ーーİstihbaratı kontrolü altına alan, savaşı da kontrolü altına alırdı.
Modern çağ Japonya’sında büyüyen ve çeşitli oyun kültürleriyle zehirlenen Natsuki Subaru, bu deyişin günümüz savaşları için bir galibiyet formülü olduğunu biliyordu.
Durum böyle olmasa bile taraflardan birinin elinin görüldüğü bir poker oyununda kazanmanın imkânsız olduğu, bir çocuğun gözünde bile bariz olurdu.
Bu nedenleーー
Julius: “Rakip bizim savaş potansiyelimizi gördüyse ben de endişelerine katılmak durumundayım.”
Julius yola düşerken gözlerini kısarak ardında yalnızca bu temkinli kelimeleri bırakmıştı.
Rakibin hamlesini bilmemenin tehlikeli olduğu anlayışını paylaşmış ve durumu kısaca açıklamakla yetinmişti. Ama ne olursa olsun, rakibin yapacağı hamleyi bilmemenin dengeleri bozduğu düşüncesi bile başını dik tutmasına mani olmamıştıーー
Beatrice: “Önemli bilgileri sır olarak saklayıp sonradan keşfetmek çok daha korkutucu olurdu, doğrusu. Subaru’nun mevcut fikri doğru, sanırım.”
Subaru: “Gerçekten mi? Sorun yok mu? Hepiniz benden nefret etmiyor musunuz?”
Beatrice: “Neden bu kadar tedirginsin, doğrusu? Sorun yok, sanırım. Hiç kimse senden nefret etmiyor, doğrusu. Aksine herkes seni se-se-se-……”
Subaru: “Anladım anladım. Tamam, rahatladım. Seni seviyorum.”
Subaru, el ele tutuştuğu ve yan yana yürürken kendisini cesaretlendirmeye çalışan Beatrice’i başıyla onayladı. Açıkçası konuşan taraf, dinleyenden çok daha fazla utanmıştı.
Sevgi sözcükleri onları kullananlar için onları işitenlere kıyasla çok daha hafif olurdu. İnsanın kendi duygularından şüphe duymasına gerek olmazdı.
Subaru: “Ee, Shaula nerede!?”
Julius: “Ah, yalnızca birazcık daha…… şu tarafta.”
Herkesten önde koşturan Julius, bir taş geçidi işaret ediyordu. Çıkmaz yol gibi görünse de sağ tarafında gizli bir yan yol bulunuyordu.
Kalçalarını eğen Julius duvarın altından geçerken kulenin dışına ulaşan bedeni, kumla dolu şiddetli rüzgarlar ve alışılması imkansız bir sesle karşılandı.
ーーO ses, Subaru’nun kulağına hepsi bir anda kırılan sayısız camdan yükseliyormuş gibi geliyordu.
???: “Ah, hiyah hiyah hiyah yahyahyahyahyahyahyahyahyahyahyah~!!”
“ーーーー”
Burası, kulenin duvarına inşa edilmiş balkon gibi bir alandı.
Bu Subaru’nun alt katlara bağlanan muazzam merdivenler sayesinde öğrendiği bir şey olsa da dördüncü kat, birkaç yüz metrenin ötesinde bir yükseklikte bulunuyordu.
Kavruk rüzgarların ortasında, o yüksek balkondaysa uzun, ihtişamlı örgüsüyle hoş bir güzellik dans ediyorduーー
Subaru: “ーーShaula!”
Shaula: “Ah! Usta-sama, buraya mı geldin!? Çok mutluyum! Benim dünya sahnem, işyerim teftiş ediliyormuş gibi hissediyorum! E madem değerli ustam teftişe gelmiş, öyleyse bir güzel bakıp gözlerine ziyafet çeksin!”
Shaula, kumlardan korumak adına koluyla gözlerini örterek bağıran Subaru’ya göz kamaştırıcı bir sesle karşılık verdi. Aynı enerjiyle gerçekleştirdiği şey, kendince inanılması güç bir fanteziydi.
Havada, hemen hemen balkon genişliğince sayısız yatay silah yuvası açılmıştı.
Silah yuvası demek biraz abartı olabilirdi ama Subaru’nun aklına buna daha uygun bir kelime dizisi gelmiyordu. Silah yuvası, ağızlık, atış portalıーー her ne denirse densin, bir şeyleri ateşlemek için kullanılan yuvalar/delikler oldukları kesindi.
Büyülü dörtgenlere benzer şeyler yoluyla havada açılan bu beyaz, büyük yuvaların uçlarıysa yere çaprazlama eğilmişti.
Veーー
Shaula: “ーーSonsuz *Hell’s Snipe!!”
Subaru: “Oha, çok havalıymış!!”
Shaula’nın bağırışıyla birlikte beyaz silah yuvaları kuvvetle ışıldadı.
Ve ardından, cam kırılması sesi Subaru’nun bağırışını ezip geçerek kumlar boyunca defalarca yankılandı. Aynı zamanda silah yuvaları şekillerini yitirerek atmosfere karıştı.
İşte Subaru ve diğerlerini balkona vardıkları saniyede karşılayan tiz sesin gerçek kimliği buydu. Shaula’nın onları kullanmasının da tek bir sebebi vardı.
ーーOlabildiğince sık bombardıman yaparak halelerin ışık hızıyla yere yaklaşmasını sağlıyordu.
Kuma temas eden haleler de şiddetli bir parlaklık saçarak zemini patlatıyordu. Aynı etki kumun üzerinde vahşice koşturan Cadı Yaratıklarının sırtlarında da gerçekleşiyordu.
Kuleyi hedef alıp kum öbekleri kaldıran Cadı Yaratıkları sırtlarına haleleri yiyor ve ardından kanlarıyla etleri kumlara saçılıyordu. Susayan kumlar etlerini yudumluyor, dağılan cesetleri diğer Cadı Yaratıkları tarafından ayaklar altına alınıyor, haleler canı gönülden patlayarak yaklaşmakta olan Cadı Yaratıklarının toplam sayısını hiç kuşkusuz azaltıyordu.
Hale sayısı yüze yakındı ve her biri iki üç Cadı Yaratığını hedefleyip hırpalıyordu.
İşte Shaula’nın kısa bir süre içerisinde yaptığı seri ateşleme bu şekildeydi. Julius’un Subaru ve diğerlerini aramaya gittiği süreç de hesaba katılırsa Shaula’nın yaptığı ateşleme sayısı toplamı epey yüksek olmalıydı.
Bununla birlikte Shaula’nın seri bombardımanları bile karınca ordusu misali kuleyi çevreleyen Cadı Yaratığı sürüsü karşısında er ya da geç yetersiz kalacak bir dirençten ibaretti.
İşte kumlarda toplanmış Cadı Yaratıklarının sayısının teşkil ettiği engel bu denli büyüktü.
Subaru: “Hey, hey, hey…… Bunu gerçekten duymak istemem ama, acaba?”
Echidna: “Bu noktadan yalnızca tek bir yön görülebiliyor. Bununla birlikte aynı manzara kulenin diğer tarafına da yayılıyor. Yani bu düşünce zinciri yanlış değil.”
Subaru: “Ama kulenin yalnızca bu tarafının yaratıkları çekecek şekerli su gibi bir şeyle boyanması da mümkün olabilir, anlarsın ya.”
Beatrice: “Gerçekten böyle aptalca bir şey yapan olduysa Betty onu tüm gücüyle tokatlayacaktır, sanırım.”
Sonu gelmez titreşimler ve altlarında kıvranan siyah topaklar.
Dört bir yandan kuleye yaklaştıklarını işiten Subaru, bu ezici gerçek nedeniyle yığılıp kalmanın eşiğine gelmişti. Konudan sapılırsa, uzaklardan yaklaşan Cadı Yaratıklarının görünümüne de itiraz etmek istiyordu.
Haddinden fazla grotesk, uğursuz, anlaşılmaz, C sınıfı bir Tanrı tasarımıydı.
Shaula: “Ne düşünüyorsun, Usta-sama! Büyük hizmetlerimi gördün mü!? Ayrıca, arkadan sergilediğim açı da Usta-sama içindi. Peki ya o konuda ne düşünüyorsun!?”
Subaru: “Senin, bu durumda bile böyle sarsılmaz bir mizaca sahip olman harika, buna çoğunlukla hayranım! Sonuç yerine sürece iltifat edilmesini seven birine benzediğin için de eh ne diyebilirim ki, tamamıyla harikaydı! Güzel hamle! Ayrıca hangi açıda karar kılarsan kıl etrafa bakınacak fırsatım olmadığı için sen konsantre olmaya devam et ve işimize bakalım hadi!”
Shaula: “Tamam Google! Savunma! Saldırı!”
Gerçek şu ki Subaru, Shaula’nın sarsılmaz ruhu karşısında saygıyla eğiliyordu. Cesaretlendiriciliği bir hayli şüpheli bu sözleri sarf ederken Shaula’nın yiğitçe yanıt verdiğini görmekse kendisini suçlu hissetmesine yol açıyordu.
Bu savaş sağ salim bittiğinde onu bir kez olsun ödüllendirmek istiyordu ancakーー
Subaru: “İlk iş burada olup bitenlerin üstesinden gelmek, önceliğimiz bu……! Meili!”
Meili: “Biliyorum, bu şekilde bağırmana ge~rek yok. Ama……”
Subaru: “Ama mı!? Ama ne!? ‘Ama tüm Cadı Yara~tıklarını imha etmem uygun olur mu’ mu diyeceksin? Ah, çok uygun olur, hatta senden istediğim şey tam da bu!”
Meili: “Böyle burnu havada beklentilerin olmasın, tama~m mı? Ben bile bu kada~r çok kötü hayvan-chan’la baş edemem.”
Meili iki eliyle kulaklarını tıkamış şekilde, asık bir suratla balkondan aşağı bakıyordu.
Bunun yanı sıra Subaru’nun mantıksız umutlarını hiçe saymıştı ve tatlı, genç yan profiline dokunuyordu. Ve de parlak denilebilecek dudaklarını yalayarak,
Meili: “ーーİşte bu yüzden, hazırladığım çocukları harekete geçirip se~rt bir şekilde darbe indireceğim.”
“–~Haahraan!!”
Meili bu beyanla birlikte elini yere doğru uzattı ve eşzamanlı olarak kum tepeleri patlıyor gibi görünürken koca bir kütle havalandı.
Devasa Cadı Yaratıklarının bile minik birer nokta gibi görüneceği kadar büyük bir mesafeye rağmen zemini delip geçen varlık net bir şekilde görünüyordu.
Bu da demek oluyordu ki gerçekten devasa bir varlıktı. ーーToplam yirmi ila otuz metre boyuyla koskoca bir toprak solucanı açığa çıkmış ve cüssesiyle etrafındaki Cadı Yaratıklarını ezmeye başlamıştı.
Subaru: “O şey……”
Meili: “Gerekli olabileceğini düşündüğüm için uysallaştırıp hazırlamıştım. Dürüst olmak gerekirse sessizce kaçıp gitmek niyetindeydim ama böyle bir yerden kaçmak başa~rısızlık olurdu.”
Devasa toprak solucanı gözlerinin önünde harekete geçerken Meili, derin bir nefes alan Subaru’ya dil çıkarttı.
Maalesef Subaru’nun hayreti doğrudan o toprak solucanına değil, o solucanla ilgili anıları olmasına yönelikti. Çünkü o, kuleden kaçmaya çalıştığı seferde karşılaştığı Cadı Yaratığıydı.
Şimdi düşününce Subaru da bir anda yeraltından sıçrayıp gelen o toprak solucanının kurbanı olmuştu.
O solucanın beyaz bir ışıltıyla patlatılması da yine anılarının bir köşesindeydi.
Demek ki toprak solucanının sorumlusu Meili’ydi, ışıltınınki de Shaula.
Bu gecikmeli ikna oluş karşısında şaşkınlık ve afallama yaşayan Subaru, acı bir ifadeyle Meili’nin kafasını okşadı ve çok ani olduğu için kaçınamayan kızı kuvvetle sevdi.
Meili: “Vah, ah, he~y!”
Subaru: “Bu senin mizacın mı yoksa alışkanlığın mı bilmiyorum ama alçakça hareket etmek zorunda değilsin. Hepimizi geride bırakıp kaçmaya kalkışacağına hayatta inanmazdım zaten.”
Meili: “Mmh, böyle bir şeyi nasıl söyleye~bilirsin ki?”
Subaru: “Çünkü, ben senim sen de bensin, herkes farklıdır ve herkes iyidir, muhtemelen.”
Meili: “Hah?”
Meili anlamakta zorlandığını belli eden bir ifadeye bürünmüştü ve Subaru’nun da ona bunu anlatmaya niyeti yoktu.
Nihayetinde Subaru, mevcut durumda Meili’nin sözlerinin ardındaki aldatmacayı çözebiliyordu. Çünkü bir defasında ölü benliğine ait hatıraları kendininmişçesine inceleyip okumuştu.
Hiç değilse değer anlayışında bir değişiklik gerçekleşmemiş haliyle kulede bulunan benliğini düşününce onunla onu anlarmış gibi konuşabileceği kesindi.
Elini mutsuzca “ahh” diye sızlanan Meili’nin kafasında tutmayı sürdüren Subaru, böylelikle bilincini zamanın şu noktasında gerçekleşen vukuataーー ve eski döngülerinde yaşananların yaygınlığına yöneltti.
Cadı Yaratıklarının büyük bir kalabalık haliyle hücum etmesi, geçen sefer kulenin alevli at adamlar tarafından istila edilmesi durumuyla örtüşüyor olabilirdi. Başka bir deyişle Cadı Yaratıklarının kuleyi istila etmesine izin verilmesi, geçen sefer de gerçekleşmiş bir şeydi. Onları püskürtmek için şiddetli bir mücadele verense Julius olmuştu.
Öyleyse Shaula da tıpkı şu anda olduğu gibi dış cephede Cadı Yaratıklarıyla çarpışıyor olabilirdi.
Ve bu çabası yeterli gelmediği için de neticede yaratık istilasının önüne geçilememiş olmalıydı.
Ancak bu defa aynı şey tekrarlanmamalıydı.
Şu anda bu kalabalık Cadı yaratığı sürüsü karşısında büyük bir fark yaratabilecek bir avantaja sahiplerdi.
O da Meili’ninーー geçen sefer Subaru’nun ellerinde istemsizce canından olan kızın, bu çıkmazda kilit rol oynayan kişinin varlığıydı.
Subaru: “Meili de Shaula’nın yanında Cadı Yaratıklarıyla savaşırsa durum değişecektir. Peki bu, Julius’un boş kalacağı anlamına mı gelir? Eğer öyleyse……”
ーーAyrı bir problemi çözmek için Julius isimli savaş potansiyelinden faydalanmak mümkün olacak demekti.
“ーーーー”
Subaru, bu düşünce aklına çöker çökmez kulede tekrar eden çeşitli problemleri çözmek adına çeşitli kişileri ihtiyaç duyulan görevlere yönlendirmenin önemini anladı.
ーーKum tepelerini kaplamış olan kalabalık Cadı Yaratığı sürüsü.
ーーKuleye saldıracak olan 『Oburluk』Günahı Başpiskoposu.
ーーKendi mekanıymışçasına bir ifadeyle kulede dolanacak olan devasa akrep.
ーーYalnızca kuleyi değil, kum tepelerini de yutacak olan muazzam kara gölgeler.
ーーVe er ya da geç kulede özgürce gezmeye başlayacak olan Reid Astrea.
Subaru: “Savaş potansiyellerimiz ben, Beatrice, Emilia-chan ve Ram olacak. Meili ile Shaula ve Echidna ile Julius da var…..”
Echidna: “Ayrıca iki yer ejderimiz ve Yeşil Odanın şifacı ruhu var, onları da dahil etmeye ne dersin? Bana kalırsa onları da birer seçenek olarak görmek avantaj olacaktır.”
Echidna, düşmanları ve kendi cephelerini saymakta olan Subaru’nun karşısında omuz silkti. Onun yanıtını başıyla onaylayan Subaru’ysa Patrasche ve alt kattaki şifacı ruhu da ellerindeki birer koz olarak listeye dahil etmeye karar verdi.
Tıpkı Echidna’nın söylediği gibi bu, herhangi bir kozu ellerinde tutmayı göze alabilecekleri bir durum değildi.
Subaru, mevcut tüm kozların kullanılması ve galibiyet için tüm koşulların yerine getirilmesi gerekliliği karşısında kafasını eğdi.
Bu bağlamda bile tüm yoldaşlarının pozisyonlarına hakim olmak ve onlara erişebilmek istiyorduーー
Subaru: “ーーHey, dur bir saniye. Ne olursa olsun çok geç kaldık, öyle değil mi?”
“ーーーー”
Subaru: “Emilia-chan ve Ram, Rem ve diğerlerini görmek için Yeşil Odaya gitmişti, haksız mıyım?”
Subaru, burada olmayan iki kadın yoldaşıyla buluşmalarının gecikeceği düşüncesiyle boğazının kuruduğunu hissetti.
Yeşil Oda, Subaru ve diğerlerinin de bulunduğu dördüncü kattaydı. Kızların kulenin bu noktasını bilmiyor olmaları ve kulenin geri kalanındaki yanlış yollara sapmaları mümkündü, ama…
Julius: “Evet, durum bu. Yerimizi bilmiyor olsalar bile Ram Hanım mutlaka bir yolunu bulup bize katılırdı. Hatta Emilia-sama da duvarı kırıp kendini gösterirdi.”
Subaru: “Ram neyse de Emilia-chan hakkındaki bu değerlendirmen de neyin nesi! Onun o tatlı mı tatlı, incecik kollarıyla bir duvarı kırmasına imkan yok. Hem bunu yapabilecek olsa bile öyle bir karaktere sahip değil, haksız mıyım?”
Beatrice: “Özgüven eksikliği sağlam bir kanıt, doğrusu. Ama Betty de bu konuda kötü bir hisse kapılmış durumda, sanırım.”
Subaru: “ーー~hk! Shaula! Meili! Buradaki işleri size emanet edebilir miyim!?”
Julius ve Beatrice’in de onayını alan Subaru, Shaula ve Meili’ye seslendi. Bu sözler karşısında yeni silah yuvaları açıp ateşlemekle meşgul olan Shaula gevşerken Meili, örgüsünü arkaya atarak göğsünü kabarttı.
Shaula: “Burayı bana bırakın ve devam edin!”
Meili: “Böyle devam ederse elimden gelen her şeyi yapaca~ğım. Siz onee-san ve diğerleriyle sağ salim geri dönmedikçe geçmelerine izin vermeyece~ğim.”
Shaula Subaru’nun oldum olası mümkün olan en iyi anda söylemeyi umduğu sözleri söylerken ve Meili’nin ona güvenmelerine olanak tanıyan yeni bir yönü keşfedilirken Subaru, Beatrice ve geri kalanlara başıyla onay verdi ve hemen ardından hızla koşmaya başladı.
Duvardan atlayıp koridora doğru kayarken de,
Subaru: “Meili ve Shaula direniyor olsa da Cadı Yaratıklarının kuleye nüfuz etme olasılığı nedir?”
Echidna: “Kesinlikle mümkün veya mümkün değil diyemem ama düştüğümüz yeraltı alanı…… doğru ya, Natsuki-kun hatırlamıyordu. Neyse, oradan kuleye girme olasılıkları vardı. Ama Meili-kun sayesinde orası...”
Subaru: “Toprak Solucanı fırladığında yeraltı bölgesi çökmüş müdür yani?”
Echidna: “Yeraltı tünelinde çok fazla yol ayrımı vardı. Güç açısından buna direnebilmiş olmasından şüpheliyim.”
Subaru, Echidna’nın teyidi sonrası yumruklarını sıktı.
Bu da demek oluyordu ki Meili’nin varlığının çifte faydasıyla Cadı Yaratıklarının izdihamı engellenmişti. Yani hem zeminden hem de yeraltından girememelerini sağlayacak çokça defans sergileyebilmeleri mümkündü.
Kalabalık Cadı Yaratığı sürüsü problemiyle baş edilebilirse de geriye dört problem kalırdı.
Bunların her biri yeterli birer endişe kaynağı olsa da geriye kesinlikle üstesinden gelinmesi gereken bir problem daha kalıyordu.
Yani bu beş tehlikeli yolun aşılışından sonraーー
Subaru: “Bu kule bizim tarafımızdan……”
Fethedilmeliydi, o kelime Subaru’nun dilinin ucundaydı.
???: “ーーBarusu!!”
Subaru: “ーー~hk! Ram!?”
Ancak Yeşil Odaya doğru koşturan Subaru, koridorun diğer tarafından kendisine ulaşan bu sese doğru kafasını kaldırdı. Ve gözlemleri sonucunda Subaru ve diğerlerinden oluşan dörtlüye doğru koşturan siyah gölgeyi fark ettiーー yani Patrasche’yi.
Keskin bakışlı yer ejderinin sırtına oturup tutunan kişi Ram’dı ve onun narin kolları da uyumakta olan Rem’in bedenine sımsıkı sarılıydı.
Subaru: “Ram! Patrasche ve Rem de seninle, hepiniz iyi misiniz!?”
Ram: “Evet, bir şekilde, gördüğün gibi işte. Barusu uyuklarken Ram’ın dağlar kadar sorunu vardı. Böyle bir durumda nasıl uyuyabildin ki! Hemen ayağa kalk lütfen.”
Subaru: “Üzgünüm! Siz kız kardeşler beni suçlamasanıza artık! Baksana, gayet de ayaktayım! Hatta koşuyorum!”
Rem hala eyerin üzerindeyken Ram, çevik bir şekilde yer ejderinin üzerinden inerek Subaru’yu sertçe azarladı.
Kullandığı kelimeler Rem’in düşünde kullandığı kelimelere benzeyince de Subaru’nun zihninde ‘bunlar yalnızca görünüşte kardeş değillermiş’ gibi garip bir düşünce belirdi.
Ram: “ーー? Barusu’nun tuhaf tavırları endişe verici olsa da şu anda buna ayıracak vaktimiz yok.”
Subaru’nun sözlerini işiten Ram, bir anlığına kaşlarını çatsa da hızla arkasını dönerek dikkatini arkaya verdi.
Orası, geldikleri koridorーー Yeşil Odanın bulunduğu istikametti.
Ram’ın yalnızca Patrasche ve Rem’le gelmesi, yanlarında olması gereken Emilia’nın ona eşlik etmiyor oluşu Subaru’yu tedirgin etmişti.
Subaru: “Ah, benim de sana sormak ve anlatmak istediğim şeyler var. Senin, şeyle birlikte……”
Ram: “ーーRam koridorun diğer tarafında kendisini『Oburluk』Günahı Başpiskoposu olarak adlandıran bir rakiple karşı karşıya buldu.”
“ーーーー”
Ram, Subaru’nun sorusunu yarıda keserek mutlak bir netlikle böyle söyledi.
Bu kelimelerin gücü karşısında yılgın düşen Subaru, Beatrice ve diğerleriyse çenelerini kapattı. Böylece en farklı tepki veren kişi, bu durumdan en az rahatsız olan Echidna oldu.
Subaru: “Az önce『Oburluk』Günahı Başpiskoposu dedin, değil mi? Onun, koridorun diğer tarafında olduğunu söyledin?”
Ram: “Evet, öyle. ーーVe biri, o『Oburluk』Günahı Başpiskoposuyla çarpışıyor.”
Subaru: “……Biri?”
Son derece sıra dışı bir izlenime sahip bir açıklama olmuştu.
Ram’ın sözleri değişmemiş, hırs ve özgüven dolu bu kelimelerdeki anlaşılmaz kısımların varlığı oldukça geniş kapsamlı bir huzursuzluk yaratmıştı.
Subaru o anlaşılmaz kısımların üzerine giderken ise Ram, “Evet” diyerek başını salladı.
Başını salladı ve şöyle dedi:
Ram: “ーーGümüş saçlı bir yabancı, 『Oburluk』Günahı Başpiskoposuyla çarpışıyor. Hem de Ram ve diğerlerine kaçmalarını söyledikten sonra bile.”
#Öncelikle ‘Hell’s Snipe’ için güzel bir önerisi olan varsa bekliyorum, içime sinen bir şey bulamadım kaç bölümdür böyle kaldı. İkincisi, Shaula ‘Okay, Google’ diyerek hiç değilse modern dünyadan gelen biriyle bağlantılı olduğunu bir kez daha ispatladı. Ve son cümleler… ‘Gümüş saçlı bir yabancı’. Ram yanlarında Emilia yokken ondan bahsetmeyerek bu cümleyi kuruyorsa Emilia çoktan unutulmuş, ismini yedirmiş demektir. Bakalım bir sonraki bölümde neler olacak, beş engelin üzerinden nasıl gelinecek! Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..