Subaru bu beklenmedik bilgi karşısında kalakalmıştı. Bu sırada Reinhardt Subaru’ya dönüp tepkisi karşısında mahcup bir şekilde kaşlarını çatarak,
Reinhardt: “Hislerini dikkate almayı başaramadığım için özür dilerim, halbuki siz ikinizin ara sokaktaki karşılaşmasında ben de vardım. Sonrasında pek çok şey yaşandı… Felt-sama’ya bunları anlattığımda da onu hemen çağırmamı istedi.”
Subaru: “Ah, peki, öyle diyorsan öyledir ama… gerçekten ne biçim bir tesadüf bu? O herif, şey… yalnızca o mu var?”
Reinhardt: “Felt-sama onun yanında iki kişiyi daha işe aldı. Yani seni ara sokakta soyan üçlünün tamamını.”
Subaru: “O üçlü birlikte mi çalışıyor!?”
Subaru kaderin bu acımasız, haşarı oyunu karşısında göklere haykırmadan edememişti.
Bu dünyaya ışınlanır ışınlanmaz defalarca aynı üçlünün saldırısına uğramıştı. Onları tam olarak unutmuş sayılmazdı, burada karşısına çıkmalarınıysa hiç mi hiç beklemiyordu.
Emilia: “Neyse, Subaru’nun şaşkınlığını bir kenara bırakırsak… Larkins senin gözetimin altında ve Felt-chan’ın çalışanı, doğru mu?”
Reinhardt: “Doğru. Felt-sama şehirde biraz dolanmak istedi ve varışının haber verilmesi için onu görevlendirdi. Bir türlü geri dönmeyince de arkasından geldim.”
Reinhardt Larkins’in söylemiş olduğu şeyleri tekrar ederken Larkins de titizlikle başını sallayıp onay veriyordu.
Larkins: “Do-doğru! Ben de aynı şeyi söyleyip duruyordum ama herkes sebepsiz yere benden şüphe etti. Bir özür bekliyorum, ora!”
Reinhardt: “Larkins. Sana bunu defalarca söyledim fakat bir ulak olarak düşüncesizce kelimeler sarf ediyorsun. İnsanlar genel durumu kavrayabilecek olsa da sana inanmaları zorlaşıyor.”
Larkins: “Piç, kimin tarafındasın sen!?”
Reinhardt: “Adaletin tarafındayım. Ve bu durumda arkadaşımın kardeşinin seni yanlış anlamasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.”
Burnundan soluyan Larkins’e bakmayı kesen Reinhardt Joshua’ya gülümsemiş ve oldukça utangaç bir gülümsemeyle karşılık almıştı.
Joshua: “Görüşmeyeli bayağı olmuştu, Reinhardt-sama. Sanırım bir hata edip ulağınızın…”
Reinhardt: “Hata bizde, Joshua. Ayrıca saygı eklerine de gerek yok. Seni uzun zamandır tanıyorum ama bu mesafeli tavrın kendimi birazcık yalnız hissettiriyor.”
Joshua: “Saygıdeğer abim ve Reinhardt-sama özünde arkadaş olsa da şu anda resmi olarak rakipsiniz.”
Reinhardt: “Hiç değişmemişsin. Bu konuda sürekli Julius’u örnek almak zorunda değilsin.”
Reinhardt buruk bir şekilde gülümserken Joshua dişlerini sıkar gibi bir hal almıştı.
—Her halükarda münakaşa sorunsuzca sonlanmıştı. Tabii geçici problem ortadan kalkmış olsa da yerini diğer sorular almıştı. Yani,
Subaru: “Her neyse, Anastasia ikimizi de çağırarak ne planlıyor olabilir?”
Reinhardt: “Bize gönderdiği davette bir bedel karşılığında faydalı bir bilgi sunmak istediği yazılıydı. Anastasia-sama’nın bir işler peşinde olabileceğini düşünsek de Emilia-sama ve senin de davet edilmiş olmanı beklemiyorduk.”
Subaru: “Daha da şaşırtıcı bir şeye hazırlıklı olmalıyız mı diyorsun yani?”
Reinhardt: “Mümkün. Ne dersin, Joshua?”
Buluşmanın ardındakilerden biri olan genç adam tek çerçeveli gözlüğünü kaydırıp, “Göreceğiz sanırım” diyerek konuyu kapattı.
Reinhardt ise her zamanki hoş tavrıyla otele dönerek,
Reinhardt: “Deniz Kızı Konağı oldukça nadir görülür bir yapı. Bu tarz mimarinin yalnızca Kararagi’de var olduğunu işitmiştim.”
Subaru: “Ehh, şaşırtıcı bir durum, demek sen de daha önce görmemiştin. Hiç Kararagi’de bulunmadın mı?”
Reinhardt: “Hayır. Ülkeler arasındaki anlaşmanın ihlal edilmesi korkusuyla yurt dışına çıkmam yasaklandı. Sınırlardan bile uzak durmam gerekiyor. Kararagi’ye yeterince yakınız, Pristella da aşağı yukarı benim sınırım diyebilirim.”
Emilia ve Subaru Reinhardt’ın seyahat yasağı karşısında serseme dönmüştü. Şaka da olabilirdi fakat Reinhardt’ın hafif gülümseyişi öyle olmadığını belli ediyordu.
Bunu sorgulamak da pek hoş olmazdı, dolayısıyla Subaru’nun tercihi aklındaki soruları içine gömmek oldu.
Subaru: “Bayağıdır buradayız, girişte dikilip durmak biraz yormaya başladı. Madem Felt henüz gelmedi, içeri girsek mi?”
Reinhardt: “Tabii, şu anda onu gözetmiyorum. Bazen kendince eğlenmek için kaçıp gidiyor. Arada bir rahatlayabilmek güzel oluyor.”
Larkins: “…arada bir mi? Sürekli kendince eğlenmiyor mu?”
Reinhardt: “Larkins, bir şey mi dedin?”
Larkins: “Yo, demedim. Ee, artık gidebilir miyim? Eğlendik iyi hoş ama artık şu boku sona erdirelim.”
Larkins ayrılmak için izin istedikten sonra sessizce lanetler okumuş, Reinhardt ise iç çekmeden edememişti.
Reinhardt: “Camberly ve Gaston’a katılarak Felt-sama’ya göz kulak ol. Tehlikede olacağını sanmıyorum ama Rom-dono bize eşlik edemedi ve Felt-sama tehlikeli bir şeyler yapmaya kalkarsa onu durdurmak için yanında olmalısın.”
Larkins: “Anladım. Sen ne yapacaksın?”
Reinhardt: “Ben Emilia-sama’yla birlikte konakta olacağım. Bir şey olursa bana ateş büyüsüyle bir sinyal gönder, beş saniyede gelirim.”
Larkins: “Dalga geçmiyorsun di mi, oi!”
Cümlesini sonlandıran Larkins Subaru’nun yanından geçti, yarı yolda Joshua’ya pis pis baktı, tabii Reinhardt konusunda hala temkinliydi. Gerçekten de tam bir değersiz kötü adam örneğiydi.
Subaru: “E hadi girelim. Anastasia-san’a selam verir ve Reinhardt’ın geldiğini söyleriz.”
Reinhardt: “Sanıyorum ki bu Joshua’nın görevi. Neyse, hadi girelim.”
Joshua: “… evet, doğru. Bu rahatsızlıktan ötürü özür dilerim.”
Joshua hafiften keyifsizleşmişti. Acaba sebep gidişatın tuhaflığı mıydı? Her halükarda Subaru, Reinhardt, Emilia, Garfiel ve hatta Beatrice bile onu rahatlatmak adına görev bilinciyle peşine takılıp konağa girmişti.
Subaru: “Her şeyi onun üstüne yıkarsam kendimi kötü hissedeceğim.”
Reinhardt: “Ben de Subaru’yla birlikte Joshua’ya eşlik edeceğim.”
Emilia: “Ah, siz ikiniz gidiyorsanız ben de geliyorum.”
Garfiel: “‘Kaptanla Emilia-sama gidiyosa harika benliim de gider.”
Beatrice: “Betty dışarıda kalan tek kişi olmak istemiyor, doğrusu… ama öyle olsam da çok rahatsız olmazdım, sanırım.”
Subaru/Emilia: “Hı hı, çok tatlısın.”
İki yanına geçen Subaru ve Emilia nazik bir şekilde kafasını severken siniri bozulan Beatrice önce ellerini itmiş, sonra da itaatkâr bir şekilde kollarını tutmuştu.
Joshua: “İşte şurası. Anastasia-sama şu anda konuklarını eğlendiriyor.”
Esas yemek salonundan farklı bir odaya gelmişlerdi. Joshua’ya temkinli bir şekilde bakan Subaru,
Subaru: “Konuklar mı? Başkalarını da mı çağırdı?”
Joshua: “… bana o tehditkar bakışları atsan da atmasan da az sonra öğreneceksin.”
Subaru: “Hadi amaaa, gözlerim o kadar da korkutucu değil!”
Joshua: “Sesini bir cadı yaratığı gibi yükseltmesen de seni anlayabilirim.”
Subaru: “Bayağı sert oldu, peki nasıl bir cadı yaratığından bahsediyorsun? Köpek, tavşan, balina? Seç birini.”
Bu üçlü Subaru’nun en çok sinirini bozan cadı yaratıklarıydı. Kalanlarsa ona aslan suratlı bir yaratığı anımsatıyordu, pek bir önemleri yoktu.
Subaru bu anılarını gözden geçirirken Reinhardt usulca “Balina” diye fısıldayarak Subaru’yu düşüncelerinden kopardı.
Reinhardt: “Balina… Beyaz Balinadan bahsediyorsun, değil mi Subaru?”
Subaru: “… evet, öyle. Balinaların en kötüsü. Öldüğümü sanıp ölmeyi reddettiğim öyle çok an oldu ki. Şimdi düşünüyorum da tam bir mucizeydi.”
Doğrusu beyaz balinaların sayısındaki artıştan sonra galibiyetleri sahiden de bir mucize olmuştu.
O cadı yaratığı harikulade bir canlıydı, tabii sebep olduğu felaketler de bir o kadar harikaydı. Öylesine çok acıya neden olmuştu ki bunları düşünmek onca zaman sonra bile Subaru’nun göğsünün sıkışmasına yol açıyordu.
Reinhardt: “İleride Beyaz Balinanın zapt edilişiyle ilgili biraz daha detay verebilir misin? O canavarla tamamen bağlantısız sayılmam. Gerçi benimki uzun hikaye.”
Subaru: “—Tabii ki. Hikayene gelince, anlatmak zor olacaksa buna mecbur değilsin.”
Subaru Reinhardt’ın Beyaz Balinayla ilgili tecrübeleri hakkında belli belirsiz bir bilgiye sahipti. Onun gözünde Beyaz Balina savaşı yaşlı bir kılıç ustasının yıllara dayalı intikam takıntısının eseriydi. Ve Subaru Kılıç Şeytanının kökeninden de kırmızı saçlı gençle olan ilişkisinden de haberdardı. Ancak aralarında yaşananları bilmesine imkan yoktu.
—Zaten merakına yenik düşerek sorgulayabileceği bir konu değildi, vardığı hüküm buydu.
Reinhardt: “Teşekkür ederim.”
Reinhardt bu düşünceli davranışına kısa bir teşekkürle karşılık vermişti. Subaru’nun da bundan öte bir isteği yoktu.
Reinhardt’ın eğdiği bakışları fark ederek uzunca bir iç çektikten sonraysa kendisine bakan Emilia ve Beatrice’e bir “Sorun yok” gülümsemesiyle karşılık verdi.
Joshua: “Geldik. Lütfen toplantıları sonlanana dek çay salonunda bekleyin.”
Grubu en sonunda hedeflerine ulaştıran Joshua üzerinde kâğıt parşömen asılı bir kapıyı işaret etti. Subaru --her ne kadar hoşuna gitse de- bu Japon ruhunu biraz fazla tuhaf bulmaya başlamıştı.
Joshua: “Affedersiniz, diğer konuklarla birlikte beklemek sizin için sorun olur mu?”
Bu soruyu girmek üzere oldukları çay salonunda beklemekte olan konuklara yöneltmişti. İçerideki biri hafifçe kıpırdanarak yanıtını verdi.
???: “—Ne demek, zaten yapacak pek bir şeyimiz yoktu.”
Bu sakin ses Subaru’yu irkiltmişti. Çünkü inanılmayacak derecede tanıdık bir sesti. Ve tam da Subaru’nun az önce düşündüğü kişiye aitti.
Geri kalan hiç kimse bu sesin sahibini tanımamıştı, tabii Reinhardt bir istisnaydı. Suratı kaskatı kesilmiş, mavi gözleri tereddütle titreşmişti.
Bunu fark etmemiş olan Joshua’nın kapıyı açışıyla odunun oduna temas edişinden doğan hafif bir ses çıktı, salondaki konuklar gözler önüne serildi.
Ve kumaş matlar üzerinde oturmakta olan konuklar gözlerini yeni gelenlere çevirdi.
Reinhardt: “—Saygıdeğer Büyükbaba.”
Wilhelm: “Reinhardt, bu sen misin?”
Ve böylece dede ile torunun sesleri birbirinin üzerine binmiş, Reinhardt Van Astrea ile Wilhelm Van Astrea’nın plansız karşılaşması gerçekleşmişti.
#Eveet üçüncü karşılaşmamızı da tamamlamış bulunuyoruz. Aşırı dozda annelik görevi üstlendiğim için son günlerde çeviri fırsatım olmadı, birazcık geciktirdim kusura bakmayın :)
Peki Anastasia'nın herkesi toplamış olmasına ne diyorsunuz? Bu kadar önemli karakteri bir arada görmek hem iyi hem de korkutucu bence. Hani oyunlarda büyük bir savaşa girmeden önce cephaneye denk gelirsiniz ya, bu da öyle bir durum gibi Öyleyse bakalım bu karşılaşmalar neyin nesiymiş, sebebini ne zaman öğrenecekmişiz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..