Beyaz balinayı öldürdükten sonraki döngülerinde Subaru, Beatrice’le yalnızca bir kez Yasak Kütüphane’de konuşmuştu.
Bu konuşmanın amacı, onu cadı tarikatından kaçmaya ikna etmekti. Ancak kız reddetmiş ve sonunda konakta yalnız kalmıştı.
O zaman konuştukları her şeyi hatırlayamasa da aralarında unutamayacağı bir gerçek vardı.
Beatrice, o sırada, kendisine onunla birlikte dönmesi gereken Rem'i sormuştu.
O ana kadar, yazılıp köşke ulaşan mektup çoktan boş çıkmıştı.
Diğer bir deyişle, konuşma, Rem günah başpiskoposları tarafından saldırıya uğradıktan sonra gerçekleşmişti ve daha önce Rem’i hiç önemsiyor gibi görünmeyen Beatrice, bir anda ondan bahsetme gereği duymuştu——
[Subaru: Cevap ver bana. Daha önce bu köşkte yaşayan Rem’i hatırlıyor musun?]
Onu hatırlamasını istedi, hatırlamalıydı. Bunu düşünen Subaru’nun sesi sonlara doğru çarpıklaşmıştı.
Anılarının derinliği, sözlerinin doğruluğunu teyit ediyordu. Ve zayıflamış kalbi, batmaya, boğulmaya çok yaklaşan kalbi , yeniden canlanmak için can atan kalbi bunu inkar edemezdi...
Beatrice sessizce Subaru’ya bakıyordu.
Gözbebeklerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Ne düşündüğünü anlamak imkansızdı.
Normalde ne düşündüğünü kolayca ele veren bir kız olmasına rağmen şu anda Subaru, hiçbir şey anlayamıyordu. Dişleri kaşındı, sanki zaman durmuş gibiydi ve Subaru'nun kalbi küllere gömülüyormuş gibiydi.
[Subaru: Hey……]
Niye bir şey söylemiyorsun?
Hatırlarsın ya da hatırlamazsın, bu düşünülecek bir soru değil ki…
…Tabii ki duymak istediği tek bir cevap vardı. Beatrice Rem’i hatırlayacak ve bu sorunun aptallığına kahkahalar atacaktı.
Hafızası yenilmiş, ismi yutulmuş, dünyadan silinmişti. Tüm bunlar ne kadar aptalcaydı.
İstediğini hissetmesine izin vermeliydi, bırak dünyanın bu aşırı zalimliğine karşı aynı nefreti hissetsin. Ya da en azından onun yokluğunu anlayan biri daha olursa belki birlikte bir çözüm bulabilirlerdi, bu da ona yeterdi.
Bu yüzden, lütfen bana onu tanıdığını söyle.
Emilia, Crusch, Wilhelm ve diğerleri gibi Rem’i—— bana onu unuttuğunu söyleme.
Cevabını duymak istiyordu. Cevabını duymaktan ödü kopuyordu. Heyecan, inkar, çelişkiler, hissettikleri karman çormandı.
Sonra, Subaru'nun titrek, sarsılmış kalbine karşı Beatrice konuştu.
[Beatrice: ——Cevap vermek istemiyorum.]
Bakışlarını evet veya hayır cevabı bekleyen Subaru’ya çevirmişti.
Bir anda nefesini tuttuktan sonra bir “Ha?” sesi çıkaran Subaru’nun aklı durmuştu sanki. Sonra şaşkınlıkla kollarını havaya kaldırdı.
[Subaru: Be, bekle. Ne demek cevap vermek istemiyorsun ? Bu sorunun cevabı ancak EVET veya HAYIR değil mi ?]
[Beatrice: Evet veya hayırla neyi kastettiğini bilmiyorum sanırım. Ve yanıtım değişmeyecek. Cevap vermek istemiyorum.]
[Subaru: SANA BUNUN BİR CEVAP OLMADIĞINI SÖYLÜYORUM!]
Kollarını sallayan Subaru öfkeyle ileri doğru bir adım attı.
Merdivende oturan kız onun bu yoğun tepkisine bakmamış, yalnızca dudaklarını sıkıca kapatmıştı. Onun bu inatçı tavrını görünce Subaru’nun göğsünde oluşan alevleri durdurması imkansız hale gelmişti.
[Subaru: Bunlar senden duymak istediğim sözler değil!]
[Beatrice: Neden Betty senin istediğin şeyleri söylemek zorunda olsun sanırım? ……Yaygara çıkarmayı bırak. Kütüphanenin düzeni bozulacak sanırım.]
[Subaru: Sen……!]
Subaru, Beatrice’e adeta kükredi.
Subaru ona bakmak bile istemeyen yüzü zorla kendine çevirip nasıl bu kadar kalpsizce konuşabilirsin demek istedi.
Ama,
[Subaru:————]
Tam ona dokunmak üzereyken, Beatrice, gözlerini kaldırdı.
Ardından, tam da o anda kızın gözleri duygularla dolup taştı. Subaru’nun elleri havada kaldı. Çünkü sanki kız——
[Beatrice: Senin sorun ‘Oburluk’ tarafından yenen biri hakkında.]
[Subaru: ——! Yani, sen……]
[Beatrice: Böyle bir şeyi, Oburluğun gücüne aşina olan insanların tahmin etmesi zor olmuyor sanırım. Roswaal, Nii-cha ve Shaula da aynı şekilde.]
[Subaru: Ros…!?]
Bu beklenmedik ismi duyunca Subaru’nun boğazı tıkandı.
Roswaal oburluğun gücünü biliyordu—— yani bu Rem’i hatırlama şansı var mı demekti? Ama daha önemlisi,
[Subaru: Siz cadı tarikatı hakkında ne kadar şey biliyorsunuz ? Roswaal, Emilia’nın yarı-elf oluşu halk tarafından öğrendildiğinde cadı tarikatının saldırıya geçeceğini biliyor olmalıydı. Buna rağmen ben bir şeyler yapmasaydım köşk ve köy tamamen yok olacaktı. Neler oluyor?]
[Beatrice: ……]
[Subaru: Hiçbir şey planlamamış olmasının imkânı yokmuş, Rem ve Crusch-san bana öyle söyledi. Yine de bana kalırsa hiçbir hazırlık yapmadı, çünkü yapsaydı nasıl bir felaketle sonuçlanacağını biliyordu …]
[Beatrice: Betty Roswaal’ın ne kadar bilgisi olduğunu bilmiyor sanırım. Ama…… Roswaal'ın bu iş üzerine hiçbir şey düşünmemiş olduğunu sanmıyorum.]
Beatrice'in açıklamasını dinlerken, Subaru, Betalgeuse’le olan savaş sırasında Roswaal'ın hazırlandığının bir göstergesini bulmaya çalışarak, kaşlarını kaldırdı. Ama Subaru, anılarını ne kadar zorlasa da herhangi bir şey bulamadı.
[Subaru: Bu bir yanlış anlaşılma mı? Yoksa biz onun güçlerini abartıyor muyuz ? Eğer Roswaal bir şeyler yaptıysa ben niye bu kadar zorlukla yüzleştim……]
[Beatrice: Sen bilmiyorsan, başka birinin bilmesinin imkanı yok.]
Beatrice’in iç çekişinde bir hayal kırıklığı gizliydi, onun anlayış kıtlığı yüzünden pes etmiş görünüyordu. Subaru, ne kadar bu tepki onu sinirlendirse de konudan saptıklarını farkedip toparladı.
[Subaru: Bir dakika, bunu geçelim de, eğer cadı tarikatı hakkında bir şeyler biliyorsan bana hepsini anlat. Günah başpiskoposları hakkında, ‘oburluk’ hakkında, sana sormak istediğim dağlar kadar şey var…… bir de bu var.]
Subaru, Beatrice’e sırayla her şeyi sormak istiyordu.
Elini ceketinin içine daldırıp tamamen siyah kaplı bir kitabı ortaya çıkardı.
Dışı ve kısmen de içi siyahımsı kanlarla kaplanmış olan kitabı birkaç gün önce güçlü mücadelesi sonucunda rakibinden almıştı.
[Subaru: Bunun cadı tarikatı için gerçekten önemli bir şey olduğunu biliyorum… İçinde ne yazdığını okuyamıyorum ama belki Yasak Kütüphane’nin koruyucusu olarak sen……]
[Beatrice: ——Bir incil.]
Beatrice’in gözleri Subaru’nun elinde tuttuğu kitabı farkedince kocaman açıldı.
İncile bakarken şeftali renkli dudakları titredi, bakışları buz kesti.
Kapağın üzerindeki okunması zor yazılar — kuşkucu bir ifadeyle onlara baktı.
[Beatrice: Neden, bunca insan arasında sen, buna……]
[Subaru: Ben bunu yağmaladım, ama çok da istediğim için değil bilirsin. Dediğim gibi cadı tarikatı köşkü işgal etmişti. Ben de onların liderlerini yendim. Kitabın sahibi……. Artık bu dünyada değil.]
[Beatrice: Onu aldın…….ama bu...]
Subaru’nun elinde tuttuğu incile ellerini uzatırken Beatrice’in sesi titriyordu.
Onun ufak ellerinin titrediğini, tereddüt ettiğini gören Subaru, incili yavaşça kızın ellerine bıraktı. Kitabı alan kız, sanki emin olmak ister gibi parmaklarını kapaktaki gizemli satırların üzerinde gezdirdi ve,
[Beatrice: Sahibi…… öldü dedin sanırım?]
[Subaru: ……Yeah. Öldü. Vagonun tekerlekleri tarafından parçalandı…… Onu ben öldürdüm.]
Her şey değerlendirildiğinde aslında Betelgeuse’i öldüren tam olarak Subaru değildi.
Ama yine de onun ölümüne neden olan aksiyonlar dizisinin hepsinde Subaru’nun parmağı vardı.
Subaru Betelgeuse’i öldürmek istemişti, onu ölümüne bir düelloda yenemezse ruhunun derinliklerinde kendisini asla affedemeyecekti.
Dolayısıyla Subaru’nun Betelgeuse’in ölümüyle ilgili hiçbir çekincesi yoktu.
Ama ne kadar çekincesi olmasa da ellerini kirletmiş olmasının onu hiç pişman etmediği söylenemezdi. Kendisini etkilemediğini söyleyemezdi, kalbi için yalan söyleyemezdi.
Betelgeuse’i öldürmüş olduğu ve bir kere de Betelgeuse tarafından öldürülmüş olduğu gerçeğini asla unutmayacaktı.
Yaşadığı sürece bir adamın canını almış olmanın yükünü taşıyacaktı——ama bu düşünceler Subaru’nun ağzından çıkmadı.
Betelgeuse ölmeyi hakediyordu ve Subaru buna inanarak onu öldürmüştü.
Hepsi buydu.
Ama o tüm bunları zihninden geçirirken Beatrice, hiçbir tepki vermemişti.
Yalnızca sessizce [Anlıyorum……] diye mırıldanmıştı elinde tuttuğu incili incelerken.
[Beatrice: Yani sen bile Betty’i bırakıp gittin, ha, Juice……]
[Subaru: ——? O kim? ]
[Beatrice: Bilmene gerek yok. ‘Tembellik’i öldürdüğünde ‘Cadı genine’ ne oldu, sanırım?]
[Subaru: Cadı, geni mi……?]
Beatrice’in sorusu karşısında Subaru’nun alnı kırışmış, kafası kalkmıştı.
Subaru'dan bu tepkiyi alınca, Beatrice'in ifadesi şaşkınlık yarattı ve gözlerini sanki Subaru'nun duygularını ifadesinden okumaya çalışıyormuş gibi kıstı. Ama, aradığı şeyi onun suratında bulamadı.
Subaru heyecanla dilini şaklattı.
[Subaru: Tch, konu hakkında bilgisi olmayan birine karşı böyle profesyonel terimler kullanma tamam mı. Ne bu ‘Cadı geni? Ugh harika görünüyor şimdiden.]
[Beatrice: Bilmiyor musun……? Bekle, gerçekten mi? O zaman ne sebeple ‘Tembellik’i öldürdün ki? Anlamadım.]
[Subaru: Ben sadece düşen kıvılcımlardan kurtuluyordum! Bana ne söylemeye çalışıyorsun sen!]
Bu konuşma Subaru’nun sabrını zorluyordu, ancak Subaru’nun aksine Beatrice tam bir sessizlikle giderek yaklaşıyordu. Elinin arkasını dudaklarına dayayarak derin düşünceler içerisindeymiş gibi önündeki kitaba bakıyordu.
[Beatrice: Ben, bilmiyorum. ……Bu Betty’nin karar verme yeteneğinin ötesinde.]
[Subaru: Sen tek başına neye karar vermeye çalışıyorsun ——hey!]
Beatrice, kafasını sallayarak incili Subaru’ya fırlattı.
Kitabı çabucak havada yakalayan Subaru, derin bir nefes aldı.
[Subaru: Bir anda ne yapıyorsun öyle? Tehlikeli olduğunu söylemiyorum, ama yine de ürkütücü bir kitap. Ona karşı daha dikkatli ol!]
[Beatrice: ——Onu sen taşımalısın sanırım. Cadı geni ne seçerse seçsin… Verdiği karar kesin olacak. O zaman geldiğinde eğer karar vermene yardımcı olacaksa Juice’e barışçıl yollarla devredebilirsin sanırım.]
[Subaru: Bir meyve suyuna devretmekten bahsederek ne diyorsun sen! Sen……!] * ( Beatrice özel isim olarak kullansa da Juice’in anlamı meyve suyu )
Subaru bu kelimelerden hiçbir şey anlamıyordu. Ama Subaru ağzını açamadan arkasında garip bir his belirdi.
——Doğal olmayan bir güçle ortam bükülüyor gibiydi.
Subaru neden olduğunu anlamasa da ne olduğunu anlamıştı.
[Subaru: Beni kovacak mısın? Henüz sana bir şey soramadım ki…… Gerçekten bu kadar mı yani!?]
[Beatrice: Duymak istediğin cevaplar ve sözler...
— Betty ne demeliydi, sanırım? Bencilce…… Bu kadar kibirli olmayı bırak.]
[Subaru: Kib……! ——Sadece bilmek istediklerimi söyle! Başka bir şey sormayacağım! Lütfen ama…]
[Beatrice: ——Betty …]
Ensesindeki bütün saçlar gerilmişti—— çünkü Subaru'nun tüm bedeni geriye doğru fiziksel olarak çekiliyordu.
Ortam bükülüyordu —— arkasına bakmak için başını çevirince, kapalı olması gereken kapının açıldığını gördü ve mutlak karanlığın onu kendine çekeceğini biliyordu.
Hiçbir rüzgar yoktu, kolları veya bacaklarını kavrayan bir şey yoktu.
Ancak, önünden vücudunun her tarafına yapılan tarifsiz bir baskı vardı ve sanki onu kucaklarmış gibi, çıplak gözle görülemeyen bir yerçekimi kuvveti vardı.
—Mutlak ve güçlü, işte bu kapı geçişinin gerçek formuydu.
[Subaru: Beako…… Beatrice!]
[Beatrice: Vücudundan, ruhundan çıkmaya çalışan şey ne? ]
[Subaru: Sen neden bah—]
[Beatrice: Kalbin gerçek cevapları istemiyor, zayıflığın yüzünden gerçeği göremiyorsun ve bencil zihnin kendi günahlarını görmeyi reddediyor. Bütün bunlar, vücudunu bu Yasak Kütüphaneden uzaklaştırıyor.]
Ama,
[Subaru: Ben——]
[Beatrice: Betty … sizin için uygun bir araç değil.]
[Subaru: ——!?]
[Beatrice: Duymak istediğin şey, ne zaman duymak istediğin, hangi sözlerle duymak istediğin …… Bunları sana verebilecek kişi değilim.]
Bu sözcükler Beatrice'in dudaklarıyla sarılırken, Subaru başka bir hece telaffuz edemedi.
Derine işleyen, iz bırakan, Subaru’nun hazır olmadığı bu sözler onu tamamen konuşamaz hale getirdi.
Ardından Subaru’nun bedeni, beliren boşluğa düştü.
[Subaru: Cra——]
Bu şekilde, sanki arkasındaki kapı tarafından çekilmiş gibi, Subaru’nun vücudu kapı geçişinin gücüyle karşılaştı.
Eğer kendini bu akışa kaptırsaydı odadan atılmış olacaktı. Ama son anda kapının koluna yapıştı ve öbür yarısı dışarıda sallanırken direndi.
Soluk soluğa, dişlerini sıkarak baktığında —— önünde, yüzü tamamen kederle kaplı bir kız duruyordu.
[Beatrice: Bilmen gereken bir şey varsa Roswaal’a sor. ——Nii-cha veya Betty, sana bir şey söylemeyecek.]
[Subaru: ……Neden sen, ağlamak üzere gibisin?]
Subaru’nun son sorusu karşısında Beatrice gözlerini indirdi, yanıt vermedi.
Parmaklarını Subaru’nun kapı kolunu tutan ellerine uzattı——ve onları oradan ayırdı.
Karanlığa çekildi. Odadan atıldı. Kapı kilitlendi.
Yasak Kütüphanedeki —— Beatrice adlı kız tarafından.
[Subaru: ————]
Kapı Subaru’yu dışarı fırlattı ve koridora doğru uçurdu.
Gözlerinin önünde kapının kapanışını gören Subaru yeniden kolu tutmaya çalıştı. Ama artık çok geçti.
[Subaru: Şu bukleli Loli……]
Kapının arkasında artık Yasak Kütüphane yoktu, yalnızca kullanılmayan bir misafir odası vardı.
Köşke baktı ama hangi kapının doğru olduğuna dair bir şey hissedemedi.
——Bugün onunla daha fazla görüşemeyecekti.
Bu farkındalık Subaru’nun kalbinde belirdi.
Duymak istediği, öğrenmek istediği şeyin aksine kızdan yalnızca gizemli sözcükler koparabilmiş, sonrasında da hiçbir şey elde edemeden odadan kovulmuştu.
[Subaru: Lanet olsun! Bir şey biliyorsan onu söyle işte seni bencil serseri! Seni kasvetli hikikomori! Natsuki-ailesinin hangi oğlu olduğu sanıyorsun sen?]
Subaru birkaç dakika önce Yasak Kütüphane’ye açılan kapıyı tekmeledi ve derin bir nefes verdi.
Kafasını sallayarak aklındaki görüntüyü silmeye çalıştı — Ayrılışında gördüğü en son şey olan Beatrice'in ifadesi onu terk etmeyecekti.
Ama o kesinlikle…
[Subaru: Nerdeyse ağlamak üzere olan suratınla kendini yalnızlaştırmayı bırak artık seni aptal!]
Hiçbir şey başaramadığı, kızın yüzünde beliren ifadenin de kendi suçu olduğunu düşündüğü için onu suçlayamamıştı.
# Beatrice'in nesi var? Juice de kim? Ve cadı geninden kastettiği neydi? Yavaş yavaş bunları öğrenebilmek için, okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..