――Bir kadın vardı, bir başına.
Bu kadın her şey için endişelenirdi; dünyada bir şeylerle mücadele eden her ama herkes için.
Bu küçük dünyadaki hiçbir şey onun gözünden kaçmazdı. Onun gözünde her şey, herkes, korunmaya ihtiyaç duyan birer çocuktu.
Böylesine kırılgan bir dünya ve böylesine kırılgan insanlar söz konusuyken boyun eğdirmek öyle kolay olurdu ki.
Fakat kadın, bu dünyayı kontrol etmeyi arzulamıyordu. Aksine, onu zarar görmekten korumayı arzuluyordu.
Ve böylece berbat deneme yanılma savaşı başlamıştı. Fakat tüm dünyayı korumak, uyarmak ve kurtarmanın çok ağır bir yük olduğu, kadının yapayalnız ellerinin herkese erişemeyeceği anlaşılmıştı.
Her çözümü görebilse de her problemi çözecek bir yolun eksikliğini çekiyordu.
Kadın o noktada ilk defa kendi yetersizliğine lanet etmeye başlamıştı.
Bir felaketi görse dahi yardım etmekten acizdi.
Gerçekleşmekte olan bir krizin içerisine dahil olsa bile o krizi önlemek adına hiçbir şey yapamıyordu. Elinden asla yeterince şey gelmiyordu.
Yanı başındakilere ulaşabiliyor fakat imkânsız mesafeleri aşamıyordu. Anlık meselelerle baş edebiliyor fakat zamanın acımasız çarkını geri döndüremiyordu.
Erişemeyeceği öyle çok şey vardı ki.
Sözde gücü, ona arzuladığı şeyi bahşetmiyordu. Kibirli aklı umuda giden yolu aydınlatmıyordu.
Ve bu yüzden, yaptığı koruma büyülerine rağmen çaresizliğe düşüyordu. Sonsuz bir pişmanlık denizine batan kadının önleyemediği her acı feryat, kırık kalbini bir kez daha parçalıyordu.
En sonunda anlamıştı.
Yapamam. Mümkün değil. İmkânsız.
Bu abartılı, ulvi arzuya bilhassa da yapayalnız bir kadın tarafından ulaşılamaz.
Biliyordu. Farkındaydı. Anlıyordu. Arzusu imkansızdı. Ama. Yine de…
Onun ihtiyatlı elleri yeterli gelmiyorsa daha fazlasını bulurdu. Yalnızca yalnızlığından koparak, arzusunu paylaşan başka birilerini bularak herkese ulaşabilirdi.
Zihni arınmıştı. Bir zamanlar puslu olan yol bir kez daha açıklığa kavuşmuştu.
Amansız matemler, kaçınılmaz trajedilerden sonra nihayet arzusuna ulaşabilecekti.
Kışkırtıcıyla güçlerini birleştirir, savaş alanını Göksel Kılıca bırakır, Ejderhayla bir anlaşma yapar ve en büyük arzusuna ilerlerdi.
Tabii, bunu yapabilirdi. Elbette yapabilirdi. Büyük arzusunun vaat edilen akıbeti buydu.
Ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, yakında, belki yarın. Öyleydi, tabii ki, olmak üzereydi—
“Kurtarılacak. Hepsi kurtarılacak. Onları kurtarma yolunu, görebiliyorum. —Kurtuluşa uzanan yolu.”
Kanla ödenecek bir bedel olsa bile galip gelmek zorundaydı, çünkü mücadelesini yarıda bırakmak onu anlamsız kılardı.
Kışkırtıcısı ortadan kaybolsa bile, Göksel Kılıcının gülümsemesi sonsuza dek silinse bile, Ejderhası uzak göklere yükselse bile teslim olamazdı.
İlk müttefikleri yanından ayrılsa, yolunu yitirse bile, bir zamanlar yapayalnız olan kadın artık yalnız değildi.
“Orada olmak zorunda. Orada olduğunu biliyorum. —Bilmem gerekiyor.”
Cesetlerle döşeli bir yolda yürüyor, sayısız hayatı kurban olarak tanımlıyordu, hepsi de en büyük arzusunu elde etmek uğrunaydı.
Bir gün, yeterli bilgiyle birlikte elleri her ama her gözyaşına ulaşabilecekti.
İlk defa, ulaşabileceğine gerçekten inanmıştı.
İşte böylece, o kutsal arzu tarafından tüketilen kadın, acı verici bir çaresizlikle mücadele vermişti.
[Açgözlülük Cadısı] arzusunun izinde hırsından kan ağlamış, akıtmıştı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Emilia: “――Julius’un tüm yaraları iyileşene dek burada adamakıllı dinlenmesi gerekiyor! Kesinlikle ama kesinlikle!”
Son derece bitik haldeki Julius’u yeşil odaya resmen fırlatan Emilia, azarlar yağdırıyordu. İkiliyi karşılamaya gitmiş ve Subaru’nun Julius’u omzundan destekleyerek 2. Kat『Electra』ile 4. Katı bağlayan uzun merdivenlerden indiğini gördüğünde rahat bir nefes almıştı.
Farklı duygular arasında böyle hızla geçiş yapabilmesi gerçekten bir erdemdi ve meseleyi derinlemesine sorgulamamasına minnettarlardı. Akıllıca bir hamleydi, çünkü bunu neden yaptıkları sorulmadıkça mazeret uydurmalarına gerek yoktu. Aslında Emilia’nın soracak dağlar kadar şeyi olsa da――
Emilia: “――Ben sormasam da Subaru’nun tüm önemli soruları soracağına eminim. Bu yüzden senin güzelce dinlenmene izin vereceğim, geri kalan her şeyi sonraya bırakabiliriz. Değil mi?”
Subaru: “……Ahー, evet, hı hı öyle gibi. İtiraz edebileceğim hiçbir nokta yok ve Emilia-tan’ın fikirlerine karşı çıkmayı planlamıyorum. Biraz uyu hadi.”
Subaru Julius’u yeşil odanın girişine yakın sarmaşıktan bir yatağa yatırdı. Hemen yanında iki elini beline yerleştirmiş olan Emilia ise gururla homurdandı. Tatlı bir hareketti.
İkilinin söylemesi gerekenleri dinlemeyi tamamlayan Julius, kaküllerini iterek iç çekti.
Julius: “Doğal olanı da bu. Sana ve Emilia-sama’ya yeterince yük oldum zaten. Bunca şeyden sonra artık böylesine utanmaz davranamam. İstediğinizi yapacağım.”
Subaru: “Adamım, basit bir ‘Anlaşıldı’ yeterli olurdu……”
Emilia: “Doğru söylüyor! Bu formaliteye hiç gerek yok. Sen yaralısın, bu yüzden bu yalnızca yaraların iyileşene dek seni yerinde tutma meselesi! Yük olmanda hiçbir sıkıntı yok. Biz arkadaşız sonuçta.”
Julius: “――――”
Emilia: “Patrasche, Julius’u sana emanet ediyorum. Herhangi bir terslik olursa bağırman yeterli. Koşarak geleceğiz, tamam mı?”
Julius’un dolambaçlı minnettarlık gösterisine bir son veren Emilia, mahcup Julius’un ötesine, odanın köşesine―― yani Patrasche’nin kendi yaralarından kurtulmakta olduğu noktaya doğru seslendi.
Yeşil odadaki canlı sayısı üç insan ve bir hayvana yükselmişti―― Bilinçsiz Rem ve Anastasia ikilisiyle yaralı Julius ve Patrasche ikilisi. Yeşil odanın aynı anda içeride tutabildiği kişi sayısı kısıtlaması nedeniyle Subaru ve Emilia onlara göz kulak olmayı sürdüremeyecekti.
Bu nedenle yaralılardan birinin geri kalanlara göz kulak olması daha iyiydi. Tabii normal şartlarda bu iş Julius’a düşerdi.
Julius: “Emilia-sama bu kadar ısrarcıyken gösterecek yüzüm yok. Sessizce bana söyleneni yapacağım.”
Subaru: “Bir kere kaybedilen güveni geri kazanmak biraz zor. E bu bakımdan güven konusunda daima tam puan alan Patrasche’yi geride bırakmak da zor. Tuhaf bir şeyler dönerse kendini tutmayıp onu ısırmanda bir sakınca yok, Patrasche.”
Patrasche: “――――”
Patrasche, Subaru ve Emilia’nın söylediklerini kabul ettiğini ima ederek homurdandı―― Ya da hiç değilse görünen buydu.
Emilia kampının en iyi kızı, biricik『Anlayışlı Leydileri』Patrasche, Julius’un az önce bir başına gitmesine izin verdiği için bir nevi sorumluluk duyuyor gibiydi.
Ve sağlam bir iradeyle ışıldayan gözleri adeta buna bir kez daha izin vermeyeceğini anlatıyordu.
Subaru: “Hey, baksanıza. Patrasche bile『Bir dahaki sefer olamayacak』diyor.”
Emilia: “Biliyor musun, çok tuhaf ama haklısın. Gerçekten de öyle diyor gibi görünüyor.”
Subaru: “Ama iki dil bilen İçişleri Görevlimizin söylediğine göre, aşağı yukarı, nüans doğru olmalı. Gerçi o bir leydi olduğuna göre cümlelerini『Desu wa』ile bitiriyor olabilir, ne dersin?”
Otto bazen『Ruh Dili İlahi Koruması』ile Patrasche’nin çevirmenliğini yapıyor ve Subaru neredeyse her seferinde onun eylemlerine karşı gösterdiği yüksek tolerans seviyesine hayran kalıyordu. Son zamanlarda Otto’nun yokluğuna rağmen bunu hissedebiliyor, ikili adeta zihinleri aracılığıyla iletişim kurabiliyordu. Fakat ne zaman bu bahsi açacak olsa Patrasche’den kuyruğuyla dayak yiyordu. Kadın zihni gerçekten karmaşıktı.
Her halükârda,
Julius: “Burada çıt çıkarmadan yaralarımın iyileşmesini bekleyeceğim. Sonuçta böylesine dingin bir atmosferde, güzel kızlarla çevrili şekilde iyileşmek insanın nadiren karşılayabileceği bir lüks.”
Subaru: “Sana önceden bildirmek isterim ki bu odada Anastasia hariç bütün kızlar bana ait.”
Subaru, Julius’un arsız beyanı karşısında önce yataktaki Rem’i, ardından Patrasche’yi, son olarak da yanı başındaki Emilia’yı işaret etti.
Bunu işiten Emilia ise yanaklarını şişirerek,
Emilia: “Ben henüz Subaru’nun değilim….. Ama biraz düşününce Subaru’nun benim Şövalyem olması onu benim yapmaz mı?”
Subaru: “Bu beni gerçekten mutlu etti ama bir yandan da gerçekten utandırdı!”
Emilia parmağını dudaklarına götürürken Subaru bir kutlama dansı yaptı, tüm bunlardan sonraysa bakışlarını Julius’a çevirdi.
Acısının üstesinden gelmesi vakit alacaktı. Fakat hiç değilse o uzun yokuşu tırmanmak için ilk adımı atacak yüreğe sahip olmalıydı.
Subaru: “Şey, her neyse, dinlenir ve olup bitenleri düşünürken kafanı tutup yerlerde yuvarlanmak isteyebilirsin ama Patrasche’nin seni izliyor olacağını unutma.”
Julius: “İçin rahat etsin. Böyle utanmazca manzaralar sergilemeyeceğim. ―― Zarafetime yakışmaz.”
Subaru: “…..Şimdiden toparlanmaya başlamışsın herhalde.”
Julius: “Hm.”
Bu son derece Juliusvari yanıttan sonra Subaru’nun yanakları hafif bir gülümsemeyle gevşedi.
Hiçbir başarı elde edemediği iki mağlubiyet yaşamıştı.
Bu da ona katlanılamaz bir aşağılanma ve çaresizlik hissettirmiş olmalıydı fakat bu duyguların ilk dalgasını atlatmış gibi görünüyordu.
Subaru, onu o uzun merdivenlerde yapayalnız bırakmadığına memnundu.
Ona azıcık olsun selamet verebildiyse zamanında o kalede herkesin önünde yaşadığı utançtan gerçekten bir şeyler öğrenmiş demekti.
Subaru: “――Patrasche, bu işi sana emanet ediyorum.”
Subaru nihayet sevgili ejderine son bir hatırlatmada bulundu ve Emilia’yla birlikte odadan ayrıldı.
Onların ayrılışı sonrası Patrasche ayaklanarak onu daha iyi gözlemleyebilmek adına Julius’un yakınlarına yerleşti. Bunu gören Julius ise acı bir şekilde gülümsedi.
Patrasche gerçekten de aldığı talimatlara sadık davranan, akıllı bir ejderdi.
Onun ruhu ve Julius’un zihinsel durumu hesaba katılınca Yeşil Odanın üyelerinin güvende olacağı varsayılabilirdi.
Emilia: “…..Ne olur ne olmaz diye kapıyı dondursam mı ki?”
Subaru: “Emilia-tan’ın hayal gücüne daima hayran kalıyorum ama bu işi son çare olarak görelim, tamam mı? Odadaki ruhu öfkelendirmek de istemem hem.”
Emilia: “Nn, haklısın. Fufu, sadece ne söyleyeceğini görmek istemiştim. Yalnızca şaka yapıyordum.”
Sevimli bir şekilde dil çıkartan Emilia özür diledi ve bunu gören Subaru dudaklarını büzerek bunu mümkün bir seçenek olarak gördüğünü ona söylememe kararı aldı.
――En kötü senaryoda Julius’u zor kullanarak yerinde tutmayı düşünüyordu.
Bu durumda da hem pozisyonu hem de gücü gereği Julius’u durdurmak için en uygun kişi Emilia olurdu. Neyse ki Julius’un zihinsel durumu toparlanıyordu ve Subaru, böyle önlemler almasına gerek olmadığı için rahatlamıştı.
Subaru: “Neyse, Yeşil Odayla ilgili meseleleri odanın ruhuna bırakalım. Gördüğüm kadarıyla Patrasche’nin yaraları gerçekten iyileşiyor gibi duruyordu, yani Julius da kısa sürede toparlanacaktır.”
Emilia: “Un, haklısın. Julius’un yaraları… Göründüğü kadar kötü değil. Bana kalırsa kısa sürede formunun zirvesine dönecektir. Bunu böyle yapan Reid idi, herhalde.”
Subaru: “…Yumuşak davranmakta iyi, ha. Julius’un bunu duymasına cidden izin veremeyiz, eh.”
Subaru, kafasını kaşıyarak Emilia’nın dile getirdiği tahmini onayladı.
Yemek çubukları konusunda kulağa şaka gibi gelen mutlak bir uzmanlıkla Julius kadar güçlü biriyle bu şekilde oynayan Reid’in savaş gücü herhangi bir açıklama gerektirmiyordu.
Birinci jenerasyon『Kılıç Azizi』, Bilge ve Ejderha ile birlikte『Kıskançlık Cadısını』mağlup eden adam―― Böylesine efsanevi bir adamın önünde başlarını eğip olup bitenleri kabul etmekten başka şansları yoktu.
Fakat kişiliğinin『Efsanevi Kahraman』unvanında birine uyup uymadığı bambaşka bir meseleydi.
Subaru: “Şimdilik ilk konu başlığımız……”
Ram: “――Şövalye Julius’un yaraları iyileşmeden önce şu sinir bozucu 2. 『Sınav』mı her neyse onu aşmanın bir yolunu bulmak, değil mi?”
Subaru: “――――”
Ve soğuk bir sesle konuşmalarını bölerek araya giren kişi Ram oldu. Sırtını koridor duvarına yaslamış halde dikiliyordu.
Yeşil Odanın kısıtlamaları gereği dışarıda ikilinin dönmesini bekliyordu. En derin endişeleri onun tarafından dile getirilen Subaru, yanaklarını ovuşturdu.
Subaru: “Yüzüm gerçekten de düşündüğüm şeyi böylesine isabetli bir şekilde ele mi veriyor?”
Ram: “Ben yalnızca yüzünden okunan endişeleri toparladım. An itibarıyla Barusu’yu endişelendiren her şey o odanın içerisinde toplanmış durumda. Hepsi bu.”
Subaru: “Hah, yakınından bile geçmiyor. Ben herkes için endişeleniyorum, tabii ki buna Emilia-tan ve Beako da dahil, ama senin için de endişeleniyorum biricik kız kardeşim. Yani endişelerim o odada yatan kişilerle sınırlı değil.”
Ram: “Hah!”
Ram parmağını kaldıran Subaru’yla homurdanarak dalga geçti.
Subaru dudakları büzük şekilde kafasını kaldırırken Ram, sırtı ona dönük şekilde yürümeye başladı. Emilia ise hemen yanında eliyle ağzını örtüp kıkırdayarak,
Emilia: “Sorun değil. Ram yalnızca azıcık heyecanlandı. Tamamen dürüst davranmıyordu.”
Subaru: “Gerçekten önyargılıymışsın gibi geliyor ama neyse, madem Emilia-tan öyle söylüyor, öyle olsun.”
Emilia’ya yandan bakarak böyle söyleyen Subaru yerine dönüp boynunu kütürdeterek Ram’ın peşine takıldı. Ram, 4. Kattaki ufak odalardan birine yönelmişti.
O odaya adım atışlarıyla,
Beatrice: “……Geç kaldınız, sanırım. Bizi çok uzun süre beklettiniz, doğrusu. Julius iyi durumda, sanırım?”
Sesi odanın ortasından, oturduğu noktadan yükselmişti. Doğrudan Subaru ve Emilia’ya bakarken biraz asabiyet sergiliyordu, o asabiyeteyse Julius’a duyduğu ufak endişe karışmıştı. Subaru onun bu aldatıcı tavrı karşısında acı acı gülümsedi.
Subaru: “Endişelenme. En kötü kısmı atlatmış gibi görünüyor. Anlamsızca güçlü bir sorumluluk hissi taşıyor, bu yüzden oturup yaptığı şey üzerine düşünecektir, bundan eminim…… Ehh, en azından yakın zamanda bir sorun çıkartmayacaktır.”
Beatrice: “Subaru öyle diyorsa bu sözleri işin görünen yüzü olarak kabul edeceğim, doğrusu. Böylece problemlerimizin sayısı iyice azaltılabilir, sanırım.”
Julius’un durumunun açıklığa kavuşması sonrası Beatrice, çenesini tuttu. Ve onun sözlerine başıyla onay veren Subaru, gözlerini odanın geri kalanına çevirdi.
Ufak oda Gözcü Kulesinin 4. Katının pek çok odasından biriydi ve grubun valizleri de burada toplanmıştı. Grup çember halinde oturuyor, Subaru ve Beatrice, Emilia ve Ram’a bakıyordu. Bu şekilde――
Subaru: “Bana o herif hakkında daha çok şey anlatmana ihtiyacım var, Shaula.”
Shaula: “Uhii, Ustamın görünüşü gerçekten korkunç! Ama, ama, bana bu şekilde sert davranmasından da nefret etmiyorum. Bir aşk nefret ilişkisi gibi.”
Ram: “Aynen söylediği gibi, Ustası. Mide bulandırıcı.”
Subaru: “İtiraz ediyorum!”
Kollarını şehvetli, kadınsı bedenine saran Shaula, kucağındaki Meili’yle birlikte kıvrandı. Ram onun çılgınca davranışlarını ciddiye alsa da Subaru’nun gözünde bu yanlış ithamlar kaldıramayacağı kadar ağırdı.
Her neyse,
Subaru: “Öncelikle herkese Julius’u arama konusundaki yardımları için teşekkür etmek isterim. Biz istemesek de o herif sonrasında gelip bizzat özür dileyecektir muhtemelen, yani şimdilik onun açısından sıkıntı yok.”
Emilia: “Bu iyi. Julius’a da söylemiştim ama ben onu sağ salim bulduğumuz için memnunum. Eminim herkes aynı fikirdedir, haksız mıyım?”
Ram: “Emilia-sama’yla aynı fikirde olmamayı yeğlerim.”
Subaru: “Eh!? Bu da ne demek oluyor şimdi!?”
Subaru konuşmayı ileri taşımaya çalışsa da Ram ve Emilia arasında bir fikir ayrılığı varmış gibi görünüyordu.
Ram bir parmağını şaşkın haldeki Emilia’ya uzatarak açıklamaya başladı.
Ram: “Lütfen dikkatlice dinleyin. Bana rapor edildiği kadarıyla 2.『Sınavın』kuledeki herkes tarafından geçilmesi gerekiyormuş. Fakat Şövalye Julius hiçbirimize danışmadan meseleyi kendi ele alarak tek başına ikinci bir teşebbüste bulundu…… Tek bir yanlış adım bile Anastasia-sama’nın grubuyla aramızda inşa ettiğimiz iş birliğine dayalı ilişkiyi bozabilirdi.”
Emilia: “Çünkü onun eylemleri yüzünden hepimiz diskalifiye olabilirdik mi diyorsun?”
Ram: “Durum böyle olsaydı tüm yolculuğumuz bir hiç uğruna olurdu. Hem 2. Kattaki sınav sorumlusunun sağ salim gitmemize izin verip vermeyeceği de belli değil…… Buna şuradaki sahte Bilge de dahil.”
Her şeyi Emilia’ya açıklayan Ram’ın gözleri hızlıca Shaula’ya çevrildi. Shaula ise belki de konunun bir parçası olduğunu düşünmediği için kendini işaret ederek,
Shaula: “Ben mi? Sahte Bilge derken beni mi kastediyorsun? Bu, bana böyle seslenmen geerçekten akla hayale gelmez bir şey! Ben hiçbir zaman Bilge olduğumu söylemedim ki! Söylediğim tek isim Ustamın bana verdiği isimdi, o da Shaula! Ben kendimi biricik Ustama adadım!”
Ram: “Mide bulandırıcı.”
Subaru: “Bana bakarak şunu söylemeyi kes! …Söylediklerini inkâr etmeyeceğim.”
Abartılı şeyler bir yana en kötü senaryoda neler olabileceği düşünülünce Ram’ın varsayımları bir kenara atılamazdı. Julius’un eylemleri herkesi riske atmıştı.
Henüz 2.『Sınavın』ana fikrini tam olarak kavrayamamış olsa da―― Ya da daha doğrusu mevcut durumu tamamen anlamışken bu eylemler göze iyice pervasızca geliyordu.
Ram: “Bunun neredeyse hiç tanımadığım bir adam olan Şövalye Julius’a yakışmayan bir hareket olduğunu söyleyemeyeceğim. Ama『Oburluk』da hesaba katılınca onun böyle şeyler yapmayacak biri olduğunu düşünmüştüm.”
Subaru: “Ehh, bu kadarına katılıyorum… Ama onu tanıdığım için benim düşünce şeklim biraz farklı. Bunu Erkeklik Kızamığı olarak kaydediyorum.”
Ram: “Kızamık mı?”
Subaru: “Suçiçeği mi demeliydim?”
Ram: “――――”
Her halükarda işin özü, bunun『Herkesin ömrü boyunca en az bir kez yaşadığı bir hastalık』olmasıydı.
Bu düşünceyle kızamık veya suçiçeği Julius’un eylemleriyle kolaylıkla kıyaslanabilirdi fakat bu hastalıklara yetişkinken yakalanmanın ciddi sonuçları olabilirdi.
Özellikle de hayati olabilecekken.
Subaru: “Ama bu seferlik hayati değildi… Bununla mutlu olalım ve onu kendi haline bırakalım.”
Ram: “――Ben yalnızca başkaları tarafından geri çekilmek zorunda bırakılmak istemiyorum.”
Ram, bakışlarını Subaru’dan ayırarak fısıldadı.
Onun yanaklarının katılaştığını gören Subaru ise kaşlarını kaldırdı.
Beatrice: “Kız kardeşlerin büyüğü kuleye geldi geleli kendisini pek iyi hissetmiyor, doğrusu. Belki uzun bir yolculuğun yorgunluğu nihayet çökmüştür, belki de boynuz terapisi pek işe yaramıyordur, sanırım.”
Subaru: “Ya da belki de canını sıkan başka bir şey vardır… Kahretsin, muhtemelen öyledir.”
Yan yana oturarak el ele tutuşan Subaru ve Beatrice ikilisi fısıldaşıyordu.
Julius’un eylemlerine yönelik hayal kırıklığını ve sınavı geçmenin bir yolunu bulamamanın verdiği rahatsızlığı Subaru ve Shaula’dan çıkartmak, Ram’ın olağan tavırlarından çok uzaktı.
Büyük ihtimalle bu hüsranın kaynağı Rem’i kurtarma yoluyla karşı karşıya olup da o yola ulaşamamalarıydı.
Elbette Beatrice’in bahsettiği yorgunluk ve yaralı boynuz meselelerinin bir etkisi olmadığını söylemek de yanlış olurdu.
Ram hem bedensel hem de zihinsel olarak kötü durumdaydı.
Tüm bunlar onun ani çıkışının ardındaki faktörler olmalıydı.
Meili: “Ee~e, yalnızca aranızda tartışmayı mı planlıyorsunuz~? Yoksa bu muhabbeti ilerletmeye niyetiniz var mı~? Yakın zamanda karar vermezseniz ben bu işte yer almayacağım, anlarsınız ya~.”
Meili kötüleşmekte olan duruma ansızın bu sözlerle bir son getirdi.
Shaula’ya sırnaşan, örgüleriyle oynayan kız, tembel tembel odadaki herkesi gözleriyle tarayarak,
Meili: “Eğer mümkünse kavga etmeyi kesin lütfen, olur mu~? Canımın acımasından veya korkmaktan hoşlanmıyorum~”
Subaru: “Sen… Yo, haklısın. Senin seyirci pozisyonunun bize çok yardımı dokunuyor.”
Meili: “Öyle mi~? Ufufu, öyleyse minnettar olun lütfen, tamam mı~?”
Meili, Subaru’nun minnettarlığı karşısında genç kızlığına yaraşır bir şekilde masumca gülümsedi.
Fakat o gülümseme, tehlikeli doğasını kurnazca tasvir eden büyüleyici bir çekiciliğe de sahipti.
Subaru bu gülümsemeye rağmen minnettarlığını dile getirdi. Şimdi düşününce daha önce『Sınavdan』çekilme önerisini getiren kişi de Meili’ydi.
Duruma bağlı olarak geri çekilme zamanının geldiğini söyleyen bir yoldaşları olması büyük bir artıydı.
Subaru: “Böyle devam et, tamam mı? Olaylara soğukkanlılıkla bakabilmek önemlidir.”
Meili: “Gerçekten iyi hissediyorsun, ha~. Ama böyle söylesen bile çölden çıktığımız anda benim işim bitti, haksız mıyım~? Başka hiçbir konuda iyi değilim, sonuçta~.”
Subaru: “Ben öyle görmüyorum ama? Düşünecek daha çok beyin olmasının çok yardımı dokunuyor ve çölden sağ salim çıkmamız da eklenince bu kulede birbirimizle her şeyi paylaşmamız gerekiyor. Şansın tükenmiş ve sana bağlı kalmışım gibi düşün.”
Meili: “――――”
Subaru’nun üzerindeki etkisine dair bu apaçık beyanı karşısında uzunca bir iç çeken Meili,
Meili: “……Petra-chan’ın senin yanında rahat hissedememe sebebini anlamaya başladım~.”
Subaru: “――? Petra’yla ilgili bu sözler de nereden çıktı şimdi?”
Meili: “Yo~k bir şey. O değil de sen çıplak Onee-san’a bir şeyler sormak istemiyor muydun~?”
Suratını çeviren Meili, ayaklanarak Shaula’nın sırtını itip kakmaya başladı. Muhtemelen minik kollarının uyguladığı güçten değildi ama Shaula yine de mutlu mesut bir şekilde öne çıkarak Subaru’nun hemen önüne oturdu ve hafifçe kafasını eğdi.
Shaula: “Biirazcık tecrübesiz olabilirim ama kendimi senin ellerine emanet edeceğim.”
Subaru: “Son derece hayran olunası bir tavır sergiliyorsun. Neyse, şimdi de düğün hediyeleri meselesine geçelim… Auuv! Of! Ooof! Emilia-tan!? Beako!? Niye ikiniz de beni iki yanımdan çimdikliyorsunuz!?”
Emilia: “Bir sebebi yok.”
Beatrice: “Yok bir şey, doğrusu.”
Sebep olmadığını söyleseler de ikisi de Subaru’nun belini çimdiklemekten daha fazlasını yapmak istiyor ama ortalığı iyice kızıştırmaktan yana tereddüt ediyordu.
Ne olursa olsun Subaru, her şeyi rayına oturtmak için öksürdükten sonra yeniden Shaula’ya hitap ederek,
Subaru: “Yukarıdaki herifin Reid Astrea olduğu şüphesiz. Bu yüzden, o zamanların canlı bir tanığı olarak bizi aydınlatman için sana soruyorum. Nasıl biriydi?”
Shaula: “İnsan müsveddesi.”
Subaru: “Seni ilk seferinde işitmiştim ve kahretsin ki bunu eylem üzerinde de gördüm.”
Dudaklarını büzen Shaula, ölü ‘arkadaşını’ anarken güzel bir kadına yakışmayan bir ifade sergiliyordu. Bahsi geçen ölü ‘arkadaşın’ şu anda aynı binada, yalnızca bir kat yukarıda oturduğu gerçeği bir kenara bırakılırsa, ona dair anılarının hoş olmadığı kesindi.
Ehh, onu görür görmez ağzı köpüre köpüre bayılmıştı sonuçta. Yani bu kadarı şaşırtıcı değildi.
Subaru: “Onu ne olursa olsun aşmamız gerekiyor. 2. Katın『Sınavını』nasıl geçeceğimizle ilgili tek bir ipucu bile beni çok mutlu eder.”
Ram: “O yüzden bize onunla ilgili her ama her şeyi anlat lütfen.『Kılıç Azizi』Reid’in kişiliği, alışkanlıkları, ilişkileri, sevdiği şeyler, sevmediği şeyler, zayıflıkları. Aynen öyle, onun zayıflıklarını bilmek istiyoruz. Konuş.”
Shaula: “Vuaa geerçekten çok hızlı üstüme geldin! Zayıflığının ne olduğunu bilseydim onu sırtından bıçaklamış olurdum! Başka bir deyişle, hiçbir zayıflığı yok!”
Ram: “Tch, işe yaramaz.”
Shaula: “Küçük kız, Ustamdan daha da burnu havada davranıyorsun……”
Belki de bir『Bilge』kibrine sahipti ama Ram’ın üstün ve iddialı tavrı karşısında incinip öfkelenmiş gibi görünüyordu.
Subaru: “Saklanarak ne halt yiyorsun? Sen kesinlikle ondan daha güçlüsün.”
Shaula: “Mesele kimin güçlü, kimin güçsüz olduğu değil. Nedense içgüdülerim bana bööyle yapmamı söylüyor. Belki de korkan Ustamdır. O korku hissi bana geçiyordur, sonuçta bedenlerimiz de zihinlerimiz de bir.”
Subaru: “Kendi yüreksizliğinin suçunu bana atma.”
Sırtına bastıran yumuşak şeylerin doğurduğu his yüzünden sakinleşmeyi başaramayan Subaru, Shaula’yı ensesinden kavradığı gibi gönülsüz bedenini eski yerine gönderdi.
Ve böylece soru cevap seansı kaldığı yerden devam etmeye hazır oldu ama――
Emilia: “Umm… Sonuç olarak Shaula『Sınav』hakkında pek bir şey bilmiyor, öyle mi?”
Shaula: “Bilmiyor değilim. Yaalnızca henüz her şeyi söyleme vaktinin gelmediğini biliyorum. Kule ele geçirilince her şey açığa çıkacak zaten diye düşünüyorum.”
Emilia: “Demek öyle… Geeerçekten heyecanlandım.”
Subaru: “Saf Emilia’yla oynamasana.”
Ram: “『Kılıç Azizinin』zayıflıklarını bilmiyor olsan da alışkanlıkları vardır, haksız mıyım? Mesela standart bir savaşma kalıbı varsa ona karşı çıkmanın bir yolunu bulabiliriz.”
Shaula: “Alışkanlıklaar, ha. Ah, doğru, ne zaman cinsel tacizleri yüzünden onu öldürmeye çalışsam kendisini savunurken poposunu kaşıma cüreti gösteriyordu! Bu bir kalıp değil mi?”
Emilia: “Demek sana ayak diretiyordu, ha…”
Beatrice: “Her şeyden önce『Sınavı』geçme koşulu belirsiz, sanırım. Emilia’nın geçtiğine şüphe yok, yani ortada başka bir koşul olmalı… O koşulun yerine getirilmesi de geçmesini sağlamış, doğrusu.”
Shaula: “Sanırım güzel kızlara zaafı var. Yani güzel bir kız giderse yardımı dokunabilir.”
Subaru: “Yani Julius ve ben geride kalmak zorundayız, ha… Bayağı zor bir şart oldu.”
Beatrice: “S-Subaru belki geçebilir, elinden geleni yaparsa, mesela onu kör ederse, kesinlikle, bu şekilde, bana kalırsa belki gerçekten geçebilir, sanırım...!”
Subaru: “Çok tatlısın be!”
Subaru, bu pek çok gereksiz ve faydasız soru cevabın arasında Beatrice’i kucaklamıştı ve şimdi de kafasını okşuyordu.
Onun kolları arasında kendisini şımartmasına izin veren Beatrice,
Beatrice: “Her halükârda Emilia başarmış oldu, doğrusu. Basit bir tesadüf. O adam gardının inmesine izin verdi ve Emilia da ona vurabildi, sanırım.”
Subaru: “Peki bunun nasıl yaşandığını varsayıyorsun?”
Beatrice: “Emilia onu öldürmeye çalışsaydı o adam hasar almazdı, doğrusu. Bu yüzden Emilia’yı galibiyete götüren o adamın dikkatsizliği oldu, sanırım.”
Emilia: “Ha? Az önce övüldüm mü ben?”
Beatrice: “Seni övdüm, doğrusu.”
Emilia: “Ah, ben de öyle düşünmüştüm. Fufu, teşekkürler. Bu beni geeerçekten mutlu etti.”
Emilia Beatrice’in iltifatı karşısında sevinirken Subaru, Beatrice’in kafasını daha da kuvvetle okşamaya başlamıştı.
Son derece saçma sapan bir durumdu ama yine de gülünecek ve mutlu olunacak bir şeyler vardı.
Subaru: “Adamım, neyse, karşı koyma kabiliyetinin öldürme arzusu miktarına bağlı olduğunu düşünmek epey havalı. Demek işin gerçeği bu, ha. Bu konuda amma da ciddisin.”
Ram: “……tam tersini düşünmek gerek. Tıpkı Barusu’nun söylediği gibi, bir düşmanın ne kadar ciddi olduğunu anlayamazsınız ama ciddileşmelerine izin vermemek en iyisidir.”
Subaru: “Onları ciddileştirmemeli mi yani?”
Subaru, Ram’a doğru kaşlarını çatarak mırıldanışına dahil oldu. Onun tarafından sorgulanan Ram ise yanıt vermeden önce bir süreliğine derin düşüncelere daldı.
Ram: “Doğru. Emilia-sama sınavı geçmeye hak kazandı çünkü koşullarını zorla elde ederek karşıladı…… Bu sınavı geçme koşulu epey meşakkatliymiş.”
Subaru: “Koşulların belirsiz detayları konusunda ben de aynı düşüncedeyim. Bu noktada sınav sorumlusunun yaradılışı kendisini belli ediyor.”
Ram: “İşte bu yüzden onu eğlendirmenin ve bunu yaparken de Sınav için kullanılabilecek koşulları sunmanın en iyi seçenek olduğuna inanıyorum. Bunun dışında 2. Kata ilerlemek için sorumluyu mağlup etmek de gerekiyor.”
Subaru: “――――”
Ram’ın sözlerini işiten Subaru, artık durumu biraz daha iyi anladığını hissediyordu.
Emilia『Bir adım olsun kımıldatma』koşulunu teklif etmiş ve sonra da küçük bir şans tutamıyla birleşen büyük bir çaba aracılığıyla galibiyete ulaşmıştı―― Reid’in dikkatsizliği de hesaba katılınca olabilecek en gevşek koşullarda elde edilmiş bir galibiyetti. Bundan böyle fiziksel güç yoluyla galibiyet elde etmek imkânsız olarak görülebilirdi.
Subaru: “Bu mantıkla gitsem bile benimle taş kağıt makas oynamaya ikna olacak değildir, ha...”
Emilia: “Umm, yani Reid’in kabul etmeye ikna olacağı bir koşul bulmalı ve sonra da elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız… Tam da düşündüğüm gibi bu『Sınav』gerçekten de kafa patlatmayı gerektiren çok zorlu bir test, ha.”
Subaru: “Bana kalsa zorluğundan ziyade 3. kattakine nazaran farklı bir rahatsızlık derdim.”
İlki bir zeka testiydi (farklı bir dünyaya ait cinsten) ve sonrasında kuvvet testi geliyordu (dünyanın en güçlü kişisi seviyesinde). Sonuçları açısından zıtlardı, yani bu 『Sınavın』ana konusu olarak farklı bir şey olmalıydı.
Başka bir deyişle 2. Katın『Sınavı』3. Katınkinden farklı olsa da bu iki Sınavın da Gözcü Kulesinin yaratıcısı olan anlaşılmaz『Bilgenin』hinliğinin derinliğini gösterdiği su götürmez bir gerçekti.
Geri kalan her şey――
Shaula: “――Bu şekilde olması hoş değil mi? Kafayı takmayın. Bu kadar acele etmeye lüzum yok.”
Subaru: “Bu şekilde ifade etsen de durumu biliyorsun.”
Shaula kendi düşünceleriyle meşgul olan grup üyelerine baktıktan sonra bağdaş kurur halde sağa sola eğilerek rahat bir tavırla böyle söyledi. Karşılığında Subaru ve diğerlerinin kaşları çatılsa da bunu gayet doğal karşılayıp ışıltılı gözlerine yansıyan neşenin tadını çıkararak,
Shaula: “Umarım Ustam ve geri kalan herkes sonsuza ama sooonsuza dek burada kalır. Ustamın evine dönmesi için yüzlerce yıl bekledim sonuçta.”
Subaru: “Bu…”
Shaula: “『Sınavları』geçmek için dilediğinizce, istediğiniz kadar çok vakit harcayabilirsiniz. Ben sürekli sizi kolluyor olacağım. ――Günler, yıllar, hatta yüzlerce yıl geçse bile.”
Bunlar taşıdıkları ağırlık nedeniyle gülüp geçilemeyecek kelimelerdi.
O hafif ses tonu ve yumuşacık gülümsemesiyle herkese―― Yo, yalnızca Subaru’ya, yüzlerce yılın ağırlığını taşıyan ağır, ağır bir sevgi beslediği kişiye böyle söylemişti.
『Bilge』tarafından Gözcü Kulesinde yaşaması ve kuleyi koruması gerektiğinin söylenmesinin ağırlığıyla.
Shaula onlara söylemişti.
『Sınavları』geçmeden Kuleden ayrılmaları yasaktı. Ve bu kuralı ihlal edecek olurlarsa, söz konusu kişi biricik Ustası, sevgisinin mevcut hedefi olsa bile merhamet göstermeyecekti.
Aralarında sevgi sözcükleri paylaşılsa, dostane bir ilişkileri olsa bile bu müttefik oldukları anlamına gelmezdi.
Pleiades Gözcü Kulesinin Yıldız Muhafızı Shaula da――
Shaula: “――Burada kalıp benimle eğlenmenizde hiçbir sakınca yok!”
――Gülümsemesinden anlaşılacağı üzere, Sınavları geçmeyi arzulayanların önünde bir başka engeldi.
#Açgözlülük Cadısı hikayesi çok
iyiydi. Kışkırtıcısı, Göksel Kılıcı ve Ejderhası. Hepsinden ‘onun’ şeklinde
bahsedilmesi, onları arzusu için kullanması, kurtarmaya çalıştığı şeyler ve
daha nice detay…
Bu arada Reid’le baş etmek için pek de strateji olmayan bir strateji
geliştirmeye başladılar. Ona makul bir koşul sunup kabul ettirmeye çalışacak,
sonra da o koşulu sağlayacaklar. Teoride güzel ama nasıl bir koşul sunacaklar,
kabul ettirebilecekler mi, kabul ettirdikleri şeyi başarabilecekler mi gibi pek
çok soru/sorun var ortada. Shaula da grubun başarılı olmasını hiç istemiyor.
Bakalım tüm bu sıkıntıların sonu güzel olabilecek mi, bir sonraki bölümde
görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..