Sirius Subaru’nun varlığını umursamamıştı.
Tutkulu bir nefretle dolu bakışları yalnızca Subaru’nun önündeki ikilinin üzerindeydi — yani Emilia ve Beatrice’in.
Subaru: “Nesi var bu kadının? Eskisi gibi değil…”
Subaru Sirius’un öfkesi karşısında doğan kafa karışıklığını gizleyemiyordu.
Ona ilk rastlayışının üzerinden geçen kısa süreçte üç defa, nispeten normal bir Sirius’la karşılaşmıştı. Sirius bu karşılaşmalarda sağduyulu olup beklendik bir yol izlememiş olsa da öfkesine yenik düşen mantıksız biri de olmamıştı.
Hatta iddialarını başka insanları zorlayarak haklı çıkarmaya çalışmıştı. Dolayısıyla şu anda karşılarına çıkan Sirius tamamıyla yabancıydı.
Mantığını bütünüyle yitirmiş ve öfkeye yenik düşmüştü. Basitçe ifade etmek gerekirse şu anda, Öfke unvanına mükemmel bir uyum sağlamıştı.
Sirius: “Seni saatlerce yaksam bile yeterli gelmez… kurtçuklar gibi, böcekler gibisin. Haha, benden ne kadar nefret ediyorsun!? En mutsuz günlerimde bile yas tutma özgürlüğüm yok mu benim?”
Emilia: “… Neden bahsettiğini bilmiyorum ki?”
Sirius: “Ah, ha!?”
Emilia hiddetli tepkilerine rağmen Sirius’un öfkeli iddialarına korkusuzca karşılık veriyordu. Bir yandan da buz kılıcının ucuyla Sirius’un arkasındaki kalabalığı işaret etmekteydi.
Emilia: “Bana sinirliysen, seni dinlerim. Sonuçta ilk ve ani tahrik bizden geldi, yani öfkelenmen çok doğal. Ama bunun buradaki diğer kişilerle hiçbir alakası yok. Onları özgür bırak lütfen.”
Sirius: “Bu yanlış bir yaklaşım! Onların özgür kalmasını istiyorsan bunu yap, gitsin! Öfkelenmem çok doğal, öyle mi? E hadi, bana doğru yaklaşımı göstersene! Özür dile, pişmanlık duy, ağla ve af dile, sonra da kıçına alevler salmama ve iç organlarını kavurmama müsaade et!”
Emilia: “Organlarımın yanması çok can sıkıcı olurdu. —Bu meseleyi basitçe halledelim.”
Emilia’nın kısık sesini işiten Sirius kafasını eğerken Emilia, üst bedenini ani bir hareketle hafifçe bükerek öne atıldı. Ve soluk bilekleri, buzdan kılıcını ağırlıksızmışçasına kuşandı.
Sonra da keskin ucunun üzerinde güneş ışıltıları dolanan kılıcı Sirius’un omzuna doğru savurdu.
Subaru: “Emilia-tan?”
Sirius: “Gah!”
Subaru’nun seslenişiyle Sirius’un homurtusu üst üste binmişti.
Kılıcın savruluşuyla karşı karşıya kalan Sirius sol bileğini anında kaydırıp ateşlerini kılıçla buluşturmuştu. Fakat,
Sirius: “Lanet olasıca yarı cadı!”
Emilia: “Lütfen bunu söylemeyi bırak artık. İnsanlara kendini kötü hissettireceksin.”
Emilia’nın kılıcı, Sirius’un alevleriyle yıkanmış olmasına rağmen buharlaşmamıştı.
Kılıcın gümüş ucu, ısıya karşı verdiği mücadeleyi kazanarak Sirius’un yanmakta olan sol bileğiyle buluşmuştu — ancak Sirius’un zinciri de o bilekteki yerini almıştı.
Keskin bir çınlamayla birlikte kılıçla zincir parlak bir mana ışıltısı eşliğinde çarpıştı. Ve o anlık çarpışmanın ardından Emilia’nın kılıcı çat diye kırılıverdi.
Sirius: “Seni lanet olasıca…!”
Neşe dolu bir bakış atan Sirius, Emilia’yı geri püskürtmek için bileğini kullandı. Emilia yanan zincirlere temas edecek olursa başı derde girebilirdi.
Güzel yüzü deforme olmak üzereydi ama tam da o anda,
Emilia: “Hahh!”
Sirius’un bileği geriye doğru büküldü; Emilia’nın buz kılıcı onun yön değiştirmesine yol açmıştı.
Sirius: “Ah ah aaaah! Ah ah ah ah ah! Geber artık!”
Öfke dolu çığlıkları havayı delip geçen Sirius iki elini birden kafasının üzerinde savurmakta, hedeflediği alanın merkezindeyse Emilia bulunmaktaydı.
Emilia’nun buz kılıcı kabzasından uzamış ve bir çekiç şekline dönüşmüştü. Sirius bu darbeyi iki eliyle karşılayıp geri çekilirkense Emilia peşine takılmıştı.
Emilia: “Haah! Hahh! Yah!”
Sirius: “Mide bulandırıcı! Yarı cadı! Kurtçuk! Sinek! Haşere! Tiksinç böcek!”
Merkezkaç kuvveti ve bedeni üzerindeki kontrolünü kullanan Emilia inanılmaz bir gösteri sergiliyordu.
Buz çekiciyle karşı karşıya kalan Sirius, kuşandığı alevlerle birlikte defansif pozisyona düşmüştü. Bir gözlemci olarak Subaru’nun Emilia’nın tek taraflı saldırılarına bakarak vardığı sonuç, onun galip geleceğiydi. Buna rağmen,
Subaru: “Kendini kaptıracak vakit değil! Yo, Emilia!”
Beatrice: “Subaru, şu anda dikkatinin dağılmasına müsaade edemezsin, doğrusu.”
Emilia Sirius’u öldürürse Subaru’nun son Ölümünün tekrarlanacağı kesindi.
Subaru bu krizi öngörmüş olsa da Beatrice tarafından hızlıca azarı yemişti. Bunun sebebini merak edip Beatrice’in bakışını takip edişiyle de,
Kalabalık: “—Pis böcek.”
Subaru: “—Lanet olsun.”
Sirius’un arkasındaki kalabalığın her ferdi öfke doluydu.
Kalabalık Subaru ile Beatrice’e bakıyor ve Sirius’u anımsatan hakaretlerde bulunuyordu – onun Öfkesini paylaşıyorlardı.
Ve bu öfke dalgası Subaru’ya odaklanmıştı.
Subaru: “Yalnızca his paylaşımı değil, gönlünce hareket etmeleri için kalabalığın beynini yıkamak gibi şeyler de yapıyor.”
Beatrice: “Durumu teşhis edebilmen güzel, sanırım. Ama bir çözüm yoksa tek yapabileceğimiz kaçmak, doğrusu!”
Subaru homurdanır ve başındaki sorunları düşünürken Beatrice anında sırtına atlamıştı. Ve kalabalık Subaru’ya doğru ilerlemekteydi.
Subaru: “Emilia, onları oyalamamıza yardım et!”
Emilia: “Bu konuda hata yapmayacağım!”
Ondan bu güçlü yanıtı alan Subaru koşarak kalabalıktan uzaklaşmaya başladı. Neyse ki mantığını yitiren topluluğun hızı eskisinden çok daha azdı.
Elleri öne uzanmış şekilde, boş bir öfkeyle dolu bakışlarla ilerlerken zombilerden pek de farklı görünmüyorlardı. Tek fark Subaru’yu yemek değil, paramparça etmek istemeleriydi.
Subaru: “Onları bu şekilde oyalamayı sürdürürsek er ya da geç birileri yardıma gelecektir…”
Beatrice: “Birileri gelse bile galibiyet şartlarını çözemezsek hiçbir anlamı olmaz, doğrusu. Gelen Reinhardt olsa dahi bu durumu çözebilecek mi ki, sanırım?”
Subaru: “Özetle o gelse bile endişelerimizin sonu gelmeyecek…”
Her halükârda Reinhardt’ı çağırabilecek olan kişi, yani Larkins, Subaru’yu tehdit eden kalabalığın bir parçasıydı. Subaru’ya ulaşan ilk kişi olmak için insanları ite kaka ilerliyordu.
Subaru ise Sirius’un duygusal bağlantısını çözmeden önce nasıl bir yol izlenmesi gerektiğinden emin değildi.
Subaru: “Yani bir şeyler düşünmek zorundayız!”
Kalabalık: “Pis böcekler!”
Bir adamın üzerine sıçradığı Subaru, kafasını eğerek kendisini rakibinin kollarından kurtardı ve adamı ayağıyla iterek uçurdu.
Geri kalan kalabalıksa yuvarlanmakta olan adamı hiç düşünmeden itip geçti. Bovling oyununu andıran bu manzara karşısında Subaru,
Subaru: “Öyle öfkeliler ki hiçbir şekilde düşünmüyorlar.”
Beatrice: “Vereceğim tavsiye bu olmazdı, doğrusu. Böyle bir atmosferde yakınlarına yaklaşan herhangi bir şeyi öldürmekten yana tereddüt etmeyeceklerdir, sanırım.”
Subaru: “Buna izin veremem!”
Herhangi bir fedakârlık yapılmasını istemiyordu.
Subaru’nun sürekli bu kadar uğraşmasının sebebi tam da buydu. Tabii ki bu arzunun kapsamını da anlıyordu.
Korumak istediği çok fazla şey, erişebileceklerininse bir sınırı vardı.
Tabii ki. Subaru her şeye gücü yeten biri değildi.
Subaru: “Ama o sınırı seçen kişi benim!”
Beatrice: “İşte Betty’nin Subaru’su, doğrusu!”
Arkasında olabilecek en iyi desteği hisseden Subaru, kırbacını çıkarttı.
Olabildiğince çok can kurtaracağım. O yüzden lütfen vereceğim herhangi bir hasar için beni affedin — Subaru’nun aklından geçenler bunlardı. Ve grubun ayaklarını hedef alarak kırbacını havalandırdı.
Kırbaç ufak bir şimşek çatırtısıyla taş zemine vurmuştu.
Öldürücü olmasa da bir silahtı ve acımasızca kuşanıldığında etkisiz hale getirici bir güç doğurabilirdi.
Belki de kalabalık, bu güce tanık olduktan sonra geri çekilmeye başlardı.
Subaru: “Ama işler o kadar sorunsuz ilerlemeyecek.”
Öyleyse başka bir yolu yoktu.
Subaru kırbacını bu defa kalabalığın öncü kişisine doğru savurmuştu. Orta boylu, açık mavi saçlı, keskin gözlere sahip bu kişi —Larkins değil miydi?
Tanıdığı insanlara saldırmak Subaru’nun canını sıkıyordu.
Subaru: “Bu kalbimi acıtsa da beni paramparça etmene izin veremem. Üzgünüm, Chin!”
Larkins: “Ben Chin değilim!?”
Subaru Larkins’in ayağına doladığı kırbacını ansızın yukarı çekmişti. Bedeni yarım daire şeklinde dönen Larkins ise düşerken etrafındakileri de beraberinde düşürmüştü.
Yere düşen grup, geri kalanların ilerleyişini engellemekteydi. Subaru’ya ulaşmak için farklı bir rota izlemeleri gerekliydi.
Subaru: “Doğru ya, düşünemiyorlar… öyleyse yeterince—”
Tam “oyalandığım takdirde” diyecekken ensesinde bir ürperme hissetmişti.
Bu ürperme Subaru için kasvetli sevgilisinden gelen baskıcı bir yakınlığı temsil ediyordu. Onunla karşılaşmaktan yana gönülsüz olsa da o, Subaru’ya en çok ihtiyacı olan zamanlarda yardımını sunuyordu. Aralarında bu tarz, karmaşık bir ilişki mevcuttu.
— Ensesindeki şey Ölümün nefesiydi.
Subaru: “Ah!”
Yaratık Adam: “Seni kurtçuk!”
Tiz sesli bir rüzgâr eşliğinde iri bir bıçak, Subaru’ya yaklaşmaktaydı.
Yaratık adam Subaru’nun boynunu hedef alarak kalabalığın arasından sıçramıştı. Belirgin sivri köpek kulaklarına rağmen burnu ve ağzıyla kurnaz bir tilkiyi andırıyordu.
Beyaz kuyruğunu destek olarak kullanan bu yarı tilki, yeni bir savuruş gerçekleştiren Subaru’nun numaralarından etkilenmemişti.
Subaru: “Beako!”
Beatrice: “Shamak!”
Yaratık Adam: “——!?”
Ciddi bir karşılaşma anında Subaru, yalnızca beş saniye içerisinde lime lime edilebilirdi.
Dolayısıyla aralarındaki güç farkını anında tespit edip Beatrice’e seslenmişti. O da Subaru’nun nereye dikkat ettiğini hemen anlamış ve Yaratık adamın suratını sarmalayan bir Shamak kullanmıştı.
İnce bedeni ve iri kılıcı karanlık sislerle çevrelenen adamın savaştaki etkinliği elinden alınmıştı.
Subaru: “Bu onun diğerleriyle bağlantısını kesecek mi?”
Beatrice: “Böyle bir etkisi olmayacak, sanırım. Dövüşmek bile o bağlantıyı kesmedi, doğrusu! Büyük ihtimalle o baskı yalnızca o çılgının ölümüyle sona erebilir, sanırım!”
Subaru: “Ne yapacağız!?”
Beatrice: “Betty çaresizce düşünüyor, doğrusu!” Bu gizemi çözme görevi Beatrice’e düşmüştü.
Subaru’nun yapabildikleri, Beatrice’e düşünüp taşınmak için vakit kazandırmak ve beyni yıkanmış kalabalığın onu rahatsız etmesini engellemekle sınırlıydı.
Subaru: “Peki ya Emilia-tan’ın cephesi—?”
Diyen Subaru, bakışlarını hala Sirius’la yüzleşmekle meşgul olan Emilia’ya çevirmişti.
Emilia geride kalan yılının çoğunu siyaset ve dövüş eğitimlerine adamıştı. Savaştaki etkinliği Subaru’nunkinden çok daha yüksekti.
Buna rağmen Emilia adına endişelenme sebebi kendisinin ondan daha iyi olduğunu düşünmesi değil, onun bir erkek, Emilia’nınsa bir kadın oluşuydu. Daha fazlası değil.
Açıkçası büyük ihtimalle çoğu kişi Subaru’nun endişelerini yersiz bulurdu.
Emilia: “Hahh! Yah! Hah!”
Emilia hafiften yorgun savaş çığlıkları atıyor ama Sirius her birini duymazdan geliyordu.
Kendi etrafında dönen Emilia’nın kılıcı Sirius’un elini hedeflemiş, Sirius ise havaya savurduğu alevli zinciriyle kılıcı savuşturmuştu ve öfke dolu hakaretlerine devam etmekteydi.
Buz parçaları un ufak olup dağılsa da Emilia çoktan bir mızrak şekillendirmişti ve mızrağın defansif gücü Sirius’u uzaklaştırıyordu.
Devasa mana stokunu kullanıyor, yıkım getirmeleri adına ardı ardına buzdan silahlar şekillendiriyordu.
Subaru, kendisine fantezi masallarındaki bir buz perisini anımsatan sahte güzelliğinin onuruna bu dövüş tekniğine bir isim vermişti: Buzdan Kanatlar.
Darmadağın buz parçaları Emilia ve Sirius arasındaki mücadelenin şiddetini gözler önüne seriyordu. Buz ve ateşle çarpışan iki savaşçı arasındaki bu kızışmış mücadele, buzlu sahnede sergilenmeyi sürdürüyordu.
Emilia: “Haah!”
Etrafında dönen Emilia mızrağını da döndürerek Sirius’a fırlatmış ve kadını geri püskürtmüştü. Hemen ardından da mızrağının ucuyla saldırdığı ikinci bir darbe geldi. Sirius ise bedenini havada çevik bir şekilde döndürerek darbeden kaçındı ve mızrağı yakaladı.
Sirius: “Alev alev! Kaynıyor! Yanıyor! İçim titriyor! Ah ah aaaaAAAAAH! Bu Öfke!
Emilia: “Ah!?”
Yoğun sıcaklık, onun seslenişinin yankısı gibi ikiye katlanmıştı.
Emilia’nın alevlerle kuşatıldığı için gönülsüzce bırakmak zorunda kaldığı mızraktan geriye hiçbir iz kalmamıştı.
Sirius: “İğrenç menekşe rengi gözlerin, iğrenç çan misali sesin, iğrenç ipeksi gümüş saçların, iğrenç beyaz tenin, iğrenç tatlı suratın! Hepsi de yalnızca erkekleri baştan çıkartmak için! Ah, ne şehvet ama! Seni orospu, seni iğrenç kaltak! Tek isteğin erkekleri etkilemek, değil mi? O kişiyi benden almak istiyorsun, değil mi? Seni rezil fahişe! Seni mide bulandırıcı yarı cadı!”
Bir ısı dalgası yüzünden gözleri kısılan Emilia, yeni bir buz silahı yaratmaktaydı. Bu defa alevleri kendisinden uzak tutan iki çatallı bir mızrak seçmişti.
Yoğun bir sürtünme sesiyle birlikte deli kadınla Emilia’nın bakışları birbirleriyle buluştu.
Emilia: “Gözlerim, sesim ve gümüş saçlarım! Hepsi de en sevdiğim insandan, dünyanın en güzel insanından geliyor! Onlara iğrenç demen beni öfkelendiriyor!”
Sirius: “Öfke mi!? Az önce öfke mi dedin sen!? Benimle dalga geçme! Öfke bana ait! O benim o kişiden aldığım kıymetli bir şey! Bu görev de bu isim de o kişinin hediyesi! Bunu yetkin olmadan, iznin olmadan benden almana… Müsaade etmeyeceğim! Etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim, etmeyeceğim!”
Konuşmasının sonuna doğru tavrı çarpıcı ölçüde değişmiş ve keder dolu bir çığlık atmıştı. Ardından mızrağı yakalayıp paramparça etti ve Emilia da yeni bir kılıç yarattı.
Peki Emilia Sirius’un bağrışından etkilenmiş miydi? Öncesinde güçlü bir amaç hissi taşıyan suratı birazcık gevşemiş görünüyordu.
Subaru: “—Bu hiç iyi değil.”
Emilia’nın suratına kısa bir bakış atma şansı yakalayan Subaru’nun içgüdüleri kötü haber diye çığlıklar atmaya başlıyordu.
Bunu dayandıracak bir temeli yoktu. Ama emindi.
Emilia’nın ifadesi değişmişti, yani Sirius’un hislerini sahiplenmeye başlamıştı.
Hala mücadele ediyordu, hareketleri donuklaşmamıştı. Fakat bu tepki gerçekten de verilmişti.
Emilia Sirius’un gücünün tuzağına yakalanmıştı.
Ama hemen o saniyede Sirius’un avcuna düşmemişti.
An itibarıyla defansif bir mücadele vermekte olan Emilia, hala Sirius’un darbelerini karşılayabilecek durumdaydı. Kalabalık gibi kendini kaybetmemişti, her zamanki sevimliliğindeydi.
Bu farkındalıkla durumu analiz eden Subaru,
Subaru: “Sirius ilk ortaya çıktığında neden Emilia, Beako ve ben onun duygusal bağlantısından etkilenmedik?”
Emilia ve Beatrice de aynı Reinhardt gibi kadının gücüne direnmişti. Bu hepsinin taşıdığı bireysel bir yetenek falan gibi bir şey miydi ki? Subaru’nun ilk varsayımı Reinhardt’ın kadına direnebilmesinin, onun Reinhardt oluşundan kaynaklandığıydı.
Ama belirgin bir sebep yakalarsa bir hipotez oluşturmaya başlayabilirdi.
Subaru, Sirius’la üçüncü karşılaşmasından itibaren ona bu şekilde karşı koyabilmeye başlamıştı — bu da değerlendirmesi gereken bir şeydi.
Eğer bu, ilerleme kaydetmenin anahtarıysa—
Subaru: “Bea…”
Beatrice: “Subaru!!”
Bu yeni ulaştığı farkındalığı aktarmak isteyen Subaru’nun kulaklarında tedirgin bir çığlık yankılanmış ve gözleri irileşirken sağ yanına bir şey çarpmıştı.
Subaru: “Guu—”
Bedeni, aldığı darbenin etkisiyle K şeklinde katlanırken Subaru, darbenin etkisini azaltma teşebbüsüyle anında sola kaydı. Ve mide asidi kusarken aldığı hasarı kontrol etti.
Gözü bağlı kadın, bir gölge şeklinde hareket ederek bir anda Subaru’ya yaklaşmıştı. Ve o savunmasız görünümlü kadın, Subaru’nun yan tarafına son derece keskin bir darbe indirmişti.
Beatrice: “Subaru! Ölme, sanırım!”
Subaru: “Bu darbeyle oyunun sonuna gelecek olmasam da… bayağı etkiliydi…!”
Kaburgaları acısa da diğer kemikleri ve iç organlarının hasar görmediği hükmüne varmıştı. Yani durum çok ciddi olamazdı. Tabii iç kanama olmadığı takdirde.
Subaru: “Bu ve şu öteki tip, düşmanlar neden bu kadar sıkıntılı ki?”
Beatrice: “Subaru ya düşmanlar çok güçlü olduğu için güvenilmez davranıyor ya da kendisi çok güçsüz olduğu için, doğrusu.”
Subaru: “Sen gerçekten…!”
Kırbacı kadının ayağını takip ederek seker ve ilgisi aşağıya kayarken Subaru, kadının suratına koca bir avuç çakıl taşı fırlattı. Bağlı gözleri etkilenmemiş olsa da Subaru’nun omzunun ardına fırlatılacak kadar dikkatinin dağılmasına yetmişti.
Subaru: “Dövüş gücümün yetersizliğinin de faydaları var. Saldırı ciddi olsaydı oracıkta ölebilirdim.”
Beatrice: “…şevkle kabul edeceğim bir şey olduğunu söyleyemesem de işe yarar. Sonuçta bizi bekleyen daha bir sürü dert var, sanırım.”
Beatrice Subaru hakkındaki can sıkıcı ifadelerini tekrarlıyordu, Subaru ise gözü bağlı kadını mağlup ettikten sonra rahat bir nefes almıştı. Ardından Beatrice’e “seni dinlemiyorum” diyen bir baş işareti yaptı ve Beatrice de kaşlarını çatarak çenesiyle bir yönü işaret etti.
Yani meydana bağlı büyük kanalı.
Subaru: “Dalga geçiyor olmalısın…”
Subaru’nun gördüğü anda homurdandığı kanaldan yeni bir öfkeli insan topluluğu yaklaşmaktaydı.
Beatrice: “Betty bu insanların kavga seslerini işitip neler olduğunu görmek için geldiğini düşünüyor, doğrusu.”
Subaru: “Kadının gücünün menziline girip etki altına alındılar yani… ciddi misin sen? Kabiliyeti bu kadar geniş bir ölçeği etkileyebiliyor mu?”
— Panik, korku ve delilik, insanlar arasında aktarılıyordu.
Sirius’un paylaşıp durduğu hisler, bu fenomenin harfi harfine yansımasının kati sonucuydu.
Ah, sahiden öyleydi. Kadının doğurduğu tehdidin, zehrin şiddeti Petelgeuse’ten bile kötüydü.
Subaru: “Sen kaçmaya çalıştıkça o daha çok kurban buluyor… bu döngü nasıl durdurulabilir ki!?”
Beatrice: “Ama tüm bu durumla ilgili bir terslik var, sanırım. Subaru o kadını fırlattı, ben de o adama Shamak uyguladım. Bir de Tonchinkan’ın yaraları var fakat bunların hiçbiri başka bir insana yansımadı, doğrusu.”
Durumun ağırlığı gereği Subaru, Beatrice’in Chin’e “Tonchinkan” diyerek yaptığı hatayı düzeltmemişti. Dahası, Beatrice’in az önce parmak bastığı detaylar Sirius’un duygusal bağlantısının şartları hakkında spekülasyonlarda bulunmak için bir temel oluşturabilirdi.
Subaru: “…tüm bu kalabalığı tek tek mağlup etmek zorunda mı kalacağız yani?”
Beatrice: “Subaru bunu yapacak dövüş kabiliyetine sahipse yapabiliriz, sanırım. —Betty’nin Shamak’ının da bilinçlerini çekip almak konusunda yardımı dokunabilir, doğrusu.”
Kulağa acımasızca gelebilirdi ama Subaru’nun ilk planı sahiden de buydu.
Kendisini gereksiz endişelerin arasına atmaktan kaçınabilirdi. Böyle fena bir durumdan kaçınmalıydı. Şimdi, Beatrice’in teklifine göre hareket edilecekse—
Emilia: “Ah!”
Subaru: “Emilia!?”
Subaru’nun dikkati Emilia’nın acı dolu çığlığı yüzünden dağılmıştı.
Bakışlarını çevirdiğinde kızın meydanın zemininde yatmakta, alevli bileklere sahip Sirius’unsa ona tepeden bakmakta olduğunu gördü.
Sirius: “Büyüyor! Büyüyor! Sevgi doruğa ulaşıyor! Birlikten kuvvet doğar! Herkese yetecek kadar sevgi var! Millet! İnsanlar birbirini sever ve bu sayede birleşilir! Düşünceler, arzular aktarılabilir, mutluluk, hüzün, hepsi konuşulabilir ve tüm hisler paylaşılabilir! Dolayısıyla bu, kaçınılmaz bir sonuç! Yarı cadı Sevgi bağına dahil değil ve bir an önce ezilmiş bir böcek gibi yok edilmeli!”
İlk başta avantajlı taraf olan Emilia, ikili denk hale gelene dek bu avantajı yavaş yavaş yitirmişti.
Peki vakit geçtikçe Sirius’un gücü mü artmıştı, yoksa Emilia’nınki mi düşmüştü? Sebep her ne olursa olsun durum buydu. Emilia Sirius’a pişmanlık dolu bakışlar atmaktaydı.
Emilia: “Bir tuhaflık var. Söylediklerin doğru ama… bir şekilde yanlış da geliyor. Neden?”
Sirius: “Çünkü gerçeğe karşısın! Çünkü kirli yarı varlığın yaşadığı müddetçe Sevgiyi anlayamayacak, öldüğünde bile Sevgi nedir bilmiyor olacaksın! Bir yarı cadı olarak varlığın başlı başına kötülüğün ta kendisi! Senin doğumun, hatta annenle babanın karşılaşması bile yanlıştı! Değersizlerin ve böceklerin birleşimiyle doğan o kötücül, pis varlığın bugün burada sonlanması gerekiyor!”
Emilia: “——hk!”
Bu katlanılmaz tiradın sonunda Emilia’nın gözleri değişti.
Narin ve kibar Emilia, yalnızca kendi varlığını değil, ailelerinin buluşmasını bile içeren böylesi ağır sözlere katlanamamıştı.
Dudaklarını ısırıp zeminden güç alarak ayağa kalktı. Ve öfkeli bakışlarını Sirius’a dikerek elinde gümüşümsü bir ışıltı belirtti.
Emilia: “——”
Kılıcı Sirius’un ceketini delip geçerek altındakini açığa çıkarttı.
Ve öfkesine yenik düşmüş halde bir darbe daha savururken buz kılıcının yaklaştığı şey, Sirius’un önündeki ince beden oldu—
Emilia: “— Eh?”
???: “Mmphm!”
— Subaru zincirli kızı görüp donakalmıştı.
Aynı Lusbel gibi bağlanan sarışın, kıvırcık saçlı kız, ağzından kanlar dökülerek ağlıyordu. Ufak bedeni Sirius’unkine sımsıkı bağlanmıştı.
Tina — Subaru’nun hatıralarında bu isim belirmişti.
Sirius: “—İçindeki öfke korkutucu.”
Emilia da Subaru’nun fark ettiği kızın gözyaşlarını görmüş ve öfkesine yenik düşmüştü. İşte o anda olabilecek en gaddar gülümsemesini kuşanan Sirius, koca bir ısı dalgasını panikletici bir hızla Emilia’nın bedenine gönderdi.
Patlamanın uğultuları havada yayılırken Emilia sırtüstü uçurulmuş, taş zeminin üzerinde yuvarlana yuvarlana meydanın tam da merkezinde duraksamıştı.
Emilia: “Gah, ugh…”
Acı içerisinde kıvranırken homurdanıyordu. Onu izleyen Sirius alevli kollarını kaldırmaktaydı. Sonra da ellerini çırparak,
Sirius: “Bir böcek bende böyle tatlı bir tutku uyandırmamalı. Bu fazlasıyla mide bulandırıcı.”
Emilia: “——”
Sirius: “Ehh, teşekkür ederim. Ve özür dilerim.”
Bilekleri kafasının üzerine dek kalkmış olan Sirius’un hiddetli alevleri bir kez daha kükremişti.
O alevlerin dokunuşu çeliği bile eritirdi. Ona doğrudan dokunduğu takdirde Emilia’dan geriye en ufak bir zerre bile kalmazdı. Bu dünyadan tamamen yanıp giderdi.
Yani Subaru şu anda harekete geçmezse onu kurtaramayabilirdi. Ve Emilia’yı kurtaramamak gibi bir şey kabul edilemezdi. Subaru tüm bunları gayet iyi anlıyordu ama buna rağmen,
Subaru: “Ayaklarım, hadisenize!”
Tina: “Mmph!”
Subaru’nun ayakları korku gibi bir şeyle tir tir titriyor ve bu yüzden yürüyemiyordu.
Subaru’nun bu eylemsizliği, dehşet içerisinde Sirius’a bağlanmış olan o kızı gördüğü saniyede başlamıştı. Aynı şekilde arkasındaki Beatrice de hareket edemez hale gelmişti.
Belki de ruhlarla da his paylaşımı yapılabilirdi. Ama şu anda bunu düşünecek vakit değildi.
Subaru: “Emilia…”
Boğazı titreşse de kalbinin en derinlerinden sevdiği kızın adını bile söyleyemiyordu. Emilia’nın onu duyamayacağı kesindi.
Taş zeminde yatmakta olan Emilia ise kımıldayamıyor ve bizzat gözlerinin önünde gerçekleşmek üzere olan faciayı izliyordu.
— Ki o gözler bile affı olmayan ateş tarafından kavrulacak, geriye ebedi bir gizem kalacaktı.
Zemin korkunç bir ısıyla pişmiş ve ısı dalgasının etkisiyle dünya parlak altın renge boyanmıştı.
Bu fantastik manzarayla karşı karşıya kalan Subaru’nun dizleri titriyordu ve o şekilde, olduğu yere çökmüştü.
Beatrice: “Suba… ru…”
Hala arkasına yapışık halde olan Beatrice ise kekeleyerek ona sesleniyordu.
Subaru yanıt veremiyordu. Bakışlarını altındaki zeminden ayırmıyor, bunaltıcı bir dehşetin esiri olurken gerçeklikle yüzleşmeyi reddediyordu.
Çünkü başını kaldıracak olursa korkusuna yenik düşecekti.
Yo, korkuyu çoktandır tatmayan kalbi kırılacak, paramparça olacaktı.
Emilia’nın küle dönüşünü görmek zorunda kalırsa, Emilia’nın bu dünyadan silinişini izlemek zorunda kalırsa—
Beatrice: “Su-Subaru. Subaru!”
Buna rağmen Beatrice, Subaru’nun ismini çaresizce tekrarlamayı sürdürüyordu.
Kafasına birkaç defa vurulmuş olmasına rağmen Subaru, yalnızca dehşet dolu, ürkek kalbini bağrına basabiliyor, kafasını yavaşça sallamaktan öteye gidemiyordu.
Yapamazdı. O deli kadın hemen önünde duruyor olsa bile Subaru—
???: “—Yetiştim.”
Lakin bu sesi işitmek Subaru’nun kalbini o korkudan arındırdı. Bu defa önündeki manzaradan değil, o manzaraya tanık olamamaktan korkuyordu.
Kafasını kaldırarak sesin kaynağına döndü — yani Emilia’nın yakıldığı yere.
Orada bir adam duruyordu.
Isıdan ötürü çatlamayı sürdüren alazlanmış kayalardan dumanlar yükseliyordu. Bu yıkımın ortasındaki adamsa telaşsız bir poz veriyordu. Kollarında da—
Subaru: “Emi… lia?”
Kollarında, alevlerde yok olması gereken kız yatıyordu. Bitkinlikten bayılmış olsa da herhangi bir fiziksel hasarı yoktu.
Emilia, yaraları, yorgunluğu ve korkusunun birikimiyle bilincini yitirmiş olmasına rağmen sağ salim, huzur içerisinde dinleniyordu.
Subaru: “Sen…”
O adam ansızın belirmiş ve Emilia’nın hayatını kurtarmıştı.
Subaru’nun dehşet içerisindeki kalbi Emilia’nın güvende oluşunu kutlamasına müsaade etmiyordu ve bocaladığı düşünceleri benzer titreyişte bir sesle, istemsizce dile getirmişti.
Onu işiten adam arkasını döndü. Ve sonra da karşılık verdi.
???: “Onunla görüşmeye gelmiştim, o yüzden yetişebilmem çok iyi oldu.”
Subaru: “Onunla… görüşmeye mi? Bu da ne demek oluyor…”
???: “Karım yapmaya niyetlendiğim kadınla görüşmeye gelmem gayet doğal değil mi?”
Bu ani cümle, Subaru’nun nutkunun tutulmasına yol açmıştı.
Subaru kaskatı kalır ve nefes alamazken de beyaz saçlı genç adam hafifçe gülümsedi.
Regulus: “Ben Cadı Tarikatı Açgözlülük Günahı Başpiskoposuyum. —Regulus Corneas.”
Bu sözleri sarf ederken böbürlenme niyeti taşımıyor, bariz gerçekleri dile getiriyordu.
Regulus: “Söz verdiğim gibi — onu 79. karım yapmaya geldim.”
#Bu ara bölümler gerçekten çılgın ilerliyor. Olay üstüne olay, gizem üstüne gizem, karakter üstüne karakter. Zaten bu arc'ın bayağı olaylı olacağını biliyordum ama yine de her bölüm beni etkilemeyi başarıyor. Canım re:zero
Bir aksilik çıkmazsa sıradaki bölümü de bu hafta çevirip atarım. Ama şu anda kaynağımız olan siteye girmekte sorun yaşıyorum, onun bir çözülmesi lazım. Her halükarda en azından sıradaki iki bölümü önceden kaydetmiştim. Şimdilik kafamız rahat
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..