Delici bir ses.
Ani, titreşimli, ağır, boş, uzak, yakın.
Kanının akışı damarlarına çamur enjekte edilmişçesine körelmiş, organları kil doldurulmuşçasına ağırdı ve beynine oksijen ulaşmadığı için düşünceleri bulanık, güvenilmezdi.
Titreşim yakınlarından geliyor ve kafatasının zarını sarsan ses, kemikleri aracılığıyla ellerine, ayaklarına ulaşıyordu.
Alıştığı karanlık silinerek yerini ani, beyaz bir ışık almış ve gözleri bunu kabullenmekte başarısız olmuştu. O beyaz ışığın içerisinde şekiller hareketleniyor, çocuklar bembeyaz bir odada resim yapıyor gibi hissettiriyordu.
Ağır ses silinmiş, gözleri gözkapaklarının altında hareketlenmiş, tüm bedeni bütünüyle yanıp sönmüştü. Aynı zamanda mide bulantısı ve sersemlikle de boğuşan Subaru, yavaşça gözlerini açmaktaydı.
Sakin bir dünyaya girişiyle her şey uzak gelirken on saniyenin ardından gözleri orijinal haline dönmüş, adeta karanlık odalar ve kirli tavanlar açılmıştı. Etrafında dolanan meşgul bedenlerin nefeslerini hissedebiliyordu.
???: “Hey, kardeş, uyanmışsın!”
Kulakları çınlayan Subaru, gereksiz güç kullanılan ani bir sesin saldırısına uğramış ve bu sese odaklanmıştı.
???: “Kedi kulaklı genç hanımefendi, buraya gelin! Geri kalanlar çalışmaya devam etsin! Üzgünüm ama devam etmelisiniz! Zamana karşı yarışıyoruz!”
???: “Gerçekten nyan, can sıkıcısın. İnsanların sessizliğe ihtiyacı var, çabucak çalışmaya dön hadi.”
İri yaratık adam kafasını eğip yüksek sesinden ötürü özür dilerken öfkeli genç bir kadın, yo, bir erkek ona yaklaşmaktaydı.
Subaru’ya bakıp rahat bir nefes alan, dekolteli bir elbise giyinmiş ve kana bulanmış olan bu kişi Ferris’ti.
Ferris: “Uyandığına göre durumu idrak edebildin mi… aslında öncelikle, şu anda konuşabilecek halde misin?”
Subaru: “… Ah, Ferris?”
Ferris: “Hı hı, ben herkesin favorisi Ferri-chan’ım. Sen de Natsuki Subaru’sun ve şu anda ağır yaralı olduğun için bir sahra hastanesindeyiz(savaş alanlarının yanında geçici olarak oluşturulan hastane), anladın mı?”
Ferris sesi çatallı Subaru’ya durumu kısaca özetlemişti. Subaru’nun beyniyse bu konuşmayı ağırdan alarak, kelimesi kelimesine sindirmişti.
Ardından etrafına bakarak gördüklerini teşhis etmeye başladı. Nihayet kumaş parçalarından yapılı basit bir yatakta yatmakta olduğunu fark edebilmişti.
Ferris’in de söylediği gibi, burası bir sahra hastanesine benziyordu.
Yerde acı içerisinde kıvranmakta olan insanlar Subaru gibi tedavi olmayı bekliyordu.
Kan tadı, acınası ve fısıltı şeklinde bir çığlık… Yalnızca iyileştirme büyüleri yeterli gelmiyor, yaralara iğneler yapılıyor ve dikişler atılıyordu.
Subaru: “Tam olarak… ne oluyor?”
Ferris: “Kaotik görünüyor, değil mi? Yavaşça bayılmandan önce yaşananları anımsamaya çalış. Eğer anımsarsan cevabını bulacaksın.”
Ferris’in sözlerinin kibar olduğu söylenemezdi ama bu, ruh haliyle alakalı bir durum değildi. Daha ziyade kibarlığa ayıracak enerjisi kalmamıştı. Kolları sıvanmış, beyaz teni ve suratı kana bulanmıştı.
Ferris’in, birinci sınıf bir şifacının, böyle bir trajedi karşısında üstlendiği yükü hayal etmek zor olmasa gerekti. Ve bu trajedinin sebebiyse—
Subaru: “Cadı Tarikatı…”
Ferris: “Gerçekten o heriflerden beteri yok. Onlara karşı çok naif düşünceler beslemişim… Böyle bir şey yapmalarını hiç beklemezdim. Tabii ki bunu bekleyen hiç kimse yoktu.”
Vicdan azabıyla dudaklarını ısıran Ferris, Subaru’nun karşısında çenesini eğmişti.
Yaşadığı pişmanlık barizdi. Subaru bunu anlayabiliyor olsa da net olmayan bir şeyler söz konusuydu.
Subaru: “E-Emilia!? Emilia nerede? Burada mı?”
Ferris: “……”
Subaru: “O piç, Açgözlülük… günah başpiskoposu Emilia’yı aldı. Sonra ben…”
Tedirginliğinin sebebini anladığı anda titremeye başlamıştı.
Subaru, Ferris’in eğdiği bakışları ve sessizliği karşısında net bir yanıta ulaşmıştı. Emilia burada değildi.
Ve Subaru’nun bayılmadan önceki izlenimi doğruysa Emilia, Regulus tarafından kaçırılmış demekti.
Subaru: “Peki Beatrice? Yanımdaki ufak kız? Kibirli, sevimli bir suratı ve kıvırcık saçları var… Beatrice?”
Emilia’nın Regulus tarafından kaçırılmış olduğuna kesin gözüyle bakılabilirdi.
Ve tavrına bakılırsa Emilia’ya zarar verme ihtimali -kesin denilemese de- düşüktü. Bu yüzden bağışlanabilir olmasa da durum buydu.
Peki Beatrice’e ne olmuştu? Sirius da Regulus da oradaydı ve Sirius, Beatrice’e karşı güçlü bir düşmanlık besliyordu.
Subaru güvenle sahra hastanesine taşındıysa Sirius’tan kaçmış olmaları gerekiyordu. Öyleyse Subaru’yu kim korumuştu?
Subaru: “Hey, lütfen. Söylesene. Beatrice…”
Ferris: “——”
Tedirginliğini yatıştıracak bir yanıta ulaşamayan Subaru, gözlerini kapatmış olan Ferris’ten çaresizce karşılık bekliyordu. Bu esnada yanında durmakta olan devasa yaratık adam, yani Demir Dişin başı olan Ricardo, bakışlarını yan tarafa çevirdi.
Subaru da onun bakışlarını takip etti.
Subaru: “Beatrice.”
Tedavi gören insanların biraz uzağında elbiseli bir kız, tek başına yatıyordu.
Onun kendisininki gibi bir yatakta yatmakta olduğunu gören Subaru karnını örten havluyu kaldırarak ona koşmaya yeltendi.
Fakat tam ayağa kalkacakken ani bir acı tarafından engellendi. Üstüne bir de sağ ayağının kendisine itaat etmeyişiyle bedeninin tüm sistemi çöktü.
Başı bitkinlikten ağırlaşmıştı ve sağ ayağı neden kımıldayamadığını anlayamıyordu.
Aceleyle başını eğen Subaru, ayağının görüntüsünün doğurduğu dehşetle kalakaldı.
Subaru: “Oh…”
Ferris: “Beatrice’in büyüleri olmasaydı Subaru-kyun bir ayağını yitirmiş olacaktı. Daha sonrasında o çocuğa teşekkür etmelisin.”
Subaru’nun sağ ayağının yaklaşık yarısı eksilmişti ve sol ayağıyla arasında bariz bir ebat farkı vardı. Ayrıca kalın bandajlardan birkaç katmanla sarılmış ve topuğundan bir tahta bağlanmıştı. İşte dengesini yitirmesine sebep olan şeyler bunlardı.
Parmaklarıyla dokunmadan edemeyen Subaru’ya o saniyede anlık bir farkındalık gelmişti.
Subaru: “Hatırlıyorum…!”
Regulus’un ayrılmadan önceki son darbesi…
Emilia’yı almış, birkaç saçmalıktan bahsetmiş ve zemini kumları tekmelermişçesine rahatlıkla tekmeleyerek Subaru’nun ayaklarının altındaki toprağı kaldırmıştı.
O anda Subaru’nun sağ ayağı vahşi bir hayvanın pençesi tarafından hırpalanmışçasına kesilmişti. Ve bu da Subaru’nun sağ ayağının şu anki durumuyla sonuçlanmıştı.
Ricardo: “Ben oraya vardığımda ayağını yalnızca birkaç tendon tutuyordu. Ağlayan ufak bir hanımefendi biz yardım getirene dek seni çaresizce iyileştirmeye çalıştı.”
Ferris: “Sonra da Subaru buraya taşındı ve Ferri-chan tarafından tedavi gördü. Ferri-chan’ın tedavisi ayağının eski haline geleceğini garanti edemese de kemiklerin ve sinirlerin bağlandı, etin de kendini yeniliyor, yani üzüleceğin bir şey yok.”
Bileklerini çaprazlayarak bir X çizen Ferris Subaru’nun direnciyle karşılaşmaya hazırdı. Fakat Subaru sessizce itaat etmişti, ilgisi büyük oranda Beatrice’in yatağına odaklıydı.
Ferris rahat bir nefes alırken iri bir el Subaru’nun omuzlarını destekleyerek onun yavaşça Beatrice’e yaklaşmasına imkan tanıdı.
Ricardo: “Seni o küçük hanımefendiye götürme işini halledebilirim.”
Subaru: “Teşekkürler ve de zahmet verdiğim için özür dilerim.”
Ricardo: “Endişelenmene gerek yok.”
Ricardo Subaru’nun yatağını Beatrice’inkine yaklaştırmıştı. Bu sırada Subaru ona daha iyi bakabilmek adına öne eğilmekteydi. Küçük kız öylesine sessiz uyuyordu ki Subaru nefes sesini dahi duyamıyordu.
Beatrice bir ruh olmasına rağmen insanlar gibi uyuyordu. Puck’ın aksine o, maddesel olmaktan çıkamadığı için manasındaki maddileşmenin yükünü bu şekilde azaltıyordu.
Bu sebeple Beatrice’in uykulu suratını görmek Subaru için alışılmadık bir şey değildi. Fakat ilk defa bu kadar sessiz uyuduğuna tanık oluyordu.
Subaru: “O, sadece uyuyor… değil mi? Yine de endişeliyim…”
Ferris: “Uyumak doğru kelime değil. Şu anda bir ruh olarak fonksiyonunu yitirdi… Geçici bir ölüm demek daha doğru olur.”
Subaru: “Geçici bir ölüm mü? Neden…!?”
Beatrice’in alnına dokunan Subaru, vücut ısısının düşüklüğü karşısında şaşkına dönmüştü. Kızın kirpiklerini ve suratını ellese de Ferris’in açıkladığı gibi herhangi bir tepki alamamıştı. Bu sırada Subaru’nun suratındaki bakışı gören Ricardo yanına çökerek,
Ricardo: “Kedi kulaklı leydinin söylediklerine göre bu, aşırı mana kullanımının sonucunda yaşanırmış ki durum gerçekten de buymuş gibi görünüyor. Senin bulunduğun meydana tamamen tesadüfen ulaştım, kardeş. Oradaki herkes aynı yaraya sahipti, küçük hanımefendiyse tek başına icabına bakmaya çalışıyordu.”
Subaru: “——”
Ricardo’nun iç çekerek sonlandırdığı konuşma Subaru’nun bir müddet sessiz kalmasına yol açmıştı.
Subaru’yla aynı yarayı taşımaları — bu Subaru’nun Regulus’tan aldığı yaranın bir bağla aktarılmasının sonucuydu. Sirius’un işleri karıştırdığı kesindi. O deli kadın sahneyi terk etmiş ve Beatrice’in mücadelesi başlamıştı.
Subaru’ya da geri kalan herkese de eşit oranda detaylı bir tedavide bulunmuştu.
Tabii ki Subaru çok fazla şey bekleyen açgözlü bir adamdı ve ona eşlik eden çocuk da herhangi birinden vazgeçmeye razı gelmemişti.
Yani Beatrice herkesi kurtarmak adına manasının son damlasına kadar harcamış, bu ağır bedeli ödemişti.
Subaru: “Beatrice iyi, değil mi…? Yalnızca biraz dinlenmeye ihtiyacı var…”
Ferris: “… Dürüst olmak gerekirse ben o kadar iyimser değilim. Ferri-chan birinci sınıf bir şifacıdır ama ruhları pek iyi bilmez. Ve bu çocuk da sıradan bir ruh değil. Dolayısıyla gerçekten sahici bir çözüm bulamıyorum.”
Subaru: “Bir… bir yolu olmalı! Beatrice kurtulamazsa ben…”
Yalnızca bir yıl olmuştu.
Onu mutluluğu bulması için kütüphaneden çıkartmışken hayatı burada sona eremezdi.
Mutluluk, mutluluk, mutluluk… hiç kimse mutluluğu bu çocuktan daha çok hak edemezdi.
Ricardo: “Geri gelebilmesi için büyüye ihtiyacı varsa bunu başka bir kaynaktan alamaz mı? Bu kardeş onun kontrat sahibiyse ondan mana çekebiliyor olması gerekir, haksız mıyım?”
Ferris: “… Tabii ki Subaru rahatlıkla kaynak olabilirdi ama bu aptal geçidini paramparça etti, o yüzden Beatrice onun manasını kullanamaz.”
Subaru: “Doğru ya, bocca meyvesi. Bocca meyvesiyle kendi manamı onarıp bir kısmını Beatrice’e verebilirim…!”
Ferris: “Aptal!”
Ferris çaresiz haldeki Subaru’ya bakarak öfkeli bir çıkış yapmıştı.
Subaru bu beklenmedik sertlikte azar karşısında şaşırırken de önemsiz, utangaç bir tavra bürünerek devam etti.
Ferris: “Sana bunu kaç defa söyledim? Bu Subaru-kyun’un bedeni için gerçekten tehlikeli. Hatta zehir gibi. Bunu yapacak olursan iki kişiyi kaybetmiş oluruz, başka bir işe yaramaz… bu yüzden yapamazsın.”
Subaru: “……”
Ferris’in katı sözlerinde bir mutsuzluk gizliydi. Bu içten düşünceyi fark eden Subaru çenesini kapatarak pervasızca sonuçlarını kendine sakladı.
Ferris uzman bir şifacıydı, dolayısıyla Beatrice’e yardım etmek için bir sürü yol düşünmüş olduğu kesindi.
Yani Subaru’nun anlık düşüncesini çoktan değerlendirmiş olmalıydı.
Ferris: “Subaru’nun Beatrice-chan için endişelenmesini anlıyorum. Ama bunu anlasam da şu için yapabileceğimiz bir şey yok. Yalnızca o çocuk değil, endişelenmemiz gereken daha pek çok şey var…”
Subaru: “Beatrice. . . Doğru, bir de Emilia var…”
Ferris’in sözleri Subaru’yu gerçekliğe döndürmüştü.
Ve ilgisini sahra hastanesine çevirdiğinde — bir tuhaflık olduğunu fark etti. Burada Subaru’yla aynı yarayı taşıyan, sağ ayakları yaralanmış kişiler olsa da farklı yaralar taşıyan çokça insan da vardı.
Subaru: “Durum nedir? … Yo, başka ne oldu? Tüm bu yaralılar da neyin nesi?”
Ricardo: “Aynı söylediğin gibi, Cadı Tarikatı burada, kardeş.”
Subaru: “Ama yalnızca onlar olamaz, değil mi? Ben sadece iki başpiskopos gördüm. İki kişi bu derece bir zarar veremez. Başka bir deyişle, yem olarak başka tarikat üyeleri de getirmiş olmalılar.”
İki başpiskopos da saçmalık derecesinde güçlüydü.
Dolayısıyla Subaru onlardan başka tarikat üyesi olmadığını varsaymıştı — ama Petelgeuse’nin yaptığı gibi emrindeki kişileri de şehre getirmiş olmaları çok doğaldı.
Bu zararın tek açıklaması bu olabilirdi.
Subaru: “İki başpiskopos ve emirlerindeki tarikat üyeleri… şu anda şehre mi saldırıyorlar?”
Ferris: “Bu konuda çeşitli…”
Subaru’nun vardığı sonuca cevap vermeye çalışan Ferris’in sesi acıydı.
Fakat henüz onaylama veya reddetme fırsatı bulamadan beklenmedik bir müdahale gerçekleşmişti. Yani,
???: “Yahoo, yahoo, yahoo!”
Tiz bir ses ortalıkta çınlayarak yükselmişti.
Konuşmacının rahat ses tonu bu ciddi atmosferle tam bir tezat oluşturuyordu, biri ciddi bir konuşmanın ortasında yanlışlıkla bir komedi programı açmış gibiydi.
Subaru: “N-ne?”
Bu sesi işiten Subaru delice sağa sola bakınmaya başlamış ve sahibini bulamayınca kaynağı anında anlamıştı.
Aldığı ani izlenim, bu sesin bir radyo veya hoparlörden geldiği şeklindeydi, yani bu sabahki düşüncesinin tıpatıp aynısıydı.
Subaru: “Şehrin büyülü radyo yayını?”
???: “Selam, tüm etli yaratıklar! Güzel ve sevimli sesim kaç defa dinlerseniz dinleyin sizi heyecanlandırıyor, değil mi? Gahahahaha!”
Büyülü hoparlörlerden yankılanan ses, Subaru’nun fikrini onaylarcasına bir kez daha işitilmişti.
Çocuksu bir zalimlikle çınlayan bu sesin sahibi, görgü kurallarına aykırı davranıp geleneksel konuşma adabını çiğneyen bir kızı andırıyordu.
Keskin kahkahası insanların zihnine işleyebiliyor ve hem zihinsel hem de fiziksel bir nefret doğuruyordu.
Subaru: “Ne aptalca bir ses bu…”
Ferris: “Şşşş, Subaru, sessiz ol.”
Ferris bir parmağıyla kulağını dikleştirmiş, diğeriyle de ağzını örtmüştü.
Ferris ciddi bir ifadeyle kendisini kaptırmış, Ricardo temkinli bir ifadeye bürünmüştü. Yatalak hastaların her biri de ellerini kulaklarının üzerine götürmüştü.
Bu sesi ilk duyuşlarıymış gibi görünmüyordu.
???: “Tamamdır, güzel bir kızın baştan çıkarıcı sesiyle büyülenen etli yaratıklar, sizlere haberlerim var: biz çok yorulduk, o yüzden eve dönüyoruz. Dermişim! Asıl cümbüş şimdi başlıyor! Gahahahaha!”
Kulağın hemen dibinde keskin pençelerle çizilen bir aynanın sesi gibi sadistçe bir neşeyle dolu cırtlak, cırtlak bir sesti. Ne, ne, neydi bu ses, neyin nesiydi bu kadın?
Alnından soğuk terler damlayan Subaru bedeninin anormal durumunun son derece bilincindeydi. Zihni bulanırken bedeni esir alınıyordu.
???: “Eğlenceli, güldürücü şakamı bir yana bırakıp haberlerle devam edelim. Az önce de söylediğim gibi, şehir bizim tarafımızdan ele geçirilmiş durumda. Sizlerse kafeslenmiş kuşlarsınız… yo böcek kafeslerine koyulmuş böceklersiniz.”
Subaru: “——!?”
???: “Böcek dediğin yalnızca böcektir ve onlarla ne yapacağına kafesin sahibi karar verir. Kanatlarınızın ve kafalarınızın kopartılmasına hazır olun… Kahahaha, ne çirkin, ne korkunç! Ne acımasızca bir hayat. Hassas ilgimden ötürü bana minnettar olmalısınız. Gahahahaha!”
Tekrarlanan, kötücül bir kahkaha.
Başkalarını hor gören ve sevinçlerini ellerinden almaktan acımasızca bir neşe duyan bir varlığın kahkahası.
Subaru bu tarz varlıkları herkesten iyi tanırdı.
???: “Durun, durun, siz aptallar benim kıymetli sözlerimin ardındaki gerçek mesajı anlayamazsınız. Zavallı yetersiz ahmaklar boş zamanlarında yalnızca et dilimlerini düşünürler. Benim nazik, sevgi dolu benliğimse bunu daha kolay anlamanızı sağlayacak. Size siz mazoşistlerin sevdiği gibi tüküre tüküre anlatacağım.”
Subaru: “——”
???: “Kafesteki böcekler sahiplerinin ruh halleriyle ilgili hiçbir şey yapamaz. Bizi memnun etmek için yapabileceğiniz en büyük şey kafesinizin içerisinde korkuyla yatmak. Bizim ruh halimiz kötüyken yalnızca kanatlarınızı veya bacaklarınızı yırtacağımız korkusuyla tir tir titreyebilirsiniz. Size bal getirdiğimdeyse anneniz gibi kibarca kafalarınızı okşarım. Bu~yüzden~, kahahahahaha!”
Subaru, bu daimi gaddarlık karşısında Ferris’i taklit ederek sessizce dinlemeye başlamıştı. Bir nefes, bir kelime, göğsünde katılaşan bulanık hisler… Subaru iradesini mühürlemişti. Ardından fark etti. Evet, fark etti.
Ama neyi?
???: “Sonrasında siz pisliklere soracak çok şeyimiz olacak. Çaresizce çirkin ifadelere bürünecek ve ölmekistemiyorumölmekistemiyorumölmekistemiyorum diye ağlayacak, kalabalıktan sıyrılıp bize yanıt vermek için yollar arayacaksınız. Bu durumda etkileyici nezaketim gereği elimdeki kafesi boşaltma nezaketi göstermeyi düşünebilirim. Gah— anlaması o kadar da zor değil! Gahahaha!”
Konuşmacı heyecanlı bir şekilde ellerini çırpıyor, oturduğu yerden ayaklarını vuruyordu.
Konuşması, tarzı, sesi, her biri Subaru’ya dayanılmayacak ölçüde sinir bozucu geliyordu — ama sorun bu değildi.
Subaru başından beri ‘o sesi’ duyabiliyordu.
O sesin büyülü cihazla aynı odadan geldiğini düşünmüştü. Kadının sesine belli belirsiz şekilde eşlik eden sesi kesinlikle yakalamıştı.
Fakat tam olarak ne sesi olduğundan emin değildi.
İşin kötüsü yanıta -tam anlamıyla olmasa da- ulaşmak üzereydi. Bilmeden, farkında olmadan, istemeden.
Gürültülü bir kalp atışı, gürültülü bir kan akışı. İnkar ve anlayış, inkar ve anlayış.
— Sonsuz kanadın çırpılışı gibi, son derece belli belirsiz bir vızıltı.
Doğru çözüme çok ama çok yakındı. Fakat yakın olsa da tam olarak ulaşmamıştı. Yayına karışan ses, kulağa tüylü kanatların çırpılışı gibi geliyordu.
Subaru için net olmayan pek çok büyü fenomeni vardı. Yani belki de bu, onun hayal gücünden ibaretti. Ama Subaru’nun mantığı bir tuhaflık olduğunu hissedebiliyordu.
O ihlal hissi ve tüylü kanatların çırpılışı, zihnini hırpalıyordu.
???: “Ve sona geldik. Kıymetli sözlerim burada son buluyor. Başkalaşan etli yaratıklar ve böcekler ellerinden gelenin en iyisini yapmalı. Daha önce de söylediğim gibi… kanalları işleten dört kuleyi kontrol altına aldık. Yani tuhaf bir şeye kalkışmamanız iyi olur diye düşünüyorum. Boğulan bir adamın ölü suratı katlanılamaz çirkinlikte oluyor! Gahahahaha—”
Gaddar, tiz kahkaha, sesin silinişiyle sonlanmıştı.
Kanat sesi de aynı şekilde kaybolmuştu. Nihayet yeniden bedenini kullanabilir hale gelen Subaru hızla Ferris ve Ricardo’nun yanına dönerek,
Subaru: “Az önceki yayınla ilgili ne düşünüyorsunuz?”
Ferris: “Benim düşündüğüm şey… uzuvlarımızın acımasızca ele geçirildiği ve yalnızca kafadan ibaret hale geldiğimiz. İşte Ferri-chan böyle düşünüyor.”
Acı dolu Ferris, parmaklarını ısırarak çatık kaşlı Subaru’ya bu yanıtı vermişti.
Çeşitli noktalar, düşman tarafından ele geçirilebilmeleri adına sahneye dönüşmüştü.
Subaru: “Yani az önceki yayın Cadı Tarikatına aitti…”
Ferris: “İlk yayın Subaru-kyun uyurken yapıldı. Ve yayını yapan kişi o zaman kendisini tanıttı…”
Ferris bu noktada devam edip etmeyeceğinden emin olamayarak duraksamış, onun tereddüdünün sebebinden habersiz olan Subaru ise başını eğmişti.
Cadı Tarikatı başpiskoposları öncelikle günahlarını duyurur, isimleri ondan sonra gelirdi.
Konuşan kişi Subaru’nun burada bulunacağını hiç hayal etmediği Şehvet Günahı Başpiskoposuydu. İsmiyse,
Ferris: “Mide bulandırıcı olsa ve Ferri-chan buna azıcık olsun inanmasa da verilen isim buydu.”
Diyen Ferris, son derece kısık bir sesle tekrar etmek üzere olduğu ismin güvenilirliğini dile getirmişti.
Ferris: “Capella Emerada Lugnica. —İmkânsız olsa da bu bir kraliyet ismi.”
#Bir günah başpiskoposuyla daha 'kısmen' tanışmış bulunuyoruz. Bu arc gerçekten bayağı dolu ilerliyor. Şimdiden bu kadar olay içerisine girmişken daha neler yaşayacağız hiç bilemiyorum...
Emilia kaçırıldı, Beatrice yarı ölü halde bilinçsizce yatıyor, Subaru'nun bir ayağı paramparça, Cadı Tarikatı şehri ele geçirmiş... Ben bu zorlu durumlardan nasıl kurtulacağımızın merakıyla ilerliyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..