ーーGökyüzünde esen rüzgar, beraberinde bir mektup taşıyordu.
???: "Be-bekle! Lütfen bekle!"
Bağıran oğlan, uçmakta olan mektubu hedefleyerek elini göğe kaldırmıştı. Fakat mektup onu geride bırakarak kanatlarını çırparcasına tam bir zarafetle uçuyordu.
Kibar yüzlü bir genç de mektubun peşinde yokuş aşağı ilerliyordu.
Bağladığı mor saçları, temiz suratı, parlak ışıltılı sarı gözleri ve tek gözündeki gözlüğüyle karakteristik hatlara sahipti. Üzerine uyan siyah kıyafetiyle asil bir haneye ait olduğu rahatlıkla söylenebilirdi.
Yokuş aşağı hızla koşturmasında bir tuhaflık olduğunu hissettiren bir başka faktör daha vardı.
???: "Kh ~hk......! Keşke, içeriğe, bir göz atmış olabilseydim...... Ah! Ah ~hk!"
Sessiz bir odada pencerenin yanı başında oturup edebiyat dünyasına dalmalıydı. ーーBu gence yakışan senaryo buydu fakat işte burada, başı havaya kalkık şekilde bağırıyordu.
Etrafındakiler onun ne yaptığını merak ederken de genç adam yokuşun ortasına dümdüz yapıştı. Ve gencin peşine düştüğü mektubun kaynağı göründü.
ーーMektup kanalda seyahat eden bir ejder vapuruna tutunmuş, onunla birlikte ilerliyordu.
Rüzgârın gücünden sonra şimdi de suyun gücünü ödünç almıştı. Aslında su ejderinin gücünü ödünç aldı demek daha uygun olabilirdi ama mesele bu değildi.
???: "......Hey sen, iyi misin?"
Yerde uyuyormuş izlenimi veren genç adamın yanından geçen iri bir adamdan bu soru yükselmişti. Yanıt alamadığını görüp gencin yüzüne baktığındaysa problemin ciddi olabileceğini sezerekーー
???: "ーーLanet olsun! Burada böyle düşüp kalamam!"
???: "Ha!?"
Uzun bacaklarını zorla sallayan genç, sıçrayarak ayaklandı. Ani hareketiyle fark edilir şekilde şaşırttığı adama "Müsaadenizi rica edeceğim" dedikten sonra da zarif bir şekilde eğildi.
???: "Size böyle nahoş bir manzara sergilemiş olsam da endişelenmenize gerek olmadığını söyleyebilirim. Bana belli bir görevi tamamlama sorumluluğu verildi ve ben de bunu yaptığımdan emin olacağım......"
???: "Ö-öyle diyorsun. Peki öyleyse, ne yapacaksın?"
Enerjik gencin sözlerinin sonlanışıyla yanındaki adam, kanalı işaret etti.
İşaret ettiği yerde sakince yüzen bir şahıs, mektup taşıyan bir vapur ve bir sokak görünüyordu.
???: "Be-bekle! Bekle lütfen!"
İfadesi değişen genç, bu sözlerle yeniden mektubun peşine düştü.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
ーーJulius’un genç kardeşi Joshua Juukulius bu yıl 17 yaşına basmıştı.
Juukulius hanesi Lugnica krallığında uzun bir tarihe sahip asil bir aileydi. Ailenin şöhret izleri ve hanenin olağanüstü fertleri birkaç nesil öncesine dayanıyordu.
Bazı asil ailelerde öyle olmasa da Juukulius hanesinde bir erkek olarak doğmak, doğrudan kraliyet şövalyesi olma zorunluluğu doğuruyordu. Doğal olarak erkek çocuklar antik çağlardan beri süregelen『zarafete erişmek için izlenen doğru yaşam tarzı』 kelimelerini karşılamak adına gerekli eğitimi alıyordu.
Fakat Joshua’nın bedeni aynı inancı taşıyan ebeveynlerinin beklentilerine ihanet etmişti.
Çocukken, henüz doğru düzgün bir eğitim bile almadan, basit bir oyun şeklinde kılıcını tutması bile nefesini etkilerdi. Ateşe bağlı yatağa düşmesi sonucunda da eğitim planları değişmişti.
ーーAnımsadığı kadarıyla günlerinin ve vaktinin çoğunu bir yatakta oturup kitap okuyarak geçiriyordu.
"ーーーー"
Sayfaları çeviriyor ve pencereden dışarıya, köşkün bahçesi ile abisinin kılıç kullanma pratiklerini görebildiği noktaya bakıyordu.
Abisi Joshua’nın eğitim alması gereken öğretmenin eğitimi altındaydı, Joshua’nın alması gereken eğitimi alıyordu ve Joshua’nın üstlenmesi gereken sorumluluğu üstleniyordu. ーーOnu gören genç Joshua, diktiği sarı gözlerini kısıyordu.
ーーBüyük bir uzaklıktaki bahçedeki ağaçlarda kırmızı küreler asılıyordu.
Joshua: "Hah, hah......"
İki elleri dizlerinde olan Joshua, çaresizce gücünü toplamaya teşebbüs ediyor, ölüm döşeğindeymişçesine bir ifade taşıyordu.
Uzaklaşan mektubun peşine takılalı daha beş dakika olmuştuーー ve bedeni şimdiden sınırına ulaşmıştı. Üstüne üstlük mektup bir vapura inmişti ve Joshua’yla arasındaki mesafe giderek daha da açılıyordu.
Joshua: "Eğer, mektubu, elime, geçiremezsem...... büyük bir, problem, olacak."
Kafasını sallayan Joshua, salyasından yoğun nefessizliğine eşlik eden bir kan tadı alıyordu.
Mektup önemliydi. Onu kaybedemez ve özrü kabul olmazdı.
Mektubun içinde krallığın hükümdarı olabilecek birinin geleceğine ağır etki edecek talimatlar yer alıyordu. ーーVe o kişinin de mektubu beklediğini biliyordu.
Umut gibi bir şeye inanmıyordu ama şaka yoluyla söylenen şeyler inkâr edilemez bir güç taşıyordu. Mektup sahiden de içten, samimi hisler barındırıyordu.
ーーJoshua bir buçuk yıldır efendisi Anastasia ile çalışıyordu.
Mesele yalnızca bir kraliyet adayı olması değildi, temsil ettiği yüksek konseyle bile bağı vardı. Onun gibi birine ev idaresinde yardımcı olabilmek kendisi için bir onurdu. Fakat Joshua’da neşe ve hayranlık uyandıran esas şey dışarıya, yabancı bir dünyaya adım atmaktı.
Kitap okumanın aksine gerçekliğin özünün bu dünyada olduğunu hissedebiliyorduーーTicaret Odasında bir insanın hayatının değişişine bizzat tanık oluyordu.
Ve o kişi, o sahnelerde daima birebir aynı ifadeyi taşıyordu.
Genç Joshua’nın yürek burkucu inancına göre bu, bir içtenlik ifadesiydi.
Bundan böyle karşı taraf ne kadar bozguna uğrarsa uğrasın böyle bir tavra müsamaha gösterilmeyecekti. Ayrıca karşı tarafa zarar vermek için kendi hatandan faydalanmak dile getirilmez bir şeydi.
Joshua: "Yani, mektup kaybolursa......"
???: "ーーBayım! Bunu alın lütfen!"
Joshua: "Eh?"
Joshua güçlenmiş bir kararlılıkla gözlerini ve kafasını kaldırmaya çalışıyordu. Gözlerinin önünde duran şey, dünyanın sonuna dek takip etmeye yemin ettiği mektuptu.
Gözleri irileşen, elleri titreyen Joshua mektubu aldı. Hayal görmüyordu. Gerçekten de oradaydı.
Joshua: "Ah, ah, a~h."
???: "Harika! Bu sizi mutlu ettiyse benim de keyfim yerine gelmiştir, işte böyle!"
Joshua: "Evet, evet! Çok teşekkür ederim! Onu kaybedecek olsaydım, ben...... ben, ileride hiç kimsenin yüzüne bakamazdım!"
???: "Öyleyse gerçekten çok sevindim! Yardım edebilmek bir onurdur!"
Mektubu göğsüne bastıran Joshua başını eğmişti. Önündeyse gülümseyen genç bir oğlan durmaktaydı.
Yumuşak pembe saçlara ve yusyuvarlak, iri, sevimli gözlere sahip bir oğlandı. Genç yaşına rağmen güzel bir cüppe giyinmişti ve yapısıyla yaradılışı bilinmese de dostane bir hava yayıyordu.
Bu genç, mektubu kurtarmıştı. Bu yaptığı olsa olsa etkileyici diye anlatılırdı.
Joshua: "Bu arada, mektubun bana ait olduğunu nereden anladın?"
???: "Beyefendinin sağ eli mektubu yakalamak istercesine kalkık şekilde sokaktan aşağı koşturduğunu gördüm, işte böyle! Bu yüzden mektubun peşini bırakmamam gerektiğini fark ettim."
Joshua: "Haklısın, mektup kesinlikle önemli...... Ve ben de pek hızlı olamasam da arkasından koşturuyordum."
Ağır nefes alıp verişi yüzünden yavaş yavaş koşmuşken, o genç oğlanın “koşturmak” deyişini işitmek içtenlikle utanmasına yol açmıştı.
???: "Sonrasında vapur görevlisine telaşla seslendim. Kibarca rica edince de mektubu geri alabildim, yani yalnızca şansım yaver gitti!"
Joshua: ".....Yo, mütevazılık ediyorsun. Gerçekten minnettarım."
Genç oğlan gerçekten mütevazı bir tavra sahipti ve yaptığının kendi başarısı olmadığını hızlıca vurgulamıştı.
Her halükârda Joshua, yardımına ne kadar minnettar olduğunu gerçekten göstermek istiyordu.
Joshua: "Yine de bunun için sana teşekkür etmeliyim......"
Şu anda üzerinde hiçbir şey olmasa da hana yönelmişti. Fakat genç oğlanı beraberinde o kadar uzağa götürmek de hoş olmazdı.
Joshua: "Eğer sana yardım edebileceğim bir şey varsa istemen yeterli."
???: "Ah, öyleyse......"
Genç oğlan, Joshua'nın önerisi doğrultusunda utanç içerisinde kızardı.
Ve anlık bir tereddütten sonra,
???: "İşin doğrusu ben, yolumu kaybettim sanırım. Ne kadar utanç verici olsa da şu anda avare bir çocuğum, işte böyle!"
Durumunu açıklayarak Joshua’ya iyiliğinin karşılığını ödemek için mükemmel bir fırsat sunmuştu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Sokaktan aşağı alışılmadık ve mükemmel bir uyumla inen ikili, Joshua ve Schult isimli genç oğlandan oluşuyordu.
Schult: “ーーBu yüzden beni yanına alma nezaketi gösteren kişiye hizmet etmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum! Borcumun altında ezilmeyeyim diye gayret ediyorum!”
Joshua: “Bu gerçekten mükemmel! Gerçekten mükemmel, Schult-kun!”
Schult: “E-e-evet, bu sözleriniz için çok teşekkür ederim.”
Schult başı öne eğik şekilde Joshua’nın övgülerine gülümsüyordu. Onu gören Joshua ise içtenlikle hayran kalmış durumdaydı.
İyi huylu bir oğlan olduğu kesindi. Az önceki sözlerine bakılırsa güzel bir çevrede büyümediği de söylenebilirdi. Ama kader onu biriyle karşılaştırmıştı ve görünüşe göre o da kendisine bahşedilen mutluluk ve şansı kabul etmeye çalışıyordu.
Bu Joshua’nın durumuna pek benzemiyordu.
Joshua: “......Schult-kun o kişiye büyük bir saygı duyuyor gibi görünüyor.”
Schult: “Tabii ki öyle! Öyle çok ki saygı demek yetersiz gelir, işte böyle! Ah, ama, Al-sama ve Yae-sama’ya da gerçekten saygı duyuyorum. Heinkel-san’dan pek emin değilim......”
Normalde çiçek gibi gülümserken şimdi kötü bir surat ifadesine bürünmüştü. Kafasını sallayıp o yorgun ifadeyi ortadan kaldırmaya çalışan Schult göz ucuyla Joshua’ya bakarak,
Schult: “Bayımın da saygı duyduğu birileri olmalı. Değil mi?”
Joshua: “ーーHuhu, bu soruyu bekliyordum.”
Schult: “Oh! Ne havalı!”
Gözleri irileşen Schult’un önündeki Joshua suratını kaldırıp avuçlarını havaya çevirmişti. Güneş parmaklarının arasındaki boşluklardan görünüyor ve gözlerinin kısılmasına, hafif hafif soluk almasına yol açıyordu. Çünküーー
Joshua: “Güneşe bakarsan geçip giden güzel rüzgârı göremezsin. Benim için de abim benzer göz alıcılıkta bir varlık.”
Schult: “Bayımın abisi, ha! Gerçekten harika biri gibi görünüyor, işte böyle!”
Joshua: “Ha~h, haklısın! Nii-sama gerçekten harikadır. Daima her şeyi yapabilirmiş ve yapmayı deneyecekmiş gibi sıkı çalışır. Görünüşüyle de zihniyetiyle de gerçekten『En İyidir』!”
Schult: “En iyi! Sahiden mükemmel biriymiş gibi duruyor!”
Joshua yumruğunu sıkarken Schult alkışlıyordu.
Joshua’nın abisi hakkında konuştuğuna sık rastlansa da abisi hakkında bir şeyler işitişine sık rastlanmazdı. Bu yüzden beklenmedik bir sıcaklık tecrübe eden kalbi etkilenmeye başlamıştı.
Joshua’nın abisi, Julius Juukulius, sorgusuz sualsiz saygıyı hak eden biriydi.
Yaşama arzusu ruhuna güçlü bir şekilde kazınmıştı. Kendisini hafife alma gibi bir alışkanlığı olsa da çabalarının içtenlikle, objektif şekilde farkındaydı ve kendisine yardımcı olma kapasitesine tam anlamıyla sahipti.
Hiç kimse sana harika bir insan olduğunu söylemezse sen de kaçınılmaz olarak buna inanmayı bırakırdın.
Bu yüzden yalnızca beceriksizce Julius’u taklit etmekte olan Joshuaーー
“ーーーー”
Yaşanan kazanın, o negatif kazanın ardından dudaklarını mühürlemişti.
Övgü sözlerini işitir işitmez adımlarını durdurmuştu. Yürümekte olan Schult geriye dönüp suratına göz ucuyla bakarken,
Schult: “ーーBayım o onii-san’ı gerçekten seviyor gibi görünüyor!”
“ーー”
Schult: “Onu dinleyince ben bile heyecanlandım! Eğer bir fırsat olursa bayımın abisiyle tanışmayı çok isterim!”
Onun gülümsemesini gören Joshua iç çekti.
Kalbinde çatışan hisleri bastırdıktan sonra da gülümseyerek boş boş başını salladı.
Joshua: “Evet, haklısın. Nii-sama harikadır, yani Schult-kun’a iyi davranacağı da kesin. Eğer bir fırsat olursa bunu değerlendir lütfen.”
Schult enerjik bir “Anlaşıldı” ile karşılık verdi.
Joshua’nın abisiyle tanışmayı gerçekten istiyordu. Abisine övgüler dizen ve onunla tanışmayı arzulayan Schult’u görmek sahiden yürek ısıtıcıydı.
Bu sırada bu yatıştırıcı manzarayı gözlemleyen gözlerin ardında--
???: “ーーHmm. Tüm bu işler arasında yatıştırıcı bir şey.”
Omurgasına tuhaf bir his yayılmıştı. Bir sokaktalardı. Pek çok kişi geçiyor, pek çok ses işitiliyor ama tek bir ses Joshua’nın kulaklarını hiçbir kısıtlama olmaksızın sarsıyordu.
Böyle olmasa bile o kelimelerin kendisini hedef aldığını anında anlayabilirdi.
Joshua: "ーーSchult-kun, talimatlarımı dinleyip tüm gücünle koşmaya başla, lütfen.”
Schult: "Bayım?"
Sokağa ve sesin sahibine göz ucuyla bakan Joshua, Schult’un omzuna vurarak böyle söylemişti. Schult’un kafası karışsa da detaylara girecek vakit yoktu. ーーYo, zaten Joshua bile rakibin kimliği de dahil olmak üzere hiçbir detay bilmiyordu.
Fakat kalabalık dolu sokakta tamı tamına o noktaya bakan ufak tefek oğlanın hedefi Joshua’ydı ve o oğlanın zararsız biri olmadığı tek bakışta anlaşılabiliyordu.
Joshua: "Buyur, bunu al lütfen. Nii-sama’ma ya da Schult-kun'un efendisine iletirsen sevinirim."
Tutmakta olduğu mektubu kibarca uzatan Joshua bir adım öne çıktı. Mektubu alan Schult’un kafası karışmıştı. Fakat o herhangi bir şey yapamadan,
Joshua: "Koş!"
Schult talimat verildiği üzere arkasını dönerek koşmaya başladı. Tam olarak Joshua’nın söylediği şeyi yaparak kalabalığın arasında ilerliyordu. Onun uzaklaşan sırtını gören Joshua ise kafasını öne çevirmişti. ーーDiğer taraftaki kişi, dosdoğru kendisini izliyordu.
Joshua: "ーーKh ~hk."
???: "Şaşırttığım için üzgünüm, onii-san. Birazcık oynamak istesek de anneye söz verdiğimiz vakit yaklaşıyor. Artık bu işi sonlandıralım gitsin."
Joshua: "Bu konuda söyleyecek bir şeyim bile yok......"
Bir ses işitilmişti. Ve maalesef o sözlerin muhatabı olan Joshua’nın karşısındaki genci durdurabileceği hiçbir yol yoktu. Kılıç ustalığı, büyü yeteneği, vücut iradesi, onun bedeninde hiçbir şeyin etkisi olmazdı. Fakat mektubun güvenliği ve Schultーー
Joshua: "Gerçekten......"
???: "Ehh öyleyse, en içten özürlerimi sunarım, fakat vaktimiz yok. ーーİkram için teşekkürler!"
Sokak boyunca yankılanan o sesten bir delilik hissi alınıyordu. Her şeyden öte o işitiliyordu.
ーーBilinci kendisini terk etmeden önce Joshua’nın aklından belli belirsiz halde geçen şey『En iyi olan』 abisi için en ufak bir şey bile yapmayı başarıp başaramadığıydı.
#Bu hikâye güncelse -ki muhtemelen öyle- Joshua’nın karşısında bulduğu ufak oğlan çocuğu Oburluk olabilir. Onunla ilgili anıları yediyse de bu durum Julius’un birkaç bölümdür içerisinde bulunduğu tuhaf hali açıklayabilir. Ta en başta Rem’in anıları yenirken o da bilincini yitirmeden önce aklından son bir şey geçirmişti. Zaten ‘korkutucu ufak oğlan’ tam olarak oburluğu anlatan bir şey gibi… Neyse okuyup göreceğiz. Bir sonraki bölümümüz bayağı uzun, o yüzden iki parça halinde önce Subaru-Açgözlülük, sonra da Julius-Oburluk cephesini okuyacağız. Tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..