――Ram, işbirliği için Otto’ya üç şart koşmuştu.
[Ram: Roswaal-sama’nın planlarından…… ve İncilin içeriğinden sapılmış olsa da ne olursa olsun Roswaal-sama’nın bu dünyada yaşama arzusunu korumak zorundasın.]
Bu şart Subaru’nun Roswaal’a teklif ettiği bahis doğrultusunda zaten gerçekleştirilmişti.
Her şeyden vazgeçmeye hazır haldeki Roswaal savaş boyalarını sürmüş, bu dünyada yer alma kararlılığı dolan gözlerine canlılık gelmişti.
[Ram: İkincisi, Emilia-sama Yargılamalar konusundaki kararlılığını yitirmemeli. Bu dünya Roswaal-sama’nın planlarından uzaklaşmaya devam edecekse onun tek başına ayakta durma zorunluluğu kaçınılmaz……Hesap günü gelmeden önce sınanması gerekecek.]
Bu şart tamamen Subaru ve Emilia’ya bağlıydı ama Ram’ın bu teklifi dinlemeye yanaşması dahi bu şartın gerçekleşmiş sayılabileceğinin göstergesiydi.
Emilia’nın kaybolduğunu düşünen Otto’nun ilk düşüncesi “Mahvolduk” olmuş fakat Ram aynı şeyi düşünmemişti. Yine de sebebini sorduğu takdirde fikir değiştirebileceğini düşünen Otto, bu meseleyi bir kenara bırakmaya karar vermişti.
Son olarak-
[Ram: Bu iki şeyi garanti edebilirsen sana yardım etmeye razı olacağım…… Ama Barusu’dan sır saklama meselesine gelince, bu konuda bir iki talebim daha olacak.]
[Otto: Duyalım bakalım, elimden gelecek bir şeyse sıkıntı yok.]
[Ram: Eğer Garfiel’le dövüşeceksem galibiyet şansımızı biraz arttırman gerekecek. Öncelikle Garf’ın burnunu etkisiz hale getireceksin. Sonra da sakinliğini yitirmesini sağlayacak belli bir zarar vereceksin. Ben belli bir an gelene dek mücadeleye dahil olmam, o yüzden bu şeyleri tek başına başarmak zorundasın. Bu planı teklif ettiğine göre elinin altında en az bir kozun vardır herhalde?]
[Otto: Ehh…… ufak bir şey var, evet.]
[Ram: Anlıyorum, ben de öyle düşünmüştüm. Öyleyse son şartım geliyor…]
[Otto: Evet?]
[Ram: Garf’ın dönüşmesini sağla. ――Galibiyet uğruna son isteğim bu.]
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Ram: Koku duyusu hala işlevsiz mi?]
[Otto …………]
[Ram: Acınası.]
[Otto: Gheuh!]
Otto’nun cevap dahi veremeyecek kadar kaskatı kesildiğini gören Ram acımasız bir şekilde dirseğini beline geçirmişti. Keskin acıyla yüzleşen Otto ise ansızın nefes almayı hatırlamıştı.
[Otto: A, aghh…… Ö-öleceğim sandım…… az önce o baskıdan öleceğim sandım!]
[Ram: Yumuşacık ve uyduruk bir kalkan bile hiç yoktan iyidir, o yüzden kendine gel. Koku duyusu diyorum, işlevini yitirdi mi?]
[Otto: İlk kısmı duymamış gibi yapacağım ama evet, işlevini yitirdi. Makoil poleni son derece güçlü bir hayvansavardır, insanlar bile ona yakından maruz kalırsa bayılabilir.]
[Ram: Ve Garfiel’in burnu herkesten kat kat keskin. O zaman bu da yaratık formunun faydalarından biri. Zamanlama ve dönüşümünden önce aldığı zarar…… hepsi plana uygun.]
Hafifçe bir nefes veren Ram topuklarını yere batırıp parmaklarını kaydırdı. Sonra da bacaklarını kaldırıp indirerek basit bir egzersiz gerçekleştirmeye başladı.
Otto ise Ram’ın bu garip tavrı karşısında bir [U-uhm?] sesi eşliğinde başını kaldırdı.
[Otto: R-Ram-san? Ne yapıyorsun?]
[Ram: Isınıyorum. Başlamadan önce bedenimi rahatlatıyorum. İtiraf etmekten hiç hoşlanmasam da Barusu bu şeyin etkinliği konusunda haklı.]
[Otto: Uhm, yo, onu demek istememiştim…… Neden egzersiz yaptığını sormak istemiştim.]
[Ram: Sebep basit.]
Kekeleyen Otto’ya göz ucuyla bir bakış atan Ram ısınma hareketlerini tamamlayıp gözlerini kapattı. Ardından yeniden açtı, ayağını öne çekti―― ve öylesine dolaşmaya çıkmış gibi rahat bir tavırla yaratığa yaklaşmaya başladı.
[Otto: D-dur!?]
[Ram: Sessiz ol.]
Bu cesur hareket Otto’nun gözlerinin pörtlemesine yol açmıştı. Ancak Ram bu çağrıyı önemsememişti ve hızını azıcık olsun azaltmadan kaplana yaklaşmaya devam etmekteydi.
Bu noktada yaratık da gözlerinin önündeki av karşısında eğilmişti. O küçük yaratığın hareketi karşısında şaşkına dönmüş, bedeni katılaşmış ama hemen ardından bu tavrı kendisi için bir aşağılanma olarak görmüştü.
Ardından altın gözlerinde yükselen bir öfkeyle Ram’ın belinden kalın olan ön patisini kaldırdı ve gaddar pençelerini uzattı. Her biri narin kızın kollarına denk gelen pençelerden gelecek tek bir saldırı kızın uzuvlarını lime lime etmeye yeterdi.
Rüzgar çığlıklar atarken Azrail’in Tırpanını andıran pençeler Ram’ın canını bu dünyadan silmek adına ilerliyordu.
――Ancak bir şey yaşanamadan önce-
[Ram: Çok ılımansın, Garf. ――Kiminle yüzleştiğini sanıyorsun?]
Eğilerek pençeleri atlatan Ram, kaplana acımayla dolu bir şekilde böyle söylemişti.
Kaplanın tüm bedeni sarsılırken Ram’ın minik figürü göğsüne ilerlemişti. Ve dizlerini büken Ram, bedenini savururken yumruğunu hazırlayarak bağırmaya başladı――
[Ram: Ne zaman bir yumruk dövüşünde beni yenebildin ki?]
[Garfiel: ――――RR!]
Aşağıdan gövdesine gelen yumruk, birkaç yüz kiloluk yaratığı havalandırmaya yetmişti.
Bu darbeyle bedeni yay çizen yaratığın açık ağzından acıklı bir sızı yükseldi. Ve Otto’nun kulaklarına şok dalgalarının ormana çarpışıyla yükselen sesler erişti.
[Otto: YOK ARTIK!]
Kendinden bir baş kısa olan bir kız, az önce tek seferde sindirilemeyecek uzunlukta bir yaratığı yumruklamıştı. Ve yumruğu kaplanın göğsüne yapışık şekilde onu tokatlamaya devam etmekteydi.
Bir o elle, bir diğeriyle gerçekleştirdiği darbeler koca yaratığın çığlıklar eşliğinde geri çekilmesine yol açıyordu. Pençeleri açık haldeki yaratık iri çenesini Ram’a doğru açmıştı lakin Ram yeni bir sıçrayışla ayaklarını kaplanın burnuna yerleştirdi ve sert bir tekmeyle yaratığın suratını yere yapıştırdı.
Kükremesi kesilirken toprağa kazınan yaratık kendisiyle oynayan kızın uzuvlarını parçalamak adına delice mücadele vermekteydi. Ama Ram, rüzgardaki yapraklar misali dans ediyor, kaplanın saldırılarından alay edercesine kaçınıyor ve bir yandan da kaplanın kürkünün sığ noktalarına darbe indirmeyi sürdürüyordu.
Topuğu boğazına iniyordu. Eli böğrüne. Yumruğuysa patisini aşıp korunmasız suratına ulaşmak için bir yol açıyordu.
Onun yakın dövüşte kaplandan üstün gelişine tanık olan Otto ise resimli bir kitap okuyormuşçasına gerçekdışı bir hissiyata kapılıyordu.
Neyin nesiydi bu izlediği?
Garfiel’in insan formundan çıkması Otto’nun bedeninin yaşama arzusunu yitireceği derecede katılaşmasına yol açmıştı. Peki ya şimdi neyin nesiydi bu izlediği sahiden?
Kızın kolunun her savruluşuyla yaratığın bedeni geriliyordu. Bizzat kükreyişiyle canlıları katledebilecek güçteki o iriyarı yaratık kıza tek bir darbe dahi indiremiyordu.
Pençeleri ağaçların arasında öfkeyle ve körlemesine dolaşıyor, ormana kaotik bir şiddet hakim oluyor ama mütemadiyen değişen ortam Ram’ı hiç etkilemiyordu.
Bu gidişle kazanabilirlerdi.
Otto, Ram’ın dövüşten önceki söylemleri konusunda kendisini aptal gibi hissetmeye başlamıştı. Belli ki Garfiel’in dönüşmesine yönelik arzusu gayet makuldü.
Yaratığa dönüşen Garfiel’in gücü boğucu oluyor ama avantajı çok rakiple dövüşme noktasında yatıyordu. Kütlesi başlı başına bir silahtı ve tek bir rakiple karşı karşıyayken bile kaybetmesi için bir sebep yoktu.
Fakat rakibi insandışı dövüş kapasitelerine sahipse işler değişebilirdi.
Garfiel’in ağır bedeni bir hedefe dönüşmüş, ağaçları deviren kuvvetli pençeleri sorun yaratmış, yıpratıcı kuvvetiyse onu dengesiz ve sakar kılmış, saldırı ile defans arasında rahat geçiş yapamamasına yol açmıştı.
Bu durumu sakince analiz etmek her şeyi mantıklı kılıyordu. Ancak bu basit çözüme kavuşmak da yalnızca “Boğucu bir bireyin” varlığında mümkün olabilirdi.
Yani dönüşen Garfiel’e karşı durabilecek bir joker mevcut olmalıydı―― ki bu kıymetli hazineyi sağlamak da Otto’nun dövüşe yönelik en büyük katkısı olmuştu.
[Otto: Yapabiliriz…… bunu yapabiliriz! Böyle giderse Garfiel……!]
Yumruklarını sıkan Otto, galibiyet umudu karşısında havalara uçmuştu. Ve o bu umuda tutunurken Ram’ın yumruğu yaratığın yüzünün kenarına ulaşıp yaratığı zeminde sektirdi, toz kütleleri kaldırdı.
Ve――
[Ram: ――Bhg]
Bastıramadığı bir homurdanma çıkartan Ram, alnından kanlar dökülerek düşecekmişçesine sallanmaya başlamıştı.
#Son cümleye kadar Ram ortalığın tozunu attırıyordu. Koca yaratığı yerden yere vurarak bayağı iyi iş çıkardı. Ama son cümledeki o sallanış 'acaba ani bir darbe mi yedi' sorusu uyandırdı. Tabii ki bunun cevabını bir sonraki bölümde alacağız. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..