Cilt 5 Bölüm 51 [ Hiledeki Kötülük ] (2/3)

avatar
4001 7

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 51 [ Hiledeki Kötülük ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



Ay ışıkları altında gümüş kesikler rüzgârı yarıp geçiyor, kılıç ustalığı senfonisiyle kıvılcımlar saçılıyordu.

 

İlk müzisyen, gevrek notalarla bir çift kılıcı savuran Kılıç Şeytanıydı.  

 

Partneri tarafından hoş karşılanıyordu; yani hareketleri narin bir akarsu yolunu andıran kılıç ustası kadın tarafından.

 

Metal parıltıları havada dans ediyordu; çeliğin çeliğe çarpma sesi kulağa sert gelebilirdi ama her nasılsa bu senfoni, belli belirsiz bir özlem melankolisi taşıyordu. Keskin, belirgin çarpışmaların çınlayışı sevgililerin nazik okşamalarını andırıyordu.

 

Sebepse basitti; bu iki kılıç ustası birbirini mükemmelliğin de ötesinde bir seviyede tamamlıyordu.

 

Wilhelm: “Haaah—!”

 

Kılıç Şeytanı nefesini güçlendirmiş şekilde ani, eliptik darbeleri sıralıyordu.

 

Çizdiği yaylar bir nevi sanat teşkil ediyor, temiz hareketleri gelecek vadeden tüm kılıç ustaları için ideal standartları gösteriyordu.

 

Saf yeteneği öyle yoğundu ki kendisini şövalye olarak tanıtmaya layık gören herkesi kaybetmesi garanti şekilde bu savaşın içerisinde büyüleyebilirdi ama esasında tek yaptığı rahat bir tavırla darbe üstüne darbe sıralamaktı.

 

Theresia: “——”

 

Bu sonlanmayan ölüm yağmurundaki tek, hafif bir darbe bile fazlasıyla ölümcül olabilirdi.

 

Fakat emsalsiz tufanıyla karşılaşan kılıcın sahibi de gerçekten olağanüstü biriydi.

 

Dahası o kılıç, tuhaf bir niteliğe sahipti.

 

Sahibiyle aynı uzunlukta oluşu nedeniyle uygun bir silah denilemeyecek derecede kuşanması zor bir kılıçtı; ama o narin kılıç ustası kadın, o koca kılıcı hiçbir ağırlığı yokmuşçasına rahatlıkla savuruyordu.

 

Baştan ayağa siyah bir pelerin kuşanmış olsa ve görüşü zor koşullarla engellense de kılıcının ucu suda dans edercesine akıcı hareket ediyordu.

 

İster hız ister parlaklık olsun ikiz kılıçlar her konuda uzun kılıçtan fazlasıyla üstündü. Ama buna rağmen Kılıç Şeytanının delici saldırılarının istisnasız her biri karşılanıyor ve saptırılıyordu.  

 

Bu sırada kıvılcımlar ve keskin çınlamalar arasındaki kılıç ustası kadın, Kılıç Şeytanına yönelik acıma dolu bir tıslamayla geri sıçradı. Tam da öne atılmak üzereyken beklenmedik bir hamle karşısında geri çekilmekte biraz yavaş kalan Wilhelm’in alnını bir kılıç ışıltısı delmişti.

 

Wilhelm: “—hk”

 

Hemen önünde, kendisine temas etmesine izin veremeyeceği bir darbe ışıldamıştı.

 

Bu, yaklaşmakta olan kılıcı gizleyen ve kişinin göz kırpışından bile hızlı hareket eden özel bir öldürücü hamleydi. Theresia’yla çarpışmakta yoğun bir tecrübesi olmasa Wilhelm, zar zor baş ettiği ölüm tehdidinin yaklaşışını görmekte başarılı olamaz ve o ışıltı tarafından beyni deşilerek öldürülürdü.

 

Kaşlarının arasındaki nokta, bu kıl payı kurtuluşun etkisiyle yanıyordu. Şüphelerini bir kenara atan Kılıç Şeytanı, incitici bir pozda donup kalmış olan kadının peşine takılmaya niyetlendi.

 

Wilhelm: “huu, kuu”

 

Theresia: “——”

 

Fakat daha kendisini hareket edecek kadar toplayamadan kadının ayakları etine indi.

 

Narin ayakların sıkı çalışılmış karın kaslarının arasına inişiyle organları sarsıldı ve tekmenin ağırlığıyla bedeni ikiye katlanırken gümüş ışıltılar kafasının üzerinde bir yay çizdi.

 

Işıltılı kılıç, ayı kesmek istercesine dümdüz uçarak ilerliyordu.

 

Uçuşunun zirvesine ulaştığındaysa yeniden zemine doğru alçalmaya ve kılıç şeytanını doğrama amacıyla atmosferi yarmaya başladı.

 

Bu saldırının ardındaki güç öncekilerle hiçbir şekilde kıyaslanamazdı; hem kılıcın ölümcüllüğü hem de kullanıcısının yeteneği herhangi bir insan bedenini rahatlıkla kesip geçebilecek düzeydeydi.

 

Fazlasıyla hızlı bir şekilde yaklaşan şey, kesin bir ölümdü.

 

Wilhelm: “Bana tepeden bakmayı bırak!”

 

Bedeni hala ikiye katlı haldeki Wilhelm iki kolunu da ansızın yukarı savurdu ve onları yukarıdan gelmekte olan ezici darbeyle buluşturdu.

 

Kılıç Şeytanının kılıçları alçalmakta olan kılıcı üst üste binerek yakalarken yaşlı adam, karşılaştığı saf güç yüzünden çenesini sıkıyordu. Darbeyi doğrudan defedemediği için de kolları alçalmaya başlıyordu ve böylece kılıç yüzeysel bir şekilde alnına saplandı.

 

Kanlar fışkırıyor, görüş alanı kırmızıya bulanıyordu. Fakat bu sırada ne dizlerinin üzerine çökmüş ne de kılıçları kırılmıştı.

 

Wilhelm: “kuuuu”

 

Kılıçları tutan kolları yeniden yukarı kalkıyor, üzerine inen kılıcı itiyordu.

 

Ağır kılıcı savuruşuyla da artçı sarsıntılar önündeki kılıç ustası kadını sarstı; bunu fırsat bilerek öne doğru bir tekme attı.

 

Ve yere inmesi gereken darbe, bunun yerine kadının havadaki bedenine yöneldi.

 

Düşmekte olan kılıcın gücüyle tekmenin birleşimi kadının bedenini uzaklaştırırken yaşlı Kılıç Şeytanı, kaçacak hiçbir yeri kalmayan narin bedene hamle etti.  

 

—Bir açıklık.

 

Hiçbir kaçış rotası olmadan havalanmış kadın karşısında omzunu eğen Kılıç Şeytanı yeni bir saldırı gerçekleştirdi.

 

Kaçmakta olan kadına yetişti ve aynı anda hem yukarıdan hem de aşağıdan gelen saldırıyla iki kılıç bir yay çizerek kadının narin bedenini vahşi bir hayvanın ısırığı misali yakaladı.

 

Sırtı Wilhelm’e dönük olan kadın bir karşı saldırıda bulunamıyordu.

 

Buna rağmen saldırının netliğini sarsıcı bulmuştu.

 

Theresia: “——”

 

Bu sırada kılıç ustası kadının bedenini döndürüşüyle kafasını örten başlık, yerçekimine yenik düşerek bir zamanlar gizli olan şeyi açığa çıkarttı.  

 

Ve kabaran alevlerin harikulade renginde uzun saçlar omuzlarına döküldü.

 

Theresia: “——”

 

Görüş alanına girmeleriyle de kılıç ustasının saldırısı saniyeden de kısa süren bir kusura sahip oldu.

 

Bu kusur mükemmellikten ufacık, inanılmaz önemsiz bir şekilde sapılışıydı. Buna rağmen ondan başka hiç kimse bu saldırıyı savuşturamazdı.

 

Fakat Kılıç Şeytanının mevcut rakibi düşünülünce bu kusur ölümcül nitelikteydi. O çalkantılı kılıç, zamanında kılıçların tanrısının takdirini kazanmış olan bir varlığa hiçbir şekilde ulaşamazdı.

 

Theresia: “——”

 

Önünde şekillenen manzara, Kılıç Şeytanının boğazının bir ürperişle donmasına yol açmıştı.

 

Darbesi yarı yolda müdahale görmüştü.

 

Bunda özel bir yan yoktu. Kadın havadayken rahatlıkla kılıcını çekmiş ve hem aşağıdan hem de yukarıdan yaklaşan kılıçların arasına sıkıştırmıştı. Bir çift dişin arasına tel kaydırmak gibiydi.

 

Uzun kılıcının ucu da topuzu da iki kılıcın ilerleyişini tam olarak rotalarında durdurmuştu. Kılıç Şeytanını ürperten şeyse bir defaya mahsus yükselen çeliğin çeliği yakalama sesiydi.

 

Tek bir sesle iki kılıcı birden yakalayabilmesi, kılıçların kendisine çarpma zamanlarını salisesine dek hesap etmiş olduğu anlamına geliyordu.

 

Görüşünün netliği, yeteneği ve böyle bir şeye teşebbüs etmesine sağlayacak cesarete sahip olmasıysa gerçekten tüyler ürperticiydi.

 

Wilhelm: “—kuu”

 

İnsanların mümkün olacağını düşüneceğinin çok ötesindeki bu hüner, Kılıç Şeytanından bir iç çekiş yükselmesine yol açmıştı.

 

Aynı zamanda geniş bir yay halinde uçmakta olan kılıçlar tarafından sıkıştırılmış olan kadının tekmesi, hala saldırısının engellendiği noktada durmakta olan Kılıç Şeytanının ellerine indi.

 

Darbenin etkisiyle ellerinde tutmakta olduğu silahların sarsılışıyla da Wilhelm, kendisini tamamen savunmasız halde buldu.

 

Ardından çeliğin ışıltısıyla uzun kılıç, bir çarpı çizdi.

 

Kılıcın yaklaşma hızı da daha kısa olamayacak menzil de ortadaydı. Elleri boş kalan kılıç ustasının bu kadar kısa bir vakit ve mesafede kendisini savunma imkânı yoktu.

 

Uzun kılıç ince tenini delip geçerek organlarına ilerleyecek, omurgasını yaralayacak ve sol yanından ilerleyerek tek bir hareketle bedenini ikiye ayıracaktı— kan ve organ parçaları kusacak, halihazırda yaşlılıkla kısıtlanan bedeni bu darbeyle yıkılacaktı. Onu bekleyen kaçınılmaz kader buydu.

 

Kaçınılmaz son ve sonuç buydu.

 

Ömrünün sonunda her şeyini yitirmiş olacak, kefaret şansına bile tutunamayacaktı.

 

—Böyle bir sonucu kabullenmek imkansızdı.

 

Wilhelm: “RAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH—!”

 

Zihninde beliren kanlı sona isyan ediyordu.

 

Bu illüzyonun son sahnesiyle boğazı yanıp kavrulan kılıç hayaletinin çöküş yıllarının canlılığı patlak veriyordu. Konsantrasyon limitlerini öylesine aşmıştı ki zaman akışı bile duraksamıştı; şu an için yalnızca o ve rakibi mevcuttu, dünyadaki tüm ses ve renkler odağından siliniyordu.

 

Yaklaşan bıçak, bedenine saplanmak için beklenmedik bir yörüngeyi takip ediyordu.

 

Kırılgan bedenini delen bıçağın dokunuşunu ve kanamanın acısıyla ısısını yavaşça hissederken doğal yerçekimi kuvvetinin ona katlandığını fark ediyor, tüm gücünü iki ayağına aktarıyordu.

 

Taşı delecek bir sertlikle topuklarını yere gömüyor, kollarının savruluşundaki gücü reaktif bir hareketle yeniden yönlendiriyordu.

 

Bedenini olabilecek en kısa mesafe ve en iyi açıyla çevirip tenine sürünen kılıca yaklaşırcasına yana dönüyordu ve bu da kılıç yan tarafından kayacak şekilde yuvarlanarak kaçınmasını sağlamanın bir yoluydu.

 

Theresia: “——”

 

Saldırısı bu şekilde engellenen kılıç ustası kadının bir sonraki saldırısına dek yalnızca anlık bir gecikme olmuştu.

 

İşte bu gecikme esnasında Kılıç Şeytanı bir iki adım geriledi ve ikiz kılıçlarını havada yakaladı. Sonra da bir iç çekiş eşliğinde yaranın derinliğini kontrol etmek adına avcunu beline yerleştirdi.

 

Ufak bir sıyrık olmadığı kesindi.

 

Sonuçta bir kılıç bedenine değerken yan dönmüştü. Kesilirken dönmek de doğal olarak bedeninde bir yara açmıştı.

 

Neyse ki kıl payıyla kılıcın organlarına saplanmasını engellemişti, yine de iç organlarına ulaşmasına santim kalan yaradan dökülen kan miktarı azımsanacak cinsten değildi.

 

Bu sıradan bir insan için ciddi bir yara demekti. Bu kadarı doğal olsa da—

 

Wilhelm: “… En başından beri bu mücadeleye uzun süre dayanabileceğimi sanmıyordum.”

 

Ortada bir zaman limiti vardı ve o limit giderek alçalıyordu.

 

Kılıç Şeytanı— Wilhelm gömleğini sıyırarak belindeki kanamayı kabaca durdurdu; sağlıklı teninin açığa çıktığı bu acil tedavi esnasında herhangi bir müdahale görmemişti.

 

Karşısındaki kadın duygudan yoksun bakışlarıyla onu sessizce izlemekle yetinmişti.

 

O gözlerde ani bir değişim veya sarsılma belirtisi görmeyi uman Wilhelm acı bir şekilde gülümsedi. Sonra da yarasına bastırarak hissettiği acıyla kendisini uyandırdı.

 

Wilhelm: “Bu zayıflığın faydası yok. Hayal kurmayı kes, bir gün tadını çıkartacağın bu kutsal buluşma ne kadar arzularsan arzula göklerde gerçekleşecek.”

 

Theresia: “——”

 

Wilhelm: “Hayal gördüğümü sanmıyorum. Bir mucize bekliyor da değilim. Benim karım kılıcın yolunu izlemekte tereddüt eden bir kadındı ama kılıç kuşanma sorumluluğunu başkalarına yüklemek gibi bir şeyi bir kez olsun yapmadı.”

 

Duygusuz bir ceset, diriltilmiş bir yapıydı.

 

Savrulan ipeksi, kan kırmızı saçlar, kar beyazı şeffaf, pürüzsüz bir ten, kıymetli mücevherleri andıran gözler; karşısındaki bu tatlı surattan asla bıkmayacağını düşündüğünü anımsıyordu.

 

Tüm bunları karşısında görüyordu ama hiçbirini karşısında görmemesi gerekiyordu.  

 

Wilhelm: “Theresia, ne kadar da hoşsun. —İşte bu yüzden burada olmaya devam edemezsin.”

 

Kılıçlarını sımsıkı tutan Wilhelm bir kez daha savaş duruşunu aldı.

 

An itibarıyla orada duran kişi Theresia van Astrea’nın kocası değildi. Orada durabilmek için dua eden Wilhelm van Astrea değildi.

 

Kılıç Şeytanı Wilhelm’di.

 

—Ölü karısıyla yüzleşen Wilhelm ruhunu perçinlemiş, bakışlarını daha net hale getirmişti.

 

Kanı kaynasa da bu uğursuz varlığa yönelik öfkesinin kırılma noktasına ulaşmasına müsaade edemezdi.

 

Ama şu anda, tam da o dakika, o saniyede geri kalan her şey önemini yitirmişti.

 

Eski dostu, eski yoldaşı, karısı, Wilhelm’e şöyle söylemişti: Sıcaklığın kılıcını lekelemesine, kanını kaynatmasına izin verme; çeliğin soğukluğunu sevmeyi öğrenmek zorundasın.

 

Peki ya şimdi? Sıcaklık artıyor muydu?

 

Wilhelm: “Hayır, buz gibi. Bir kılıcın ucu gibi.”

 

Ay ışıkları altındaki Kılıç Şeytanı, rakibini çelik keskinliğinde bakışlarıyla delip geçiyordu.

 

Rakibi olan yetenekli kılıç ustası kadın da yeniden, hiçbir kusuru olmaksızın kılıcının ucunu sallamaya başlamıştı.

 

Böylece kılıçları bir kez daha birbirine doğru ışıldar hale geldi.

 

Birbirine dolaşan çeliklerin sesleri bir feryat, bir rica, bir kurdu.

 

Bir son beklentisi ve asla sona ermeme umuduydu.

 

Tek bir kelime etmeden süregelen sonsuz bir diyalog paylaşımı gibiydi. Kılıç ustalığının sergileniş sesleri dur durak bilmeksizin yankılanıyordu.

 

#Wilhelm’in durumunda olmayı hiçbirimiz istemezdik sanırım. Hayatınızın aşkı ölümünden yıllar sonra karşınızda bir robot, bir zombi gibi hissiz şekilde durup sizinle savaşıyor, gerçekten düşünmesi bile ürpertici. Okumaksa bir o kadar üzücü. Bakalım bu mücadele nasıl devam edecek ve sıradaki kahramanımız olan Garfiel ne alemdeymiş, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr