Kar görüş alanındaki her şeyi etkisi altına almıştı.
Tipi yaşanıyor, kar taneleri bedeninin sıcaklığını çalıyordu. Verdiği beyaz bir nefesten sonra,
Ametist rengi gözlerini kırpıştıran Emilia’nın boğazı şokla donakaldı.
—Ne halt olmuştu böyle!?
???: “—lia-Sama!”
Rüzgâr esiyordu. Soğuyan kulakları acıyla çınlıyordu.
Dondurucu soğuk tarafından incecik kıyafetlerle örtülü teni kesilen Emilia, fırtınanın ardından gelen sesi işiterek duraksadı.
Kar çoktan dizlerine dek ulaşmış, onu batma tehlikesiyle karşı karşıya getirmişti. Her adımını güçlükle atıp ormanda ilerleyerek beyaz örtünün ardında toplanan siluetleri buldu.
O siluetler Sığınak halkına ait olmalıydı. Yani bu fırtınaya rağmen Emilia’yı beklemiş, evlerine kapanmamışlardı—
Emilia: “Hey millet! Neden hepiniz bu karda dışa... ha?”
Emilia herkesin soğuğu defetmek için toplanmış olacağını düşünürken duraksamıştı.
Karşısında Lewes de dahil olmak üzere kırk küsür Sığınak sakini mevcuttu. Kırk zaten büyük bir sayıyken Emilia, içlerinde orada olmaması gereken bir kişiyi daha seçmişti.
???: “Emilia-sama! Yargılama sonlandı mı!?”
Konuşan kişi asker tıraşlı genç bir erkekti.
Emilia onu tanıyordu. Çünkü onunla Sığınağa gelmeden önce, hatta o kendisini tanımazken bile konuşmuştu.
Arlam Köyünün genç erkekler grubundan biriydi.
Birkaç saat önce Otto’nun talimatları doğrultusunda oradan ayrılmış olması gereken genci gören Emilia’nın gözleri kocaman açılmıştı. Ve onu daha çok şaşırtan bir şey daha vardı.
Asker tıraşlının liderleri olduğu birkaç Arlam üyesi daha görmüştü. Geldikleri vagonların içleri ve gölgesi fırtınadan korunmaya çalışan Sığınak halkıyla tıklım tıklım doluydu.
Emilia: “Ne-neden herkes...? Ama siz buradan gitmiyor muydunuz?”
Adam: “Evet, gidiyorduk. Subaru-sama ve Otto-san'ın talimatlarına uyduk. Bize ejderlerin yolu bildiğini söylediler.”
Emilia: “Öyleyse neden buradasınız!? Buranın tehlikeli olacağını işitmediniz mi?”
Adam: “İşittik. Ve bize söyleneni yapıyoruz.”
Genç adam dişlerini sıktı, kafasını kaldırdı ve ormanın ötesini işaret etti.
Adam: “Ormanın dışında bekleyip Sığınaktaki sinyali görünce burada kalanları almamız söylendi.”
Emilia: “Ha?”
Adam: “Ram-sama ve diğerlerini alacağız. Her neyse, onlar göğe bir ateş büyüsü gönderdi. Bunu görünce Sığınağa dönecek, halkı vagonlara doldurup gidecektik.”
Emilia: “Size bu talimatları kim verdi!?”
Adam: “Otto-san.”
Otto'nun adını işiten Emilia’nın aklına tuhaf görünümlü o tüccar gelmişti.
Nasıl bir izlenim verirse versin Subaru’nun dostuydu. Emilia o ikilinin şen şakrak sohbetlerine her tanık oluşunda Otto’nun Subaru’ya rakip olabilecek biri olduğuna iyice inanıyordu.
Otto, başta Garfiel meselesi olmak üzere Sığınakta olan biten pek çok şeyi planlamış, Subaru’nun entrikalarına yardımcı olmuştu.
Yani bu talimatlar son derece önemli olmalıydı.
Emilia: “A-ama bu yine de pervasızca. Kar fırtınası çok kuvvetli… böyle çılgınca bir şey yapmamalıydınız!”
Adam hiçbir şey söylemedi.
Emilia: “Sorun nedir?”
Adam tuhaf bir ifadeyle birlikte bakışlarını kaçırmıştı. Emilia ise bu tepkiyi görmezden gelemeyerek ısrarcı olmaktaydı.
Ametist gözleri adamı delip geçiyordu. Elini alnına götüren adam, dondurucu beyazlıkta bir nefes vererek iç çekti.
Adam: “Otto-san sinyalden önce kar gelirse işler gerçekten tehlikeli olacak dedi. Kar yağışı zaman limitini işaret ettiği için… böyle bir durumda ormanı anında terk etmemizi söyledi.”
Emilia: “Kar yağışından bile haberleri varmış... yo, neyse, bunu boş verelim. Peki öyleyse neden döndünüz!?”
Adam: “—Çünkü kar yağdı.”
Adam sırtını dikleştirerek Emilia’nın bağırışına ciddi bir cevap verdi.
Bakışları öylesine güçlüydü ki Emilia’nın nutku tutulmuştu.
Kar yağışının tehlike anlamına geldiğini biliyorlardı.
Ve Sığınağa kar yağdığını görmüş, tehlike için verilen zaman limitine ulaştıklarını anlamışlardı. Bu bilgiyle geri dönmeyi seçmişlerdi.
Hızla buraya, Sığınak sakinlerinin tehlikede olduğu yere dönmüşlerdi.
Adam: “Subaru-sama veya siz de tam olarak aynısını yapardınız diye düşündük.”
Emilia: “—”
Adam Emilia’nın boğazında düğümlenen soruyu buruk bir gülümsemeyle yanıtlamıştı.
Yani vagonları kollayanlar Arlam ekibiydi. Hedefleri de Sığınak halkını tahliye etmekti. Gerek duyulmayan herkes onlarla birlikte buradan ayrılacak, tahliye edilecekti. Bu da demek oluyordu ki geride kalanlar bu sıkıntıdan yürüyerek kaçmak durumundaydı.
Ve bu adamlar buradaydı, çünkü doğru olanın bu olduğuna karar vermişlerdi.
Adam: “Emilia-sama, Yargılama sona erdiyse... buradan çıkabilirler mi?”
Emilia: “E-evet, öyle olmalı. Ama bu kar ve rüzgarla...”
Adam bakışlarını yere eğerek dilini hayal kırıklığı içerisinde şaklattı.
Kar öyle yoğun şekilde birikmişti ki kısacık mesafeleri aşmak bile zorlu bir iş halini almıştı. Vagonun tekerlekleri bu şekilde ilerleyemezdi; elleri kolları bağlanmıştı.
Ama hiç değilse insanların soğuğu atlatabileceği sıcak bir yer bulabilirlerse—
Emilia: “Katedral gibi uzak bir yere gidemiyorsak… herkesi mezara sokalım. Oradaki mana içeriyi sıcak tutuyor, binanın kar yüzünden çökmesi konusunda endişelenmemize de gerek yok.”
Adam: “İçeri girmek mümkün mü?”
Emilia: “Mezarın tehlikeli mekanizmalarını kapattım, artık her şey yolunda. Her neyse, herkesi mezara taşıyabilecek misiniz? Ve ejderlerin de vagonlardan çıkartılıp içeri sokulması lazım.”
Ekibe altı ejder eşlik ediyordu, hepsi de buraya getirilmişti. Şu anda bile ejderler ve vagonlar iki haneli sayıda kişiyi koruyordu.
Ejderleri terk etmeyi düşünmeleri mümkün değildi.
Adam, “kesinlikle” anlamına gelecek şekilde başını salladı.
Bu şimdilik karla baş etmek için yeterli olmalıydı. Esas mesele, kar yağışıyla birlikte gelecek olan tehlikeli şeydi.
Emilia: “Keşke bunu önceden konuşmuş olsaydık!”
Emilia Yargılamalardan önce Subaru’yla konuşmamış oluşuna yanıyordu. Muhtemelen ardındaki sebep Subaru’nun Emilia’yı gereksiz yere endişelendirmek istemeyişiydi.
Bu düşünceli tavırdan memnundu ama yine de tehlikeye vereceği tepkinin önüne geçmesi saçmaydı.
Emilia, Subaru’nun grubu gibi kar yağışından haberdar olması muhtemel üç kişiyi daha düşünebiliyordu. Bu kişiler de Roswaal, Ram ve—
???: “Bize geri dönerek iyi iş çıkardın, Emilia-sama.”
Emilia: “Lewes-san!”
Vagondan atlayarak kara inen pembe saçlı kız—Lewes’ti. Kısacık boyu yüzünden Emilia’nın dizlerine gelen kar onun uyluklarına ulaşıyordu. O bin bir uğraşla karda ilerlemeye çalışırken Emilia da aceleyle ona doğru ilerlemeye başlamıştı.
Emilia: “Yargılama tamamen sona erdi! Herkes burada mı!?”
Lewes: “Tüm Sığınak halkı ve bizim için geri dönenler burada, evet. Ama...”
Emilia: “Ama?”
Lewes: “Bayan Ram ve Roz-bo burada değil. O ikisi kar yağışından önce ortadan kaybolmuştu.”
Emilia bakışlarıyla ortalıktaki insanları ve vagonları taradı.
Gözüne aşina olduğu tuhaf bir kıyafet de pembe saçlı bir kız da çarpmamıştı.
Emilia: “Eğer onları aramazsam... Lewes-san! Tüm bu kar yağışıyla Sığınakta kalırsak ne olacağını biliyor musun?”
Lewes: “—”
Lewes'in yanakları katılaşmış, bakışları eğilmişti. Emilia bunun anlamının farkındaydı.
Lewes ne olacağını biliyordu. Tehlikenin kaynağını biliyordu.
Emilia: “Lütfen söyle, Lewes-san. Bunu önlememiz lazım.”
Lewes: “Ama gördüğün gibi zamanlama değişti. Su-bo Roz-bo’nun karı yarın gece yağdıracağını söylemişti, kar yağdığına göre bir hata olmuş olmalı...”
Emilia: “Ne hatası peki, kar şu anda yağıyor! Öyleyse! Kar yağdığında ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalıyız! Lewes-san!”
Emilia ikna etme çabasıyla ellerini Lewes’in küçük omuzlarına yerleştirdi.
Bu esnada Lewes'in acı ifadesi değişti ve en sonunda Emilia’ya sersemce bir şokla bakakaldı.
Emilia: “So-sorun ne, Lewes-san?”
Lewes: “...Emilia-sama. Sığınak ormanının derinliklerindeki binaya girdin mi?”
Emilia: “Ormanın derinliklerinde mi? Yo, girmedim...”
Emilia afallamış bir şekilde kafasını kaldırmıştı.
Lewes: “Ondan değilmiş...”
Diye başlayan Lewes Emilia’nın ardındaki mezara döndü.
Lewes: “Belki de mezarda bir şey vardır… özel görünen bir şey olabilir? Mesela, şey… devasa bir büyü taşı ya da onun gibi bir şey.”
Emilia: “—Evet vardı. Çoook büyük bir büyü taşıydı. Roswaal ve senin sonrasında ona bakmanızı istiyordum...”
Emilia etrafa baktı ve ardından dudaklarını Lewes’in kulağına yaklaştırdı.
Ejderleri taşıma hazırlığına başlayanların onu duymasını istememişti.
Emilia: “Büyü taşının içerisinde bir kadın vardı. Kim olduğunu bilmiyorum.”
Lewes: “—!”
Bu bilgi Lewes’in ifadesini sarstı.
Lewes, gözleri kocaman açılarak Emilia’ya bakakaldı. Ve uzun, uzuun bir iç çekişten sonra,
Lewes: “Öyleyse...”
Bir şeyi kabullenirmişçesine kafasını salladı.
Lewes: “Anlaşıldı. Emilia-sama, bana ne dilersen sorabilirsin. Sana cevap vermekle yükümlüyüm. Emirlerine itaat etmekle yükümlüyüm.”
#Daha önce sadece kristale dokunanlar Leweslere itaat etme yetkisini alıyordu. Görünen o ki içerideki tabuta dokunmak da aynı etkiyi doğuruyormuş. Yani Lewes taklitleri şu anda Emilia’nın komutası altına girdi. Bu kaos anında faydası dokunabilecek bir gelişme oldu.
Arlam halkının fedakarlığı da çok iyiymiş, umarım bu fedakarlık yüzünden tavşana yem olmazlar diyor ve günün üçüncü bölümüne geçiyorum, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..