Cilt 4 Bölüm 99 [ Sınırlı Bir Alanda Bir Başına ] (4/4)

avatar
4209 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 99 [ Sınırlı Bir Alanda Bir Başına ] (4/4)


Çevirmen : Clumsy 

 

――“Abine ve karısına yazık olmuş sahiden.”  Bu cümle ne anlama geliyordu?

 

Fortuna’nın abisi Emilia’nın babasıydı. O zaman karısı evlendiği kişi olmalıydı. Eşi. Yani Emilia’nın annesi.

 

“Yazık olmuş” da ne demekti? Ve neden Fortuna bunu duyduğunda herhangi bir şey sormamıştı?

 

Tutunduğu dala iyice sarılan Emilia boynunu uzatıp kulaklarını kabartarak konuşmayı daha net duyabilmeye çalıştı. Mikro-ruhların yardımından habersiz olduğu için bu tamamen anlamsız hareketi gerçekleştiriyor, tek bir kelimeyi dahi kaçırmamak adına çaresizce mücadele veriyordu.

 

[Fortuna: Teşvik eden sebebin eylemin asaletiyle hiçbir alakası yoktur. Yaptığınız şey on binler tarafından övülmeyi hak ediyor. Herkes tarafından bilinememesi geeeerçekten talihsizlik.]

 

[Cüppeli Adam: Hha, ahaha. Bu rahatlatıcı sözler için teşekkürler. Ama ne olursa olsun imkânı yok. Eğer gerçek niyetimiz ortaya çıkarsa şu anda istikrarlı olan düzen bir kez daha kaosa döner. Eminim ne sen ne ben… ne de o, bunu görmek ister.]

 

[Fortuna: ……Hmm, sanırım öyle.]

 

Fortuna başını sallayarak onay verdi. Ve sonrasında konu Emilia’nın duymak istediği şeylerden sıyrılarak ufak sohbetlere çevrildi. Fortuna ve adam sohbet ederken grubun kalanı kargoyu dağıtmayı tamamladı. Ve yetişkinlerden birinin Fortuna’ya seslenişiyle kadın başıyla onay verip bir kez daha Cüppeli Adama döndü.

 

[Fortuna: Ruhların koruması sayesinde mevsim değişimleri ormanda pek etki doğurmuyor…… ama yine de bu kıyafet ve battaniyeler çok işe yarayacak. Teşekkürler.]

 

[Cüppeli Adam: Eylemlerinizden ötürü hepiniz bundan çok daha iyisini hak ediyorsunuz. Böyle bir yerde yaşamaya zorlanmamalısınız.]

 

[Fortuna: Neden “Böyle bir yer” diyorsun ki? Biz ormanda yaşamayı seviyoruz, biliyorsun.]

 

Şaka yollu bir şekilde bunları söyleyen Fortuna’nın yüzünde hafif bir gülümseme belirmiş, adam da benzer bir gülümsemeyle karşılık vererek dostane bir an yaşatmıştı.

Ve sonra,

 

[????: Başpiskopos-sama. Eşyalar taşındı, ayrılmaya hazırız. Acele edin lütfen.]

 

[Cüppeli Adam: Mmm, anlaşıldı.]

 

Siyah cüppeli adamın raporunu alan kişi köye doğru gönülsüzce bir bakış attı, ardından Fortuna’yı eğilerek selamladı. Fortuna ve diğer yetişkinler de ellerini göğüslerine koyup siyah cüppeli gruba doğru eğilerek karşılık verdi.

 

Adam  ayrılmak üzere olan vagona ulaşmak adına arkasını dönmüştü―― ancak bir anda duraksadı.

 

[Cüppeli Adam: Doğru ya, sormak istediğim bir şey daha vardı.]

 

[Fortuna: …………]

 

Fortuna, tekrar önünü dönerek bir parmağını kaldıran adama sessizliğiyle devam etmesini ifade etti.

 

Bu tavırla karşılaşan adam ise gözlerini bir anlığına kapattıktan sonra ormanın derinliklerine çevirdi.

 

[Cüppeli Adam: ――Emilia-sama iyi mi?]

 

[Emilia: ――hk]

 

İsminin geçtiğini işiten Emilia ağaç dalında istemsizce bir ses çıkarmış, neyse ki bitkinliğinden ötürü dışarı yalnızca ufak bir homurtu ulaşabilmişti.

 

Bu homurtuyu da hiç kimse işitmemiş gibi görünmüş ve Fortuna adamın sorusu karşısında başını yavaşça sallamıştı.

 

[Fortuna: O iyi. Emilia sağlıklı ve iyi bir kız olarak büyüyor. Onun… benim hak ettiğimden daha iyi bir kız…… Ama üzgünüm. Onunla tanışmana izin veremem.]

 

[Cüppeli Adam: Tek duymam gereken buydu. Anlıyorum. Emilia-sama’nın sağlıklı ve iyi olması yeter de artar bile. Bir günahkâr olarak bundan öte bir şey dileyemem.]

 

[Fortuna: …………]

 

Son cümle, kendini küçük görmekten ziyade uyarma gibiydi.

 

Ama her halükarda bunu işiten Fortuna’nın dudaklarından rahatlatıcı bir söz dökülememişti.

 

Adamın suratındaysa Fortuna’nın sessizliğiyle rahatlamış gibi bir ifade belirmişti. İki taraf da sessizliği bozmadan birbirine bakakalmakla meşgulken,

 

[????: Başpiskopos-sama, bir şey mi oldu? ――Başpiskopos Romanée-Conti-sama?]

 

Grubun arkalarından biri koşturmuş ve ismini işiten Cüppeli Adam kollarını iki yana açarak yanıtlamıştı:

 

[Cüppeli Adam: Yo, hiçbir şey olmadı. Neyse, gitsem iyi olacak. Yakında görüşürüz Fortuna-sama.]

 

[Fortuna: Her zamanki gibi her şey için teşekkür ederim.…… Ve üzgünüm, Geuse.]

 

Fortuna’nın vedalaşışını hafif bir gülümsemeyle karşılayan Geuse isimli adam da grubuna katılarak ormandan uzaklaşmaya başladı.

 

Adamların görüş alanından çıkmasını bekleyen Fortuna ise en sonunda bir iç çekiş eşliğinde omuzlarını düşürdü. Ve ellerini çırpıp herkesin dikkatini üzerine çekerek,

 

[Fortuna: Hadi acele edip her şeyi dağıtın. Lütfen her zamanki gibi paylaşılsın. Ben de gidip Emilia’yı getireyim.]

 

[Emilia: ――――!]

 

Yetişkinlerin ve çocukların Fortuna’nın emirleri doğrultusunda harekete geçişini gören Emilia ağaçtan uçarcasına inip bacakları elverdiğince hızlı bir şekilde Prenses Odasına koşturmaya başladı.

 

Minik bedenini kaçtığı aralıktan sıkıştırdı ve her yerini kesmiş olmasına rağmen içeri girmeyi başardı. Ancak içeri girer girmez, usulca odada bekleyen iyi bir kıza hiç yakışmayan virane görünümünün farkına vardı.

 

Emilia yakın bir zamana dek Fortuna kaçtığımı öğrenip beni azarlasa bile pişmanlığımı yansıtıp içten bir özür dilersem affedilirim diye düşünmekteydi.

 

Ama işittiği son sözler o iyimserliği ortadan kaldırmıştı. Hatta hiç işitmemesi gereken şeyler işittiğine emindi.

 

[Emilia: Ne yapacağım, ne yapacağım, ne yapacağım, ne yapacağım?!]

 

Fortuna Anne her an gelip kapıyı açabilirdi ve Emilia’nın dışarı çıktığını anlaması için tek bir bakış atması yeterli olacaktı.

 

Eğer Emilia’nın o konuşmayı işittiğini anlarsa genç Emilia için mutlak bir yıkım gelirdi.

 

[Emilia: En azından şu sıyrıkları örtbas etmem lazım……]

 

Teninin her yeri kesiklerle doluydu, dizleri ve dirsekleri sıyrılmıştı ve bazı yaraları kanıyordu. Bunların Fortuna’nın keskin gözlerinden kaçmasına imkan yoktu ve o yaraların banyoda ne kadar acıyacağını düşünmek bile ürperticiydi.

 

Bir şey yapmak zorundaydı ama tam derin düşüncelere dalmışken――

 

[Emilia: ――huh?]

 

――Kurtulduğunun işareti olan soluk mavi ışıklar bir kez daha Prenses Odasında beliriverdi.

 

Emilia’nın görüşüne dolan ışıltılı parçacıklar eylemleriyle bilincini esir almış ve bedenine serpilmeye başlamıştı.

 

[Emilia: ――a, aah]

 

Geçen sefer duvara çekildikleri gibi bu defa da Emilia’nın tenine çekiliyor, genç kızın yaralarına saldırırmışçasına etraflarında toparlanıyor ve onları silik ışıltılarıyla boyuyorlardı―― ve ışıklar ortadan kalktığında geriye yalnızca kesiklerin olması gereken yerdeki belli belirsiz kızarıklıklar kalmıştı.

 

[Emilia: ――――]

 

Bedeninin bu açıklanamaz dönüşümü Emilia’nın nutkunun tutulmasına yol açmıştı.

 

Dizlerindeki, dirseklerindeki ve tenindeki acılı yaralar ortadan kalkmış, bedeni kaçmadan önceki haline dönmüştü.

 

Bunu fark eden Emilia çabucak kıyafetlerini çıkararak Prenses Odasındaki yedek elbisesini giyindi. Ama yine de yırtık pırtık eski kıyafeti sorun yaratacaktı.

 

[Emilia: Buldum……!]

 

Kenardaki renkli boya şişelerini yırtık kıyafetlerinin üzerine devirdi. Ve onları öylesine lekeledi ki yıkansalar dahi asla temizlenemeyecekleri belliydi.

 

[Fortuna: ――Emilia? Uyanık mısın?]

 

Fortuna’nın dışarıdan gelen sesini işiten Emilia çabucak kendisini toparladı.

 

Bu kıl payı kurtuluş yüzünden kalbi deliler gibi atarken bir çeşit cevap vermek istese de boğazından hiçbir ses çıkmıyordu.

 

[Fortuna: Emilia? Uyumuş muydun?]

 

[Emilia: Be-ben uyanığım? Uyanığım Fortuna Anne. Sadece, şey……]

 

[Fortuna: Oh, demek uyanıksın. Seni bu kadar uzun süre beklettiğim için üzgünüm……]

 

Emilia’nın yanıtıyla rahatlamış görünen Fortuna kapının kilidini açarak içeri girdi. Ancak adımını atmasıyla gülümsemesinin silinip sevimli burnunun kırışması bir oldu.

 

[Fortuna: …… Ne oldu? Burası boya kokuyor.]

 

[Emilia: Uhhm, üzgünüm. Yanlışlıkla tüm boyayı döktüm…… Kıyafetlerimin de her yerine bulaştırdım.]

 

Odanın ortasındaki devrik boya şişelerine ve Emilia’nın arkasına bakan Fortuna avcunu yüzüne götürerek karşılık verdi: [Ah tanrım…],

 

[Fortuna: Neyse, artık yapacak bir şey yok. Yedek kıyafet tutmamız iyi olmuş. Aksi takdirde seni çırılçıplak bir şekilde götürmek zorunda kalacaktım, bilirsin.]

 

[Emilia: Um, Fortuna Anne…… Ben……]

 

[Fortuna: Sorun değil, Emilia. Korkmana gerek yok, kasten yapmadığını biliyorum ve sana kızgın değilim. Esas önemlisi, sen yaralandın mı?]

 

Emilia’nın boyuna denk olabilmek için eğilen Fortuna iyiliğinden emin olmak için biricik kızını incelemeye başladı. Ve bariz bir yarası olmadığını görünce de bir oh çekip Emilia’yı kibarca kollarına aldı.

 

[Emilia: Anne?]

 

[Fortuna: Yo, bir şey yok. Sadece…… seni geeeerçekten özledim Emilia. Üzgünüm. Sana biraz daha sarılmama izin ver lütfen.]

 

Emilia’yı kollarında tutan Fortuna yanağını onunkine bastırmaktaydı.

 

Aslında böyle bir ilgi göstermek için fazla utangaçtı, haliyle bu durum Emilia için çok nadirdi. Belki de Fortuna’nın gerçekten endişelendiğinin göstergesiydi.
Ve-

 

[Fortuna: …… seni küçük yaramaz.]

 

Fortuna gözlerini açıp bu şekilde mırıldanırken onun tarafından kucaklanan Emilia kadının kısa, gümüş saçlarını okşamakla meşguldü.

 

Ancak Emilia bu sözlere rağmen kadının saçlarıyla gönlünce ilgilenmek konusunda ısrarcıydı.

 

Ona sormak istediği çok şey vardı. Ama kelimelere dökebilmek için bilmesi gereken çok daha fazla şey olduğu için gıkını çıkartmıyordu.

 

[Fortuna: Hey, Emilia.]

 

[Emilia: ……hm?]

 

Emilia’nın sessizce saçlarını okşayışını izleyen Fortuna gözlerini kısmış ve Emilia’nınkiyle aynı olan o menekşe rengi gözlerde bir damla yaş belirmişti.

 

O yaş göz açıp kapayıncaya dek süzülüp Fortuna’nın yanaklarına dökülse de kadın silme gereği duymadan, Emilia’ya gülümseyerek bakmayı sürdürmekteydi.

 

[Fortuna: ――Seni seviyorum, biliyorsun değil mi?]

 

Emilia’nın sormak istediği çok şey olduğu doğruydu.

 

――Ama şimdilik annesinden gelen bu sözler yeterliydi.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Soluk mavi ışıklar etrafında sürüklenirken karanlıkta ayaklarını sürüyen Emilia devam ediyordu.

 

Bitkin düşmüştü, yürüyecek gücü dahi yoktu, ayağını yerden zar zor kaldırıyordu. Ama azmini yitirmeyen bilinci durmasına izin vermiyordu.

 

Çocukluk anıları zihninde belirip duruyordu.
Ama neden şu anda onları hatırlıyordu ki?

 

Emilia’nın Yargılamada gördüğü geçmiş anımsadığı geçmişle ufak farklılıklar taşıyordu. Hatırladığı anılar Yargılamalarda gösterilen geçmişten biraz daha öncesine aitti.

 

Bir şekilde o zamana dönebilecek olsa―― kesinlikle her şey farklı olurdu.

 

[Emilia: Anne, Fortuna…]

 

Nazik, sıcakkanlı ve güçlü Fortuna şimdi bile Emilia’nın gözünde ideal kadındı.

 

Tam olarak Fortuna Anne gibi olabilmek için büyümek istemişti. Ama en ufak bir güçlükle karşılaştığında tereddüt etmiş, üzülmüş ve geri dönüşü olmayan bir sonla kavuşana dek korkup kalmıştı.

 

[Emilia: u……hgu……hk]

 

O geri dönüşü olmayan sonu düşündükçe göğsüne katlanılmaz bir acı saplanıyordu.

 

Keder, pişmanlık ve ıstırabın, o karmaşık hislerin baskısıyla dolan Emilia aptallığı, yetersizliği ve utancından ötürü ağlamanın eşiğindeydi.

 

Daima. Daima böyle olmuştu.

 

Çaresizce, çılgınca, koşulsuz şekilde her şeyini veren Emilia ne olursa olsun gerçekten istediği şeyi elde etmeyi, hatta ona dokunmayı dahi başaramıyordu.

 

Sahip olması, güvenle ellerinde tutması gereken şeyler bile parmaklarının arasından kum taneleri gibi kayıp gidiyor, geçici ışıltılarıyla Emilia’yı esir alıp hiçliğe karışıyordu.

 

Fortuna, Puck, Subaru, hepsiyle aynı şey yaşanmıştı.

 

[Emilia: Hepsi…… benim hatam. Hepsinin sebebi… hiç kimseye… verdiği sözü tutamayan…… kötü bir kız olmam……]

 

Nefes nefese kekeleyen Emilia’nın ayakları sürüklenmeyi sürdürüyordu.
Yoğun, dikenli yeşilliklerin arasında tembel ve yavaş bir şekilde ilerlemekte inat ediyordu.

 

[Emilia: Herkes benden saklamaya çalıştı…… saklamaya…… ama hayır. Eğer öğrenmeseydim, eğer hiç bilmeden devam etseydim…… eğer açığa çıkartmasaydım her şey çok daha güzel olabilirdi ama ben…… ama ben……]

 

Orman. Soluk mavi ışıklar. Siyah cüppeli adam. Fortuna Anne. Devasa Siyah Yılan. Kapalı kapı. Kar. Beyaz dünya. Gümüş-beyaz dünya. Son, sonlanan dünya. Baba, anne.

 

[Emilia: Ama ben……]

 

Zihninde bitmek bilmeyen kelimeler yarışıyordu.
Zihninin uyanışıyla harap olan ve işkence gören Emilia ise başını kaldırıp devam ediyordu.

 

[Emilia: ――――]

 

Güçsüz sesiyle. Ve sendeleyerek.

 

――Ama gözlerinden tek bir damla yaş dahi düşmüyordu.

 

#Yine uzun ve güzel bir bölümdü. Siyah cüppeli adamın Başpiskopos/Baş belası Petelgeuse Romanée-Conti olduğunu öğrendik. O zamanlar daha normal biriymiş belli ki.
Ayrıca Puck'ın gidişinin gerçekten de Emilia'nın anılarını geri getirmeye başladığını ve Emilia'nın ne yaptığını gördük. Bölüm sonlarında geçen 'öğrenmeseydim her şey daha güzel olabilirdi' ve 'siyah yılan' kısımları da dikkat çekici. Henüz büyük resmi görememiş olsak da yavaş yavaş ufak parçalar elde ediyoruz. O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr