An itibarıyla çay salonunda toplanmış olan kişilerin her biri sıra dışı bir öneme sahipti.
Emilia: “Reinhardt ve Wilhelm’in akraba olmasına şaşırdım. İkisinin de yetenekli kılıç ustaları olmalarına şaşmamalı.”
Subaru: “Bilmiyor olmamız normal, öğrenmemiz için bir sebep olmadı. Ama benzerlikler temel alınsaydı çok büyük aileler olurdu, Emilia-tan.”
Uzun masanın altındaki ahşap zemin, geleneksel Japon salonlarına benzeyecek şekilde matlarla kaplanmıştı. Yan yana oturan Emilia ve Subaru önemsiz konularla ilgili fısıldaşmakta, sakinleşmek için sohbet etmekteydi.
Beatrice: “Betty zaten tetikte, kimsenin bir şeylere kalkışmasına izin vermeyecek, doğrusu. Subaru insanlara temkinli bakışlar atmayı kesebilir, sanırım.”
Subaru: “Bakışlarımın doğuştan kötü olduğunu biliyorsun, kimseye temkinli bakışlar atıyor değilim. Ayrıca soğuk soğuk izlenmenin nasıl bir şey olduğunu iyi bilirim.”
Beatrice de Emilia’nın yakınlarına oturmuş, dikkatli bir şekilde etrafı kolaçan etmeye başlamıştı. Emilia bacaklarını kırarak oturur ve Subaru da bağdaş kurarken Beatrice dimdik, sert bir pozisyon almıştı. Bu, Subaru’nun hatırına aldığı bir pozisyondu fakat arada bir azıcık kıpırdanma dürtüsüne engel olamıyordu.
Subaru: “Her halükârda, bir şeyler yaşanacak olursa Garfiel yanımızda. Hem burada pervasız davranacak kimse yok.”
Subaru’nun bakışları dizleri titremekte olan Beatrice’ten ayrılıp çay salonunun köşesinde oturmakta olan Garfiel’e çevrilmişti. Garfiel de Subaru’yu fark etmiş ve ona el sallamak istemişti fakat eli Mimi tarafından rehin alınmış durumdaydı.
An itibarıyla Kraliyet Seçiminin kilit figürlerinin büyük bir kısmı masanın etrafında toplanmıştı, diğerleriyse odanın köşesinden onlara göz kulak olmaktaydı. Diğer bir deyişle Garfiel ve Mimi birlikte oturuyordu. Ayrıca Hetaro ve Tibby de ortamdaydı ve Garfiel’e pis bakışlar atmakla meşgullerdi.
Joshua da fazlasıyla huzursuz bir şekilde çay salonundaki yerini almıştı.
Reinhardt: “Gösterdiğiniz misafirperverlikten ötürü son derece minnettarım. Felt-sama Pristella dışına çıktığı için birazcık geç kalmış olabilir ama yakında burada olacaktır.”
Anastasia: “Bu kadar resmi olmana gerek yok, hele de davetimi bu kadar kısa sürede kabul etmişken… Oh, ama hepinizin bu kadar kısa süre arayla varmanız tuhaf bir tesadüf oldu.”
Anastasia görgü kurallarından haberdar olan Reinhardt karşısında naif bir yaklaşım izlemişti. Bu sırada Reinhardt kafasını kaldırarak Anastasia’nın yanında oturmakta olan Julius’a döndü.
Reinhardt: “Görüşmeyeli bayağı oldu, Julius. Son karşılaşmamız Ticaret Odasındaydı.”
Julius: “Ah, doğru. Herkesi bu kadar kısa süre içerisinde çağırdığım için üzgünüm. Ama hepinizin güvende olduğunu bilmek içimi rahatlattı.”
Reinhardt arkadaşını selamladıktan sonra koltuğuna yerleşti. Eğer oturma şeması grupların pozisyonlarını yansıtıyorsa Reinhardt en dipteydi. Tabii en başta ev sahibi olan Anastasia vardı. Onun yanında Emilia ve grubu, sonra da Felt’in grubunu temsilen Reinhardt oturuyordu. Anastasia’nın karşısındaysa,
???: “Herkes böyle toplanmayalı epey olmuş gibi geliyor.”
Bu sesin sahibi ağırbaşlı bir şekilde gülümseyen, yeşil saçlı güzel bir kadındı.
Ahenk timsali kehribar rengi gözleri ve kadınsı, deniz mavisi elbisesiyle tam bir asalet yayıyordu. Tabii onu önceden tanıyanların ona aynı gözle bakması çok zordu.
Emilia: “Seni de bayağıdır görmemiştik, Crusch-sama. İşlerin yolunda gibi görünüyor.”
Crusch: “Evet, haklısın. Zamanında senin başına pek çok dert açmıştım, o yüzden senden özür dilemek isterim. Ayrıca dahil olduğun çokça başarıyı da işittim. Haberleri aldığımda bunların altından yalnızca senin kalkabileceğini düşünmüştüm.”
Crusch Emilia’ya tatlı bir ses tonuyla karşılık vermişti. Eski kararlı benliği de anılarıyla birlikte ortadan kaybolmuş, henüz ikisini de geri alamamış gibi görünüyordu. Artık bilgi ve sezgisi yüksek, cesur bir politikacı değildi, güzel bir leydiydi.
Az önce bahsetmiş olduğu, Emilia’nın yaşadığı şeyler Crusch’ın şu anki halinin başına gelmiş olsaydı trajik bir şekilde sonlanacağı kesindi.
Ferris: “Gerçekten, insanların hakkında böyle konuşması şaşırtıcı. Büyük Tavşanı tarihten silmek ve bir ruh sanatları kullanıcısı olmak, kim senden bunları beklerdi ki Subaru-kyun?”
Konuşan, Crusch’ın yanında oturan kedi kulaklı ve nazlı mizaçlı kadınsı bir genç adamdı. Yani Crusch’ın şövalyesi ve Lugnica’nın en iyi şifacısı.
İnanılmaz bir değişim gösteren efendisinin aksine Ferris’te en ufak bir farklılık yoktu. Hala hem güven verici hem de anlaşılması zor biriydi.
Subaru: “Ehh, oldum olası en büyük amacım insanların daima güvenebileceği biri olmaktı. Beako’yla kontratıma gelince, ehh, muhtemelen canını sıkıyordur ama hayatım tehlikedeydi ve başka bir şansım yoktu.”
Ferris: “Seni ciddiyetle uyarmama rağmen mi? Subaru-kyun eninde sonunda geçidinin aşırı kullanımı yüzünden yığılıp kalacaksın. Beatrice-chan olmasa geçidin pat diye açılırdı, bu yüzden fazlasıyla dikkatli olmalısın.”
Subaru: “Biliyorum. Ve Beako’yu benim kadar mutlu edebilecek hiç kimse yok.”
İkisi de rahat bir tonla konuşmuş olsa da Ferris’in uyarısı ciddi, içten bir tavsiye niteliğindeydi ve Subaru da eşit bir ciddiyetle yanıt vermişti. Bir elini Beatrice’in omzuna indirirken bunu bir nevi eğitim bedeli olarak düşünüyordu.
Subaru: “Yine de… Crusch-san ve grubunun da dahil edilmiş olmasını beklemiyordum. Reinhardt’ı dışarıda görmek bile beni şaşırtmaya yetmişti, şimdiyse burnumdan kanlar fışkırtmak üzereyim.”
Ferris: “Ahh. Fazla dramatik olurdu. Ama sahiden de tesadüfen aynı gün varmamız bayağı şaşırtıcı, nyon.”
Wilhelm: “Buluşmanın belli bir gün ve saati olmadığına göre aynı anda varmış olmamız belli hesaplamaların sonucu. —Her halükarda çok nadir bir araya gelebilen bir topluluğuz, bu yüzden iyi bir fırsat oldu.”
Konuşan, Crusch kampının son kişisiydi. Ferris bir kadın pozuyla Crusch’ın yanında oturuyor, onun yanındaysa çayını yudumlamakta olan eski kılıç ustası Wilhelm yer alıyordu. Her zamanki uşak kıyafetleri içerisindeydi fakat çay içmek için oldukça uygun bir görünüm sunuyordu.
Oturma düzeni gereği Reinhardt ve Wilhelm yan yana gelmişti. Ve bu, hikayelerini bilenler için tedirginlik verici bir durumdu.
Subaru: “Henüz göz göze bile gelmediler…”
Subaru bu gözlemi Emilia’ya aktarmış, o da sessizce onay vermişti.
Wilhelm ve Reinhardt dede torundu, yani gerçek akrabalardı. Fakat karşılıklı hoşbeş dışında bir ilişkileri, yakınlıkları yoktu.
Çay salonunda sessizlik hüküm sürüyor ve Subaru, vaktini bu durumu düşünmeye harcıyordu. Emilia takımının üyeleri tavırları olsun, doğaları olsun, çocuksulukları olsun, pek çok sebepten ortamdaki havayı okumak konusunda fazlasıyla yeteneksizdi.
Çağrıldıktan sonra geri dönüp durumu görerek korkmuş bir “Uaaa” sesi çıkartan Joshua’yı da unutmamak gerekti.
Astrea Hanesi. Bu isim aile tarihlerini çok az bilen Subaru için bile son derece tanıdıktı. Kılıç Azizi nesilden nesle geçen bir unvandı ve Kılıç Azizleri silsilesi Astrea Hanesinin muhtemelen tüm Lugnica tarihinin en güçlü savaşçılarına sahip olduğunun göstergesiydi.
Wilhelm’in Beyaz Balina takıntısının karısının, yani önceki Kılıç Azizinin mağlubiyetinden geldiği de barizdi. Bu gerçeklerin birleşimiyse tek bir soru doğuruyordu.
—Wilhelm neden kendi hanesinin gücü yerine Crusch’ın takımının gücünden faydalanıyordu?
Bu soruyu biraz daha ileri taşırsak, Reinhardt neden Beyaz Balina savaşında yer almamıştı?
Wilhelm Beyaz Balina arayışına on dört yıl önce başladığını söylemişti. Kraliyet Seçimi o zamanlar var olsaydı Wilhelm rakip takımın bir ferdi olan Reinhardt ile iş birliği yapamazdı. Bu anlaşılabilirdi.
Ama Wilhelm Beyaz Balinanın peşine düştüğünde Astrea Hanesinin Kraliyet Seçimiyle hiçbir ilişkisi yoktu. Tabii ki Reinhardt o zamanlar bir çocuktu ve Beyaz Balinayı mağlup edecek güçte değildi. Ama neden büyüyüp geliştiğinde o da Beyaz Balinanın peşine düşmemişti?
Subaru ne Wilhelm’in hisleri ne de Reinhardt’ın düşünceleri hakkında bir çıkarım yapabiliyordu.
—Bir gün bunları paylaşacak olurlarsa memnuniyetle dinlerdi.
Fakat doğruca sormak eski bir yarayı açmak ve üzerine tuz basmak olurdu.
Ve Natsuki Subaru inanılmaz merakına rağmen geride kalan yılda bir hayli olgunlaşmış, bir konunun üzerine fazla gitmenin insanların canını sıktığını öğrenmişti.
Reinhardt da Wilhelm de rakip takımlarda olmalarına rağmen Subaru’nun istikrarlı bir ilişki içerisinde olduğu değerli, yetenekli insanlardı. Bu merakı bir yana ona verdikleri güven duygusuna hiçbir şekilde az denilemezdi.
Bu yüzden Subaru’nun tek yapabileceği birinin bir gün bu konuyu açmasını ummaktı.
Emilia: “Bu arada, Anastasia-san, neden herkesi buraya topladın? Sanırım bir teklifin olacak… haksız mıyım?”
Subaru’nun kaygılarından bihaber olan Emilia, kafasını hafif bir gülüşle eğen Anastasia’ya bu soruyu yöneltmişti.
Anastasia: “Tabii ki. Hepinizle tartışmak istediğim şeyler var fakat Emilia-san’ın sorusunu yanıtlayacak olursam her birinizi buraya çekmek için farklı şeyler bulmakta bir hayli zorlandığımı söyleyebilirim.”
Emilia: “Biz büyü taşları için geldik, peki ya diğerleri?”
Anastasia: “Herkesin kendi ihtiyaç ve istekleri var. Normalde insanları bu istekleri kullanarak toplamak oldukça kolaydır… fakat ihtiyaçları gizemli olan tuhaf gruplar da mevcut.”
Emilia: “Anlayamadım…?”
Emilia kaşlarını çatmış ve kollarını önünde bağlayarak pek de zor olmayan bu meseleyi düşünmeye koyulmuştu. Aslında ortamda bulunmayan kişiyi dikkate almak iletişimi reddeden grubu bulmak için yeterliydi.
Emilia: “Priscilla-sama ve Al-dono davet edilmedi mi?”
Anastasia: “O ikisi tamamen kendi yollarına gitmiş durumda ve onların ne arzuladığını bulmaya nereden başlayacağımı bile bilemiyorum. Dürüst olmak gerekirse Felt-san bile arazileri ve parayı tamamen alakasız buluyormuş.”
Reinhardt: “İşin doğrusu Felt-sama buraya bir an önce gelme konusunda bizzat gönüllü oldu. Gerçi bu meselelere biraz daha ilgili olmasını isterdim.”
Anastasia ve Reinhardt açık, sade bir paylaşımda bulunmuş ve aynı fikri paylaşmıştı. Bu sözleri işiten ve onlara katılmaktan başka şansı olmayan Emilia ise elini kaldırarak,
Emilia: “Diğerlerinin şartlarını da bilmek isterim. Öğrenmek için çok uğraşsam da insanların pozisyonlarını anlamak gerçekten zor.”
Subaru: “Öyleyse bugün olanlardan bahsetmeyelim…”
Emilia: “Hmph, Subaru seni zalim.”
Emilia’nın yanağı Subaru’nun sağ eli tarafından mıncıklanmıştı. Sol eliyse ya ödül ya da ceza amaçlı hala Beatrice’in omzundaydı ve orada biraz fazla uzun kalmıştı.
Her halükârda Priscilla ve Felt gruplarının pozisyonu netleşmişti. Geriye kalan tek şey Crusch’ı buraya getiren sebep, belki de zayıflıktı.
Crusch: “Bizim Pristella’ya gelme sebebimiz ise Anastasia-sama’nın Oburluk hakkında bazı bilgileri olduğunu söylemesi.”
#Sığınakta çok az kişiyle geçirdiğimiz, anime karakterlerinin çoğunu geride bırakıp özlediğimiz onca bölümden sonra yeniden herkesi görmek çok hoşuma gitti. Hele bu arcın ne kadar heyecanlı olaylar barındırdığını bilince bu karakterlerin de işin içerisinde olması iyice güzelleşiyor.
Crusch'ın gelme sebebini öğrenmekse bizi yavaş yavaş konunun ve ölümlerin içerisine sokacak gibi. Bir an önce ana kötüleri görmek ve aksiyona dalmak için sabırsızlanıyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..