Ram iyi bir kız kardeş olmasına rağmen hafızası olmadığı için kardeşlik problemleri konusunda işe yaramaz çıkmış, Subaru ve Emilia için harcadıkları vakit meyve vermemişti.
Subaru: “Ama sana da Ram bayağı sevimsizmiş gibi gelmedi mi?”
Emilia: “Öyle söyleme. Ram’ın kendince fikirleri var... Onları bizden çok daha uzun süredir tanıyor, muhtemelen farklılığın sebebi budur.”
Somurtkan Subaru ile birlikte köşk koridorunda ilerleyen Emilia, buruk bir şekilde gülümsedi.
Rem’in yatak odasından ayrılmışlardı ve az önceki girişimlerini düşünüyorlardı. Subaru’nun aklından Ram’ın ayrılmadan önceki sözleri geçiyordu:
Ram: <Garf ve Frederica'nın ilişkisi mi? Onları kendi hallerine bıraksak daha iyi. Onlar çocuk değil… Şey, yani Garf çocuk ama kendi fikirleri olmayan biri değil. Gerçi onun fikirleri de biraz tutarsız oluyor. Neyse, onlar kendi başlarına idare ederler.>
Garfiel’le ilgili oldukça acımasız bir yorumda bulunmuştu, onun Ram’da düşkün olduğu şey de buydu.
Ama Ram’ın Garfiel’i kardeşi gibi görüyor olması mümkündü. Hoşlandığı kız hoş olabilirdi ama hisleri pek de öyle değildi.
Zavallı Garfiel, bir kadının aşkının esiri olmuştu.
Emilia: “—? Hm? Sorun ne?”
Subaru: “Yo, bir şey yok. Sadece önünde büyük bir engel olan tek kişi Garfiel değil diye düşünüyordum.”
Emilia: “—?”
Emilia kafasını sevimli bir şekilde kaldırmıştı.
Subaru Emilia’nın zihninin bu bakışları ve sözleri birleştiremeyişinden nefret ediyordu. Belki de bunu bağışlayabiliyor oluşu da birini sevmenin doğurduğu zayıflıklardandı.
Subaru: “Her neyse, Ram’dan fayda yok… şimdi kime danışalım?”
Emilia: “Ha? Denemeye devam mı edeceksin?”
Subaru: “Eh, yani. Henüz bir şeyi çözmüş değiliz ve ilk adımda tökezleyip vazgeçmenin hiçbir erkeksi yanı yok. Sen de onların ilişkilerini geliştirmek istemiyor musun, Emilia-tan?”
Emilia: “İstiyorum ama… onları en iyi tanıyan kişi Ram ve o öyle söylüyorsa belki de onları kendi hallerine bırakmak en iyisidir.”
Subaru: “Onları kendi hallerine bırakırsak problemleri zamanla çözülebilir ama ayrılıklarının üzerinden on yıl geçtiğini unutamazsın. Onlar tekrar barışsın diye bir on yıl daha bekleyemem. Onları çabucak barışmaları için teşvik etmek istiyorum.”
Subaru plana sadık kalmaları için ısrar ediyor, Emilia ise Ram’ın sözlerinden etkilenmiş görünüyordu. Subaru hem Garfiel ve Frederica’yı barıştırmak hem de Emilia ile o kaçmadan bir şeyler yapma fırsatını kullanmak istiyordu.
Bu hususta ne yaparsa yapsın kan dökülmeyecekti. Kalbi onca sınavdan ve hatadan sonra bu kadar hafiflemiş olabilir miydi hiç?
Emilia: “Ne oldu? Subaru, yine sırıtmaya başladın...”
Subaru: “Yo, sadece bir şeyleri üzerine delirmeden düşünmek ne kadar da güzel diye düşünüyordum. Vaauv! Her şey mahvolsa bile ne kan dökülecek ne de biri ölecek!”
Emilia: “Subaru...”
Subaru başparmağını havaya kaldırmıştı, dişleri ışıldıyordu. Ama Emilia ona inanılmaz bir acımayla bakıyordu.
Söylediklerini gözden geçiren Subaru tuhaf bir şey dedim galiba diye düşündü, ne kadar acımasız, uygunsuz bir yorum yaptığını ve arzularının nasıl da fakirleştiğini fark etti.
Subaru: “B-bu dediğimi duymazdan gel, Emilia-tan.”
Emilia: “Sorun değil. Zor olduğunu biliyorum. Nasıl hissettiğini fark etmediğim için üzgünüm. Subaru, belki de günü odanda dinlenerek geçi—”
Subaru: “Hayır, öyle bir şey yapmayacağım ve bu tepki de benim hislerimi fark etmediğin için!”
Emilia ona empati dolu bir bakış attı.
Ve konuşmanın bu noktasında,
???: “...Demek bu tantanayı çıkartan sizmişsiniz, sanırım.”
Diyerek iç çeken bir ses işitildi. Konuşmacıya dönen Subaru, abartılı elbiseli bir kızın orada dikildiğini gördü—Beatrice.
Koridorun öteki ucundan gelerek Subaru ve Emilia’ya bakmak için durmuştu, sevimli suratı asıktı.
Beatrice: “Kendi kendinize eğlendiğiniz belli, doğrusu. Seslerinizi köşkün diğer ucundan duyabiliyordum, sanırım.”
Subaru: “Biraz iğneleyici oldu. Dahil edilmemek seni üzdüyse öyle söylesene. Seni de derin tartışma saatimize dahil edebiliriz.”
Beatrice: “Dahil edilmemenin beni üzdüğünü kim söylemiş, doğrusu! Öyle aklına gelen her şeyi söyleme, sanırım!”
Beatrice kollarını önünde bağlamış, yanakları sinirden kızarmıştı. Subaru ve Emilia ise bu tavrın inanılmazlığı karşısında gülümsemek zorunda kalmıştı.
Subaru ve Beatrice’in kontrat oluşturuşunun üzerinden bir hafta geçmişti. Bu süreçte ilişkileri konusunda pek büyük bir değişim olduğu söylenemezdi.
Subaru her zamanki gibi Beatrice’le dalga geçiyor, o da aşırı tepki veriyordu. İkilinin ilişkisi bu şekilde sürüp gidiyordu.
Ama Beatrice son zamanlarda bayağıca toparlanmıştı. Ve bazen bir şey anımsarmış gibi geliyor, Subaru’nun elini tutuyordu.
Subaru: “Ne dersen de buraya gelme sebebin benim elimi tutmak istemen. Ah tanrım, bu zavallı kız da ne doyumsuz.”
Beatrice: “Betty’nin eylemlerini tuhaf sözlerinle çarpıtma, doğrusu. Betty sana dokunuyor çünkü şartlar öyle gerektiriyor Su… Subaru, sanırım.”
Subaru: “Böyle söylemeyi anımsaman çok sevimli.”
Emilia: “Subaru.”
Beatrice’in suratı kızarırken Emilia araya girmiş, Subaru ise Emilia’ya dilini çıkartarak Beatrice’e uzanmıştı.
Ardından kızın elini hafifçe parmaklarıyla kavradı. Normalde Beatrice de tekrar düşünmeden, çekine çekine o eli tutarak karşılık verirdi. Her zaman böyle olurdu.
Subaru avcundaki ufak parmakları hissediyordu. Bu gıdıklayıcı, tuhaf dokunuş onun emeklerinin meyvesiydi. Ama bu defa Beatrice aynı şeyi yapmıyor, tereddütlü bir şekilde Subaru’nun eline bakmakla yetiniyordu.
Subaru: “Ne oldu? Tuvalete gittikten sonra elimi yıkamıştım.”
Beatrice: “O konuda endişelenmiyordum ama şu anda o düşünceyi aklıma soktun ve midem bulandı, doğrusu! Yo, başka bir şey var…”
Beatrice Subaru’nun bu gereksiz yorumunun ardından bakışlarını onun arkasına çevirdi. Subaru da kafasını kaldırırken koridordan gelen sesi işitti.
???: “Nereye gittin, Beatrice-chan?”
Koridorun ucundan, köşeden gelen ses Beatrice’e sesleniyordu. İlgi ve dostluk dolu bir kız sesiydi.
Ama bu sesi işitmek Beatrice’in omuzlarını hoplatmıştı.
Beatrice: “Ayy!”
Cıyaklayan Beatrice gözlerini sağa sola çevirerek yakınlardaki bir odaya daldı. Subaru ve Emilia kocaman gözlerle kendisine bakarken de kapının ardından bakarak fısıldadı.
Beatrice: “Ona burada olmadığımı söyleyin, sanırım. Lütfen, doğrusu.”
Subaru: “Hey.”
Beatrice: “Lütfen, sanırım.”
Bu sözlerin ardından kapıyı sessizce kapattı. Subaru omuz silkerken Emilia kafası karışık bir şekilde kaşlarını çatarak tepki verdi.
Ve-
???: “Oh! Subaru!”
Koridorun sonunda beliren kızın yüzü aydınlanmıştı. Hizmetçi elbisesinin etekleri uçuşarak gelen kestane rengi saçlı kız—Petra’ydı.
Petra da Roswaal köşkünün yanışının ardından buraya gelmişti. Subaru, dahil olduğu tehlikeden ötürü köye dönmesini istemiş ama Petra onu dinlemeyi reddetmişti.
Hizmetçilik eğitiminin bir parçası olarak köşkteki tuhaf işlere yardım etmeye tamamen kendini adamıştı. Ne hırslı, disiplinli bir kız diye düşünüyordu Subaru.
Ve Petra Subaru’nun düşüncelerini haklı çıkarırcasına Emilia’nın önünde kibarca reverans yaparak,
Petra: “Lütfen beni bağışlayın, Emilia-sama. Sesimi yükselttiğim için özürlerimi sunarım.”
Böyle söylemişti.
Subaru’nun karşısında sergilediği çocuksuluk anında silinmiş, tavrı Emilia’nın gözlerini irileştirmişti.
Emilia: “Ahh, umm, sorun değil. Endişelenme. Rahat ol lütfen, küçük hanım.”
Subaru: “Emilia-tan, küçük hanım derken?”
Emilia’nın insanların gösterdiği nezakete nasıl tepki vereceğini öğrenmesi lazımdı.
Ama bu hem saçma hem de sevimli konuşmayı bir kenara bırakırsak,
Subaru: “Ee, hayırdır Petra, bir şey mi oldu?”
Petra: “Yo, hiçbir şey olmadı… işimi bitirdiğim için Beatrice-chan’la eğleniriz diye düşünüyordum. Ama onu bulamadım.”
Emilia: “Beatrice-chan... şu işe bak!”
Emilia'nın nefes alıp verişi değişmiş, kahkahasını bastırmak için elini ağzına götürmek zorunda kalmıştı.
Subaru’nun da kıs kıs gülmesine ramak kalmıştı. Beatrice tüm o gururuna rağmen Petra tarafından -chan olarak etiketlenmişti.
Subaru onunla tekrar görüştüğünde kahkahayı basacaktı.
Petra: “Bir sorun mu var, Emilia-sama? Tuhaf bir şey mi söyledim acaba?”
Emilia: “Yo, yok bir şey. Sadece bunu birazcık çoook komik buldum.”
Petra: “Hem ‘birazcık’ hem de ‘çoook’ mu?”
Bazen Petra’nın çocuksuluğu kendini gösteriyordu. Bu sırada Emilia gülümseyerek kafasını Subaru’ya çevirmişti, bakışlarıyla ne yapması gerektiğini sorguluyordu.
Subaru ise bu mesele üzerine kafa yorarmış gibi yaparak karşılık verdi.
Subaru: “Tamamdır. Beatrice. O ilgi görmeyi seviyor, eminim sen de ona ilgi göstermeye bayılıyorsundur, değil mi?”
Petra: “Mhm, öyle. Beatrice-chan hiç dürüst davranmıyor. Ben onunlayken acayip tatlı oluyor. İnsanların onu tek başına bırakmaması gerektiğini düşünüyorum.”
Subaru: “Neden öyle düşünüyorsun?”
Petra: “Çünkü yalnız kalır. Onu orada bırakamazsın.”
Subaru Petra’nın basit ama zekice yorumu karşısında kafasını salladı.
Bu noktaya gelmek çok çaba gerektirmişti ancak Subaru’nun Beatrice’i Yasaklı Kütüphaneden çıkarma sebebi de özünde aynıydı. Çocuklar işin gerçeğini görürdü. Ya da genel olarak Subaru ve Beatrice birbirlerinin çocuksu mantıklarını kullanarak tartışıyordu.
Petra: “Neden gülüyorsun, Subaru?”
Subaru: “Seninle dalga geçtiğim için değil. Çok zeki olduğun için gülümsüyorum, Petra.”
Petra: “Gerçekten mi? Eheehee.”
Subaru Petra’nın kafasını okşayarak ona başıyla onay verdi. Sonra da elini arkasındaki kapının kulpuna koyarak kapıyı açıverdi.
Beatrice: “Ahaugh!?”
Ve kapıyı dinleyen loli bir tak sesiyle yere serildi.
Kendisini yerden kaldıran lolinin gözleri yaşlı, alnıysa kapıya yaslanmaktan dolayı kırmızıydı.
Subaru: “Ne yapıyorsun sen?”
Beatrice: “Asıl sen ne yapıyorsun, doğrusu! Canım acıdı! Gerçekten acıdı, sanırım! Hem canım acıdı hem de sözünden döndün…”
Subaru: “Sana söz falan vermemiştim, hatta istediğin şeyi yapacağımı bile söylememiştim. Kimi destekleyeceğimi dikkatlice düşündükten sonra Petra’yı desteklemenin daha eğlenceli olacağında karar kıldım.”
Beatrice: “Daha eğlenceliymiş! Daha eğlenceli diyor, doğrusu! Berbatsın, sanırım!”
Beatrice şikâyet ede ede alnını ovuştururken Subaru kulaklarını tıkıyor, duymuyormuş gibi yapıyordu.
Bu sırada bir kız etkileşimlerini böldü. Petra tarafından dosdoğru bakılan Beatrice’in ağzı açılmış, atkuyrukları sallanmaya başlamıştı.
Beatrice: “Ah, emm, umm, yanlış anlama, doğrusu... ben, ben senden saklanıyor falan deği...”
Petra: “Hadi ama Beatrice-chan. Başkalarının evinde saklambaç oynamaya kalkarsan azar yersin. Gerçi oyun oynamayı karşı koyamayacak kadar çok istemeni anlayabiliyorum...”
Beatrice: “Ne!? Be-Betty bir çocukmuş gibi davranmayı kes, sanırım! Öyle görünüyor olabilirim ama ben tam… emm, tam bir…”
Petra: “Tam bir ne?”
Beatrice: “...Boş ver, doğrusu.”
Beatrice en sonunda teslim olurken Emilia şaşırmış, Subaru ise bu alışılmamış etkileşim karşısında gözlerini kapatmıştı.
Komik bir şekilde Beatrice ile Petra’nın ilişkisinde dominant taraf Petra olmuştu.
Beatrice başkalarıyla beraberken daima kibirli ve kendinden emin bir tavır takınırdı. Bunun istisnaları Subaru ve Puck'tan ibaretken Petra da kendisini aralarına dahil etmişti.
Her nedense Beatrice Petra’yla her zamanki tavrıyla etkileşim kuramıyordu. O bile sebebini anlamış değildi. Ama Subaru tüm gönülsüzlüğüne rağmen onu birkaç defa Petra ile el ele tutuşurken görmüştü.
Beatrice ne düşünürse düşünsün onlar, başkalarının gözünde iki genç kızdı. El ele tutuşan iki güzel kız. Büyüleyici bir manzara.
Petra Beatrice’ten biraz daha büyük görünüyordu. Belki de Beatrice’in, Petra’nın kendisine abla gibi davranmasına karşı çıkamama sebebi buydu.
Petra: “Tamamdır, hadi gidelim. Subaru ve Emilia-sama'nın işini bölmek istemeyiz. Ve Clind Abi de bize biraz tatlı ayırmış, gidip onları yiyelim. Yemek odasında.”
Beatrice: “Ta-tamam, sanırım. Geliyorum... beni çekiştirmene gerek yok, doğrusu.”
Beatrice Subaru’ya yalvar yakar bir bakış atarken Petra onu elinden tutarak odadan çıkardı. Ama Subaru’nun verdiği tek karşılık acımasızca başparmağını kaldırmak oldu. Emilia da onu sürükleyen Petra’ya el salladı ve parmağını dudağına götürüp bir kızın diğeri tarafından kaçırılışını izleyerek,
Emilia: “Çoook şaşırtıcı. Beatrice’in Petra karşısında böyle zayıf olmasını beklemezdim.”
Subaru: “Değil mi? İlk başta ben de serseme döndüm. Ama izlemesi çok keyifli olduğu için bir şey söylemedim. Ve bence Petra tamamen haklı.”
Emilia: “Yalnız kalırsa üzüleceği konusunda mı?”
Subaru: “Tüm günü onunla geçirmeye hiçbir itirazım olmaz ama bu Kütüphaneden ayrılmasının altındaki amaca uymaz. Anı biriktirecekse albümünde olabildiğince çok kişi olmalı.”
Dört yüz yılı bomboş sayfalarla geçirdiği için tüm o boşlukları çabucak doldursun istiyordu.
Anıları bir sürü insan ve yüzle dolmalıydı. Subaru, o deklanşöre basarken Beatrice'in yanında durmanın ve bazen de çerçeveye dahil olmanın daha iyi olacağına inanıyordu.
Emilia: “Subaru... bazen çoook havalı oluyorsun.”
Subaru: “Ha, ne, cidden mi? Ne oldu, bu da neyin nesiydi şimdi!?”
Emilia: “Ama sadece bazen.”
Subaru yanağını kaşırken Emilia kıkır kıkır güldü.
Şaka yapıyor olsa da bu iltifat onu kaçınılmaz şekilde heyecanlandırmıştı. Beatrice ile her dalga geçişinde bu hissi hatırlamak isterdi. Hatta onunla hemen şimdi alay etmeliydi.
Subaru: “Hedefinle dile getirdiğin şey yer değiştirmiş gibi görünüyor ama bazen işe yarıyor. Şimdi bu yürek ısıtıcı manzarayı da gördüğümüze göre sırada...”
???: “Sahiden de yürek ısıtıcı bir manzaraydı. O iki kızın sevimli ruhları ve el ele tutuşarak gülümsemeleri… dünyayı aydınlatıyor. Görkem.”
Emilia: “Ayy!?”
Subaru tam da yeni bir konuya geçerken Emilia’yı ürperten bir ses yükselmişti.
Çünkü sesin sahibinin varışı çok ani ve beklenmedik olmuştu.
Ve geldiği nokta da aynı gelişi gibi beklenmedikti. Doğruca Subaru’nun arkasına geçmişti, öyle yakındı ki ensesinde nefesini hissedebiliyordu, konuşmaya dahil olduğu ifadeyse son derece kayıtsızdı.
???: “Şaşırttığım için üzgünüm. Ama size dudak uçuklatıcı bir hizmet sergileme dürtümü bastıramadım. Yanlış hamle.”
Subaru: “C-Clind-san?”
Clind: “Evet, ben Clind. Umarım öfkenizi kabartmamışımdır? Endişe.”
Mükemmel bir şekilde eğilen yakışıklı, uzun bir genç.
Omuzlarına değecek uzunlukta mavi bir saç ve sol gözde tek camlı bir gözlük. Kolalanmış, siyah uşak kıyafeti ve Subaru’yu istemsizce dik durmak zorunda bırakacak derecede mükemmel, rafine tavırlar…
Bu adam sahiden öyle mükemmel bir duruşa sahipti ki Wilhelm’e denk olabilirdi ama yaydığı aura Kılıç Şeytanınkinden farklıydı.
Wilhelm bilenmiş bir bıçağı andırırken bu Clind saf bir suyun akışı gibiydi. Maddi güzellik kavramsal güzellikten farklıydı. Gerçi ikisi de zihni aynı şekilde yatıştırırdı.
Subaru: “İnsanların arkasında pat diye belirivermen birazcık boktan bir hareket, Clind-san... neredeyse kalp krizi geçirecektim.”
Clind: “Böyle bir şey olsaydı seni diriltmek için elimizden geleni yapardık. Her şey yolundayken kederlenmeye gerek yok. Ecel.”
Subaru: “Umm!? Bunun hiçbir yardımı dokunmazdı ama!?”
Clind'in kibar duruşu kendini korurken yanıtı korkunç bir şekilde her şeyi mahvediyordu.
Ama bu tavır kişiliği veya kapasitesi hakkında hiçbir fikir vermiyordu. Clind mükemmel bir hizmetliydi ve Milord hanesinin baş uşağıydı.
Genç yaşına rağmen cesur bir şekilde köşkü kontrol altında tutuyordu.
Ve yalnızca bu da değildi—acil durumlarda kılıç bile kullanabiliyordu. Öylesine yetenekliydi ki Garfiel ilk buluştuklarında, “Bu herif bayaa iyi, ha.” diyerek onunla dövüşmek istemişti. Ama Clind onun düello davetini reddetmişti.
Fakat tüm bu mükemmelliğe rağmen kusurları vardı. Biri haylazlığa olan eğilimiydi. Diğeriyse,
Emilia: “Petra sana sorun yaratmadı, değil mi? Onu işlere dahil ettiğini biliyorum ama birazcık endişeliyim...”
Clind: “Endişelenmeye gerek yok. Petra yaşına göre harika bir kız. Ustalığının ve güzelliğinin çiçek açmasını bekliyorum. Kıskançlık.”
Emilia: “Anlıyorum. Çok şük—”
Clind: “Ama eninde sonunda bir yetişkin olacak... Bunu korkunç bir kusur olarak görüyorum. Hüsran.”
Clind tamamen hayal kırıklığına uğramış şekilde kaşlarını çatmıştı.
Bu onun kusurlarından biriydi ve büyük bir kusurdu.
Clind, Petra ve Beatrice gibi genç kızlara karşı fazlasıyla ilgiliydi.
Daha doğrudan ifade etmek gerekirse küçük kızlardan hoşlanıyordu—bir loli bağımlısıydı.
Clind: “Sorun nedir acaba, Natsuki-sama? Olası bir suçlu görmüş gibi görünüyorsun. Yersiz bir şey yapmış olabilir miyim? Teyit.”
Subaru: “Bu yorumun yerindeliğine bakılırsa kendinin farkındaymış gibi görünüyorsun. Ben genel olarak kendimden genç kızlardan pek hoşlanmıyorum ama cidden bunlar da fazla genç...”
Clind: “Korkunç bir yanlış anlaşılma içerisindeymiş gibi görünüyorsun. Gülümseme.”
Gülümseme diyor ama azıcık olsun gülümsemiyordu. Tek çerçeveli gözlüğünü düzeltirken kararan çekici suratını Subaru’ya çevirmişti.
Clind: “Beni dinler misiniz lütfen? Anne-Rose-sama, Petra veya Beatrice-sama’dan genç oldukları için hoşlanmıyorum. Ruhlarının gençliği ve vaatlerine bayılıyorum. Saf, tertemiz ruhlara vurulmak çok doğal. Ve böyle ruhların sahipleri de genelde genç olur. Yanlış anlaşılma.”
Subaru: “Ehh... peki.”
Clind Subaru’nun söylemini çürütmek için bir konuşma yapsa da Subaru çoğunu duymazdan gelmişti. Ancak Clind’in az sonraki sözleri bu tavrı sonlandıracaktı. Çünkü Emilia’ya dönmüş ve-
Clind: “Doğrusu,”
Clind: “Gözlerim Emilia-sama’nın ruhu karşısında da benzer bir ışıltıya kavuşuyor. Saflık.”
Emilia: “Ben mi?”
Subaru: “Hey, lanet olsun, Clind-san!”
Emilia kafasını kaldırmıştı. Subaru ise Clind’in algısı karşısında şaşkın bir şekilde kalakalmıştı. Düzenli bir araştırma olmaksızın Emilia’nın zihinsel yaşının gerçek yaşından çok daha düşük olduğunu çözmek mümkün olmamalıydı. Clind'in gözleriyse bu durumu çözmüş, Emilia’yı zihinsel olarak tespit etmişti.
Bir loli bağımlısının burnundan korkulur diye düşünen Subaru hayrete düşmüş haldeydi.
Subaru: “O zaman Lewes-san farklı...”
Clind: “Görünümü fazlasıyla tatlı ama ruhu olgunlaşmış. O benim gibi toy birinin yoluna çıkabileceğinin ötesinde. Umursamazlık.”
Subaru: “Harika...”
Loli nineyi çözmüş olması Subaru’yu gerçekten etkilemişti.
Emilia da bu sohbetin bir parçasıydı fakat Clind’in fetişiyle pek de ilgileniyor gibi görünmüyordu.
Emilia: “Clind-san, sana sormak istediğim bir şey var...”
Clind: “Lütfen ne dilersen sor. Sorgu.”
Emilia: “Frederica Roswaal köşkünden önce burada çalıştı mı?”
Clind: “...Aynen öyle. Onaylama.”
Subaru kaşlarını çatmış, Clind’in bir saniye için dilinin tutulduğunu hissetmişti.
Bu tereddüt Emilia’nın da gözlerini kırpıştırmasına yol açtı ama konuşma devam etti.
Emilia: “Yani Frederica’yı uzun zamandır tanıyorsun?”
Clind: “Frederica’yla birbirimizi on yıldır tanıyoruz—Margrave onu Milord hanesine getirdiğinde henüz yalnızca bir hizmetliydim. O zamandan beri tanışıyoruz. Eski dostlar.”
Emilia: “Biliyordum! Peki, o zaman Frederica ile ilgili bir sorum olacak. Garfiel’le aralarının düzelmesi için başlangıç olarak kullanabileceğimiz hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir şeyler var mı?”
Clind: “Aralarının düzelmesi için başlangıç. Uzun uzadıya düşünme.”
Clind elini düşünceli bir şekilde çenesine götürdü. Düşünürken bir portre kadar çekiciydi.
Subaru ise fermuarıyla oynayarak, ‘Demek ki seksi erkekler loli bağımlısı olmaktan yırtabiliyormuş’ diye düşünüyor, güzelliğin doğurduğu farkları sorguluyordu.
Bir dakikanın ardından Clind, sessiz bir iç çekişle kafasını salladı.
Clind: “Anne-Rose-sama'nın doğum gününde tavuk yapabilirim. Plan.”
Emilia: “Bunun Frederica’yla ne alakası var!?”
Clind: “...Ah, pardon. Beynim onunla ilgili düşünmeyi reddediyor. Korkarım ki bu benim yaradılışım. Af dileme.”
Emilia: “Frederica’yla iyi anlaşamıyor olabilir misin, Clind-san?”
Clind: “İnanılır gibi değil. Ret.”
Clind Emilia’ya kafasını sallayarak karşılık verdi.
Clind: “İşini çabucak ve düzgün şekilde yapan mükemmel bir hizmetli ve maharetli biri. Görünüşünün bir hizmetlinin güzel ve ihtişamlı olma gerekliliğini lekeleyişini görmezden gelirseniz onunla ilgili hiçbir şikâyetim yok. Kayıtsız.”
Emilia: “Umm? Az önce birazcık fazla önyargılı bir şey mi duydum, yoksa bana mı öyle geldi? Subaru?”
Subaru: “Yo, sana öyle gelmedi, Clind-san’ın kabahati.”
Clind Frederica’nın görünümü karşısında acımasız bir yorumda bulunmuştu. Eh Subaru da ilk başta Frederica karşısında irkilmişti ama gayretli ve kadınsı biriydi. Bir kadın olarak görünüşü dışında hiçbir kusuru yoktu.
Clind: “Natsuki-sama’nın da benimle aynı sonuca vardığını düşünüyorum. Gözüne çarpma.”
Emilia: “Öyle mi? Subaru?”
Subaru: “İnsanların kusurlarını irdeleme alışkanlığımı sonlandırmaya çalışıyorum, o yüzden bu konuyu kapatsak olur mu!? Emilia-tan senin görünüşün benim gözümde mükemmel!”
Emilia: “Tanrım, bundan bahsetmiyorduk ki... Ama teşekkür ederim.”
Diyen Emilia’nın yanakları hafifçe kızarmıştı.
Önceleri tamamen etkisiz olan bu iltifatlar Yargılamayı bitirişinin ardından etkili olmaya başlamıştı, bu da bir acayipti.
Artık onunla ilgilenecek bir Puck yoktu ve kendi giyim kuşamı ve bakımıyla ilgilenmek Emilia’nın işiydi. Neyin uygun olacağını düşünürken deneme yanılma yapıyordu.
Bir ara gümüş saçlarını kısaltmayı da düşünmüş ama herkes yaygarayı koparmıştı.
Her halükârda Clind, Frederica ile ilgili işe yarar bir bilgi verecek gibi görünmüyordu. Subaru ve Emilia iç çekmiş, bir kez daha çıkmaz yola girilmişti.
Bu esnada Clind lafa girdi.
Clind: “Tahminlerime göre...”
Clind: “Ve duyduklarıma bakılırsa, Frederica ve Garfiel-sama arasındaki ilişkiyi pekiştirmek istiyorsunuz herhalde? Varsayım.”
Emilia: “Evey, öyle. Ama Subaru’nun da benim de kardeşimiz yok, o yüzden ne yapacağımız hakkında bir fikrimiz de yok. Sorup soruştursak da...”
Clind: “Frederica’nın tek sorunu görünüşünde ve Frederica’nın görünüşünden bağımsız meselelerin de kendi kendine çözüleceğini düşünüyorum. Ama bu yaklaşımı tatmin edici bulmayabilirsiniz. O yüzden bir önerim olacak. Teklif.”
İkisi Birlikte: “Teklif mi?”
Clind parmağını kaldırmış, Subaru ve Emilia’nın kafaları bir anda kalkmıştı.
Ardından Clind o gün ilk defa gülümsedi.
Clind: “Onlarla ilgili bir endişeniz varsa bu konuyu neden gidip onlara en yakın olan kişiyle konuşmuyorsunuz? Ram değil de bir başkasıyla? Fikir.”
Emilia: “Onlara en yakın kişi mi... oh!”
Emilia ellerini birbirine vururken en sonunda aklı başına gelmiş, gözleri irice açılmıştı. Aynı sonuca Subaru da varmıştı fakat onu rahatsız eden bir şey vardı.
O da,
Subaru: “Ram değil mi? Biz ondan bahsedeli bayağı olduğundan eminim, Clind-san, sen ne zamandır bizi dinliyorsun?”
Clind: “E Milord hanesinin huzuru ve günlük işlerinden ben sorumluyum. İlan.”
Bu kulağa hem bir yanıtmış hem de değilmiş gibi gelmişti.
Subaru suratını buruştururken Clind saygılı bir şekilde eğildi. Bir hizmetli olarak davranışları öylesine harikaydı ki Subaru’nun yapabileceği tek şey suratını asarak çenesini kapatmaktı.
#Merhaba arkadaşlar, bölümler uzun olduğu ve bölmek istemediğim için tek oturuşta çevirme fırsatım pek olmuyor. Bir de çevirdiğim diğer serinin premium bölümlerini hazırlama gayretindeydim, o yüzden birazcık geciktik. Ama kalan beş ara bölümü de ekim ayında bitireceğim merak etmeyin.
Şahsen bu tasasız bölümleri okumak benim hoşuma gitti. İç ilişkilerinin sevimliliği insanı rahatlatıyor onca ölüm ve kandan sonra. O zaman aramıza yeni katılan karakterler ve gelişen ilişkilerle devam edelim, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..