Beatrice: “Betty gibi bir leydiye tam bir pislikmiş gibi geldi, doğrusu.”
Subaru’nun sözlerini işiten Emilia ve Beatrice’ten bu tepkiler gelmişti. Geride kalan Garfiel parmaklarını gürültülü bir şekilde kütletmekte, Joshua’nın ifadesi giderek daha da ciddileşmekteydi.
Larkins ise durumun iyice uğursuz bir hal almasıyla halihazırda solgunken tamamen bembeyaz kesilmişti.
Larkins: “Be-bekle, bekle. Uzun zaman önce böyle şeyler yaşanmış olabilir ama müsaade et de neden burada olduğumu açıklayayım, sonra da geçmişi geçmişte bırakalım. Tamam mı?”
Subaru: “Garfiel. Ne düşünüyorsun?”
Garfiel: “Benim harika benliim acıma bilmez, taam mı?”
Larkins: “Be-bekle, bekle bir dakika! Gerçekten, bekle! Bekleeeee!”
Larkins Garfiel’in aurasını sezmiş ve ona karşı kazanma şansı olmadığını anında anlamıştı. Bunu fark edebilmesinin geçen yıl edindiği bir yetenek olduğu söylenebilirdi. Dizlerinin üzerine çöken genç, ellerini başının üzerine kaldırıp yalvara yakara oteli işaret etmeye başlamıştı.
Larkins: “Doğru söylüyorum! Buraya çağrıldım… yo, işverenim buraya çağrıldı! Ama önce şehirde birkaç tur atacağını söyledi, beni de içeridekilere haber vermem için önden konağa gönderdi. Yalan söylemiyorum!”
Garfiel: “Ahh, tabii tabii… ama hey, neden daha yavaş açıklamaya çalışmıyosun?”
Larkins’e yaklaşan Garfiel’in tehdit edici tavrı herhangi bir şekilde değişmemişti. Subaru onun adına biraz üzülmüştü fakat onun iyiliğini istemesi için de hiçbir sebep yoktu. Kıyafetleri gelişim göstermiş olabilirdi lakin kişiliği göstermemişti, iyi bir izlenim bırakması imkansızdı. Joshua’nın otele girmesine izin vermemesi kaçınılmazdı. Dürüst olmak gerekirse Subaru bu konuda onu anlayabiliyordu.
Garfiel: “Hey, şansın yokmuş, piç. Harika benliimin kaldıı oteli seçmiş olman—hk!”
Garfiel bir yumruğunu sıkmış şekilde Larkins’i köşeye sıkıştırıyordu. Fakat bir anda hareketi keserek suratını aksi istikamete çevirdi. Gözleri önce irileşti, sonra da incecik, temkinli birer çizgi halini aldı. Tüyleri diken diken olmuş, dişleri, pençeleri ve kasları savaş alanına girmişçesine tepki göstermişti.
Ani, hızlı bir tepkiydi.
Garfiel’in ilkel savaşçı içgüdüleri uyanırken Subaru da telaşa kapılmıştı. Garfiel’in bakışlarını takip ettiğindeyse,
???: “Larkins, dönmeyince endişelendim. Bir sorun mu çıktı?”
Subaru, önünde dikilen ateş illüzyonunu görmüştü.
Ateş, kıpkırmızı ışıldayarak bir insan formu alıyordu. Yo, insan formu almıyordu—insandı. Ateş rengi saçlar, apaçık mavi bir göğü andıran gözler… Beyazlara bürünmüş ince bir beden ve derli toplu bir suratla asla unutulamayacak biriydi.
Yakınlardaki herkese etki eden aurası insanda bir kahramanla karşı karşıyaymış hissi uyandırıyordu. Olan da kesinlikle buydu.
Bir hata yoktu. Bu adamın ismi,
Subaru: “—Reinhardt.”
Subaru’nun boğuk sesini işiten genç adam nazik bir şekilde gülümsedi. İnsanları sakinleştirebilen, yumuşak bir gülümsemeydi.
Tek başına bu gülümseme bile Subaru’ya bir huzur bekçisinin kollarına atıldığı hissi vermişti. Geri kalan herkes aynı şekilde rahatlamış görünüyordu.
Reinhardt: “Görüşmeyeli bayağı olmuştu, Subaru. Seni burada görmeyi beklemiyordum. Gerçi görüşmemizi beni buraya çağıran Julius’a borçluyuz.”
Subaru: “O-oh. Hakikaten bayağı olmuştu. Dur bir dakika, sen de mi Julius tarafından çağrıldın?”
Reinhardt: “Teknik olarak Felt-sama Anastasia-sama’nın davetini kabul etti desek daha iyi. Ben yalnızca şövalyesi olarak burada bulunuyorum ve seni burada görmeyi beklemiyordum.”
Reinhardt’ın varlığı her zamanki gibi geri kalan herkesi değersizleştirmişti. Subaru bunu daha önce tecrübe etmiş olsa da hiç bu seferki kadar etkilenmemiş, sıradan bir konuşma yapmak bile zorlaşmıştı.
Subaru’nun daha önce farkında olmadığı bu aurayı sezebilmesi de ondaki gelişmelerin eseriydi. Geliştikçe aralarındaki farklılıkları daha iyi anlayabilir hale gelmişti.
Reinhardt: “Anlıyorum. Bir yıl oldu, değil mi? Yollarımızı ayırdığımız güne nazaran çok daha iyi görünüyorsun. Bu beni memnun etti.”
Subaru: “Öyle söyleme, kulağa benimle dalga geçiyormuşsun gibi geliyor. Gelişimimden ötürü birazcık gururluydum ama seni görünce yaptıklarım gözüme boş göründü.”
Reinhardt: “Böyle bir niyetim yoktu. Doğrusu kendi gelişimim konusunda oldukça hayal kırıklığına uğramış durumdayım. Geçtiğimiz yıldan bu yana pek bir değişiklik olmadı ve bu da bayağı utanç verici.”
Muhtemelen bunun sebebi halihazırda maksimum güce, büyüme limitinin zirvesine ulaşmış olmasıydı. Şimdiden fazlasıyla güçlü olmasına rağmen hala güçlenmek isteyen bir adamı görmekse Subaru’yu ister istemez kışkırtmıştı.
Reinhardt: “Bu arada, Subaru.”
Subaru: “Oh, ah, evet?”
Reinhardt: “Başından beri gözlerini benden ayırmayan şu çocuk senin arkadaşın mı? Öyleyse ona biraz rahatlamasını söylersen çok makbule geçer.”
Reinhardt Garfiel’e doğru bakarak buruk bir şekilde gülümsemişti. Garfiel sahiden de fazlasıyla gergindi, her an dişlerini sıkıp atağa kalkmaya, avına hücum etmeye hazırmış gibi görünüyordu.
O dişler Subaru’nun geride kalan yıl içerisinde defalarca başvurduğu silahlardı. Fakat bu defa Garfiel’in önlerinde duran genç Reinhardt’a zarar verebileceğinden şüpheliydi.
Subaru: “Garfiel, kes şunu. Bu Reinhardt. Benim… arkadaşım. Sana zarar vermeyecek, buna müsaade etmem.”
Subaru ‘arkadaşım’ demeden önce kısa bir duraksama yaşamıştı.
Zamanında Kılıç Azizi tarafından bizzat kurtarılmış ve tam da şövalyelerin eğitim alanındaki fiyaskodan sonra onunla vedalaşmıştı. Reinhardt ona yardım eli uzattığında o eli geri çevirmişti.
Fakat Subaru tüm bunları düşünürken Reinhardt rahatlıkla başını sallayarak onay verdi.
Reinhardt: “Evet, Subaru’nun da tanıttığı gibi ben onun arkadaşı, Reinhardt van Astrea. Sen de ismini söylersen çok minnettar olurum.”
Garfiel: “—Garfiel Tinsel.”
Reinhardt: “Hoş bir isim. İyi eğitimlisin. Bu kadar genç olmansa harika.”
Subaru Reinhardt’ın değerlendirmelerinin isabetliliği karşısında şaşkına dönmüştü.
Garfiel Sığınaktan ayrılmalarının ardından dış dünyayla ilgili pek çok şey öğrenmiş, daha sakin bir mizaç sahibi olmuştu. Sakin kalıp konuşma şekline dikkat ettiği takdirde sadece on beş yaşında olmasına rağmen onu yirmilerinde sanabilirdiniz.
Reinhardt ise gerçeği rahatlıkla görebilmişti.
Reinhardt: “Emilia-sama’nın korumalarıyla ilgili bir şeyler işitmiştim. Kalkanların En Güçlüsü Garfiel Tinsel ve Yarı Elfin Şövalyesi Natsuki Subaru. Sana arkadaşım diyebilmek gurur verici.”
Subaru: “Bir kez olsun gerçek unvanımın kullanılması hoşuma gitti.”
Reinhardt: “Başka unvanlar da duydum fakat onlar pek hoş değildi. Bu arada, Ruh Şövalyesinin ruhu şuradaki küçük kız mı?”
Reinhardt’ın dikkati Subaru’nun yanında iyice ufalmış ve bir noktada elini tutmuş olan Beatrice’e kaymıştı. Reinhardt diz çöküp gözlerinin içine baktıktan sonra,
Reinhardt: “Saygıdeğer ve güçlü bir ruh olduğunu görebiliyorum. Seninle bu şekilde konuşabilmek benim için bir onurdur.”
Beatrice: “…Betty Subaru’nun sözleşmeli ruhu Beatrice, doğrusu. Hayranlığını beğenmediğimi söyleyemem, sanırım. Ama yine de mesafeni korumalısın, doğrusu. Sebebini anladığına eminim, sanırım.”
Reinhardt: “Kesinlikle anlıyorum. Canını sıktıysam özür dilerim.”
Garfiel’in aksine Beatrice bariz bir ihtiyat belirtisi göstermiyordu. Yine de Subaru’nun elini alışık olmadığı bir sertlikle sıkıyor ve elinde olmadan hafiften titriyordu.
Fakat sebebi korkusu değildi. Başka bir şeydi.
Bu sırada Reinhardt, saygılı, mütevazı sözlerle Emilia’ya dönmüştü.
Reinhardt: “Emilia-sama, görüşmeyeli çok oldu. Kendi topraklarımda dahi başarılarınızı defalarca işittim.”
Emilia: “Evet, bayağı olmuştu, Reinhardt. Kaleden bu yana koca bir yıl geçti. Biz de senin başarılarını işittik.”
Reinhardt: “Emilia-sama’nın yaptıklarının yanında benimkiler bir hiç. Efendime pek yardımım dokunamadı. Başarılarımı Subaru’nun yaptıklarıyla kıyaslayınca hayal kırıklığına uğramadan edemiyorum.”
Emilia: “Hahaha. Evet, Subaru harikadır. Şövalyemle gurur duyuyorum.”
Reinhardt’ın iltifatlarını işitmek Emilia’nın göğsünü kabartmıştı. Reinhardt’ın sözlerinde işli hitabet sanatını çözememiş olsa da onun mutluluğu ve gururu Subaru’yu da bu utandırıcı duruma rağmen mutlu etmişti.
Her neyse,
Subaru: “Bu kadar selamlaşma yeter sanırım. Bu arada, az önce Larkins’e mi seslenmiştin?”
Emilia: “Ah, doğru ya. Onu tanıyor musun, Reinhardt?”
Reinhardt: “Evet, tanıyorum. Şu sıralar Felt-sama’nın emrinde çalışıyor. Faydalı olacağı bir alan bulmak zor olsa da Felt-sama onun adına bayağı umutlu.”
Subaru: “Bu herifi Felt mi çalıştırıyor yani!?”
#Felt'in ekibi bir hayli enteresan. Reinhardt gibi bir adamın yanında bu tarz tipleri de çalıştırıyor olmasına ne demeli bilmem. Gerçi rastgele insanların yeteneklerini keşfetmek de onun yeteneğiydi, öyle duymuştuk.
Bu arada ikinci karşılaşmamızı da tamamladık. Yani bölümün son kısmında bizi son bir karşılaşma daha bekliyor, acaba kim?
Bu sorunun cevabını büyük ihtimalle haftasonu alacağız çünkü önümüzdeki iki gün çeviri yapmam pek mümkün görünmüyor. Tekrar görüşmek üzere arkadaşlar!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..