Kendilerini çevreleyen beyaz dünyanın buharlaşıp uçuşuyla geride taştan oyulmuş bir oda ve sayılamayacak çoklukta kitaplık rafı kaldı.
Dokunduğu taşın yok olduğunu hisseden Subaru, bunun verdiği yanıtın doğru olduğu anlamına geldiğini çözmüştü.
Öyleyse bu durumda―
Emilia: “Harika! Subaru, iyi iş―”
Subaru: “Sınav sahibinin kişiliği fena halde çarpık!!”
Emilia: “Eeeeh!? İlk tepkin bu mu!?”
Üçüncü Kat [Taygeta] probleminin çözülüşünü kutlamaya hazır olan Emilia’nın nutku tutulmuştu. Kulede Subaru’nun zehir zemberek çığlığı yankılanıyordu.
Şaşkın Emilia ve kendisini izleyen diğer grup üyelerine bakan Subaru, “pardon” diyerek konuşmaya devam etti.
Subaru: “Herkesin şüphelendiği gibi oldu ve bilmeceyi çözen gerçekten de ben oldum… ama bu şekilde çözülmüş olması büyük bir mesele. Daha doğrusu sizlere haksızlık.”
Emilia: “Öyle mi? Subaru hususi bilgilerini kullanarak bilmeceyi çözdü… benim gözümde durum bu.”
Subaru: “Bilmeceyi kendi bilgilerimle çözdüm demektense özellikle benim gibi birinin çözebileceği bir bilmeceymiş demek daha doğru olur, mesele de bu.”
Aklı karışmış şekilde kafasını kaldıran Emilia’nın yüzü, kafasını kaşımakta olan Subaru’ya dönüktü.
Bunu açıklamanın en iyi yolunu detaylı şekilde düşününce ortaya bir problem çıkıyordu.
Üçüncü Kat [Taygeta’daki] [Sınav] tam da Subaru’nun yanıtladığı gibi Orion efsanesi üzerineydi. [Orion] efsanesinin bu dünyada var olmaması nedeniyle de “bu bilmeceyi çözen kişi bir astronom veya bir romantik olabilirdi” düşüncesini bir kenara atmıştı.
Orion da Shaula gök ismi de diğer takımyıldızlar da Subaru’nun orijinal dünyasına ait gökbilimsel bilgilerdi.
Ve belki de bu dünya, Subaru’nun orijinal dünyasının medeniyetinin çoktan mazide kalmasının ardından gelen uzak bir geleceğe aitti. Subaru bu dünyanın gece göğünün bildiğinden farklı yıldızlar barındırdığını göreli çok olmuştu.
Subaru: “Yani zaman akışı yıldızların dizilimini tamamen değiştirmiş… bu durumda artık ne Orion ne de benzerleri var olduğu için ellerinizi kaldırıp teslim olmaktan başka çareniz yoktu.”
Geride kalan uzun aylar, yıllar ardından Orion gece göğünden silineli çok olmuş ve onun efsanesi gibi şeyler de çoktan yitip gitmişti. Bu durumda varılabilecek tek bir sonuç vardı.
Bu bilmecenin ardındaki kişi, Subaru’yla aynı göğü tanıyan biriydi.
Ayrıca önceki dünyanın yıldızlarını bilenler harici herkes, [Sınavın] bilmecesine mağlup olarak doğmuştu.
Ve Shaula’nın raporuna göre bu bilmeceyi tasarlayan kişi hiç şüphesiz ki [Bilge] Flugel’di.
Subaru: “Senin ustan, kesinlikle çarpık karakterli bir herifmiş gibi görünüyor.”
Shaula: “Yoyoyoyo, neden böyle bir şey söyledin ki ~ssu? Kendini küçümsemek hiç Ustama göre bir şey değil ~ssu! Birazcık çarpık karakterli olduğun inkar edilemeyecek olsa da ~ssu, bilmecenin çözülebilmesi için mantıklı sonuçta ~ssu! Reid olsaydı gerçekten çözülemez bir bilmece olurdu… kendinden bir tane daha çıkartıp onu savaşta yenemedikçe geçemezdin falan?”
Subaru: “Korkunç bir şey, her halükarda testlerin bir yere vardığı yok…”
Özetle Kıskançlık Cadısına boyun eğdiren kahramanların hepsi korkunç karakterlere sahipti.
Bu kişi için de başka bir dünyaya ait bilgileri kullanmak daha çok işe yaramış olmalıydı.
Anastasia: “Tamamdır ve şimdi de…”
Subaru Shaula’nın açıklama olmayan açıklaması yüzünden iç çekerken Anastasia, etrafa bakınmak için aralarına girdi. Ve kürkünü okşayarak kitaplarla dolu rafları incelemeye başladı.
Anastasia: “Natsuki-kun’un emekleri sayesinde “Sınav” geçildi… Bu kadarı harika ama bu kütüphanenin amacı ne? Ne tarz kitaplar bulunuyor? Bunu son derece merak verici buluyorum.”
Julius: “Shaula-san’a göre burası sonsuz ve sınırsız bir bilgi hazinesiymiş ― söylediği şey buydu.”
Julius, Anastasia’nın sözleri doğrultusunda göz ucuyla Shaula’ya baktı. Daha önce söylediklerini unutmuş gibi bir ifadeye bürünen Shaula ise tenini kendisiyle oynayan Meili’nin tenine bastırmış haldeydi.
En baştan büyük bir beklentileri olmasa da Shaula’dan [Taygeta] kütüphanesiyle ilgili bir açıklama gelmeyecek gibi görünüyordu.
Beatrice: “Tepkisine bakılırsa bu, [Taygeta’nın] açıldığı ilk sefer, doğrusu. Hadi dolanıp bir bakınalım, sanırım.”
Subaru: “Aynen. Hey sen… kendini daha fazla tutamıyor olabilir misin acaba?”
Beatrice: “Mevzu… bu olabilir, doğrusu.”
Subaru’nun arkasında elbisesini çekiştiren Beatrice, normalden bir nebze daha hızlı konuşuyormuş gibi görünüyordu.
Gözlerinde yumuşak bir ışıltıyla, büyülenmişçesine kütüphaneyi inceliyordu ― bunun sebebini fark eden Subaru, içinde bulundukları şartları unutarak kahkaha atmaya başladı.
Subaru: “Görünen o ki Yasaklı Kütüphane senin gözünde nahoş anılardan ibaret değilmiş.”
Beatrice: “… özellikle hoş anılar da değildi, sanırım. Fakat öyle ya da böyle Betty orada dört yüz yılını geçirdi, doğrusu. Üstelik…”
Subaru: “Üstelik?”
Beatrice: “Orası Subaru’nun Betty’e ‘beni seç’ dediği yer, sanırım. Kolaylıkla unutulabilecek bir yer değil, doğrusu!”
“――”
Bu beklenmedik sözler Subaru’nun gözlerinin irileşmesine yol açarken Beatrice, kafasını çevirdi. Ancak utanmış olduğu, açıkça görülen kızarmış kulaklarından bile belliydi.
Subaru: “Kendini utandıracak şeyler söylemek senin tercihindi, ne elde etmeye çalışıyorsun ki?”
Beatrice: “Betty Yasaklı Kütüphaneyle ilgili her şeyi hatırlıyor, bu Subaru’ya dair anılarının kanıtı… hepsi bu, doğrusu.”
Subaru: “Sen… çok tatlısın!”
Beatrice: “Kya―, sanırım!”
Bu ani sevgi gösterisi karşısında Subaru, Beatrice’in kafasını kibarca okşamaya başladı. Beatrice’in kurnaz çığlıkları giderek yumuşarken de Subaru, tatmin dolu bir ifade gördü. Bu manzara Anastasia ve diğerlerinin hayrete düşmüş şekilde ikiliye bakakalmasına yol açmıştı.
Subaru: “Peki, bu kadar boş sohbet yeter, hadi artık kütüphaneyi inceleyelim.”
Anastasia: “Yaralı gözler için ne manzaraydı ama. Gerçekten bir ebeveynle evladı arasındaki şefkatli bir etkileşim gibiydi, değil mi…”
Subaru: “Hiç değilse abi kardeş gibi görülemez miydik…”
Anastasia’nın fikri karşısında dilini çıkartan Subaru, duruşunu dikleştirerek etrafına bakındı.
Subaru ve diğerlerinin bulunduğu nokta, taştan oyulmuş dairesel bir odanın merkeziydi. Bu yapı başlı başına kulenin uzantısıydı ve pahalı dizayn, hiçbir sınır olmadığı hissiyatı doğuruyordu.
Geniş spiral merdivenler dışında beşinci ve altıncı katlarda uçsuz bucaksız boşlukları dolduracak bilhassa göze çarpan bir şey yoktu. Ve dördüncü kat da Shaula’nın çok yönlü yuva olarak tarif ettiği şekilde birkaç odaya ayrılmıştı.
Fakat üçüncü kat aynı boşluğu sıra sıra rafla doldurmuştu ve uzun rafların her biri sayısız kitapla dolup taşıyordu. Dairesel oda, küçük odalar oluşturacak şekilde dizayn edilmişti. Subaru’nun grubu en aşağıdaydı/içerideydi ve etrafları dışa doğru genişleyen katmanlarla kaplıydı.
Kitapların sayısı öyle çoktu ki hesabını tutmak mümkün değildi. Beatrice’in Yasaklı Kütüphanesi de oldukça doluydu fakat yalnızca kitap sayısı hesap edilirse burası açık ara galip gelirdi.
Subaru: “İstediğimiz kitabı arayıp bulabileceğimiz bir bilgisayar olsa ne iyi olurdu.”
Beatrice: “Betty Yasaklı Kütüphanede tüm kitapların tamı tamına nerede olduğunu bilirdi, doğrusu.”
Subaru: “Harikasın. Bir dâhisin!”
Beatrice’in küçük kendini beğenmişlik gösterisini öven Subaru, yanındaki kitaplığa yaklaştı.
O tarafa bakan Emilia ve diğerleri de yaklaştı, gerçi hiçbiri raftan bir kitap çekecek cesarete sahipmiş gibi görünmüyordu.
Emilia: “Bilmeceyi çözen Subaru değil miydi? Belki de Subaru dışında biri dokunursa bir aksilik çıkar.”
Subaru: “Ah, sahiden de her şey olabilir ama yalnızca bilmeceyi çözen kişinin kitapları okumaya izni olsaydı Emilia-tan ve diğerlerinin kütüphaneye bile girememiş olması gerekmez miydi?”
Emilia: “Ah, doğru. Öyleyse buraya girmiş olmak bir nevi izin anlamına geliyor.”
Subaru: “Mm, ben öyle düşündüm― hey, Emilia-tan!?”
O ana dek gardını almış olan Emilia, Subaru’nun teorisini başını sallayarak onayladı. Sonra da gardını indirerek anında raftan bir kitap çekti.
Ve nutku tutulan Subaru’nun hemen önünde kitabın içeriğini kurcalamaya başladı.
Emilia: “Hmm, yalnızca normal bir kitapmış… Subaru, ne oldu?”
Subaru: “Yo, yok bir şey, yalnızca Emilia’nın cüretkarlığı acayip şok ediciydi ama bir anda büyüleyiciliğe dönüştü. Ağzımdan tek çıkan ‘ben öyle düşündüm’ cümlesiydi.”
Emilia: “―?? Subaru öyle düşündüyse sorun çıkmaması gerekmez miydi? Eh, böyle söylemem tuhaf mı oldu?”
Emilia’nın dürüst yüzü, Subaru’nun hayreti karşısında bir kafa karışıklığı belirtisi verdi. Subaru ise karmaşık hisler eşliğinde bir eliyle yüzünü örterek bir “uaah―” sesiyle devam etti.
Subaru: “Şu delici, güven dolu bakışlar sürekli canımı acıtıyor.”
Julius: “Bu güveni adım adım sen inşa ettin ama. Ayrıca başka hiç kimsenin yapamadığı [Taygeta] bilmecesini de çözdün. Bu başarın inkar edilemezdi.”
Subaru: “Kör bir kedinin ölü bir fareyi ezişi gibiydi. Yalnızca şans eseri çözdüm.”
Subaru’nun hayreti karşısında Julius omuz silkerken şövalyenin bu sözleri, Subaru’nun bakışlarını kaçırmasına yol açtı.
Emilia’nın inancı, Beatrice’in yakınlığı, Julius’un içtenliği―― hiçbiri Subaru’nun beklentileriyle uyuşmuyor ve her biri açıklanamaz bir ihtiyat duygusu taşıyordu.
Subaru sıklıkla kendisine ne tür bir değer biçtikleri konusunda şüpheye düşüyordu.
Anastasia: “Tıpkı Emilia-san’ın söylediği gibi, yalnızca sıradan bir kitap. Temas edildiği anda insanın bedeninin ateş almasına yol açan tuhaf bir obje değil.”
“Kitabın neyden yapıldığını… anlamak zor. Yaşını da. İçeriğe gelince…?”
Emilia’nın proaktif yaklaşımı sonrası diğerleri de tek tek kitap çekmeye başladı. Yine de bunca kitap varken işlerinin kolay olacağını söylemek zordu.
Anastasia ve Julius kitapların dizim ve ciltlerini inceliyordu.
Subaru: “Beako, sen ne düşünüyorsun?”
Beatrice: “Kitapların dizimi tıpatıp aynıymış gibi duruyor. Yalnızca başlıklar tamamen farklı. Bu [Noah Libertas]. Bu [Libre Fermi]… Düzenlenişlerinde de belli bir şablon varmış gibi görünmüyor.”
Kütüphaneci ruhu kan ağlayan Beatrice, kitapları böyle rastgele yerleştiren kişiye duyduğu memnuniyetsizliği aktarıyordu. Onun Yasaklı Kütüphaneyi düzenleyişine dair bir anısının bulunmamasıysa oranın çok uzun zaman önce organize edildiğini gösteriyordu.
Beatrice’in öfkesini şimdilik bir kenara bırakırsak Subaru, kitapların sırtlarında bir şey fark etmişti.
Subaru: “Bu kitapların başlıkları… acaba, hepsi insan isimleri olabilir mi?”
“Mmm… olabilir. Bu [Palma Eule] ve buradaki de [Coyote].”
Julius: “Tüm bu isimler geçmişten kalma, tanıdık değiller. Zengin bir bilgiye sahip olduğumdan değil fakat bu isimlerin hiçbirini tanımıyorum. Tabii ki daha yakından incelersek bazı keşifler yapılabilir…”
“Sen tanımıyorsan buradaki hiç kimse tanımıyordur herhalde.”
Bu sözler gerçek miydi, yoksa yalnızca tevazu muydu bilinmez fakat son zamanlarda Julius, hanesinin tarihi soyağacını fazlasıyla ortaya dökmüştü.
Bu isimleri tanımıyorsa belki de yalnızca rastgele verilmiş isimlerdi.
Subaru da hiç düşünmeden kurcalamak için bir kitabı kavradı. İçinde yazılı metinler bu dünyanın eşsiz diline ait yaygın [イ(I)], [ロ (Ro)] ve [ハ (Ha)] oymalarından oluşuyordu.
Bir İncil olsaydı sahibi dışında hiç kimse tarafından okunamayabilirdi ve yalnız hiyeroglifler görünüyor da olabilirdi fakat bu kitap böyle ucuz numaralara başvurmuş gibi görünmüyordu.
Yazılar çok küçük ve içerik çok sıkıcı olduğundan ilginç bir yönü olmayan tüm kitaplarda olduğu gibi doğru düzgün okunsa bile belleğe kazınmazdı.
Subaru: “Bir kez de Anastasia-san’la teyit etmek isterim… tanıdığın herhangi bir isim var mı?”
Anastasia: “Mm, hayır?”
Subaru Anastasia’dan da onay beklemişti. Tabii ki Anastasia’nın kendisinden değil de bedeninin kontrolünü ele geçirmiş olan Echidna’dan beklemişti demek gerekirdi.
Echidna Julius’tan daha bilgili olmalıydı. Ve gerçeği gizliyor olması mümkün olsa da ruh, başından bu yana herhangi bir düşmanlık belirtisi göstermemişti.
Şu an için bu yanıta inanan Subaru, kendisini çok güçsüz hissetmeye başlıyordu.
Subaru: “Şimdiden numaralarımız tükendi, ha. Ormanda gizli bir ağaç… bu rafların arasında hayati önemde bir kitap gizli olabilir, cidden can sıkıcı.”
Emilia: “Yarı yolda pes etmek olmaz. Çözülemez bir problemle karşı karşıyaysan daha da çok gayret etmen gerekiyor demektir. Gayret etmeliyiz!”
Sayılamayacak çoklukta kitapla karşı karşıya olan Subaru, şimdiden ruhuna çöken bitkinliği hissedebiliyordu. Emilia ise onu canlandırmak için minik yumruğunu kaldırmıştı.
Onun bu cesaretlendirici pozu giderek daha isabetli hale gelirken Subaru, yüzünü raflara döndü. Tüm başlıklar tanımadığı isimlerden oluşuyordu. En azından tanıdık bir isme denk gelir miyim diye dikkatle bakmalıydı ― işte bunu düşünerek kitapların üzerinde tek tek parmaklarını gezdirmeye başladı.
Subaru: “…?”
Ve ansızın parmakları bir kitabın sırtında duraksadı.
Kavradığı sırtı sıkış tepiş dolu raftan çıkarttı. Başlık, Subaru’nun bildiği bir isimdi.
Refleks olarak kavradığı kitabı açtı. Ardından kitabın tanıdık ismi gözleriyle buluştu ― ve sonrasında o geldi.
― Bilinç kararışı.
#Bu bölüm biraz kısa olduğu için bir gün erken atıyorum, iki üç güne de ikinci kısmını çevirip atarım, o kısım bunun iki katı olacak. Konuyu bölmemek adına böyle ayırmam gerekti. Beatrice’in tatlılığı da Emilia’nın katıksız güveni de gerçekten gözlerimden kalpler çıkarttı. Sevimli bir bölümdü. Son andaysa Subaru henüz bilmediğimiz, tanıdık bir isim gördü ve kitabı açtığı gibi bilinçler karardı. Bakalım bu bilinç kararması bizi nereye yönlendirecek, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..