Subaru bir kez daha denemek adına ayaklanırken onu durduran Crusch’ın ta kendisi olmuştu.
Sözlerinin ardındaki anlamı çözemeyen Subaru ise şunu sorma gereği duydu:
Subaru: “Sen olanları… fark etmedin mi? Elin……”
Crusch: “――Elim?”
Bunu duyan Crusch, bakışlarını sağ eline çevirdi. Ve nihayet yaşanan değişimi fark etti.
Ancak bu süreçte Subaru’nun sağ bacağı gibi teninin farklı noktalarına da kararmış damarlar yayılmıştı. Bu kadarında sorun yoktu. Hepsi bununla kalsaydı Crusch’ın lanetini üstlenme kararlılığı sarsılmayabilirdi.
Ama bu işte kesinlikle bir tuhaflık vardı.
Çünkü mevcut sonuç, Crusch’tan aldığı aşınmadan çok daha yoğundu.
Subaru’nun dokunuşu, kadının sol elindeki ve yanağındaki kararmış parçaları bir ton açmıştı.
Ama karşılığında Subaru’nun sağ kolu dirseğinden aşağı tamamen siyah bir aşınmayla kaplanmıştı. Aşınma dereceleri kesinlikle kıyas götürmezdi.
Transfer edilen lanet oranı eşit değildi. Daha ziyade bire on gibiydi.
Subaru: “Yo, öyle olsa bile……”
Bunun tereddüde yol açıp açmaması başka bir meseleydi.
Transfer anı acılıydı. Ama laneti bedenine kabul ettiği anda lanetten zarar gördüğüne dair herhangi bir işaret kalmıyordu.
Crusch’ın cehennem misali daimî acılarının yanında Subaru’nun acısı anlıktı. Bir kadınla erkek arasında hangi tarafın bu işkenceyi çekmesinin daha makul olacağını ise düşünmeye dahi gerek yoktu.
Crusch’ı kurtarmak uğruna sağ bacağının veya sağ elinin kararmasının bir önemi yoktu.
Crusch: “Natsuki-sama, böyle olmaz……Bu hisleri kabul edemem.”
Subaru: “Şapşal olma. Azıcık acıtıyor, sıkıntı yok. Gösteriş yapmak için bir dövme yaptırıp pişman olmaya kıyasla bunu en baştan böyle hissedeceğin bir şekilde bedeni kirletmek olarak düşünebiliriz. Hem ben acıyı bertaraf edebiliyorum. Tuhaf ama benim için herhangi bir sorun yaratmıyor. O yüzden…”
Crusch: “Gelecekte de öyle olacağını garanti edebilir misin? …… Hem Natsuki-sama hem de ben savaşamayacak hale gelebiliriz. Bu da mevcut durumda ölümcül bir darbe olur……”
Kendi bedenindense şehir ve halk için endişelenen Crusch’ın muhakemesi bu şekildeydi. Kulağa mantıklı geliyordu ama bu muhakemeyle her şey öylece bir kenara atılamazdı.
Crusch: “Ferris, lütfen Natsuki-sama’yı durdur……”
Ferris: “Be-ben……”
Crusch: “Lütfen. Çünkü şu anda Natsuki-sama’ya ihtiyaç duyan tek kişi ben değilim……”
Ferris: “Ama Subaru-kyun yardım etmekte kararlıysa…… C-Crusch-sama’nın ıstırabı…”
Ferris’in tereddütlü çıkarımı Crusch’a öncelik verecek şekildeydi. Bunun için hiç kimse onu suçlayamazdı. Sonuçta buradaki hiç kimsenin bir hatası yoktu.
Ancak ‘hata olmayan şey doğrudur’ şeklindeki düşünce yanlıştı.
Crusch: “Tek bir anlık duygularının seni ele geçirmesine izin vermemelisin. Natsuki-sama, senden rica ediyorum……”
Subaru: “Crusch-san, rica etsen bile...”
Crusch: “Yapma… Hani daha önce――Gerisini bana bırakın demiştin ya…”
Subaru: “――Euh!”
Crusch’ın rica dolu gözleri Subaru’yu esir almıştı ve yakasını bırakmıyordu.
O güvenilir sözler Subaru’nun ağzından mı çıkmıştı? Crusch bunu duyduğunu söylemek ve tekrarını dilemek mi istemişti?
Crusch: “Lütfen bunu… bana da söyle……”
Subaru: “――――”
Crusch: “‘Gerisini bana bırakın.’”
Acılı bir gülümseme, Subaru’nun ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu.
Nefesini tutan ve kurumuş ağzındaki dilini oynatan Subaru sessizce gözlerini kapattı.
Geleceği düşünmeden, yalnızca önünde olana odaklanmış şekilde ona söylenmesine gerek olmayan şeyler söylemesi gerekiyorsa hiç değilse――
Subaru: “Crusch-san, burada sakince dinlen, lütfen.”
Crusch: “……Natsuki…sama.”
Subaru: “Çünkü geri kalan her şeyi, hepsini bana bırakabilirsin.”
Crusch: “――Evet.”
Yalnızca ihtiyaç duyulan rolü oynayacak ve arzulanan kelimeleri kullanacaksa, yapılması gerekeni yapacaktı.
Subaru’nun yanıtını alan Crusch derin bir nefes almış ve rahatlamış görünmüştü.
Zayıfça kırpılan gözkapaklarının bir an olsun kapanmamış olması, o ana dek dikkatini mümkün olan her şekilde vermeye çalıştığının kanıtıydı. Sessizce bir iç çekişin ardından ise bir kez daha zamanını lanetin etkileriyle boğuşmaya harcamaya başladı.
Subaru: “Üzgünüm, Ferris. Ama artık gitmek zorundayım.”
Ferris: “Ben…… Ben ne yapmalıyım… Burada kalmam uygun mu?”
Crusch’ın üzerine battaniye niyetine bir havlu atarak ayaklanan Subaru, ayrılmak üzereyken cılız bir ses işitti. Bu, Ferris’in zayıflık gösterişine ilk tanık oluşuydu.
İçten içe arzuladığı şey, Crusch’ın yanında kalmaktı.
Ama şu anki durumda kabiliyetleri herhangi bir şey yapmasına müsaade etmiyordu.
Subaru: “Senin gücüne ihtiyacım var. Belediyeden ayrıl demiyorum. Ama bir şey olursa buradaki yaralıları tahliye etmenizi isteyeceğim. Gerisini sana bırakıyorum.”
Ferris: “…… Kurtarmayı en çok istediğim kişi belli… Ve ona da yardım edemiyorum.”
Subaru: “Ferris……”
Ferris: “Üzgünüm. Aptalca bir şey söyledim…… Bana birazcık müsaade et, lütfen.”
Kafasını çeviren Ferris, yatağın yanındaki bir sandalyeye oturdu ve Subaru da omzuna hafifçe vurduktan sonra nihayet salondan dışarı adımını attı.
Wilhelm hiçbir değişiklik olmaksızın koridorda beklemeyi sürdürüyordu.
Wilhelm: “Crusch-sama’nın hislerini dikkate aldığın için çok teşekkür ederim.”
Wilhelm, geri dönen Subaru’ya böyle söylemişti. İçeride olanlar dışarı mı sızmıştı yoksa Subaru’nun ifadesini okumak bu kadar mı kolaydı?
Subaru: “Onun hislerini dikkate almam gibi asil bir masal söz konusu değil. Daha ziyade bir cesaretlendirme hikayesi……. Ayrıca, benim bedenimin nesi var böyle?”
Crusch’ın lanetini üstlenmiş ve etkisi güçsüzleşmişti. Daha da geriye gidilecek olunursa, sözde cadı faktörü ve [Ölümden Dönüş] meseleleri de gerçekten belli belirsizdi.
Bir gün bunların sebep ve sonuçlarını öğrenebilecek miydi?
Subaru: “Crusch-san Ferris’e emanet. Her şey çözüldüğünde yaptığım şeyi tekrarlamayı düşünüyorum.”
Wilhelm: “Sağ kolun sağlam mı?”
Subaru: “İlk bakışta birazcık şüpheli. Ama uzun kollu kıyafetler giyer ve eldiven takarsam sorun olmayabilir…… Güzel bir kızı kurtarmak hatırına geçmeyen bir yara almaktan yana hiçbir sıkıntım yok.”
Bu yaradan birazcık tiksiniyor olsa da bunlar, Subaru’nun gerçek hisleriydi.
Başka bir çözüm bulunmadığı takdirde Crusch’ın tüm lanetini üstlenmeye de tamamdı. Bu yüzden bedeni simsiyah olsa bile kabuldü. Yalnızca Emilia, Rem ve Beatrice’ten kendisini bağışlamalarını istemek zorunda kalacaktı.
Subaru: Ama bunlar şu hengameyi atlatıp önümüze baktıktan sonra konuşulacak şeyler. Wilhelm-san, hadi gidelim. Şimdiye kontrol kulelerini geri alma planı üzerine konuşmaya başlamışlardır.”
Muhtemelen savaşın bu tarafının tüm üst sınıf güçleri çoktan toplanmıştı.
Sırada Günah Başpiskoposlarının kabiliyet ve iş birlikleri baz alınarak saldırının zamanlaması ve şeklini planlamak vardı. Cadı Tarikatının verdiği zaman sınırından geriye yalnızca altı saat kalmıştı.
Wilhelm: “Subaru-dono, bu konuda bir talebim olacak.”
Subaru: “Bir talep mi?”
Wilhelm’in sözleri, merdivene yönelmekte olan Subaru’yu durdurmuştu――Yaşlı kılıç ustası salon kapısını arkasına almış şekilde başıyla onay veriyor, hanımına yönelik endişesi gözlerinden okunuyordu.
Wilhelm: “Eğer mümkünse [Şehveti] zapt etme görevi için beni tavsiye etmeni dilerim. Mutasyon ve süper yenilenme güçlerini iyi anladığım için senden bu talepte bulunacağım.”
Subaru: “Crusch-san’ın intikamını almak için mi?”
Wilhelm: “Öyle. Ama ondan da öte [Şehveti] canlı yakalayıp Crusch’a ne yaptığını öğrenmemiz önem taşıyor. Bunun uğruna bir şeytana bile dönüşebilirim. Kellesini almadan önce ondan kesinlikle gerçeği öğreneceğim.”
Kılıç Şeytanından yayılan öldürme güdüsü, Subaru’ya bir ısı dalgası misali ulaşıyordu.
Öfkeli, kasvetli bir hal alan, elinden hiçbir şey gelmeyen Wilhelm’in hanımının intikamını alma şevki iyice alevlenmişti.
Subaru: “Bu ruh gayet iyi…… Ama ceset askerler sorun olmayacak mı?”
Wilhelm: “――――”
Subaru: “Karın için en iyisini sen bilmez misin? Ne olursa olsun Wilhelm’in bazı kararlar vermesi gerekecek.”
Wilhelm: “Subaru-dono, Reinhard aşağıda mı?”
Wilhelm bir anda endişesini dile getirerek Subaru’nun lafını kesmişti. Subaru ise tuhaf bir tavırla başını sallayarak onay verdi. Reinhard’ın güçleri, saldırı dışında bırakılamazdı. Fakat savaşçıların varlığının onun için de bir engel olacağı kesindi.
Wilhelm: “Ceset askerlerin gerçek doğasından Reinhard’a bahsetmemen mümkün mü?”
Subaru: “……Ha?”
Kafası karışan Subaru, bu ani talebin sebebini anlayamamıştı.
Subaru: “Yani…… Ona Wilhelm’in karısı meselesini açmayacağız…… Bunu mu kastediyorsun?”
Wilhelm: “Evet, öyle. Reinhard’ın…… Torunumun bir ceset asker formundaki karımla karşılaşmasını engellemek istiyorum. Mutlaka beni suçlayacaktır. Çünkü kabahatli benden başkası değil.”
Subaru: “Wilhelm-san, bunun senin hatan olduğunu söylemen…”
‘Doğru değil’ demek istiyor ama böyle dikkatsizce bir yorumda bulunamıyordu.
Çünkü Heinkel’in varışının o sabahki havayı mahvedişi hala gözünün önündeydi.
Sözlerinin bir güvenilirliği yoktu. Fakat inkâr da edilemezdi.
Wilhelm’in karısının ölüm sebebi Reinhard olarak gösterilmişti. Ve bu zorlu ve inanılmaz geçmişi inkâr eden olmamıştı.
Wilhelm: “Subaru-dono [Kılıç Azizinin Kutsayışının] özel bir şey olduğunu mu düşünüyor?”
Subaru: “……Dürüst olmak gerekirse bu konuda pek bilgim yok. İnsanlar [Kılıç Azizi] buna sahip olarak inanılmaz güçleniyor dediği için böyle bir izlenim edinmiş olabilirim……”
Wilhelm: “O kadar da güçlü olmadığını bilmelisin. Ama [Kılıç Azizinin Kutsayışıyla] diğer kutsamalar arasında bir fark varsa o da…… bu kutsamanın nesilden nesle geçiyor oluşu.”
Subaru: “Nesilden nesle geçen bir… kutsama……”
Subaru’nun nefesi kesilirken Wilhelm başıyla onay verip acı hatıralarını anımsarmışçasına gözlerini kapattı.
Wilhelm: “O kutsama Reid Astrea zamanından bu yana hiç aksamadan aktarılıyor. Astrea ailesinin mirası haline gelmiş durumda ve daima ailenin bir üyesi sıradaki Kılıç Azizi olarak seçiliyor. Karımın kutsamasının Reinhard’a geçtiği de kesin olarak ortada.”
Subaru: “Yani aile içerisinde aktarılan bir kutsama… Hmmm… Demek öyle. Ve karın vefat ettiğinde de kutsaması Reinhard’a geçti.”
Bunu sindiren Subaru’nun aklındaki bir şey, giderek daha ikna edici hale geliyordu.
Kılıç Azizi Beyaz Balina tarafından katledildiğinde mirası Reinhard’a geçmişti. Üzücü bir geçmiş olsa da uygun bir geçiş olarak tarif edilebilirdi.
Ancak bu süreç bu sabah Astrealar arasında yaşanan tartışmayla hiçbir şekilde uyuşmuyordu.
Wilhelm’in kalp kırıklığı, Heinkel’in alayları ve Reinhard’ın sessizliği uygun bir olaylar silsilesi fikriyle örtüşmüyordu.
Ve bunun açıklaması da――
Wilhelm: “Her şey Beyaz Balinaya boyun eğdirme sürecinde gerçekleşti.”
Subaru: “Wilhelm…san……”
Wilhelm: “Reinhard, Beyaz Balinayla çarpışmasının ortasında karımın kutsayışını üstlendi. Ve kılıcı tarafından terk edilen karım, savaşı sıradan bir kadın olarak sürdürmek zorunda kaldı.”
――Astrea ailesinin bölünme hikayesinin ardındaki gerçek buydu.
Beyaz Balinaya boyun eğdirme mücadelesinin ortasındayken kutsama ansızın el değiştirmişti. Ve sonucunda da mevcut ve eski Kılıç Azizleri değişmişti.
Selefi seçilen ve sıradan bir insana dönüşen kadın, pek çok askeri savunarak Cadı Yaratığına karşı savaşmayı sürdürmüştü――Ve böylece onunla iletişimleri kesilmişti.
Wilhelm: “Karımın elinden kılıcını alan kişi bendim. Kılıcı tarafından sevilen karımı hükümsüz bırakarak kenara çekilmeye zorlayan, onu sıradan bir kadına çeviren kişi bendim. İşte karımın ölümüne sebep olan da buydu.”
Subaru: “――――”
Wilhelm: “Karım tarafından ihanete uğrayan kılıç onu bağışlamadı ve kutsaması savaş sırasında elinden alındı. Dayanabileceği tek bir kılıcı varken ne hissetmiş olabileceğini hayal edebiliyorum…… Bu durumu kabullenemeyip kutsamanın seçtiği kişi olan Reinhard’ı suçladığım doğruydu. O büyükannesinin ölümünün yasını tutar ve üstüne binen yeni yükü taşımaya çalışırken ben tüm sertliğimle onu bağışlayamadım… Şu anda, bundan pişmanlık duyuyorum.”
İşte Wilhelm’in geçen gece Subaru’ya açıkladığı pişmanlık――bu yanlışın sonucuydu.
Reinhard’ın hiçbir hata yapmadığını bilmesine rağmen karısının ölümünün yasını tutan Wilhelm, bunu kabullenememişti. Sonucunda da Astrea ailesi dağılmıştı.
Wilhelm: “Bunun tekrarlanmasını istemiyorum. Reinhard’ın karımın ölümünde hiçbir suçu yok. Torunumu suçlamak için en ufak bir sebebim bile yok.”
Ve böylece Reinhard’la konuşmak yerine bu işe kendi kendine bir son vermişti.
Hisleri bu konuşmadan acı verici bir şekilde de olsa anlaşılabiliyordu. Eğer elinden gelseydi Subaru da aynı şeyi yapmak isterdi. Fakat Wilhelm’in sırtlandığı yük çok fazlaydı.
Subaru: “Crusch-san ve karınla ilgili meseleler…… buradan çıkmayacak, Wilhelm-san. Ancak ceset askerlerle ilgili konuşmayacak olsam da nerede ortaya çıkacakları konusu…”
Wilhelm: “Bu kesinlikle yersiz bir endişe, Subaru-dono.”
Subaru: “Ha……?”
Wilhelm kafasını sallayarak Subaru’nun dile getirmek üzere olduğu ‘belirsizliği’ ortadan kaldırdı.
Ve Kılıç Azizi, korkunç bir şekilde ekşiyen suratıyla şöyle devam etti:
Wilhelm: “――Çünkü karımın benimle buluşmaya gelmeme ihtimali yok.”
#Aydınlatıcı bir bölümdü. Sonunda Wilhelm-Theresia-Reinhard üçlüsünün hikayesini ve aradaki soğukluğu biraz daha anlamış olduk. Wilhelm’in son cümlesi de ceset asker formundaki karısıyla çarpışan kişinin o olacağı mesajını veriyor ama böyle büyük bir savaş söz konusuyken buna kesin gözüyle bakamayız bence. Hadi okumaya devam arkadaşlar!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..