ーーSu Kapısı Şehrinde Cadı Tarikatıyla yaşanan amansız çatışma sona yaklaşıyordu.
Şehrin doğusunda insanı kafasını kaldırıp bakmaya zorlayacak yükseklikte buz sütunlarının yükseldiği, buzlarla kaplı ıssız bir kilise duruyordu.
Şehrin kuzeyindeki kanallar bir anda alev almış, akkor hale gelmiş taş anıt un ufak olmuştu.
Şehrin batısındaki kanalların bir kısmı yok olmuş ve suların yeraltına doluşu taşkınla sonuçlanmıştı.
Şehrin merkezinde, yetilerinin özünü oluşturan belediye binası temelini yitirmiş, şeklinden olmuştu.
Düşmanlıkların başlangıcı çeşitli alanlarda ağır hasarlara sebep olmuş, Cadı Tarikatı olarak tanınan varlığın tehdidi şehre izini bırakmıştı. Fakat o tehditlere direnen ve meydan okuyanlar, sınırlı savaş potansiyeliyle defansif bir mücadele veren ve amaçlarını yerine getirmeye çalışanlar da vardı.
Peki su kapısı şehrinde verilen mücadeleler arasında işlerin iyi ilerlemediği söylenebilecek bir savaş alanı varsa, o hangisi olabilirdi? Belki de bu savaş alanı olduğu söylenebilirdi.
ーーEvet.『Oburluk』Günahını temsil eden Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposu Ley Batenkaitos ile öngörülmeyen ve beklenilmeyen bu karşılaşma.
Ley: “Haha~! Böyle, olmayacakolmayacakolmayacakolmayacakolmayacakolma~yacak~! Seninle ilgili yanlış giden ne, ne yapmak istiyorsun, ne yapacaksın, sana ne oldu!?”
Herkes tarafından 『Kanal Sokağı』olarak bilinen bu nokta, ince ve kıvrımlı kanallarla doluydu.
Kanal Sokağının açık meydanında tek başına dikilen minyon bir siluet kuvvetli kahkahalar atıyor, hızlı ve sert bir şekilde zıplayıp duruyordu.
Kısa uzuvlarını kullanan ve uzun, koyu kahve saçları savrulan bu siluet, genç bir oğlana aitti.
Ergenliğin ortalarındaki bu oğlanın bedeni yalnızca birkaç parça paçavrayla kaplıydı, dolayısıyla ilk bakışta serseri çocuğun teki zannedilmesi tuhaf olmazdı.
Fakat dış görünüşünü bir özelliğinden ibaret görüp göz ardı etmenin zor olmadığı söylenemezdi, aksine, bu izlenim gerçek benliğine de yansıyordu.
Bu da yetmezmiş gibi, o kuvvetli kahkahalar atan oğlanın varlığı bütünüyle heterojen, çarpık ve tiksindiriciydi.
Tüm bedeninden yayılan ezici baskı tek bakışta anlaşılabiliyordu. İnsanların normal, günlük hayatlarında parçalaya ayırıp ihmal ettiği o içgüdü parçalarını devreye sokan ölümcül bir delilik söz konusuydu.
Sadece bu bile herkesin o varlığın anormalliğini dikkatlice gözlemlemesine yetiyordu.
İnsanlık alemini, insani arzuları ve insan toplumunu ayaklar altına alan bir kafirdi.
Bir Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposu, insan kalbini ve bizzat insanlığı tekmeleyen büyük bir iblisti.
???: “Rakip tek bir çocuktan ibaret! Etrafını sarın ve kaçmasına izin vermeyin! İndirin onu!”
???: “Aynen, yalnızca bir velet! Yakalayın ve parçalara ayı~rın!”
Komut veren yüksek sesler gencin sinir bozucu kahkahalarıyla üst üste biniyordu.
Kendisine yaklaşan adamlara bakan『Oburluğun』 Ley Batenkaitos’u öne çıkmıştı ve geri çekilmek yerine son derece laubalice aradaki mesafeyi kısaltıyordu.
Ley: “ーー~tsu.”
Bu sırada konuşmaya bir son veren beyaz cüppeli adamlar, Batenkaitos’a doğru sıçradı.
Bu beyaz cüppeli adamların her biri Kiritaka tarafından geride bırakılan『Beyaz Ejderin Pulları』 organizasyonu paralı askerleriydi. Ellerinde tuttukları kısa kılıçlarla 『Oburluğa』 dört bir yandan saldırıyorlardı.
İşbirliğinde hiçbir uyumsuzluk olmayan bu senkronize saldırı karşısında Batenkaitos,
Ley: “Yıpranmış noktalar var, böyle olmaz.”
Diyerek “mükemmel düzenlenmiş” saldırıdaki boşluğu bulduğu gibi minimal hareketlerle kılıçların dördünden kaçındı.
Bedeninin pozisyonunu değiştirip kılıçlardan kaçındı, bir kılıcı sağ koluna bağlı hançerle kesip indirirken bir adamın gövdesini tekmeledi, kuşatmayı yardı. Önünde kolları bağlı koca bir figür durmaktaydı.
???: “O-O~h! Amma çaresizsin, ha, se~n!”
O figür Felt’in refakatçisi, Gaston’du.
Günah Başpiskoposunun hançerlerinden birini gizli tekniğini kullanarak atlatmıştı ve şimdi bedeniyle Batenkaitos’a doğru hücum ederek onu indirmeye çalışıyordu.
Onu gören Batenkaitos önce gözlerini devirdi, sonra da kısaca gülümsedi. Yaşına uygun bir gülümsemeydi. Fakat ağzındaki keskin dişler tedirginlik ve endişe uyandırıyordu.
Ley: “İyi gidiyor gibi görünüyorsun, amca. Fena değilsin!”
Gaston: “Daha amca denecek yaşa gelmedim…… hey o~ğlan!?”
Batenkaitos zıpladı ve sağ bacağı, üzerine atılmış olan Gaston’un suratının yan tarafına indi.
Yanaklarına bu darbeyi alan Gaston ise afallayarak Batenkaitos’a nefret dolu bir bakış attı.
Aynı hançer saldırısı gibi bu saldırı da Gaston’a etki etmemişti. Prensibi belirsiz olsa da Gaston’un bedeni saldırıların etkisini tamamıyla bertaraf edebiliyordu.
Bu şekilde kollarını iki yana açan Gaston, sürekli hareket halinde olan 『Oburluğu』kavrarken ーー
Ley: “Yumruk Kralının Avcuーー”
Bacaklarını havada tutan Batenkaitos bir şeyler mırıldandı. Ve avcu Gaston’un gövdesiyle temas etti. Tekmeye kıyasla hiçbir hız ve kudret taşımayan bir hamleydi, basit bir dokunuştan ibaret gibiydi.
Ancak kolunu hafifçe ittiği saniyede Gaston’un bedeni kıvrılarak yere çöktü.
Gaston: “Ugh, ghu~e!?”
Ve diz çöken Gaston mide sıvılarını kustu.
Hemen önünde yere çöken bedenin yanından geçen ve kuşatmayı aşmış olan Batenkaitos, arkasını dönerek boynunu eğdi.
‘Elinizden gelenin hepsi bu mu?’ sorusunu ima eden bir hareketti ve『Beyaz Ejderin Pulları』 gururlarının zedelenişini görmeleriyle oluşan ciddi ifadelerini gizleyemiyordu.
Beyaz Ejderin Pulları: “Seni canavar……!”
Birinin ağzından kaçan bu kelime, Batenkaitos’un kabiliyetinin bariz kanıtıydı.
O acı dolu sesin içerisine belirsiz bir kıskançlık karışmış olabilirdi ya da belki de yalnızca kulağa öyle gelmişti.
???: “…… İşi sonlandıracak bir darbe indirme şansımız varsaydığımızdan daha düşükmüş.”
Daha hoş bir ışıkla resmedilse bile mücadele denilemeyecek savaş alanını izleyen Otto, kuru dudaklarını yalayarak çaresizce kafasını çevirdi.
『Oburlukla』yapılan bu yüzleşmedeki savaşma potansiyelleri, düşmanla doğrudan çatışma durumunda, hiçbir şekilde güvenilesi değildiーー tabii ki hepsinin canını riske attığı doğruydu ama yine de eksiklik çektikleri bir gerçekti.
Otto: “Üstüme böyle iyi bir kısmet yağmasını bekleyecek kadar şansıma güvenmiyorum.”
Otto Suwen’in hayatı zorluklar ve adaletsizliklerle el ele geçmişti. Otto iyi şans denen şeyin esasında var olmadığına ve yalnızca kişinin kendi sıkı çalışması, hazırlıkları ve eylemleriyle var olabileceğine inanıyordu.
Onun şansı baş belası bir İlahi Koruması olması, anlayışlı bir yuvada doğması ve hayatının bir Günah Başpiskoposunu öldüren Subaru tarafından kurtarılmasından ibaretti.
Bunlarla tüm şansını tükettiğine inandığı için kötü şansı konusunda gereksiz negatiflikler yapmıyordu.
???: “Nii-chan’ın getirdiği Su Ejderi daha fazla kullanılamaz, değil mi?”
Kendi düşüncelerine dalmış olan Otto’nun yanından seslenen kişi, aynı durumu izlemekte olan Felt idi.
Kan kırmızı gözlerinin bakmakta olduğu noktaysa『Oburluk』 ve diğerlerinin kılıçlarını çarpıştırdığı yerin diğer tarafıydıーー yani taş kaldırımda uzun boynu seğirerek ölüm döşeğinde yatmakta olan Su Ejderi.
Otto tarafından çağrılan zavallı Su Ejderleri Batenkaitos tarafından ezilip geçilmişti ve maalesef yeniden ön cephelere dönmeleri mümkün görünmüyordu.
Otto: “Ne yazık ki onları daha fazla zorlayabileceğimi sanmıyorum. Bunlar buraya gelmeden önce konuştuğum tüm su ejderleriydi…… Diğer su ejderleriyle de konuşup aynı şeyi yapmalarını sağlayabilirim ama, onları kaçmak için kullanmak ister misin?”
Felt: “Bu şaka can acıttı. Diva kaçışı yanılgısı hoş olsa da kozumuz tek değil, iki parçalı. İkincisiniyse, eh, ben hazırlıyorum.”
Diyen Felt, göz ucuyla narin bedeniyle kavramış olduğu uzun ince pakete baktı.
Beyaz bir kumaşa sarılı 『Kozu』 refakatçisinin getirmiş olduğu büyülü silahtı. Reinhard’ın bile ondan kaçınamayacağını söylese de kullanımı uğraştırıcı bir mekanizma gerektiriyordu ve süreç tamamlanmadıkça kullanılamıyordu.
Felt: “Ayrıca o diva kaçışını yanılgısını bir kenara bırakırsan, nii-chan veya ben, istesek de kaçamayız. Çünkü o piç bizi hedef alıyor gibi görünüyor.”
Otto: “Dürüst olmam gerekirse mazur görülmeyi en çok istediğim konu bu.”
Otto, burnundan derin bir nefes alan Felt’in bu sözleri karşısında kederli bir şekilde omuzlarını düşürdü.
Fakat bu sözleri reddedebilecek konumda değildi, çünkü o hiddetli çarpışmanın ortasında bile kendisine atılan sıcak bakışların gücünü hissedebiliyordu.
Batenkaitos samimi bir şekilde iç çekiyor, nemli gözleri ve kızaran yanakları sıklıkla Otto’ya çevriliyordu.
Hasat etme arzusunu çağrıştıran bakışlar olsa da ardındaki esas ima, acıkmış amansız bir yaratığın gizlediği iştahıydı.
Yırtıcı yaratığın zevkine göre birinci sınıf kan damlaları yalnızca ondaydı. Bu hiç onurlandırıcı olmasa da ortamdaki üç kişi de Batenkaitos’un estetik takdirle dolup taşan gözlerinin farkındaydı.
Otto, Felt ve『Beyaz Ejderin Pullarına』liderlik eden dağınık sakallı adam. O adam adamlarına emir veriyor, ardı ardına Batenkaitos’la çarpışıp hızlıca konumuna geri dönüyordu.
Ciddi surat ifadeli adam savaştan sıyrılıp çevik adımlar eşliğinde şartları düşünürken de,
Beyaz Ejderin Pulları: “İsmi Dynas. Genç efendimizin kaçışı onun sayesinde başarılı oldu.”
Otto: “Bunda başarılı olmak Felt-sama’nın grubunun kazanımı oldu. Üstüne Kiritaka-san’ın kaçışının da galibiyetimize yardımı dokundu. Böylece……”
Buradan kaçmış olan Kiritaka Otto’nun talimatları doğrultusunda hareket edecek olursa farklı bir olasılık doğabilirdi. Maalesef bu daha ziyade bir dua olsa ve hiçbir dayanağı olmasa da her halükârda gidişat olumsuz olmamalıydı.
Kazanmak, galibiyete erişmek için daha çok yol olması asla negatif bir şey olamazdı. O yollardan herhangi biri açıldığı sürece geriye kalan yalnızca beklemek ve neler olacağını görmekti.
“ーーーー”
Sessizce kafasını sallamakta olan Otto’yu gören adamーー Dynas, önce şaşkın bir ifadeye büründü, sonra da bu ifadeyi değiştirdi. Bu da ikna olmanın rengiydi.
Dynas: “Anlıyorum, duyduğum gibi olmalı. Cadı Tarikatının üst rütbelilerinden birini ölüme gönderen Emila-sama grubunun iç işleri görevlisinden de bu beklenirdi. Bu Günah Başpiskoposunun da tadına bakmanızı bekleyebilirim öyleyse.”
Otto: “Bu abartılı tahlil için teşekkür ederim. Ah, pardon, bu arada millet, iç işleri görevlilerinin ne iş yapması gerektiğini biliyor musunuz acaba? Şu anda yaptığımdan farklı bir şey olması gerektiğini düşünüyorum da……?”
Dynas: “Kibarlık da var, ha. Ayrıca, bizim iç işleri görevlilerimiz sığınakları ziyaret edip kurbanlarla ilgileniyor. İç işleri görevlilerinin böyle işler yapması gerekmez mi?”
İç işleri görevliliğine indirdiği darbe devasaydı.
Otto geride kalan bir yılda bu görevden feragat etmeye karar vermiş ama bunun sonucunda yaşanabilecek değişikliklerle baş etme gücünü bulamamıştı.
Peki bu kimin hatasıydı? Böyle durumların, doğal felaketler gibi tekrar edip durması yüzünden miydi? Subaru’nun hatasıydı. Her şey normale döner dönmez aklından geçeni yapacaktı. Kararını vermişti.
Otto: “Eh öyleyseーー”
Neyse, savaş sonrası yaşanacak şeyleri sonraya bırakıp mevcut duruma odaklanalım.
Otto’nun görüş alanındaki Batenkaitos ardı ardına 『Beyaz Ejderin Pulları』 ve Gaston’la çarpışıyor, olağanüstü savaş gücünü belli edip ayağını savuruyordu.
Ancak en çok kafa karıştıran yönü, sağ kolundaki hançeri sallamayı denemiyor oluşuydu.
Ley: “Bunca iyi yetişkin bir araya gelmiş olmanıza rağmen tek bi~r veledi bile yakalayamıyor musunuz!? Böyle olmaz, böyle olmayacak, olur mu, olabilir mi, asla olamaz!”
Keskin dişlerini sergileyen Batenkaitos yalnızca ayağını kullanarak adamlardan kaçınıyordu. Serbest tempolu hareketleriyle üst bedeni çarpıcı şekilde savruluyor, kılıçlar en nihayetinde göğü yarıyordu.
Üst ve alt bedeninin hareketleri iki ayrı sistemmişçesine tamamen farklıydı. Bu tuhaflık Otto’nun gözlerine yansırken Dynas istemsizce yutkundu.
Otto: “Dynas-san?”
Dynas: “Ah, yo…… pardon. Hareketleri birazcık….. O~h!?”
Felt: “O koca bedeninle korkayım deme!”
Çenesi kapanan Dynas aklına gelen düşünceleri inkar etmeye çalışıyordu. Arkasında duran Felt ise sırtına bir tekme indirmişti.
Ve Dynas arkasını dönerken yanakları şişip kızaran Felt, kaldırdığı gözlerini ona dikti.
Felt: “Elini birinin cebine attıktan sonra geriye yalnızca neyi alıp neyi bırakacağını seçmek kalır. Her halükârda peşine düşülecekse eline geçen her şeyi alıp gitmen daha iyidir. Anlıyor musun?”
Dynas: “Neden bir hırsız bakış açısını kullanıyorsun?”
Otto Felt’in tavsiyesi karşısında başını eğerken hemen yanındaki Dynas kafasını salladı. Ve sözlerini “sanırım” diye başlattıktan sonra Felt’e dönerek,
Dynas: “Tam da hanımın söylediği gibi. Aklına gelen her şeyi söylemeli ve bir çıkar yol bulmalı. Şu anda tüm bunların tuhaf olduğunu hissediyorum ama……”
Felt’e hanım diye hitap eden Dynas, onun bir Kraliyet Adayı olduğunun farkında değilmiş gibiydi. Fakat Otto, bu hatayı fark etmiş olsa da dile getirmemekte karar kıldı. Ve sonrasında Dynas’ın sözlerini dikkatlice dinledi.
Dynas: “O Günah Başpiskoposu…… yalnızca bir velet gibi görünüyor olabilir ama dövüş şekli iyi, hareketleri iyi ve dürüst olmak gerekirse pek çok uzmanlığı var. Yalnızca fiziksel kabiliyetlerimize güvenmek…… tekrar ediyorum, doğru yanıt olmayacaktır.”
Felt: “ーー? İyi dövüş yetenekleriyle doğmak gibi bir şey değil mi? Reinhard gibi?”
Otto: “Reinhard-san’la kıyaslanabilecekse pes etmek isterim.”
Felt’in şövalyesi, krallığın en güçlü kılıcı, Reinhard.
An itibarıyla Subaru’ya eşlik ediyor ve『Açgözlülükle』çarpışıyor olmalıydı ama yalnızca kendini savunma seviyesinde olan Otto, onun gücünün sadece bir zerresini idrak edebiliyordu.
Yalnızca onun yanında olmak bile insana mutlak bir güvenlik hissi ve aynı zamanda hayret veriyordu. Krallığın en güçlüsü, yersiz bir tanım değildi. Hatta ona dünyanın en güçlüsü demek bile yanlış olmazdı.
Diğer taraftan Batenkaitos’la temasa geçmek insanda güçlü bir tiksinti ve sinir bozukluğu doğuruyordu. Reinhard’ın verdiği hisler gibi değildi.
Tabii ki anormal dövüş gücü hiçbir şekilde reddedilemezdi.
Dynas: “Öyle değil. Yeterince uzun yaşadım ve pek çok savaş gördüm ve buna dayanarak söyleyebilirim ki…… o veledin dövüş tekniği yalnızca yetenekle açıklanamaz. Eylemleri yıllar yılı tecrübe biriktiren birine ait.”
Dynas’ın sözleri karşısında Otto ve Felt’in gözleri bir kez daha Batenkaitos’a çevrildi.
Tam da o anda Batenkaitos, koluyla bir kısa kılıç saldırısını karşıladı. Ardından kılıcı tutan kişinin bileğini kavradı, kendi bedenini döndürdü, adamı alaşağı etti ve bedenini yere fırlattı.
Ayrıca diğer adamlar baskılarını sürdürürken『Oburluğun』 ayakları kaldırımda bir çember çizdi, uzuvlarını özgürce kullanarak adamların dengesini yok edip hepsinin yere düşmesini sağladı.
Bu akıcı ve zarif hareketin sahip olduğu gücün, ferahlatıcı olmakla Batenkaitos’un sahip olduğu hiddetli hava arasına bir çizgi çektiği hiç şüphesizdi. Çeşitli dövüş sanatlarından oluşan bu inkar edilemez sanatı kendi kendine geliştirmişti.
On dördünde görünen bu genç oğlan, uzmanlaşmanın yıllar alacağı teknikleri mi mükemmelleştirmişti yaniーー?
Dynas: “Sanırım dövüş sanatları dehası denilebilecek biri bunu başarabilir ama…… Böyle bir veledin bu tarz bir yetenekle kutsandığını düşünmek istemiyorum.”
Batenkaitos’un uzmanlığı Dynas’a çok şey söylettirebilecek cinstendi. O an için Otto,『Oburlukla』çarpışmakta olan beyaz cüppeli adamların birinin ağzından dökülen kelimelerdeki kıskançlığı anlayabiliyordu. Onlar, yani çarpışmakta olanlar da Otto ve geri kalanlarının önünde bu gerçeğin farkına varmıştı. İşte bu yüzdenーー
Otto: “Hançer kullanımı, silahsız dövüş yeteneği ve mükemmel dövüş sanatları teknikleri……?”
Böyle söyleyen Otto, bir kez daha ardındaki mantıktan şüphe duyarak duraksadı. Aklına gelen tek düşünce, “Bu mümkün mü ki?” idi.
“ーーーー”
Çok genç yaşta kolezyuma gönderilen ve Vollachia’nın güney imparatorluğunun dövüş tekniklerinin eğitimini alarak kılıç ustası olanların namını işitmişti. Batenkaitos da böyle bir çevrede büyüdüyse bu yaşta böylesi yetenekler elde etmesi imkânsız olmayabilirdi ama yine söylemek gerekir ki o dövüş teknikleri bundan farklıydı.
Bunları öğrenip geliştirmesinin tek yolu münasip bir eğitmenden denk ve uygun bir eğitim almaktı.
Yoksaーー
Otto: “Onları çalıyor mu…… Yo, yemek gibi yiyor mu?”
Otto Subaru’dan 『Oburluğun』 rakiplerinin 『İsimlerini』 ve 『Anılarını』 yiyen bir varlık olduğunu işitmişti. İşin doğrusu Otto, yenilen ve başkalarının anılarında var olmama evresine geçen iki genç kız tanıyordu. İnanması zor olsa da rakibin gözle görülür bir şey yemediği ortadaydı. Ama yenilenlere ne olduğu düşüncesi, şu ana dek, Otto’nun aklına gelmemişti.
Bir ihtimal, 『Oburluk』 rakibinden yediği anılarını saklıyor ve kullanıyor olabilirdi.
Mesela on yılı aşkın süredir dövüş sanatları eğitimi alan birinin tekniklerini, savaş alanına aşina bir savaşçının dövüş yeteneklerini veya Subaru’nun yanında durup ona destek olan genç bir kızın saldırısını bile taklit ediyor olabilirdiーー
Otto: “Büyü kullanıyor!!”
Felt: “Gaston!”
Ley: “El Huma.”
Şok edici saldırı başlarken Otto’nun bağırışı ve Batenkaitos’un büyüsü aynı anda yankılandı.
Alanda bu seslerin yankılanışıyla hava kristalleşti ve aynı anda şekillenen sarkıtlar, irkilmiş『Beyaz Ejderin Pulları』üyelerini hedef alarak hızla harekete geçti.
Fakat Gaston, bu buz yağmuru karşısında kolları iki yana açık halde dimdik durdu. Ve o dev, normal defansıyla bedenine temas eden tüm o buzları paramparça etti. Bu yıkım karşısında 『Beyaz Ejderin Pulları』 kendilerine verilecek zararın azalması adına onun arkasına saklandı. Fakat yine de zararın önlenmesi için yeterli olmadı.
Ley: “Onii-san’ın muhakemesi iyiydi. Görünen o ki düşündüğümüzden daha şaşırtıcı bir saldırı olamazmış.”
Bu tufanı izleyen ve büyünün arkasındaki kişi olan Batenkaitos, ağzının kenarını kaldırdı.
Kaskatı bir duvar gibi davranan Gaston boğuk bir nefes verirken arkasındaki altı 『Beyaz Ejderin Pulları』 üyesi yaralı halde yatıyordu. Birinin ağır kanaması vardı, ikisi bacaklarından yara almış şekilde çömelmişti. Diğer üçlüye de tamamen sağlam denilemezdi. Savaş potansiyelleri yarıya inmişti ve üstüne bir deーー
Ley: “Yani diyorsun ki hilemiz netleşmiş olabilir, öyle mi?”
Otto: “……Ehh, merak ediyorum doğrusu.”
Ley: “Onii-san, bizi oyuna getiremezsin. Çile çekmeden önce bir tüccar gibi hareket etmeyi kesemez misin?”
Otto’ya karşılık veren ve onu çile çekmekle tehdit eden Batenkaitos’un bedeni bir an sonra gözden kayboldu.
Yo, doğal ve çevik hareketlerle dalışı insana gözden kaybolduğu izlenimi vermek için yeterliydi.
Minyon gövdesi Gaston’un yanından kayıp geçerek hareketsiz haldeki 『Beyaz Ejderin Pullarının』üzerine ulaştı.
Hareket edebilen üçlü göz açıp kapayıncaya dek kaçarken yaralı üçlünün böyle bir şansı yoktu.
Ley: “Asta. Lookfelt. Hicks.”
Bir fısıltı eşliğinde Batenkaitos, o üçlünün omuzlarını yavaşça okşadı.
Koca gözlerle izleyen ve ne yaptığını merak eden üçlünün gözleri önünde o üçlünün bedenleri Batenkaitos tarafından dokunuldukları anda havaya sıçradı. Ve Batenkaitos arkasını dönüp sol elini kaldırarak,
Ley: “Yala.”
Dedi ve boş sol elini yaladı. Bu eylemle birlikte Otto’yu ani bir huzursuzluk teslim aldı.
Az önce yaşanan şeyin yaşandığına hiç kuşku yoktu. Fakat ne yaşandığından haberdar değildi ve haberdar olmadığı tek şey bu da değildi.
Otto: “Ayaklarının altında yatanlar……. Kim onlar?”
#Anlaşılan Oburluk, isim ve hafıza yemenin yanı sıra hafızasını yediği kişilerin yeteneklerini de alıyor. Yani gerçekten de bu kadar küçük bir ‘veledin’ yıllar gerektiren yetenekleri mükemmel bir şekilde kullanıyor olması için makul bir açıklama. Sanırım son anda tanık olduğumuz şey de Oburluğun hareketsiz üçlüyü yemesiydi. Bakalım bu mücadele nasıl devam edecek, Otto ve Felt nasıl kurtulacak… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..