Elsa tanıtımlar biter bitmez harekete geçti.
Hızla ilerlerken gülümsemesi boş bir karanlığa çevriliyordu, öylesine çevikti ki hiç yaralanmamış gibi görünüyordu. Garfiel’in ilk adımı işittiği an her noktadan tekrar tekrar gümbürdemeler, duvara vurma sesleri yükselmeye başlamıştı.
Elsa zemini, duvarları ve tavanı tekmeleye tekmeleye Garfiel’e yaklaşıyordu. Garfiel’in hedefine odaklanamayacağı ve daha önce hiçbir yaratıkta rastlamadığı kadar hızlı ilerliyordu. Böylesine kabusvari hareketlerle ilerleyen şey ne insan ne de yaratık olabilirdi.
En şaşırtıcı kısımsa hızının yaralanmadan önceki haline kıyasla bariz bir ilerleme kaydetmiş olmasıydı.
Garfiel: “Eğlenceli!!”
Diyen Garfiel dişlerini gösterip kahkahasını atarak harekete geçti.
Madem düşman yaklaşmak için hileli hareketler kullanıyordu, Garfiel de aynısını yaparak karşılık verirdi.
Ellerini ve ayaklarını zemine koydu. Ve arka ayağının gücüyle insan ebadında bir mermi şeklinde köşkün koridoruna atıldı.
Kalkanlarını önüne almıştı, bir kaplan hiddetindeki hücumuna eşlik eden şok dalgasıyla kırık pencere camlarını ve duvar parçalarını dağıtmaktaydı.
Bunu gözlemlemeye kafa yormadan kükreyerek ve kolunu zemine saplayarak kendisini duraklattı. Sonra da ansızın ters dönerek aldığı hayvani duruş eşliğinde arka ayağıyla tekrar zemini dağıttı.
Sarsıntı köşkü teslim aldı, halılar darmadağın ve lime lime oldu. Kırmızı kumaş parçacıklarının kuşattığı Garfiel hızla fırladı ve—
Garfiel: “—!!”
Elsa: “Ahahahaha!!”
Elsa tavandan dimdik inerek bıçağını savurdu ve Garfiel’in yaklaşmakta olan kalkanıyla buluşturdu. Şok dalgası kulaklarını acıtırken ay ışığıyla aydınlanan koridor yıkımdan nasibini almıştı.
Elsa bir kahkaha eşliğinde geri sekerek yana doğru çok hızlı şekilde döndü. Bu sırada kesiğin kuvveti Garfiel’i rotasından çıkartmış, kafa üstü yere çakılmasına yol açmış, zemini yararak misafir odasına sertçe iniş yapmıştı.
Beyaz tozlar etrafı kaplarken Garfiel, yakınlardaki yatağın bacağını kavradı. Pazılarının gücüyle 100 kiloluk yatağı rahatlıkla kavrayarak az önce geldiği koridora fırlattı. Patlama, dağılış ve ikiye ayrılan yatağın ardındansa siyahlı kadının fırlattığı bıçağı gelmekteydi.
Garfiel bıçağı sol kalkanıyla bertaraf ederek sağdakiyle yaklaşmakta olan Elsa’nın suratına saldırdı. Fakat kadın ansızın eğildi ve darbe yalnızca örgüsüne ulaşabildi. Siyah saçlarının ucu Garfiel’in burnunun ucunu gıdıklarken Garfiel omurgasına hücum eden dehşete boyun eğerek anında ileri atıldı.
Kesiğin kasığını delip geçmesine ramak kalmışken darbeyi sırtına yiyerek kapıdan çıkmış, böylece savaş alanı yeniden koridor olmuştu.
Bu esnada Garfiel’e soluklanma fırsatı vermeyen Elsa takibe geçti. Garfiel ise kadının ince beline bir tekme savurdu. Bu gerçek bir darbe gibi gelmemişti. Elsa bedenini garip bir şekilde bükmüş, tekmenin doğurduğu şok dalgası sadece beline hafiften dokunacak derecede rota değiştirmişti. Garfiel bacağı uzanmış şekilde kalakalırken Elsa’nın kukri bıçağı havayı yararak ilerlemekteydi.
Bu köşeye sıkıştığı o eski saldırısı gibi değildi. Garfiel bu bıçağı ağzıyla yakalamaya kalkarsa bıçağın hızı ve gücüyle kafası ikiye ayrılırdı. Bu yüzden ani bir karar vererek savrulan bıçağı sağ kalkanıyla yakaladı, oradan sol kalkanına ve sonra da uzaklara sapmasını sağladı.
Tiz metal sesleri yükseldi. Sarı kırmızı kıvılcımlar yağdı. Ve kara gözler şaşkınlıkla açılırken kadının karnı açığa çıktı. Garfiel kükreyerek kalkık bacağını yere geçirdi, duruşunu aldı ve dişlerini Elsa’nın bağırsaklarını parçalama niyetiyle harekete geçirdi.
Garfiel: “—!”
Fakat o anda, yalnızca içgüdü denilebilecek bir şeyle bu hamleyi iptal ederek ivmesinden faydalandı ve başını geri çekti.
Buna rağmen kaçınmakta geç kalmıştı, sol kulağı uçarken fışkıran kanlardan uzaklaşmaya yönelik bir hamle yaptı. Ardından ayağını duvara yerleştirdi ve tavandan gelen darbeden kaçındı. Kaçınıyor, kaçınıyor, kaçınıyordu.
Uzattığı eliyle tavanı parçalayarak üst kattan bir kesitin yıkılmasına yol açtı. Bu sayede Elsa’nın takibinden anlık olarak kurtuldu ve bu fırsatı kaçmak için kullandı. Ellerini ve ayaklarını halıya yerleştirdikten sonra da avcunu başı ve kopan kulağındaki kanamayı durdurmak adına bastırdı.
Kesik nefesler alıyordu. Yakıcı acı yüzünden dişlerini sıkıyordu. Ve Elsa’nın kalın dumanları yayarak, gülümseyerek ilerleyişini izliyordu.
Garfiel: “Lanet olasıca... sol kolunu işlevsiz kıldığımdan bayaa emindim.”
Elsa: “Haklısın. Acımıştı. Ama insanların yaraları iyileşir.”
Garfiel: “Eksik bilgilerime dayanarak konuşcam ama lanet olasıca işlevsiz bi kol iyileştiyse insanlardan bahsetmiyoruz demektir.”
Sahiden de ‘yaşayan varlıklar’ kategorisini aşan bir durum söz konusuydu.
Garfiel Toprak Ruhunun Kutsayışına sahip olabilirdi fakat onun bile işlevsiz hale gelen bir kolu iyileştirmesi için birkaç saate ihtiyacı olurdu. Tabii manası zengin bir toprakla ve elinden geleni ardına koymayarak…
Kadının mücadele esnasında ve böylesine hızlı şekilde iyileşmesiyse saçmalıktı.
Subaru daha önce bu kadının öldürülse de ölmediğini söylemişti ve artık Garfiel de söylentilerin doğru olduğunu anlıyordu.
Garfiel: “Bu işleri hızlandırır. Sen insan diilsin. Bi insan olarak doğup doğmadığını bilmiyorum ama her halükârda insan olmaktan çıkmışsın.”
Elsa: “Öyle göstermiyorsun ama şaşırtıcı derecede zekisin.”
Garfiel: “Sana sadece Ram’ın iltifatlarına sevindiğimi söylemiştim. Her neyse, şu tuhaf iyileşmelerin konusunda bi fikrim var.”
Parmağını uzatan Garfiel düşüncelerini dile getirmekteydi.
Her şeye rağmen ve kulağa ne kadar şaşırtıcı gelirse gelsin Garfiel kitapları severdi. Sıkıcı Sığınakta gücüne rakip olacak biri olmadığı için okumak önemli bir zaman öldürme aracı haline gelmişti.
Ancak macera romanlarını, efsaneleri, halk hikayeleri benzeri şeyleri severdi. Ne yazık ki ilgisi bilgi edinebileceği şeylere yönelik değildi.
Garfiel: “Harika benliğimin okuduğu kitaplarda var olduklarını bile bilmeyeceğin yaratıklar, kahramanlar, türlü türlü şeyler vardı. Ve bi tanesi tıpkı senin gibiydi.”
Elsa: “...Keşke beni resimli kitaplardaki bir hayalete benzetmeseydin.”
Garfiel: “Resimli kitap diildi, yazılarla doluydu… Gerçi biraz resim de vardı ama neyse, önemi yok. Ve tam olarak hayalet de diyemem.”
Kayıtsız görünen Elsa Garfiel’i dinliyordu.
Konuşmadan sonuna dek keyif alışı dövüşürken takındığı gaddar ifadeyle tamamıyla çelişiyordu.
Fakat Garfiel o suratı solgunlaştıracaktı.
Garfiel: “Sonuçta eski Cadılardan biriyle aynısın.”
Elsa: “—”
Bıçağının sallanışı duraksadı.
Ve Elsa'nın kara gözleri Garfiel’e lakayıt bir şekilde takılırken Garfiel parmağını uzatarak devam etti.
Garfiel: “—Sen lanet olasıca bi VAMPİRSİN!”
Elsa: “Kan içiyor falan değilim.”
Diyerek iç çeken Elsa zemini tekmeledi.
Sol kolu tamamıyla iyileşmişti. İki elinde de kukrilerle Garfiel’e yaklaşmaktaydı. Garfiel kadının bıçakları savuruşunu kaldırdığı kalkanlarıyla engelledi, eşzamanlı olarak sağ bacağıyla da bir tekme savurdu—ve Elsa’nın da birebir aynı şekilde tekme atışıyla ikili bacakları birbirine çarparak havalandı.
Garfiel: “Hiç havalı diil! Kolun cidden tamamen normale mi döndü!?”
Elsa: “Ama sen de vakit kazanırken kulağını iyileştirmedin mi? Ödeştik.”
Garfiel zihninde kadına dil çıkarttığını canlandırdı.
Sahiden de konuşmaları esnasında elini yarasına bastırarak büyüyle iyileşmesini sağlamıştı. Kulağının eksik parçasının zamanla geri döneceğini umuyordu ama Elsa’nınki gibi bir yarayla karşı karşıya olsaydı iyileştirme büyüsü yalnızca gelişigüzel bir fayda sağlardı.
Garfiel: “İnkar etmedin. Sahiden vampir misin?”
Elsa: “İnsanlar istediği ismi verebilir. Kan emmiyorum ve öğünlerim sıradan. Gün ışığına çıktığımda yaşanan tek şeyse nöbetçileri sinirlendirmem, yani gerçekten özel bir durum söz konusu değil.”
Garfiel: “Peki bağırsaklara olan düşkünlüğün vampir olduğun için mi?”
Elsa: “O bana has bir durum. Taze bağırsakları izlemeyi ve ılık görünümlü iç organlara dokunmayı seviyorum.”
Garfiel: “Bu gereğinden fazla ürkütücüydü.”
Elsa siyah pelerinini tutup bıraktı.
Garfiel ise Elsa’nın iyice motive olduğunu fark ederek dişlerini sıktı, kalkanlarını birbirine vurdurdu ve-
Garfiel: “Kocaman bi dünya... biraz zor olacak ama başarsan iyi olur Kaptan.”
Garfiel bu sözlerle kükredi ve kalkanlarını yaklaşmakta olan Elsa’ya savurdu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
—Kapıyı açtı ve onu karşılayan şey kağıt kokusu dolu bir oda oldu.
Bu boğucu koku içeride kapalı kalınan onca gün ve yılın ağırlığını taşıyor olabilirdi. Ya da zamanın durduğu bir oda mevzu bahis olduğu için günlerin bununla hiçbir ilgisi olmayabilirdi.
Subaru: Sığınakta her şeyi düşünerek geçirecek vaktim oldu. Ve işitmek istediğim bir şey de senin yanıtın.”
Beatrice: “—Nasıl?”
Subaru kütüphanecinin izni olmadan Kütüphaneye girmişti.
Odadaki hava her zamanki gibi hem melankolik hem dingindi. İçeriye hava veya güneş ışığı sokacak bir pencere yoktu. Burada uzun süre kalan insan sağlığının ve ruh halinin kötüleşmesine mahkûm olurdu.
Subaru’yu izleyen kızın ifadesi bilhassa bitkindi.
Beatrice: “Nasıl oldu da yine buraya gelmeyi başardın, sanırım? Seni çağırdığımı hatırlamıyorum doğrusu.”
Subaru: “Üzgünüm ama davet edilmediğim yerlere gitmek gibi bir huyum var. Mesela zamanında, ortaokuldayken bir arkadaşımın doğum günü partisine davetsiz gittiğimi ve her şeyi tuhaflaştırdığımı unutmam imkânsız.”
Subaru bile o olaydan sonra daha ihtiyatlı davranmaya karar vermişti.
Gerçi “Ehh, bugünlük bu kadar!” deyip herkesten daha gürültülü bir şekilde ayrıldıktan sonra bir daha hiç kimsenin doğum günü partisine çağrılmamıştı.
Subaru: “Acınası bir durum ve kalbimin sızlamasına ramak kaldı, o yüzden bu konuyu kapatalım.”
Beatrice: “Konuyu açan sendin, sanırım. Zaten her konuda böylesin, daima gönlünce hareket ediyorsun.”
Subaru: “Aynen, daima gönlümce. Yani ne kadar nefret edersen et, buradayım.”
Kızın nefesini tuttuğunu fark etmişti.
Ve görebileceği bir şekilde, saygıyla başını eğdikten sonra,
Subaru: “Seni buradan çıkartıyorum, Beatrice. —Seni gün ışığına, elbisen çamurdan tamamen kahverengi kesilene dek oyunlar oynayacağımız yerlere götürüyorum.”
Beatrice her zamanki gibi basamağında, kendini sarmış bir şekilde oturmaktaydı.
Ve yine her zamanki gibi siyah kitabını kollarına almışken dalgalanan gözleri Subaru’ya bakmaktaydı.
#Merhaba arkadaşlar, birkaç gündür ateş, öksürük vs derken bayağı hasta olduğum için bölüm atamadım, haber de veremedim kusura bakmayın.
Şansıma bu bölüm de neredeyse tamamen dövüş içerikli olduğu için çevirisi biraz zorlu oldu. Ben böyle bölümleri çeviri konusunda tamamen içime sindiremiyorum ve şu anda kullandığımız ingilizce kaynak da bu konuda öncekine nazaran daha kötü. Yine de size güzel bir metin çıkartabilmişimdir umarım :)
Bu bölümde Garfiel'i Elsa'yla, Subaru'yu da Beatrice'le bırakıyoruz. Ama bir sonraki bölümde ikisini de görmeyeceğiz. 123B olan sıradaki bölümümüz Emilia'nın ikinci yargılamasını konu alacak. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..