???: “――Öyleyse, hadi başlayalım.”
Emilia yüzünde hafif bir gerginlikle güzel, kristal netliğindeki sesinin odada yankılanmasına izin verdi.
Çan sesini andıran sesiyle odadaki herkese hitap ediyordu―― Ya da belki de kendisini ikna etmek için konuşuyordu, her halükârda, narin kollarının ikisi de havadaydı.
Emilia: “――――”
Bu şekilde gözlerini kapatan Emilia, kaldırdığı iki elinde mana yoğunlaştırmaya başladı.
Hareketlenen büyük bir büyü gücü ve o gücü hassasiyetle idare edebilmek için sağlam bir konsantrasyon. Bu ikisinden birinin eksikliğini çektiği takdirde hedefine ulaşamazdı, bu yalnızca onun altından kalkabileceği bir girişimdi.
Emilia: “――――”
Yüzünde ciddi bir ifadeyle ulu büyücülüğünü sergileyen Emilia’ya odaklanmış sayısız bakış mevcuttu. Bu bakışların sahipleri, bir araya toplanıp Emilia’nın eylemlerini soluksuz halde izleyen kadın ve çocuklardı.
Kimileri el ele tutuşuyordu, kimileri de dua eder veya dilek diler gibi gözlerini kapatmıştı; titrer halde paylaştıkları şey yalnızca umut ve gerginlikti.
Subaru: “…..Onlar için zor olmalı.”
Ve aynı odanın diğer ucunda Subaru, onca karmaşık duyguya maruz kalan Emilia’yı sessizce gözlemliyordu.
Bulundukları alan, Pristella Şehrinin yeraltı tesislerinin bir parçasıydı.
Orası başlangıçta acil durum malzemelerinin depolandığı bir mahzendi. Şu andaysa hedefledikleri amaç uğruna neredeyse tamamen boşaltılmış haldeydi. Taş mahzende hiçbir şey bulunmuyor, bu boşluk hali de sevimsizliğini ve soğukluğunu vurguluyordu.
Ancak tam da bu sebeplerden ötürü şu anki amaçlarına uygundu.
Subaru: “Bunun iyi bir şey olduğunu söyleyemem gerçi.”
Beatrice: “Duygularını mırıldanıp durmayı bırak, sanırım. Biri seni duyarsa iyi olmaz ve Emilia’nın da konsantrasyonunu bozarsın, doğrusu.”
Kazara mırıldanan Subaru’nun yanındaki Beatrice, ona bu tavsiyede bulundu.
Bir eliyle Subaru’nun sol elini tutan, diğer eliyle de kıvırcık saçlarıyla oynayan kız, gözlerinin önünde gerçekleşen beyaz ritüeli izliyordu.
Soluk mavi gözleri, Subaru’ya olan saygısından ötürü acısını içinde tuttuğu izlenimini veriyordu.
Subaru: “Söz konusu Emilia iken her şey yolunda gidecektir. Bu kadar endişelenme.”
Beatrice: “……Yanlış fikre kapılma, sanırım. Betty Emilia için değil Subaru için endişeleniyor, doğrusu. Kelimenin tam anlamıyla herkesle empati kurmak kötü bir alışkanlık, sanırım.”
Subaru: “Anlıyorum.”
Elini tutan elin kuvveti artarken Subaru’nun dudakları, kızın endişeleri karşısında へ şekli aldı.
Beatrice’in ne söylemek istediğini de ne konuda endişelendiğini de biliyordu. Fakat bunu anladıktan sonra verdiği karar, şu anki kararlılığına dayanıyordu.
Bu noktada boyun eğemezdi. Can sıkıcı olacağını bilse bile yapamazdı.
Emilia: “――――”
Fısıldaşan Subaru ve Beatrice’in uzaklarında, Emilia’nın ritüeli süregeliyordu.
Tüm gücüyle konsantre olan, alnından boncuk boncuk terler dökülen Emilia’nın ağzından buğulu nefesler çıkıyordu. Muazzam miktarda manayı kontrol etmek için bedenen ve zihnen her şeyini veriyordu.
Elleri arasında belirmeye başlayan soluk mavi ışıklar belli belirsiz halde mahzeni kuşatıyordu.
Soğuk hava Subaru’nun görüşünü bulandırmaya yeterli olsa da o ürperti teninden içeri geçmiyordu, açıkta kalan kalbini kucaklar gibi narindi.
Hipotermi yaşayıp ölümün kıyısına gelen insanların soğuğu unuttuğunu duymuştu. Ekstrem soğuk, insanların ısıyı doğru düzgün algılama kabiliyetini ellerinden alıyor ve onlara canlarını çalmadan önce son bir sıcaklık bahşediyordu.
Subaru bu beyaz dünyada da buna benzer bir şey yaşanıp yaşanmadığını hayal meyal düşünse de bu düpedüz aptallıkmışçasına anında kafasını salladı.
Soluk mavi ışıklar odayı dolduruyor, soğuk hava merkezde birleşiyordu.
Ve o ışıkların ortasında da…
???: “――――”
Kanatları kıvrılıp katlanmış kocaman, siyah bir yaratık bulunuyordu―― Yerde yatan siyah bir ejderha.
Tuhaf yaratıklar bununla da kalmıyordu, ejderhanın etrafında toplanmış, aşağı yukarı insan ebadında sinekler de mevcuttu. Tüm bunların birleşimi insana kabusvari bir manzara izlenimi veriyordu.
Ancak Subaru, bu manzara karşısında en ufak bir tiksinti duymuyordu.
――Yo. Daha net olmak gerekirse, bu siyah ejderha ve insani sineklere karşı bir tiksinti duymaması gerektiğinin fazlasıyla farkındaydı.
Onlar birer kurbandı, hiçbir hatası olmayan masum canlılardı.
“Şehvet” Günahı Başpiskoposunun kötülüğünün kurbanı olarak insan dışı varlıklara dönüştürülmüş kişilerdi.
Subaru ve geri kalanlar henüz bu yeniden kalıplanmış bedenleri normale döndürmenin bir yolunu bilmiyordu. Bu yüzden bu önlemi almayı seçmişlerdi.
Subaru: “Yalnızca kaçınılmazı ertelemek olabilir ama……”
Beatrice: “Bize vakit kazandıracak ve bu bile başlı başına bir kurtuluş olabilir, doğrusu. İşleri aceleye getirmeye çalıştığında bakış açın daralır, normalde görebileceğin seçenekleri göremezsin. Bunun farkında olmamak ve bunu sonradan görmek…… ikisi de zulümdür, sanırım.”
Beatrice, Subaru’nun mırıltılarını monolog denilebilecek bir şekilde yanıtladı.
Küçük, cılız iç çekişi yalnızca düşünmeye uzun, çok uzun vakit ayırmış birinin taşıyabileceği bir anlayış ve duyarlılık içeriyordu.
Sözlerinin burada sonlandığını hisseden Subaru, tek kelimelik bir karşılık dahi vermeden sessizce Beatrice’in kafasını okşadı.
Beatrice: “……Bu da neyin nesi, doğrusu.”
Subaru: “Hiçbir şey.”
Ne kadar vakit harcarlarsa harcasınlar doğru seçimi yapabilecekleri garanti değildi.
Bazen yeterli vaktin olsa bile doğru seçimi yapamayacağın durumlar olurdu.
Her halükarda vaktin varsa seçimin en iyisi olsun diye uğraşabilirdin.
Subaru’nun Beatrice’in 400 yılına verdiği yanıt buydu.
Ve şehri tesiri altına alan bu trajedi için de aynısının olmasını umuyordu.
Subaru: “――――”
Dorun noktasına ulaşan soğuk hava mahzeni doldurup Subaru’nun güçlü duygularıyla üst üste binerken nihayet havanın çatırdayışını andıran bir ses -Subaru’nun düşündüğü kadarıyla- yankılanmaya başladı――
Emilia: “……Sorunsuzca tamamlandı.”
Ve Emilia, buğulu nefesler vererek etrafında döndü.
O noktada hafiften nefes nefese kalmış şekilde hızlıca kafasını eğdi――Arkasında, ruhları buzların içerisinde hapsolmuş, tüm bedenleri beyaz kristallerle kaplanmış o canlar duruyordu.
Subaru: “――tch“
O canların aile fertleri ağlıyor, sevdikleri gözyaşları arasında hıçkırıklara boğuluyordu.
Teşekkürden önce keder dolu feryatları yükselmeye, mahzende acımasızca yankılanmaya başlıyordu.
İşte o feryatlar, kim bilir ne zamana dek sevdiklerinden ayrı kalacak olmanın doğurduğu kederin sonu yokmuşçasına çok ama çok uzun süre boyunca yankılanmaya devam edecekti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
???: “Şimdilik Emilia-sama’nın teklifi iyi sonuç vermiş gibi görünüyor…….. Bunun beni rahatlatmasında bir sakınca var mı?”
Toplantı salonundaki konferans ve Emilia’nın mutasyon kurbanlarını dondurma çabaları konusunda bilgilendirilen―― Otto, rahatlamış bir görünümle başını sallayıp onay verdi.
Sığınaklardan uzakta bir yerde, Otto’nun taşınmış olduğu özel bir hastane odasındaydılar.
Yatakta yatan Otto’nun durumu hala değişmemişti, iki bacağı da acılar içerisinde bandajlara sarılıydı. Yine de Sahra Hastanesinden ayrılmayı başarmıştı ve engelli bacaklarının bayağı ilerleme kaydetmiş gibi göründüğünü söylemek mümkündü.
Açıkçası Otto, şehir defansına katkı sağlayan cesur insanlardan biriydi, bu yüzden daha kaliteli bir tıbbi bakım görmesi iyi olurdu. Ancak Otto onlara bunu söylememiş, Subaru da etrafındakileri düşünerek bir şey söylememeyi seçmişti.
Subaru: “Hiçbir şey söylemeden de gösterilen misafirperverlik…… *Wabi-sabi’nin gerçek anlamı bu.” (İnsanın içinde dingin bir melankoli duygusu veya ruhani bir özlem uyandıran nesne veya ifade.)
Otto: “Kendin burada olsan da Natsuki-san, aklın her yere dağılmış halde; her zamanki gibi, o yüzden sıkıntı yok, ama neyse……. Gayretlerin için sana teşekkür ederim, Emilia-sama.”
Başını sallamakta olan Subaru’yu görmezden gelen Otto, kendisini ziyarete gelen Emilia’ya gayretleri için teşekkür etti. Bu teşekkürü işiten Emilia ise kaşları düşerek,
Emilia: “I ıh, teşekküre gerek yok. Daha da önemlisi, Otto-kun’a danışmadan başıma buyruk hareket ettiğim için özür dilerim. Ama yalnızca benim yapabileceğim bir şey olduğunu düşündüğüm içindi.”
Otto: “Ah, sorun değil. Eylemlerinin kıymetli ve iyi olduğu barizdi, bu yüzden öfkelenmedim. Ayrıca işini bilme çerçevesinde de oldukça kıymetli hareketlerdi.”
Emilia: “İşini bilme çerçevesi mi……?”
Otto: “Ne kastettiğimi anlasaydın daha iyi olabilirdi ama anlamadıysan, sen bile anlamıyorsan…… Yo, nasıl ifade etsem… Bu konuda, dürüst olmak gerekirse, hangisinin daha iyi olacağına karar vermem gerçekten zor.”
Subaru: “Düşünme, hisset. Bunun adı E.M.T.”
Emilia eylemlerinin sonucunun pek de farkında değildi. Subaru ise birkaç büyülü kelimeyle Emilia’nın tavrı karşısında afallamış olan Otto’nun yanına kaymıştı. Sonra da “daha önemlisi” şeklinde devam ederek,
Subaru: “Bacakların bir müddet iş görmeyecek gibi duruyor, haksız mıyım?”
Otto: “Pristella’nın şu anki durumuyla bundan daha kapsamlı bir tedavi almak zor, değil mi? Şehirdeki Şifa Sanatları Kullanıcısı sayısı tüm yaralılarla ilgilenecek kadar fazla değil. Bana kalırsa başka bir şehirdeki hastaneye taşınmak daha iyi olur ama görünen o ki Kiritaka-san komşu şehirlere olabildiğince ulak göndererek Şifa Sanatları Kullanıcılarını talep etmiş. Bu yüzden o yerlerden birinden bir Şifa Sanatları Kullanıcısı gelsin diye sessizce bekliyorum, belki de böylesi köşke dönmekten daha akıllıca olacaktır.”
Thaha şeklinde güçsüz bir kahkaha atan Otto, bir müddet ön saflardan çekilmeye mecburdu.
Otto’nunki kadar ağır yaralar, şifa büyüsünü oldukça etkin şekilde kullanamayan bir Büyücü tarafından kolaylıkla tedavi edilemezdi. Ferris veya Yasaklı Kütüphanedeki Beatrice seviyesinde birine ihtiyaç vardı.
Subaru: “Ferris mütemadiyen Crusch ile ilgileniyor ve bizim Şifacı Özel Saldırı Birliği Liderimiz de Pristella’da dolanıyor………Aile meselesi tabii ki.”
Emilia: “O üçlü, anne ve iki kardeş, değil mi? Ejderha formundaki kişi de baba, yani dört kişilik bir aileler sanırım.”
Orada olmayan Özel Saldırı Birliği Liderleri―― Yo, ona böyle dememek daha iyiydi, kastedilen kişi Garfiel’di.
An itibarıyla Garfiel, eksiklik çekilen noktalarda onarım işlerine olabildiğince yardımcı olmak adına şehirde dolanıyordu. Doğası gereği kibar ve iyi kalpli bir genç adamdı. Bu şehirle hiçbir bağı olmasa bile yardıma ihtiyaç duyan insanlar olduğu takdirde onlara hiç tereddütsüz yardım ederdi.
Ama buna rağmen Pristella’ya olan bağlılığı ikincil önemdeydi. Ve Subaru, esas sebebi öyle ya da böyle hayal edebiliyordu.
Subaru: “Bize söylememe sebebi karmaşık şartların söz konusu olmasıdır, sanırım.”
Emilia: “Evet, öyle olmalı……. Sahiden, konuyu değiştiriyorum ama, sizce de Garfiel ve o aile birbirlerine benzemiyor mu? Saç ve göz renkleri tamamen aynı.”
Subaru: “Emilia-tan, konuyu hiç de değiştirmediğini biliyorsun, değil mi?”
Emilia: “Eh!?”
Emilia’nın şaşkınlığı bir kenara bırakılırsa Garfiel’in durumu bu şekildeydi.
Normal şartlar altında kendisi de ufak denilemeyecek bir yara almış durumdaydı ama “Toprak Ruhu İlahi Koruması” ve fiziksel kuvveti sayesinde dinlenmeye niyeti yoktu.
Ayrıca yaralarının tekrar açılışıyla kardeşlerine acı veren Mimi de onunla takılıyordu, yani etrafta bir gürültü patırtı kalmamıştı.
Otto: “Ehh, Garfiel’in bir gün gerçek hislerini açacağını düşünüyorum. Bizim o hisleri zorla açığa çıkartmaya çalışmamıza gerek yok. Daha önemlisi……”
Emilia: “Hmm?”
Otto: “Ah, yo, ikiniz de hiç bahsini açmadığınız için bir şey söylemeyecektim ama Beatrice-san neden bu kadar huysuz görünüyor?”
Bedeninin üst yarısını kaldıran Otto, konuşmanın akışını hastane odasının köşesine yönlendirdi――Beatrice o noktada kırmızı yanaklarını şişirmiş halde oturuyor, kasvetli bir bakışla birlikte kafasını fark edilir şekilde sağa sola sallıyordu.
Subaru başıyla onay verip bu soruyu bir “Ah” sesiyle yanıtladı.
Subaru: “Sebebini söyleyeyim. Senin ayak işlerini halletmek için Restorasyon Sanatçısına gittik ve geri çevrildik, bu yüzden morali bozuk…… Çoklu bir bakış açısıyla bu senin hatan sayılmaz mı?”
Otto: “Hayır! Fazla ileri gidiyorsun……Haksız mıyım, Emilia-sama?”
Emilia: “Mhm, haklısın. Ruhuyla ilgilenmek bir kontrat sahibinin doğal yükümlülüğüdür. Yani Beatrice’i neşelendirmesi gereken kişi Subaru olmalı.”
Subaru: “Neşelendirmekten bahsediyorsun ama sen böyle söylesen de zihnimde Emilia-tan’ın Puck’la ilgilendiği pek bir anı yok.”
Emilia: “Her şeyde kusur aramasana! Ayrıca Subaru’nun görmediği bir ton şey yaptım ben. Mesela tüylerini fırçaladım, pençelerini temizledim, onu sarılarak uyuttum…….”
Bunların ruhlarla ilgilenme formatına atıfta bulunup bulunamayacağı şüpheliydi ama Emilia’nın yüz ifadesi Puck hakkında konuşurken neşeli bir hal almıştı.
“Sığınaktaki” ani ayrılıklarının acısından bu yana ne zaman Puck’ı ansa güçlü bir kedere kapılıyordu ama artık bu evreyi aşmış görünüyordu.
――Emilia’nın göğsünü, renksiz Ulu Büyü Taşından yapılı bir kristal taş süslüyordu.
Puck ile ayrılışından önce daima taşıdığı o aynı dizayna bir de ifadesinin güzelliği eklenince yeniden o eski Emilia gibi görünmeye başlamıştı.
Narin parmaklarından biriyle kristal taşa dokunarak,
Emilia: “Henüz Puck’ı geri getirecek güce sahip değilim ama….. Puck ile aramdaki kontrat zedelenmedi, yani onun belirmesi için yeterli Manayı biriktirdiğimde kavuşabileceğiz. Yalnızca birazcık daha sabır lazım, eh.”
Subaru: “Bu da Beako’nun başarıları sayesinde ve……. Ehh, bir de Kiritaka’nın nezaketi var tabii.”
Subaru ve diğerlerinin en başta Pristella şehrine gelme sebebi, bir Ulu Büyü Taşı elde etmekti.
Gerçekte birkaç görüşme ve pazarlık sonrası ya geri çevrilecek ya da istediklerini alacaklardı ama görüşmeler akıl almaz bir şekilde yoldan sapmıştı. Her halükarda artık ellerinde bir taş vardı ve bu da son derece tatmin ediciydi.
Subaru: “Yani sen de neşelen artık, Beako.”
Beatrice: “Ben huysuz değilim, sanırım. Siz yanlış anlıyorsunuz, doğrusu. Hmph.”
Emilia: “Oh, Beatrice, çok tatlısın……”
Anlaşılması kolay bir ses efekti vermek için sonuna dek giden Beatrice, yüzünü kendisini neşelendirmeye çalışan Subaru’dan öteye çevirdi. Açıkçası Subaru da Emilia’yla hemfikirdi, içinde kelebekler uçuşuyordu; ama Beatrice’in tatlılığından bahsedip bahsedemeyecek olması başka bir meseleydi.
Otto: “Anlaşılan Bay Darts zanaatkar mizacına sahip biri, haksız mıyım? Bir kez üstlendiği işi yarım bırakamıyor, bunu anlayabiliyorum.”
Subaru: “Ama yine de profesyonelliğinin ne kadar ekstrem olduğunu bir düşünelim. Bana kalırsa bu herif tüm o kaos süresince atölyesinde çalışmıştır, değil mi? Aşırı işkolikmiş.”
Otto: “Gördüğün gibi içindeki zanaatkar böyle işte.”
Subaru: “İçindeki zanaatkar, ha?”
Otto’nun neden gururlandığını gerçekten bilemese de bunu söylemek ona kendisini iyi hissettirmiş gibi görünüyordu; erkekler böyle basit yaratıklardı. Zanaatkar mizacı da havalı bir şeydi.
Ancak Beatrice, başını sallamakta olan Otto ve Subaru’ya öfkeli bakışlar atarak,
Beatrice: “Evet ama bu müşterisinin sözlerini tamamen duymazdan gelmesi gerektiği anlamına gelmiyor, sanırım. Ona iki kat para ödeyeceğimi söylediğimde bile tek bir kahrolasıca kelime etmedi, doğrusu.”
Subaru: “Küçük bir kızın yanaklarına bir tomar parayla vururken söylediklerini dinlediğine dair bir belirti vermek yalnızca işinde profesyonel olmayanlarla yapılan ticarette işe yarar. Sen de bir şeyler söylesene, Emilia-tan.”
Emilia: “Evet, böyle düşünmemelisin, Beatrice. Paranı ziyan etmeye devam edeceksen cep harçlığını kısmak zorunda kalacağım.”
Beatrice: “İkinizden de çok kaba bir muamele görüyorum, sanırım!”
Öfkelenen Beatrice perdelerden birini yakaladığı gibi kendisini ona sararak arkasına saklandı.
Bunu gören Emilia ise daha fazla direnemeyerek perdenin İÇİNDEKİ Beatrice’i kucaklayarak “GNNNYYYA, DOĞRUSU!” diye bağırmasına sebep oldu.
Bu neşeli oyun bir kenara bırakılırsa Subaru, Beatrice’in hislerini anlamıyor değildi.
Mesele, Otto’nun Restorasyon Sanatçısı Darts’a verdiği ve Subaru ile diğerlerinin geri almaya çalıştığı hasarlı “Bilgelik Kitabı” idi. Sahibi olan Roswaal’ın Subaru’nun ilerleyişini engellemek için neden bu kadar mücadele verdiğinin cevabı o kitaptaydı―― Haliyle içeriğiyle ilgilenmeleri çok doğaldı.
Subaru: “Müdahaleleri incelikli olsa da kaypak doğasıyla el ele veriyor.”
Sabotajı açığa çıkmış olmasına rağmen Roswaal’ın tavrı yüzeysel olarak hiçbir değişime uğramamıştı.
Tabii ki bu rahat tavrın ardından yaptığı kumpasları bilince tetikte olmak çok önemliydi. Ama zehirliliğini yitirmiş gibi bir havası olduğu da doğruydu.
Öyle ya da böyle gözlemci rolünü üstlenmiş birine işbirlikçi bir müttefik diyecek kadar ileri gitmek aynı şey olmazdı.
Subaru: “Hiç değilse “Bilgelik Kitabının” içinde neler yazdığını bir görebilseydik…….”
#Beatrice nasıl tatlı yaaa,
dört yüz yaşında ama dört yaşında gibi sevimli davranıyor. Halbuki animede ilk
gördüğümüz zamanlarda nasıl da huysuzdu, nasıl da ukalaydı. Gerçi hala çoğu
zaman öyle ama artık içindeki minnoşluğu biliyoruz :D
Çok fazla bilgi alamadığımız bir bölüm oldu, yalnızca ekibin genel olarak
nelerle meşgul olduğunu gördük ve henüz kitabı geri alamadığımızı öğrendik. Ayrıca
önemli bir mesele olan büyü taşının varlığını, Emilia yeterli manayı
topladığında Puck’ın geri gelebileceğini netleştirdik.
#Haftasonu internet olmayan bir yerde olacağım, bu yüzden bölümün devamını pazartesi çevirip atacağım. Bu sırada bölümün hemen peşine ‘anket’ başlığıyla bir bölüm açacağım. Orada da sizlere bir sorum olacak. Cevaplarınızı bekliyorum, hafta içi tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..