Kısa ve öz şekilde konuşan dükkan sahibi, soluk bir görünüm taşıyan kafasını salladı.
Muhtemelen doğrudan dile getirmese de bunu daha önce görmüştü. Miasmanın verdiği hasarla aklını yitirerek ölümlerine yürüyenlerin son anlarına şahit olmuştu.
[Dükkan Sahibi: Yani oraya gitmeseniz çok daha iyi edersiniz. Dediğimi yapın.]
[Emilia: ――Süt için teşekkürler. Konuşma için de.]
Emilia sıcak sütünü içerken konuşmayı sonlandırmakta olan dükkan sahibine minnettarlığını ifade etti.
Dükkan sahibi büyük ihtimalle sohbetin ortasında kendisinden nazikçe bilgi almaya çalışmaya başladıklarının farkındaydı. Kendisi de o ana dek konuşmaya ve Subaru ile Emilia’ya planlarında bir değişiklik yaptırmaya çalışmaya devam etmişti.
Onlar adına üzülüyordu. Ama buna rağmen Subaru ve diğerleri de aynı yere gidecekti.
[Emilia: Ödemeyi yaptım. Subaru, hadi gidelim.]
[Subaru: Peki……..hadi gidelim öyleyse.]
Emilia gümüş parayı barın üzerine bırakarak Subaru’yu kolundan çekti. İki bardak süt için haddinden fazla para vermiş olsa da verdiği bilgiler ve gösterdiği özen için bir bahşiş eklemişti.
Böylece ayaklanan ikili, dükkan sahibine teşekkürlerini ileterek dükkan çıkışına yöneldi.
[Dükkan Sahibi: ――Yaklaşık bir yıldır böyle ama insanlar kum tepelerine doğru uçan kuşların varlığını yeni yeni fark ediyor.]
[――――]
İkili üstlerini başlarını örter ve kum fırtınasına hazırlanırken arkalarından bir ses yükseldi. Geri döndüklerindeyse dükkan sahibinin arkası onlara dönük şekilde elindeki bardağı silerek kendi kendine konuşurmuş gibi göründüğünü gördüler.
[Dükkan Sahibi: Kuşları görenler onların kuleye doğru uçtuğunu söylüyor ve bu bir şaka gibi yayılıyor. Buna yönelik bir kanıtım yok ama………]
İşte bu noktada dükkan sahibi cümlesini duraksatıp bardağı elinden bıraktı.
Ve dedi ki:
[Dükkan Sahibi: Eğer belirsizliğe düşerseniz bir kuş bulmaya çalışın. Şanslıysanız sizi kuleye yönlendirebilir.]
[――――]
[Dükkan Sahibi: Gerçi kum tepelerinde belirsizliğe düşerseniz daha şanssız olamazsınız demektir.]
Subaru ve Emilia bu cümlelerin ardından hiçbir şey söylemeden dükkanı terk etti.
Dışarı çıktıklarındaysa kum fırtınasının büyük ölçüde zayıfladığını fark ettiler. Ve bara girdikleri ana nazaran etrafı daha iyi görebilir hale geldiğini teyit eden Emilia, bakışlarını Subaru’ya çevirdi.
[Emilia: Şimdilik hana dönüp diğerleriyle buluşalım, Anastasia ve diğerleri de şimdiye dönmüş olabilir.]
[Subaru: Aynen, makul görünüyor. Onların ne sonuç getireceğini de merak ediyorum.]
Subaru, yeniden yüzünü örtmüş olan Emilia’nın önünde dururken rüzgara karşı koruma sağlayacak şekilde yürümeye başladı.
Barı daha fazla göremeyecekleri bir noktaya ulaştıklarındaysa Emilia sessizce mırıldandı.
[Emilia: Az önceki dükkan sahibinin bir bacağı yoktu.]
[Subaru: …….Fark etmemiştim.]
[Emilia: Nerede yaralandığını bilemiyorum……. ama “o yüzden mi” diye merak ediyorum doğrusu.]
Subaru Emilia’nın bu düşünceli sözlerle ne anlatmak istediğini biliyordu.
Dükkan sahibi iyilik edip kum tepelerinin barındırdığı tehlikelere yönelik güçlü hislerini samimiyetle iki yabancıya açmıştı.
Eğer bu tecrübelerine dayanan bir uyarıysa insanların ilgisini hiçe sayıp kum tepelerine gitmesi acımasızcaydı. Böyle hissettiriyordu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Anastasia: Natsuki-kun ve Emilia-san sağ salim dönmüş gibi görünüyor.]
Hana dönmüşlerdi. Subaru ve Emilia’yı karşılayan kişi ise kendileri gibi dışarıda olması gereken biriydi. Yani Anastasia.
Anastasia dışarıda giydiği kıyafetleri değiştirmişti ve harikulade, zarif bir gülümsemeyle yatakta oturmaktaydı.
Grubun kaldıkları han, birinci sınıf bir Milura Hanıydı.
Tabii Pristella’da kaldıkları hanla kıyaslanamazdı ama bu da şehirler arasındaki nitelik farkına bakarak anlaşılabilecek bir şeydi.
[Subaru: Julius nerede?]
[Anastasia: Beni hana gönderdikten sonra bir müddet şehirde dolanacağını söyledi. Muhtemelen gözlerine kum girmesine alışkın değil. Tıpkı sizin gibi. Ee, nasıldı?]
[Subaru: Gerçekten toza karşı bir koruyucu gözlüğüm olmasını isterdim. Şeffaf cam gibiler ve suratı koruma adına buraları örtüyorlar. Onlardan yapamaz mıyız?]
Subaru, aklına sualtı koruma gözlüklerinin gelişiyle gözlerinin etrafını işaret ederek böyle söyledi. Anastasia ise bu sözler karşısında kafasını eğip “anlıyorum” diyerek başıyla onay verdi.
[Anastasia: Cam işçiliği ve dayanıklılık gibi sorunlar olsa da dikkate almaya değer……..olabilir. Kum fırtınaları vakti Kararagi’yle bağlantısız bir şey değil, yani işe yarayabilir.]
[Subaru: Geleceğe dair patentlerden falan konuşmaya çalışmıyorum. Şu anda elimizde yoksa….. ehh, “kum vaktinde” kullanmayacağımız sürece eksikliğini çekmeyiz diye düşünüyorum.]
[Emilia: Yaratıklar ve miasma kumdan daha önemli birer endişe kaynağı bence. Beatrice ve ben küçük ruhlar aracılığıyla miasmayla baş etmeye çalışabiliriz…… ama yaratıklar konusunda Meili’ye bel bağlamamız gerekecek.]
Emilia bu sözlerden sonra bakışlarını duvarın diğer tarafındaki yan odaya çevirdi.
An itibarıyla Beatrice, o odada Meili’ye göz kulak oluyor olmalıydı. Subaru duygusal davranıp Meili’nin kendilerine ihanet etmeyeceğine inanmak istese ve geçmişte kalsa da ortada işlediği bir suç vardı. Ona öyle kolayca güvenemezlerdi. Annesiyle bağlantısının koptuğunu tam bir gönül rahatlığı ve özgüvenle söyleyemezlerdi ve annesinin ona konuşmayı yasaklaması da imkansız değildi.
[Subaru: Yani rehberlik konusunda Anastasia’ya güveneceğiz. Riskli.]
[Emilia: Normalde planlandığı gibi diyebiliriz yine de.]
[Subaru: Haksız değilsin.]
Subaru Emilia’nın nadir rastlanır müdahalesi karşısında gülümsedikten sonra Anastasia’ya baktı. O ise yatağında dimdik oturur halde “ama yine de” şeklinde konuşmaya devam etti.
[Anastasia: Hedeflediğimiz şeyleri başarana dek sakinliğinizi koruyun. Ejder vagonunun tekerlerinin ayarlanması ve kum tepelerine giriş yapmayı nasıl başaracağımız meseleleri de ihtiyaç duyulduğu üzere benim sorumluluğumda, sonuçta.]
[Emilia: Doğru……affedersin. Her şeyi sana yaptırıyor gibiyiz.]
[Anastasia: Sorun yok sorun yok, sonuçta karşılığında ben de savaş gücü konusunda Emilia-san’a güveneceğim.]
Diyen Anastasia sakince elini salladı.
Bahsettiği hedefler――onlardan biri, kum tepelerine giriş yapacakları ejder vagonunu ayarlamaktı. Normal şartlarda ejder vagonunun yalnızca bir ana yolda ya da en azından bir yolda hareket edeceğini varsayabilirdiniz. Ancak bu seferki yol kumdandı, yani yaygın ejder vagonları o yolda hareket edemezdi.
Ejder vagonunu geride bırakıp ejderlere binme gibi bir opsiyonları da vardı――ama aralarında çok sayıda kadın ve çocuk bulunuyordu. Bir de bilinçsiz haldeki Rem düşünülünce bu opsiyon gerçekçi olmaktan çıkıyordu.
Dolayısıyla ejder vagonunu çöl alanında ilerlemeye uygun hale getirmeleri ve yer ejderlerinde de bazı değişiklikler yapmaları gerekliydi.
[Subaru: Patrasche’yi geride bırakamam. Onu geride bırakmak saçmalık olur.]
[Emilia: O kız geeeerçekten zeki. Eğer onu geride bırakmaktan bahsedersen Subaru’yu ısırabilir……..]
Bu gerçekten de olabilirdi, dolayısıyla Subaru verecek bir karşılık bulamadı. Zaten onu geride bırakamazdı.
[Emilia: Peki ya ejder vagonu olmadan seyahat etmeye ne dersiniz……]
[Anastasia: Burada ciddi bir görüşme yapmıyoruz. Size yalnızca sakin olup dinlemenizi söyledim, sonuçta.]
Sempatik bir gülümseme sunsa da Subaru, eskisiyle aradaki farkı gördüğü için ürpermeye başlamıştı.
Bir ejder vagonu meselesi vardı, bir de başka bir mesele. Basitçe ifade etmek gerekirse o mesele, kum tepelerinde ilerleme sürecinde nasıl bir yöntem izleneceğiydi.
Başka bir deyişle, Augria Kum Tepelerinde kraliyet seçimi adayları Emilia ve Anastasia’nın izleri sürülemez hale gelirse bundan kim sorumlu olacaktı? İşte mesele buydu.
An itibarıyla bu ikilinin krallığın en önemli pozisyonlarına sahip olduğu söylenebilirdi. Eğer beklenmedik bir şekilde Augria Kum Tepelerine gömülmeleri gibi ciddi bir şey gerçekleşirse doğal olarak sorumlunun kim olduğu net olmaz ve yoğun çabalar gerekebilirdi.
Augria Kum Tepeleri――kum tepelerini bir başına idare edebilecek birini boş verin, son anda beliren ve Milra dolaylarını yöneten bir derebeyi bile böyle bir sorumluluğu üstlenemezdi.
Dolayısıyla Anastasia birkaç satır yazıp onları “Ne olursa olsun sorumluluk adayın kendisinindir.” koşuluna ikna etmek adına önceden derebeylerinin astlarına gitmişti.
[Anastasia: Ama yine de beni durdurmadıkları için suçlanabilirler….hayatım yalnızca bana ait değil. Bu büyük bir sorumluluk, sizce de öyle değil mi?]
[Emilia: Her şeyiyle doğru. Seçim veya adaylar gibi şeyler yüzünden değil. Eğer “Bilgeyle” buluşup çeşitli şeyleri yeniden kazanmanın bir yolunu bulamazsak kurtarılamayacak pek çok kişi olacak. Bu öyle aniden söylenecek bir şey değil.]
[Anastasia: Elden geldiğince güvenilir davrandığın kesin.]
Anastasia, bu beyanı yapan Emilia’nın bakışlarına pek çok açıdan mutlu bir görünümle karşılık verdi. Sonra da kafasını eğip Subaru’ya bakarak “Ee?” dedi.
[Anastasia: Gezinizden herhangi bir sonuç aldınız mı? Yalnızca gözünüze kum kaçmasına alışsın diye dışarı çıkmış olamazsınız, haksız mıyım?]
[Subaru: Ehh, kum fırtınasının ortasında süslenip püslenip çıkmış değiliz. Bir şeyler bilen birini birazcık dinledik.]
[Emilia: Dükkan sahibinin bilgili olması yalnızca bir tesadüftü gerçi.]
[Subaru: O barı seçerek doğru bir öngörüde bulunmuşum.]
[Emilia: O dükkanı seçen bendim sanki ama neyse…….]
Her halükarda olay akışıyla bunun kimin başarısı olduğu birbiriyle ilişkisiz bilgilerdi.
Bar meselesini anlattıkları süre boyuncaysa Anastasia düşünceli bir ifadeye bürünmüştü.
[Anastasia: Kuşları gözleyeceğiz……..hmm.]
[Subaru: Gerçekten, merak ettiğin şey bu mu oldu?]
[Anastasia: E Augria Kum Tepelerine girmek ve orada yaşananlar gibi diğer kısımlar bilinen şeylerdi. Yine de bu farklılık oldukça ilginç. Kuşlar ve benzerleri miasmayla karışık rüzgara karşı en hassas cinsler gibi görünüyordu.]
[Emilia: Şimdi sen söyleyince fark ettim, doğru……]
Anastasia’nın sözleri karşısında Emilia saçlarına dokunarak derin düşüncelere daldı. Emilia’ya yandan bir bakış atan Subaru ise yüzünü kibarca Anastasia’ya yaklaştırdı.
[Subaru: ――Aklında gerçekten bir şey olmasına imkan yok, haksız mıyım?]
[Anastasia: Öyle özel bir şey yok. Yine de bu mesele bana bayağı ilginç geldi.]
[――――]
[Anastasia: Şöyle şüpheli bir surat ifadesine bürünme. Baksana, kızı şüphelendireceksin.]
Subaru Eridna’nın gerçek hislerini yüzünden hafifçe okuyabiliyor olsa da bunu dile getirmenin geri çekilmesine sebep olmaktan başka bir faydası olmazdı. Neyse ki Emilia derin düşüncelere daldığı için bu etkileşimi görmemişti. Yine de Subaru her nedense kendisini içten içe karısını aldattığını çılgınca gizlemeye çalışan bir yetişkin gibi hissediyordu.
[Subaru: Ne zaman çıkalım?]
[Anastasia: Erken çıkmalıyız, değil mi? Endişe verici kısım ejder vagonunun henüz hallolmamış olması………belki de yükleyeceğimiz bagajları temin eder etmez ayrılmalıyız.]
[Subaru: Yarın çok ani olur, ertesi güne ne dersin?]
[Anastasia: Sanırım öyle yapmalıyız.]
Anastasia böyle söyler ve anlaşmaya varılırken Emilia da onay vererek kafasını salladı.
Sonra da kum fırtınası giremesin diye sımsıkı kapanmış pencereye dönerek gözlerini kıstı.
Mavimsi mor gözleriyle baktığı şey, pencerenin öteki tarafındaki doğu manzarasıydı.
Dükkanlar ve evlerden daha uzun görünümlü, göze çarpacak yükseklikte koca bir gölge görüyordu.
[Emilia: Pleiades Gözcü Kulesi.]
Bir başına dikilip gümüş çanları andıran sesiyle o yapıya seslendi.
Hedefleri olan kule öyle uzundu ki Milura’dan bile görünebiliyordu.
――Öyle kocaman bir şeyi gözden kaçırmak mümkün müydü gerçekten?
Subaru, Milura’ya vardığı ve Pleiades Gözcü Kulesini gördüğü andan bu yana aklından bu soruyu geçiriyordu.
Birisi neler, nasıl hatalar yapar da böyle belirgin bir yeri bulamayacak hale gelirdi ki?
Ama -diğer taraftan- barmenin uyarısı, her düşünüşünde canını acıtıyordu.
[Subaru: Hiçbir plan olmadan oraya girmek kabul edilemez ama anlamsız planlara bel bağlamak da bir o kadar kötü, ha.]
Durum ne olursa olsun pes etmek gibi bir seçenekleri yoktu.
İşte tam da bu yüzden yalnızca şanslarını arttıracak, onlara bir fırsat tanıyacak şeyleri seçiyorlardı.
Onlar dükkan sahibinin bahsettiği o anlamsız planlarla hazırlıksız yakalananlardan farklı olmalıydı. Subaru buna inanıyordu.
İşte bu yüzden farkına varmıyordu. Farkına varmayacaktı.
――Ne olursa olsun pes etmek gibi bir seçenek yoktu.
Şimdiden kendisini ilk yoldan uzaklaştırdığının farkına varmıyordu.
#Aklıma nedense kafes kitabı/filmi geldi. Orada da insanların görünce delirdiği yaratıklar vardı, bir yerde olup olmadıklarını anlamak için kuşları kullanıyorlardı falan. Her neyse konudan sapmayayım. Ufak da olsa işe yarayabilecek bir bilgi aldı bizimkiler. Ve bir sonraki bölümde nihayet o meşhur maceraya atılıyoruz. Bayağıca uzun bir bölüm olduğu için yine ikiye bölmem gerekecek. Ama fırsat oldukça hızlıca ilerlemeye devam edeceğim merak etmeyin. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..