Garfiel: “...Evet?”
Yüzü hala yere eğik olan Garfiel başıyla onay verdi.
Ram, yani hoşlandığı kız, ona neler söyleyecekti? Daima sert konuşsa da muhtemelen bugüne dek kendisine zarar verme niyeti taşımamıştı.
Ram yakın çevresine karşı yumuşak bir karakter olabilirdi. Ve ilişkileri kusursuz olmasa da Garfiel’le birbirlerini çoktandır tanıyorlardı. Yani onu da bu gruba koyuyordu.
Ama şu anki düşmanlığı belirgindi. Garfiel artık o gruptan ayrılmış olmalıydı. Yapacağı konuşma Garfiel’le yollarını ciddi bir şekilde ayırışını içerecek ve—
Ram: “Garf, aptal olduğun için düşünmenin hiçbir anlamı yok. Vakit kaybı. Başka bir deyişle ömür kaybı.”
Garfiel: “...eh?”
Ram: “Kendin söyledin. Garf, hiçbir şey düşünmediğin zaman büyümden kaçınabildin. Durum ortada. Fark etmemiş olabilirsin ama düşünmediğin zamanlarda mücadelelerinde çok daha güçlü oluyorsun. Düpedüz bir aptal olduğunda bayağı güçleniyorsun.”
İşittiklerini anlamlandıramayan Garfiel’in gözleri irileşmişti.
Ram’ın kendisine işe yaramaz demesini bekliyorken konuşma hiç beklemediği bir noktaya gitmişti.
Ram: “Tüm aklını bir kenara bırakıp dönüşmenden bahsetmiyorum. Hatta dönüşmenin seni düşündüğünden daha da zayıf kıldığına değineceğim. Daha büyük bir hedef oluyorsun ve silahların yavaşlıyor. Yani insan formunda kal, rakibine odaklan ve düşünmeden dövüş.”
Garfiel: “N-ne cehennem bu böyle!? Konu ne zaman bura....”
Ram: “Bu söylediklerim önemli. —Çünkü bundan böyle benimle ve Emilia-sama ile pek çok konuda müttefik olacaksın.”
Garfiel: “—!!”
Duygular Garfiel’in boğazını düğümlemişti.
Yüzü kızarırken keskin pençelerini sürttü ve konuşmaya başladı.
Garfiel: “S*ktir git! Benimle lanet olasıca oyunlar oynayıp düşmanım olup fikirlerime karşı çıktınız… şimdi de beni affediyosunuz ve benim de sizi affetmemi mi bekliyosunuz!?”
Ram: “Aptal olma. Seni affetmiyorum, bize hizmet etmeni buyuruyorum. Seni bağışlarsak ve seninle denk olursak iş birliği yapmak için talepler sunmamız gerekir. Bu aptallık. Biz galibiz, sen mağlup. O yüzden seni bağışlamıyorum, sana emrediyorum. Anlaşıldı mı?”
Garfiel: “S*çtıımın saçmalıkları!”
Garfiel dişlerini sıkarak ayağa kalktı.
Bedeni bir anlığına savrulsa da yaralarının çoğu iyileştirildiği için sorun yoktu. Bu durumu düşünür düşünmez utancın pençeleri kalbini daha da acıtmaya başladı.
Garfiel: “Kaybettiğimi kabul ediyorum! Çünkü öyle oldu! Ama bu geri çekileceğim anlamına gelmez! Ben kaybettim, beni indirdiniz, anlaşıldı! Ama harika benliğim hala hayatta ve ayakta! Eğer cidden bana sormadan bişiler yapabileceğinizi sanıyosanız beni öldürmeniz lazım! Bunu saniyesinde yapmazsan sen de benim kadar korkaksın demektir!”
Ram: “Her şey sırayla. Gücüne ihtiyacımız varken ölmene izin vermek hedeflerimizle çelişir.”
Garfiel: “... Ama ben!!”
Ram: “Ne bitmez ağlayıp sızlanmalar!”
Garfiel öfkeyle kükreyemeden önce Ram ayaklarını yere vurarak bağırmış ve kiraz rengi gözleri öfkeyle Garfiel’e çevrilmişti.
Tehditkardı. Bu baskıyla boğulan Garfiel ağzını kapatmak zorunda kalmıştı.
Ram: “Kaybettin. Kaybettin ve bu yüzden buna uygun davranıp kazanan kişinin komutlarına uyacaksın. Tatmin olana dek hoşlandığın kızın önünde daha ne kadar kız gibi ve anlamsız tavırlar sergilemen, bir ezik gibi davranman gerekecek Garf? Başkalarını kamçılayışın kaybettiğin anda kendini kamçılayışına dönüyor, değiştirdiğin tek şeyin bağırış yönün olması çok aptalca.”
Garfiel: “Uawh.. ah”
İfadeleri tam isabetti. Garfiel tek bir kelimesine dahi karşı çıkamazdı.
Dövüşten önce belirli şeylerin suçunu başkalarına yıkıyordu. Ve kaybettiği için artık olanları kendi zayıflığına yıkmaya başlamıştı. Bu da güçsüz olduğunu düşündüğü şeylere bağırırkenki biçareliğinin hiç değişmediğini kanıtlıyordu.
Başkalarında yetersiz bulduğu şeyler hakkında bağırıp çağırmayı kesmiş, kendisinin yetersiz olduğunu öğrendiği yönleri hakkında konuşmaya başlamıştı.
Garfiel: “Ama naapmamı bekliyosun ki!? Aptal gibi sırıtıp senin arkadaşlarının sırasına mı katılayım!? Bunu yapamam! Kaybettiğimi kabul ediyorum… Ancak bu sözlerinde haklı olduğunu kabul edeceğim anlamına gelmez!”
Bunlar bir kıvırış değildi, Garfiel'in gerçek düşünceleriydi.
Kaybının bilincindeydi. Rakiplerinin çokluğu tartışma konusu değildi. Kaybetme sebeplerini sıralamaya başlarsa sonu gelmezdi.
Sorun hiçbir şeyin Garfiel’in kalbinde Subaru’nun iddialarına dair bir kabulleniş doğuramamış olmasıydı.
Nihayetinde takıntılı olduğu fikirler hala sabitti ve birileri kendileriyle savaşmasını talep etse dahi bunu öylece kabullenemezdi.
Garfiel: “Bu yarım yamalak senaryoda, yarı yolda kalmışken napmam gerekiyo...”
Ram: “Yarı yolda sıkışıp kalmak istemiyorsan ihtiyacın olan tek şey ilerlediğini kanıtlamak.”
Garfiel: “... Ne?”
Nefesi hala kesik kesik olan Garfiel Ram’a dönmüştü.
Ram ise olağan duruşu ile Garfiel’in gözlerinin içine bakmaktaydı. Garfiel o gözlerde kendi çelimsiz suratının yansımasını görebiliyordu.
Bakışlarını kaçırmak istese de Ram’ın bakışları buna izin vermiyordu.
Ram: “Barusu’nun ne söylediğini bilmesem de hayal edebiliyorum. Ve bu yüzden Garf… bunu kendin teyit etmen gerekiyor.”
Garfiel: “Kendim teyit etmem mi... neyi teyit edeceğim?”
Ram: “Değişip değişemeyeceğini, o ürkek ve mızmız çocuk olarak kalıp kalmayacağını.”
Garfiel en sonunda kendisine ne söylendiğini anlamıştı.
Ve bunu anladığı anda kalp atışları tarifsiz bir hıza erişti. Sırtından soğuk terler dökülmeye, üzerinde yapış yapış çoğalmaya başladı.
Nabzı deliye dönmüş, kafatasının içinde sonsuz bir çınlama oluşmuştu.
Bu onun travmasıydı, kalbini çevreleyen o dikenli teller bedenine tüm anormallikleri getirebilecek büyüklükteydi.
Ardında bir ürperti hissetti. Mezar her zamanki gibi oradaydı.
—Teyit et. Orada bir şeyler.
İçeri girse bile neyi teyit edebilirdi ki?
Ram ondan neyin yanıtını bulmasını bekliyordu?
Hiçbir şey değişmeyecekti. Hiçbir şey değişemezdi.
Ama neden bunu bile bile GİTMEYECEĞİM demeyi başaramıyor da GİDECEĞİM ve GİTMEYECEĞİM arasında gidip geliyordu?
Garfiel: “... Oraya girerek ne öğreneceğim?”
Bu işe kapılıyordu. Düpedüz.
Bir şeyin değişeceğini düşünmüyor ama teyit etmeyi de arzuluyordu.
Dehşet içerisinde kaskatı kesiliyor, kalbi inkâr edişlerle sızlıyor ama ruhu haykırmayı kesmiyordu.
Teyit etmek istiyordu. Buna ihtiyacı vardı.
Yolunu tıkayan çocuğun kanlı çığlıklarının mı yoksa Natsuki Subaru’nun iddialarının mı doğru olduğunu teyit etmesi gerekiyordu.
Şu ana kadar yaşadığı her şeyin bir hata olup olmadığını teyit etmesi gerekiyordu.
Ram: “Kararını vermiş görünüyorsun.”
Dişlerinin takırdayışı, kalbinin huzursuzluğu dinmişti.
Tüm soğuk terleri gitmişti. Yüzünü sessizce Ram’a çevirdi.
O katı cesaret sözleriyle kendisinden ne beklendiğini bilemiyordu.
Belki de Ram’ın esas odak noktası Garfiel’in onlarla müttefik olup olmaması değildi.
Birbirlerini uzun süredir tanıyorlardı. Ve Garfiel'in yeni yeni anladığı bazı şeyler vardı.
Ram’ın arzuladığı şey tam olarak Garfiel’in kendilerine katılması değildi.
Onun arzuladığı şey Garfiel’in hayatını nasıl yaşayacağı konusunda bir karara varmasıydı. Diğer her şey ikinci plandaydı.
‘O iyi bir kadın, teşekkür edilmesi gereken biri’ diye düşündü Garfiel.
Ram: “Endişelenme, Garf.”
Belki de Garfiel’in sessizliğiyle huzursuzlaşan Ram’ın ses tonuna nadir görülen bir tatlılık yerleşmişti. Ve Garfiel’in omuzlarına hafifçe dokunarak devam etti.
Ram: “Eğer ağlayacağın kadar korkunç bir şey olursa seni teselli ederim. —Sonuçta ilişkimiz çok eskilere dayanıyor.”
#Ram'ı böyle şefkatli gördüğümüz anlar çok nadir... Tabii en başta 'aptal olduğun için düşünmen zaman kaybı, hatta ömür kaybı' diyerek yine klasik Ram girişini yaptı ama kapanış şaşırtıcı oldu.
Ve konuşma hep belirli bir çizgi etrafında dönse de sonuç güzeldi. Bu konuşma bize Garfiel'in pek yakında yargılamaya katılabileceğini anlatıyor. Bu olur mu olmaz mı, eğer olursa bu defa geçer mi geçmez mi ve biz neler görürüz gibi soruların cevabı için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..