En çılgın hayallerinin bile ötesindeki bu manzaraya tanık olan Subaru’nun görüşü tamamen beyaza dönmüştü.
Subaru:「―Ha?」
Kavurucu, kızıl alevlerin çatırtıları kulağa, kulede feryat eden sayısız bebek varmış gibi geliyordu. Bu iki faktörü birbirine bağlamaksa insanı tek bir sonuca ulaştırıyordu— o da boynunda alevden bir yele taşıyan bu tüyler ürpertici Cadı Yaratığının bu şiddetli kaosun yalnızca bir parçası olduğuydu.
Atlarınkine benzer bir gövdeyle dört bacak, insanlarınkiyle kıyaslanabilecek kollara sahip bir üst beden ve insan yarısına dek uzanan dişlerle dolu açık bir ağız. Ayrıca korkunç bir ısıya sahip şekilde kuledeki oksijeni kavurup tüketen alevler.
Ortamda aşağı yukarı 20 Cadı Yaratığı vardı; Subaru o yaratıkların bir alt kat olan beşinci katta deliler gibi koşturduğunu görebiliyordu. Korkunç sıcaklık, düzinelerce metre yukarıda olan Subaru ve Reid’e dek ulaşıyordu. Geri çekilen Subaru, bu ısı dalgası karşısında şaşkındı, adeta gözbebeklerinin kuruduğunu hissediyordu.
Gerçekten…neler… dönüyordu?
Reid:「Esrarengiz bi Cadı Yaratığına benziyo. Hey, onların ne olduğunu biliyo musun?」
Subaru:「…Bilmiyorum. Devasa Toprak Solucanı Cadı Yaratığını saymazsak onlardan birini ilk görüşüm……… ah!? 」
Gözlerini manzaradan ayıramayan Subaru’nun yanı başında durarak birebir aynı manzarayı izleyen Reid, bu soruyu yöneltti. Subaru’ysa bu soruyu manzarasındaki değişiklik karşısında istemsizce sesi titreyerek ve kafasını sallayarak yanıtladı.
Alev sembolleri taşıyarak kulenin içerisinde koşturan ― hem at hem de insanı andıran Cadı Yaratıklarına At Adam demek daha uygun kaçabilirdi. At Adamların delici feryatları yükseliyordu. Eğri ağızlarından yükselen şiddetli sesler, saf bir öfkeden kaynaklıymışçasına tiz kükreyişlerdi. Ve bu öfkenin nedeni de ince kılıcını savurup bir başına Cadı Yaratıklarıyla savaşarak aralarında kendine bir yol açan şövalyeydi.
「―KSHEEEEEEGHHH!!」
Nefesini tutmuş şövalyenin zarif kılıcı, alev kılıçları taşıyan Cadı Yaratığı sürüsü arasındaki boşluklarda kayıyordu. Kanlar saçılıyor, bir Cadı Yaratığının kol ve bacakları kopuyor, gecikmiş çığlığı etrafta yankı buluyordu. O çığlığı dinlerken at adamların sayı üstünlüğü altında ezilmeyi göze alan şövalyeyse kılıcı hazır halde öne atılarak bir sonraki yaratığa doğru sıçrıyordu.
Subaru:「―JULIUS!」
Refleks olarak dudaklarından şövalyenin ismini kaçıran Subaru, hayatta kalan birini bulmaktan derinlemesine etkilenmişti. Lakin içindeki hangi duygu daha güçlü bilemiyordu, yani neşe mi yoksa keder mi… Bununla birlikte bilinç atlayışının hemen sonrasında kendisini Meili’nin cesedinin yanında bulduğu bir vukuat yaşamıştı. Yani herhangi biriyle karşılaştığı bir sonraki seferde o kişinin ölü olup olmayacağını bilemiyordu. İçinde daima bu korkuyu taşıyordu. Dolayısıyla bu korkuyu atlatmış olması iyi haberdi.
Subaru:「――――」
Yukarıdan gelen şaşkınlık nidasına dikkat kesilmeyen Julius, Subaru’nun bakışları altında kılıcını kuşanmış şekilde Cadı Yaratıklarıyla çarpışmayı sürdürüyordu. Rakamsal dezavantajına rağmen yaratıkların gücünün kendisininkine denk olmadığı bir durum içerisinde miydi? Gerçi özgürce alev saçabilen Cadı Yaratıklarının karşılarında yalnızca kılıcıyla dikilen Julius’un etrafını sardığı düşünülünce sınırlarının zorlanacağı sonucuna varılabilirdi.
―Ve yanarak ölecek olursa『Ölü Kitabının』kütüphanede belireceği sonucuna da.
Reid:「Diğerleri nerde? ―Oh, durumun iyi görünmediii kesin.」
Subaru:「―Tch」
O saniyede Subaru’nun zihninde yoldaşının “ölmesini” arzulatan karanlık bir düşünce belirdi ve bu fikir, kalbinin derinlikleriyle çatıştı. Reid’in aşağıdaki manzaraya bakıp mırıldanışıysa düşüncelerini gerçekliğe geri döndürdü. Ancak Reid, Subaru’nun iç çatışmasından haberdar değildi. Dişlerini göstererek bir adım öne çıktı. Ve çoktan derinlere düşmenin eşiğine gelmişken bir adım daha ilerledi.
Subaru:「H…Hey, ne yapacaksın?」
Reid:「Hey, senin tek kabiliyetin soru sormak mı? Bana güvenmeyi bırakıp arada bi cüretkar adımlar atsana. Seninle konuşmanın hiçbi anlamı yok. Ne gözlerime ziyafet çektirecek seksi bi kadınsın ne de konuşması ilgi çekici birisin. Ne demeye benimle konuşmaya çalışıyosun ki?」
Subaru:「――――」
Reid:「Müsaadenle tekrar ediyorum, ne bok yemeyi planlıyosun? Yoldaşlarından biri şuracıkta mide bulandırıcı bi yaratık sürüsünün arasında sıkışıp kalmış durumda ve sen hala kayıtsız mı davranıyosun? Güçsüz heriflerin seçim şansı olmadıını söylemen yalnızca acınası bi bahane olur.」
Tıpkı doğadaki üstünlüğün etoburlarda olması gibi Reid’in felsefesi de gücün adilliğini yansıtıyordu. Bu felsefenin Subaru’yla uyumsuzluğuysa yalnızca doğruluğunu pekiştirmeye yarıyordu; işte güçlüyle güçsüz arasındaki düpedüz fark buydu.
Reid:「Haaaaah」
Reid, Subaru’ya tek kelime daha etmeden ve tek bir bakış atmadan harekete geçerek hafifçe öne eğildi. Onu durdurmak gibi bir ihtimal söz konusu değildi. İşte böylece, ağırlıksız şekilde düşerek Subaru’yu ölümüyle kavuşturan rotayı izledi.
Dümdüz, dümdüz, dümdüz alçalıyordu. Zamanında Natsuki Subaru’nun bilinci yere çarpışı öncesi onu terk etmiş ve dolayısıyla “ölümüne” sebep olan esas anı görememişti.
Ve kırmızı saçlı kılıç ustası Reid de aynı şekilde düştükçe düşüyordu―
「―*GÜM GÜM*!!」
O saniyede Reid’in sandaletinin yükseklerden düşüşünün etkisiyle at adamın atsı gövdesi ezildi. Ve uzuvları bu etkiye dayanamayarak parçalandı. O koskoca bedenin bu şekilde ezilmesi, kanının saçılıp etrafı boyayışı ve beşinci katın zeminini lekeleyişi inanılır gibi değildi.
Bu sahneyi tamamlayan şeyse Subaru için ölümcül olan bir yükseklikten düştükten sonra enerjik bir şekilde Cadı Yaratığının kalıntılarının üzerine inen Reid Astrea’nın zorbalığı oldu.
Subaru:「――――」
Seyirci bakış açısıyla akılsız görünen Cadı Yaratıkları hareketi kesti ve kırmızı saçlı adamın kaotik belirişiyle çocuksu feryatları son buldu. Yakından bakıldığında anlaşıldığı üzere bu kafasız Cadı Yaratıkları rakiplerini ölçmek için görsel olmayan duyularından faydalanıyordu; Subaru’nun tahmini bu yöndeydi.
Reid’in anormalliği, görmeyen gözler için bile apaçık ortadaydı. Tabii aynı gözlem, o yaratıklarla şiddetli bir mücadeleye tutuşmuş olan ve beş duyusunu da aktif olarak kullanan şövalye için de bir o kadar belirgindi.
Julius:「Sen… neden… buradasın…」
Reid:「Neden, neden, neden. Sorabildiiniz başka bi soru yok mu sizin? Mesela kadınlar arasında bu denli popüler olmanın sırrı nedir, en iyi alkol hangisidir, nasıl bu kadar güçlendin gibi sorulara ne dersiniz?」
Gözleri saf bir şokla alabildiğince açılmış Julius’un önünde dikilen Reid, sandaletlerinin tabanlarındaki et parçalarını silkeledi. Sonra da elini yanında duran bir başka At Adama doğru çevirdi. Şaka mıydı bu? Elinde ince, ahşap bir çubuk tutuyordu ― ve Subaru, o şeyin bir yemek çubuğu olduğunu görebiliyordu.
Reid:「Kadınlar arasındaki popülerliğimin sırrı yüzüm. En iyi alkol『Granhiert』. —Ve dünyanın en güçlüsü olma sebebime gelince… Ehh, öyleyim işte.」
Konuşmayı bitirdikten sonra bir anlığına duraksayan Reid, yemek çubuklarını parmak uçlarında hafifçe kımıldatmaya başladı. Bir an sonraysa donakalan at adamın bedeni dört bir yana sıçrayan kanlar eşliğinde patladı. Ve bedeninin darmadağın oluşunu zamanında tespit etmeyi başaramayan Cadı Yaratığı, son anında 『Ölüm』sancısıyla feryat etti.
Çaresizce bu dünyaya tutunmaya çalışan bir bebeğin ağlayışını anımsatan o feryat, sahiden de olabilecek en acımasızca taktiğin sonucuydu. Lakin tüm bunlara sebep olan adamın yüzündeki gülümseme sağlamlığını koruyordu. Ardından kanlanmamış silahlarını, yani yemek çubuklarını bir kez daha kaldırdı; bu seferki hedefi Cadı Yaratıkları değil, Julius’tu.
Ve sonra da o yemek çubuklarından göründüğünden çok daha fazla korkarak uzağında duran Julius’un sarı gözbebeklerine bakarak dişlerini gösterdi.
Reid:「Tamamdır, hadi sıradaki『Sınavı』başlatalım. Hazır henüz canım sıkılmamışken geçmeye olabildiiince yaklaşmaya ne dersiniz, lanet olasıcalar?」
#Bu kulede neler dönüyor böyle! Reid sınav yerinden ayrılmış, Emilia’yla Ram ortada yok, Julius at adam sürüsüyle çarpışıyor, ortalık tam anlamıyla yangın yeri. Bu döngü daha ne kadar devam edebilir çok merak ediyorum doğrusu. Hadi okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..