—Subaru’nun canını kaderin ellerine teslim edişinin üzerinden yaklaşık on dakika geçmişti.
Regulus: “Hadi ama! Bir kere olsun bir şey uğruna mücadele edeceksen itaatkâr bir şekilde şurada ölmeye ne dersin?”
Subaru: “Uaaah!”
Regulus evi tekmelemiş, korkunç bir hassasiyetle parçalamış ve desteğini yitiren bina çaresizce devrilmişti.
Yıkıma eşlik eden enkaz bulutu etrafı dolduruyor ve kendi görüşü de bulutlanan Regulus, sabırsızca dilini şaklatıyordu— dinlediği ufak seslere bakılırsa Subaru yeniden tuzaklarını tüketen savaş alanına dönüyordu.
Regulus: “Dur durak bilmeden hareket halindesin… adamakıllı saldırmak nedir bilmez misin sen? O orospuyla arandaki ilişkiyi zerre kadar umursamasam da onların kralı falan olduğumu iddia etmene rağmen savaşma yolun bu mu!?”
Subaru: “Canın ne isterse söyle, tatmin olana dek konuş dur!”
Regulus: “İşte buradasın!!”
Subaru Regulus’un kötü niyetli mırıldanmalarını çürütmeye çalışsaydı karşılığında alacağı bir avuç kum, canını yitirmesine yol açacaktı.
Çünkü onun kaçıp uzaklaşmasının hemen sonrasında, ardında gizlenmekte olduğu kaya buharlaşmıştı.
Buna maruz kalmak ölümcül bir yaralanmaya sebep olabilir, tek bir saldırıda aniden ölümü tadabilirdi.
Şu ana dek mucizevi bir şekilde Regulus’un tüm saldırıları başarısız olmuştu. Temas etmek her şeyin sona ermesi anlamına gelecekken bunun için talihe şükretmek birazcık uygunsuz kaçabilirdi.
Subaru: “Konsantre ol! Konsantre ol! Konsantre ol!”
Soluklanıyor, terlerini siliyor, tüm dikkatini kaçınma hazırlıklarına veriyordu.
Yükselen tozlar tarafından yüzü lekelenen Subaru, toz tadı aldığı bir ağız dolusu salyayı tükürdü.
Parkur eğitimlerinin sonucu kendisini gösteriyordu.
Egzersizlerinin amaçsız olduğu günlerin aksine önünde bariz bir amacının olması Subaru’nun ruhsal durumunda inanılmaz bir etki yaratıyordu.
Yeni Roswaal Köşkü yakınlarındaki ormanda her gün, hastalanana dek bu eğitimi tekrarlayarak harcadığı vakitler— boşuna değildi.
Subaru: “Hah, ne olursa olsun, hah, en fazla bir amatörün yeteneğiyle didinen herifin tekiyim…!”
Ama yine de bir Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposunu durduran bir herifti.
Savaş alanının durumunu ve Subaru’nun şahsi kabiliyetini düşününce özel bir şey başardığını söylemek abartı olmazdı.
Eğer Pristella Cadı Tarikatının günahkâr ellerinden sağ salim kurtulmayı başarabilecekse Subaru da birazcık daha katkı sağlamak adına ne gerekirse—
Subaru: “Bu yüzden……!”
Regulus: “Bu şeylerle vakit öldürmeye çalışmaya devam mı edeceksin, gerçekten senin gibi birinin benim karşımda tehdit teşkil edebileceğini mi sanıyorsun? Yalnızca [Açgözlülüğün] sırrını bir parça çözdün diye bunu benim karşımda durma kabiliyetiyle karıştırma hatasında bulunma!”
Soluklanma fırsatı bile tanımayan öfkeli Regulus, yıkımının menzilini arttırmıştı. Artık Subaru’yu öldürmek adına verdiği ikincil zararları umursamıyordu.
Güzel manzarasıyla ünlü Pristella, Cadı Tarikatının suçları yüzünden o manzaraları yavaş yavaş yitiriyordu.
Kanal üzerinde uzanan taş köprü parçalanmış, camlarla titizlikle dekore edilmiş mağaza yok edilmişti. Manzarayla uyumsuz şekilde titreşen camların ışıltılarında tuhaf bir güzellik bulan Subaru ise sağ ayağına güvenip yıkımın momentumundan faydalanarak kaçıyordu.
İronik bir şekilde gücünün kaynağı sağ ayağıydı.
Evet, Subaru’nun hayatının bağlı olduğu şey, kim birli neyle enfekte olan o simsiyah sağ ayağıydı.
Kırbacını öne doğru savurarak yatay doğrultulu binaların yağmur oluklarını kavrıyordu. Ve kırbacının gerginliğine güvenip yere sertçe basarak duvar boyunca koşarcasına sokakları aşıyordu— bu şekilde o günahkarı irileşmiş gözleriyle kasten kendisini izlemeye zorlarcasına Regulus’un yanından geçerken de ekstra bir tahrik amacıyla dilini çıkarttı.
Regulus: “Senin!! Senin değerine dair zerre kadar fikrin yok!!”
Bu sırada Regulus’un savurduğu kolundan fırlattığı taş uzaklara uçtu ve kırbacının momentumunu kullanarak kaçan Subaru’yu tam anlamıyla ıskaladı.
Subaru herhangi bir saldırı gerçekleştirmeyi aklından bile geçirmiyor, yalnızca kaçış taktiklerini kullanıyordu.
[Açgözlülüğün] ellerinde ölenlerin canlarını verme sebebi abartılı cesaretleriydi. Güçsüz, kırılgan ve kaçma konusunda inatçı birinin kaybetmeyeceğiyse kesindi.
İşte bu yüzden bu talihsizlik burada sonlandırılabilirdi.
Bu uğurda—
Subaru: “Hala hazır değil mi, Emilia? —Bu herifin, kalbi!”
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Emilia: “Aranızda… herhangi bir ipucu bulan yok mu?”
Yardım etmeye söz veren kadınların önündeki Emilia, olasılıkların gizemini kabullenerek dudaklarını ısırmaktaydı.
Toplanan elli üç kadın ise Emilia’nın sorusu karşısında birbirlerine attıkları bakışların ardından nihayet güçsüzce başlarını sallayarak karşılık verdi.
Sylphy: “En içten özürlerimi dilerim. O adamın kontrolünü bir kenara atıp sana yardım etme isteğimiz kesinlikle samimi. Ancak…”
Pişmanlıkla başını eğen kadın, diğer tüm kadınların temsilcisi olan Sylphy isimli sarışındı.
Regulus’un tüm karıları arasında mevcut durumla ilgili en bilgili olan oydu ve bu yüzden bir nevi temsilci halini almıştı.
Sylphy: “O adamın bize önemli bir şey yerleştirebileceği fikrine inanmakta zorlanıyorum. Bize karılarım, gelinlerim falan dese de… gerçekten karı koca gibi davrandığımız bir an, bir kez olsun yaşanmadı.”
Emilia: “Regulus’un süüper sorunlu biri olduğu söylense de mesele bu olmamalı. Regulus’un… [Aslan Kalbi] kesinlikle, kesinlikle size yerleştirilmiş olmalı.”
İpuçlarının eksikliği yüzünden Sylphy’nin cesareti kırılmaya başlasa da Emilia’nınki kolay kolay kırılmayacaktı.
Sylphy ve diğer kadınlar en sonunda kendi iradeleriyle Regulus’un pençelerinden kaçma kararlılığına erişmişlerdi. Ve bu, çözüm sürecinin yalnızca başlangıcıydı. İlk adımda cesaretlerinin kırılmasına asla izin verilemezdi.
Emilia’ya gelince, Subaru’ya en ufak bir şüpheye yer olmaksızın inanıyordu.
Subaru harika biriydi. Yalnızca Emilia’nın bilmediği pek çok şeyden haberdar olmakla kalmıyordu, aynı zamanda bilgilerini ve yaşam dolu mizacını kullanarak o güne dek karşılaştıkları tüm tersliklere bir çözüm getirebilmişti. İşte bu yüzden,
Emilia’nın Regulus’un otoritesinin [Aslanın Kalbinde] yattığına dair hiçbir kuşkusu yoktu.
Tabii bu düşüncesizce davrandığı ya da körü körüne bir güvenle hareket ettiği anlamına gelmiyordu.
‘Subaru öyle söylüyorsa tamamdır’ gibi bir durum söz konusu değildi. Subaru bile bazen hata yapar ve başarısız olurdu. Ama o hataları mutlaka düzeltirdi. Ya da Emilia onun elini tutup ona yardım edebilecek bir güce dönüşürdü; Emilia’nın ona olan güveninin kaynağı da buydu.
Emilia: “Subaru [Aslanın Kalbinin] kadınların içerisinde olması gerektiğini düşünüyor…”
Düşüncelere dalmış bir edayla çenesine dokunan Emilia, Subaru’nun kendisiyle paylaştığı [Açgözlülüğün] gücünün sırlarına kafa yoruyordu.
—Bir nesnenin zamanını durdurabilen, değişmeden kalabilmesini sağlayan bir otorite.
Başta böyle bir gücü akla yatkın bulmasa da bu açıklamayla pek çok parçanın yerine oturduğunu fark etmişti.
Peki bu gerçeklikte böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Bir belirsizlik olmasındansa şöyle demek daha uygun olabilirdi—
Emilia: “Ortada süüüper akıl almaz bir güç var.”
Belli ki bu, bir İlahi Korumadan bile daha mantıksız bir şeydi.
Maalesef bir İlahi Koruması olmayan Emilia, İlahi Korumalar tarafından kutsananların gücünü algılayamıyordu.
Ancak Regulus’ta benzer bir şeylerin varlığını sezebiliyordu. Bu otoriteler İlahi Korumalardan çok daha acımasız ve çirkin şeylerdi.
Emilia: “Kalp, kalp…”
Emilia için en kötü senaryo bu kadınlardan birinin gerçekten de suç ortağı olarak Regulus’un gerçek kalbiyle bağlantılı olması olurdu. İşte bu gerçek gelin Regulus’un tarafını tutabilir ve kalbini Emilia’dan gizleyebilirdi.
Emilia: “——”
Düşüncelere dalan Emilia’yı kendi haline bırakan gelinler Sylphy’nin etrafında toplanmış, bir ipucu bulmak adına eski konuşmalarını gözden geçirmeye başlamıştı.
Emilia’nın ametist gözleri ciddi bir tartışma içerisindeki kadınların suratlarını dikkatlice ölçüp biçmekteydi.
Aynı zamanda bedenlerinde bir değişiklik aramak adına mikro ruhlarını da göndermişti. Aslında bu mikro ruhlar kişilerdeki değişiklikler konusunda çok hassas değildi, dolayısıyla iş birliğine davet ettiği kişileri onlarla test etmesinin hoş olmadığı kesindi.
Fakat Emilia’nın kuşkuları “Kuşkulanmak istemiyorum” düşüncesinin frenleyebileceği noktayı çoktan aşmıştı.
Ruhlar: “Mmm……”
Mikro ruhlardan bir yanıt gelmişti.
Kesin olduğu söylenemese de kadınlarda bariz bir tepki yoktu. Emilia’nın gözlemleyebileceği çerçevedeki kadınların hiçbiri Regulus’un suç ortağı olarak hizmet etmiyordu.
Öyleyse akla gelen tek olasılık—
Emilia: “Eh?”
Bir anda saçlarının çekiştirildiğini hisseden Emilia kafasını kaldırdı.
Gözlerinin önünde görüş alanında mavi ışıltılar taşıyan bir mikro ruh dans ediyordu. Gelinlerden birini izlemesi gereken mikro ruh, Emilia’ya bir şey söylemek istercesine havada sallanıyordu.
Ruhun hareket rotasını gözleriyle takip eden Emilia, onun Sylphy’e ilerlemekte olduğunu fark etti. Regulus’a ayaklanan kadınlar korosunun solisti olarak Sylphy de sıkı bir şekilde gayret etmekteydi.
Mikro ruh, kadının arkasında bir aşağı bir yukarı belirip kaybolmaya başlıyordu.
Emilia: “Hey, bir saniye konuşabilir miyiz?”
Emilia’nın seslenişini işiten Sylphy şaşkın bir ifadeyle arkasını döndü. Emilia ise varlığıyla kadının göğsünün yakınlarındaki varlığını vurgulayan mikro ruha göz ucuyla bakış atarak Sylphy’e yaklaştı.
Sylphy: “Ne oldu?”
Emilia: “Bir saniye müsaade et lütfen.”
Emilia dışında hiçbir kadın, fiziksel formu olmayan mikro ruhları göremiyordu. Yani mikro ruhlar iletişim kurmak adına ne kadar çırpınırsa çırpınsın Emilia dışında herhangi birine ulaşamazlardı.
Dolayısıyla Emilia bir anda elini göğsüne uzatınca Sylphy, şok olmuşçasına kafasını çevirdi.
Sylphy: “Eh? Eheheh?”
Emilia: “Bekle bir saniye, sessiz ol lütfen. Bir şey kontrol ediyorum.”
Sylphy: “Ne kontrol ediyorsun, hey, ne kontrol ediyorsun…?”
Yanakları kızaran Sylphy şaşkınlığını gizleyemeden Emilia’yı sorguluyordu.
Ardından Emilia ciddi bir ifadeyle Sylphy’i yanıtladı.
Emilia: “Kalbinin, ritmini.”
Sylphy: “——!”
Emilia: “Çünkü ben bir ruh sanatları kullanıcısıyım. Asıl partnerim şu anda yanımda olmasa da mikro ruhlarla iletişim kurabiliyorum. Mikro ruhlardan bedenlerinizi araştırmalarını istedim ve yalnızca senin kalp atışında bir tuhaflık olduğu yanıtını aldım.”
Sylphy: “Kalbimde mi……?”
Sylphy yutkundu.
Tamamıyla hayretler içerisinde bir ifadeye sahipti. Şok olması gayet normaldi. Sonuçta daha yeni [Aslanın Kalbi] meselesinin özetini işitmişken şimdi kalp atışlarının farklı olduğu söyleniyordu.
Ve işler bu noktaya vardıysa bunun tek bir açıklaması olabilirdi—
Emilia: “Bu çok fazla… Regulus kalbini karısı olduğunu iddia ettiği birinin kalbiyle birleştirmiş…!”
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Regulus: “Nasıl bakarsan bak, saygıdeğer söylemlerini ezberden okurken erdemli bir resim çiziyor olsan da vakit kazanma mücadelenin meyve vereceği fikrine nereden kapıldığın benim için tam bir gizem. Ve gücümü nasıl algıladığını bilemesem de açıkça anlamışken mücadele etmeye devam etmek mi istiyorsun gerçekten?”
Kanlı Subaru’ya göz ucuyla bakan Regulus, zaferiyle övünmek istercesine yüzünü havaya kaldırmıştı.
Yere yığılı halde bir binanın yanında yatarak acılı nefesler alan Subaru’nun suratının yarısı taze kanlarla lekelenmişti.
Subaru: “Ah, guu…”
Regulus: “Sağda solda koşuşturmana müsaade ediyor olsam da bir kez düştüğünde cidden can sıkıcı oluyorsun. Eh, beklenen de buydu zaten. Aksi mümkün değildi. Seninle benim aramdaki farkı düşününce bu, hasat bittiğinde mahsulü toplamak gibi bir iş. Bununla birlikte, nihayet, ekstradan nahoş bir tatsızlık olmadan sona ulaştık.”
Yere yığılıp kalan Subaru’ya yaklaşan Regulus’un topukları, ezmekte olduğu kayaları parçalıyordu. Otoritesi kendisine tanık olunmasını istermişçesine hala aktifti.
Regulus: “Özetle, bunun haddinden fazla küstah benliğinin hatası olduğunu düşünmüyor musun? Şu ana dek senin gibi beni dövmek veya bana karşı ayaklanmak isteyen pek çokları oldu. Ama o kişilerin tek bir tanesi bile kılıma dahi dokunamadı. Arzuları yeteneklerinin yerini alanların kaderi budur; bu kati bir doğa kanunudur. Anlıyor musun?”
[Açgözlülük] Günah Başpiskoposu arzuların doğasını tartışıyor, abartılı arzularının kurbanı olmaya göz yumanlara yönelik küçümseyişini dile getiriyordu.
Bir arzuya sahip olmak anlamsız bir mücadele yaratırdı. Bir arzuya sahip olmak sonu olmayan bir açlık yaratırdı. Bir arzuya sahip olmak sınırsız bir acımasızlık yaratırdı.
Tam da bu sebepten ötürü, istek ve arzu sahibi olmamak kıymetliydi.
Zayıfsanız yeteneğiniz olması için dua etmekle yetinmeniz en uygun seçenekti.
Regulus: “Yalnızca mevcut olandan memnuniyet duymak kafidir, kabiliyetlerinin ötesindekini arzulamak kişiyi kendi yıkımına götürür. Ardı ardına biriktirip de öğrenmeyi reddeden sizler gerçekten umutsuz bir yaratıklar silsilesisiniz.”
İç çeken Regulus bir elini beyaz saçlarında kaydırarak bir trajedinin sancılarından sarhoş olmuşçasına kafasını salladı.
Fakat sesindeki keder sahiciydi. Regulus kalbinin derinlerinden geçenleri söylüyor, Subaru ve kendisi dışındaki diğer fertlerin aptallığı karşısında iç çekiyordu.
Bu, her şeye gücü yeten birinin kendini beğenmiş ve tespit edilemez bir yalnızlıkla yüklü sesiydi.
Subaru: “Ben… ölmeden önce… senin… gücünün…”
Regulus: “Hah? Aah, [son arzun], öyle mi diyorsun? Bu kadar modası geçmiş bir şeyi bilip kullanmana şaşırdım. Beni alakasız bir bilgi dağarcığıyla yendin, bunu mu söylemeye çalışıyorsun?”
Nefesinin tükenmesine ramak kalmış ve son bir yanıt almayı arzuluyormuş gibi görünen Subaru’ya bakan Regulus kahkaha attı. Tek bir kaçış rotası olmayan Subaru’nun kederli varlığını bekleyen tek şey ölümdü.
Regulus: “Ehh, bu noktaya kadar geldin zaten. Ben de son anında önemsiz benliğine çabaların için bir ödül vereceğim. Sana söyleyeceğim şey, canının son damlasına dek heba ederek vakit kazanmaya çalışmış olmanın, tamamıyla anlamsız olduğu.”
Subaru: “Anlamsız… derken…”
Regulus: “Gerçekten çok basit. Senin ve o kadının aramakta olduğu kalbim sahiden de karılarım tarafından taşınıyor. —Ama kimin taşıdığına gelince, bunu ne ben biliyorum ne de onlar biliyor. Eşit haklar ve eşit bölünmüş sevginin yanı sıra taşıdıkları sorumluluklarla yükümlülükler de eşit.”
Hayretler içerisinde kalan Subaru’ya omuz silken Regulus, “Ehh, böyle bir şey işte.” diyerek devam etti.
Regulus: “Birden fazla kadınla evlenenlerin hepsine eşit muamele göstermesi gerekir. Birkaç akıllıca gerekçeye ek olarak yalnızca bu eşitliği sergileyenlerin otoritelerini kullanmalarına izin verilebilir. Başka bir deyişle hayatım üzerine kumar oynuyorum. Sevgimi onlara mütemadiyen beyan ediyorum.”
Subaru: “Peki karılarının kalbinin durumundan haberdar olmama sebebi?”
Regulus: “Öyle belirgin, karmaşık bir sebep yok. —İnsanlar her gün sürekli olarak kendi kalp atışlarını duyuyor, herhalde hala buna aldırış eden yoktur, değil mi?”
Ağzı açık şekilde gülen Regulus’a bakmakta olan Subaru birden aydınlandı.
Regulus’un kalbini saklamak için kullandığı yolu, o korkunç metodu anlamıştı.
Sade ve etkiliydi, aynı zamanda diğer tüm metotlara nazaran daha koruyucuydu.
Subaru: “Kendi kalbin ve karılarının kalpleriyle, sen…!”
Regulus: “Kocasının varlıklarını korumak kesinlikle kadının sorumlulukları arasındadır. Ama gördüğün üzere ben, arzuları olmayan bir adamım. Bu yüzden benim sizin gibiler gibi anlamsız çoklukta malım mülküm yok. Dolayısıyla karılarıma emanet ettiğim şey varlığımın ta kendisi… Bu görkem, eşler arasındaki sevginin özü değil de nedir?”
—Mide bulandırıcı.
Regulus’un kasti merhametsiz otoritesi. Kötü niyet olmaksızın, kınama olmaksızın, bunun doğal düzen ve süreç olduğuna inanıyordu.
Subaru Emilia’yı kiliseye göndermeden önce [Aslanın Kalbinin] gizli metotlarıyla ilgili pek çok tahmin yürütmüştü. Ama nereden bakarsa baksın bu, o tahminlerden biri olmamıştı.
Ayrıca hiç kimse bu işi bozamazsa—
Subaru: “Mantığın çok ötesinde bir şey… Emilia, bu konuda hiçbir şey yapamaz.”
Az önce Regulus’un gurur dolu bir suratla böbürlendiği şey gerçekten de [Aslanın Kalbinin] bütününü teşkil ediyorsa bunu bozmanın da bir yolu olmalı demekti. Eğer bunu Emilia’ya söyleyebilirse belki de çabucak icabına bakabilirdi.
Ama ortada bir olasılık meselesi yoktu, doğruluk meselesi vardı.
—Yani bir ölüm kalıma karar verme meselesi.
Regulus: “Hah? Hey, sen…”
Subaru mide bulantısı dolu bir ifadeyle ayaklanırken Regulus, idrak edemeyen bakışlarıyla onun kendisine bakışını izliyordu.
Şehrin yıkımına kapılan ve o ana dek ölüm döşeğindeymiş gibi davranan Subaru, dizlerindeki tozları silkeleyerek ayaklanmış halde gözlerini Regulus’a dikmişti. Bir an sonra da Regulus’un hayretini fark ederek bir “aah” sesiyle kaşlarını kaldırdı.
Subaru: “Ölü taklidi yapıyordum… ah, yo. Ölüm döşeğinde taklidi yapıyordum. Uçan taşlardan biri alnımı sıyırınca şansımı bir deneyeyim dedim, hepsi bu.”
Yüzüne kanlar yayıp ıstırap içerisindeymiş gibi davranarak bu ana ulaşmıştı.
Ağzı kulaklarında bir gülümseme takınan Subaru, oyuna getirdiği Regulus’u izliyordu.
Subaru: “Sana güvendim. Ölmekte olan bir düşmanı karşında bulunca galibiyetinle böbürlenip durmaksızın abuk sabuk konuşacağın kesindi.”
Regulus: “——!”
Subaru: “Vuaaa!”
Bir sıçramayla yükselen Regulus’un bedeni dosdoğru ilerlemeye başlamıştı.
İnanılmaz çevik bir şekilde ve iğrenç doğallıkta hareketlerle dümdüz bir hatta uçuyordu. Bu nadir rastlanır anda erişebileceği hız, Reinhard’ı bile şaşırtacak yeterlilikteydi.
Fakat o mekanizmayı göremedikçe anlayışı sınırlı olacaktı.
Subaru: “Fuuu!”
Sağ ayağıyla ivmelenen Subaru, bedenini hiç tereddütsüz sola uçurdu. Böylece hedefi doğruca Subaru’ya çarpmak olan Regulus, [doğrusallığın] sınırlamasıyla engellendi.
Özetle Regulus’un anlık insanüstü kabiliyeti fiziksel formunu dondurmasının sonucuydu. Bedeninin zamanı dünyadan ayrılmış ve müdahale göremez hale gelmişti, adamın gücü buydu. Aniden bu şekilde saldırıya geçtiğinde ne yerçekimi ne hava direnci ne de eylemsizlik, hiçbiri ona engel olamazdı.
Daima etkin değildi, sebep de büyük olasılıkla birtakım kısıtlamalar olmasıydı—
Regulus: “—Aaah, seni piç!”
Subaru: “Esas bağırmak isteyen benim…! Emilia’ya ulaşmanın bir yolunu bulmalıyım…”
Regulus’un kalbinin pozisyonuyla ilgili mutlaka iletişime geçilmeliydi.
İletişime geçilmeli ve seçimler yapılmalıydı. Söz konusu yöntem—
Şehri kurtarmak için Emilia’ya ihtiyaç vardı.
Subaru: “Emilia…”
Momentum toplayan Regulus’un aksine Subaru, Emilia’nın olması gereken kilise istikametine bakıyordu.
Yıkık dökük, harap olmuş sokağın, Regulus’un yolunun düşmemesi gereken sokağın ortasında yarı yıkık halde bir kilise duruyordu.
—Ve bir an sonra tam da orası mavi beyaz bir ışıltıyla yutuldu.
#Subaru’ya bak sen ya… Duvardan
duvara kırbacını savura savura atlayıp ilerliyor, kafasını çalıştırıp yetenekleri
çözüyor, planlamalar yapıyor, bir de ölüyormuş gibi yaparak Regulus’un ağzından
laf alıyor. Nereden nereye be arkadaşlar…
Kalp meselesine tamamen açıklık getirmiş olmasalar da pek yakında çözüp bu işe bir
son getireceğiz gibi görünüyor. Bakalım nasıl bir son olacak, bir sonraki
bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..