru, geçmişiyle barışma veya Puck’ı özleme… Hiçbir konuda bir çözüme ulaşamıyordu.
[Emilia: ……Çok aptalım.]
Çıkmaza giren Emilia, tam yanında olması gereken kişinin yokluğuyla ilgili şikâyetlere başlayacakken duraksadı. Çünkü bunu yaparsa kendisini gerçekten kurtarılamaz derecede kaybedebilirdi.
――Ne kadar kendisini hiç olmadığı kadar kötü bir durumda görüyor olsa da bundan da kötüsü olabileceğini düşünmek istemiyordu.
[Emilia: Mnnn, kes şunu. Ben bunları düşünmeye devam etsem bile…… bugün kendisini göstermeyecek. Ama Puck’ın kendine has sebepleri olmalı. Ve henüz Yargılamalarda da hiçbir ilerleme kaydedemedim. Kendime hakim olmam lazım.]
Ellerini kaldırarak beyaz yanaklarına birkaç tokat attı ve kendisini gaza getirmeye çalıştı.
Sonra da başını kaldırıp bir tarak çıkartarak dağınık saçlarını taramaya başladı. ――Bunu kendi başına yapmak zorunda olmak canını acıtıyordu. Çünkü bu görev daima Puck’a ait olmuş ve Emilia hiçbir zaman kendisiyle ilgilenme inisiyatifi almak zorunda kalmamıştı.
Ellerini saçlarından geçiren Emilia, düğümlerin ortadan kalktığını fark etti. Ayna kullanmamıştı, normalde odada olan aynaysa hiçbir şey yansıtmaması adına yerinden kaldırılarak kumaşlara sarılmıştı.
Saçlarının uçlarıyla oynayan Emilia, başlangıç aşamasında başarılı olduğuna karar vererek saçlarını kümelere ayırdı.
Örgü için hazırlanıyordu―― Emilia’nın günlük saç stilleri Puck’ın himayesindeydi ve kontratlarının bir maddesi olduğu için buna itaat etmek Emilia için oldukça önemliydi. Bu yüzden hala Puck’ın yaklaşık iki hafta önce seçmiş olduğu saç modelini sürdürmekteydi.
Ve tabii ki banyodan önce ve sonra egzersiz yapma, günlük olarak mikro-ruhlarla konuşma tarzında diğer can sıkıcı maddeleri de yerine getiriyordu. Sonuçta bunları gerçekleştirmeyi bırakırsa Puck ile olan bağlantısı yitebilirdi ve bu da onu ölümüne korkutuyordu.
[Emilia: ――――iştee…]
Bugüne dek saçlarını ortadan ayırır ve iki örgü yapardı. Ama bugün sırtından uzanan tek bir örgüyü tercih etmişti.
Kontratın günlük gereğini kısmen yerine getirirken bir yandan da kontratın devamlılığı için dua ediyordu.
Tam içindeki bağlantıyı teyit edecekken――
[Emilia: ……huh?]
Ve Ram elinde bir kova suyla içeriye dalmadan önce üstünü değişmeyi planlıyorken ufak bir çığlık koyuverdi.
Menekşe gözleri şok içerisinde açılırken gözleri göğsündeki kolyeye kaymıştı.
Daha önce de kontrol ettiği üzere yeşil kristal hala Puck’ın varlığının bir kanıtı olarak kolyenin ucunda yer alıyordu―― ancak yüzeyinde bir çatlak belirmişti.
[Emillia: Ne……yo, huh……? Dur…… n, nee…….?]
Kendi kendine çatlamaya başlayan kristali sıkan Emilia, pek de kelime sayılamayacak şeyler sıralıyordu.
Gözbebekleri titreşmeye başlarken zangırdayan parmaklarını kristalin yüzeyinde gezdirdi. Parmak uçlarının verdiği hissiyat çatlağın genişlediği şeklindeydi ve küçük, boğuk bir çığlık atmasına yol açmıştı.
[Emilia: Y, yo…… hayır, yapma……. lütfen dur…… yo, Puck, dur……]
Başını reddedişle ne kadar sallarsa sallasın kristalin parçalanışında bir değişiklik olmuyordu.
Ellerini sabit tutup dağılmasını engellemek istiyor ama kontrolsüz titreyişi kristalin avcunda dağılışını daha da hızlandırıyordu.
Ya zarar tüm kristale ulaşırsa ne olacaktı? Daha önce hiç hayal etmediği, eşi benzeri görülmemiş bu senaryo karşısında kafası boş bir sayfaya dönmüştü.
Ama bildiği bir şey vardı. O da--
[Emilia: Böyle devam ederse… Puck……!]
--Bu gidişin Emilia’nın aile diyebileceği tek kişiye veda edişiyle sonuçlanacağıydı.
[Emilia: ――――!]
Başını kaldırarak etrafına baktı, hiç kimse yoktu. Sabahın erken saatleriydi ve insanların uyandığına dair bir belirti göremiyordu. Çığlık atsa dahi muhtemelen hiç kimse duymayacaktı. Dışarıya çıkıp yardım aramaya kalkacak olsa da titremesi yüzünden işler sarpa saracaktı, bu yüzden hareket etmemeyi tercih etmişti.
Çenesini kapatarak, nefesini tutarak avcunda dağılmakta olan kristale bakmayı sürdürüyordu.
Hiçbir çözüm bulamamıştı. Şu anda eli kulağında olan sonu önleyemezdi, yapabileceği tek şey kararından dehşete düşerek olanları geciktirmeye çalışmaktı.
[Emilia: ――a]
Tembelliğinin bir ödülü olarak kristalin üzerinden çatırdayış sesleri yükselmeye başlamıştı.
Gözleri aptallaşmış bir şekilde irileşirken avuçlarındaki yeşil kristal tüm şeklini yitirmekteydi. Her yöne dağılıyor, rengini kaybediyor, hiçbir yaşam belirtisi taşımadan ihtişamından oluyordu.
[Emilia: Sö.. yle…… Puck, sen…… sadece şaka yapıyorsun, değil mi?]
Son bir umut parçasına tutunmak isteyen Emilia, kekeleyerek avcuna seslenmişti.
Ama avcundaki mücevher formunu yitirmiş ve bir kum yığınına dönüşmüştü. Bırakın bir ruhu, içinde en ufak bir Mana dahi kalmamıştı. Geriye kalan tek şey rüzgârla uçurulmayı bekleyen tozlardı.
Herkes Emilia’nın umutlarının nafile olduğunu görebilirdi. Gerçekliği kabul edemeyen tek kişi Emilia’nın ta kendisiydi.
[Emilia: Y-yo bu olamaz……. bu yaşanıyor olamaz…… so, sonuçta Puck… ilk tanıştığımızda demiştin ki…… benim ailem olacaktın…….ve bir daha asla yalnız kalmayacaktım……]
Bu anlaşmayı anımsayıp verilen sözleri mırıldanan Emilia, küçük bir çocuk gibi kelimeleri tekrarlıyordu.
――Ancak onun bu yalvarışlarının karşılığında tozun tek yanıtı sessizlik oluyordu.
[Emilia: ……l...ancı]
Kabul edilemez bir gerçeklikle yüzleşen, sessizliğe katlanamayan ve olanları anlamaya başlayan menekşe rengi gözleri yaşlar içerisinde tavana çevrilmişti.
[Emilia: Puck…… baba, SENİ YALANCI!!]
Dizlerinin üzerine çökerek kalan parçacıkları duvara savurdu. Ahşap yüzeye çarpan taş parçacıklarının sesi, Emilia ve Puck’ın ansızın gelen ayrılığını mühürlemişti.
Emilia yüzünü ellerine gömerek hıçkırmaya başladı.
Ancak gözlerinden yaş akmıyordu.
Göğsüne ağırlık yapan tek şeyse olması gereken bir şeye ait boşluk hissiydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..