“ーーーー”
Koridorun içerisinde beliren kırmızı, bileşik gözlerle çok bacaklı devasa akrep kendini göstermişti. Simsiyah kabuğu ve şeytani irilikte kıskaçlarıyla hem uğursuz hem de sağlıklı görünüyordu.
Bununla birlikte, o devasa akreple çarpışır halde geride bıraktıkları Ley, ortalarda yoktu. Akrebin üzerinde kan izi olmasa da eğer Ley, o akrebin ellerinde mağlubiyeti tattıysa her şey yolunda demekti. Fakat,
Subaru: “Reid ve Shaula, aynı zamanda……”
Beatrice: “S-Subaru……”
İki hatırı sayılır düşmanın arasında, dikkatsizce hiçbir eylem gerçekleştiremeyecekleri bir durumun ortasında kalırlarken Beatrice, titrek bir sesle Subaru’ya seslendi.
Dönüp ona bakan Subaru’ysa betinin benzinin atmış olduğunu fark etti. Beatrice’in ifadesini korku bürümüştü ve Subaru, onu sımsıkı göğsüne bastırdı.
Onun göğsündeki huzursuzluğu öyle ya da böyle yatıştırma amaçlı kelimeleri arayarak,
Subaru: “Beatrice, sorun yok. Henüz bir plan bulmayı başaramamış olsak da sorun yok. Toparlamak hala……”
Beatrice: “Ondan değil, sanırım, ondan değil, doğrusu! ーーO geliyor, sanırım!”
Subaru: “O mu geliyor?”
Gözleri irileşen ve ifadesi değişen Beatrice’in endişelerini işiten Subaru, bir kez daha akrebe doğru baktı.
Reid oradaydı, Shaula da diğer taraftaydı ki bu da tamı tamına tehlike demekti. Korkunç varlıkların toplaştığı bir durumda dahil olan şey iseーー
Subaru: “Yok artık.”
Reid: “Size demiştim, di mi! Bi baş belası geldi demiştim.”
Reid, Subaru’nun aklından geçen düşünceyi onaylarcasına böyle söyledi.
Ses tonu ciddiydi, durumu sindirmekte zorlanırmış gibi bir hali vardı.
ーーHemen sonrasında şiddetli bir depremi andıran bir etki, ayaklarına ulaşarak Pleiades Gözcü Kulesini sarstı.
“ーーーー”
Subaru o etkinin bedenine ulaştığını hissettiğindeyse hiç abartısız dünyası altüst oldu.
Herhangi bir teknik bile kullanılmaksızın havaya fırlatılmıştı. ーーSubaru’nun görüş alanındaki kişiler, yani bu fantezi dünyasının sakinleri de sırasıyla hayret uyandırıcı hareketler sergiliyordu.
Havadaki Emilia, buzla yaratmış olduğu dayanağı tekmeleyerek yoldaşlarınaーー yo, Subaru’ya doğru ilerliyor gibi görünen akrebin ardı ardına fırlattığı kuyruk iğnelerini püskürtüyordu.
Julius, çaprazlama eğilmiş dünyada duvarın üzerinde hızla koşarak Reid’e yaklaşıyor ve şövalye kılıcıyla indirdiği elit bir darbeyle mücadeleyi başlatıyordu.
Ve Beatrice ise Ram’a sımsıkı sarılarak onu kendine yakın tutan Subaru’ya doğru sıçrıyordu.
Beatrice: “ーーMurak!”
Beatrice’in bu büyüyü yaptığı saniyede Subaru, çarpışmadan farklı olarak askıya alınıp durdurulma şeklinde bir hisse kapıldığını duyumsadı. Bu, yerçekiminden kurtulma, yerçekimsiz bir dünyaya fırlatılma tarzında bir histi.
Bu etki onun altüst olan dünyasını onarmak gibi ufak bir şeyle sınırlı değildi.
Sırasıyla her biri, elinden gelenin en iyisini eyleme döküyorduーー
Subaru: “ーーAh.”
Ve yoğun kara gölgeler, onların en iyi eylemlerini alaya alırcasına kuleyi bütünüyle yutuyordu.
“ーーーー”
Korkunç bir baskı yankı buluyor ve yalnızca taştan olduğuna inanmayı zor kılacak kadar güçlü gözcü kulesi tamamıyla un ufak oluyordu. İşte bu, normal şartlarda bir kütleye sahip olmaması gereken gölgenin zulmüydü.
Yıkıcı bir olaydan ziyade doğal afete yakın darbenin gelişi, bu dünyanın insanüstü denilebilecek kadar olağanüstü kabiliyetlere sahip bireylerini bile yutup çiğniyordu.
Devasa akrebe karşı çıkıp büyüsünü ve fiziksel kabiliyetlerini özgürce kullanarak cesurca bir mücadele veren Emilia da.
Şövalye kılıcını savurup kendisi tarafından eğlendirilen efsaneye doğru hücum eden Julius da.
Subaru’yu koruyup ufak bedeniyle büyü yapan Beatrice de.
Işıl ışıl parladıkları o mühim anda uzanan gölgeler birbirine dolanıyor ve hepsi görünmez oluyordu.
“ーーーー”
Emilia ve diğerlerinin formları sessiz, yankısızca yitiyordu.
Vücutlarının başına gelen bu şeye nasıl bir isim verilmeliydi, Subaru buna uygun kelimeleri kendi benliğinde bulamıyordu.
Net olarak söyleyebileceği tek bir şey vardı.
“ーーBaşarısız oldum.”
『ーーSeni seviyorum.』
Gerçekliği kabul edişiyle karanlık aşk kelimelerinin fısıldanışı aynı anda gerçekleşmişti.
Kulaklarına fısıldanırken veya öpülürken veya tüm bedeni kucaklanırken veya ruhu okşanırken işitilen tüyler ürpertici, doğrudan, aşk timsali kelimeler.
Subaru, o anda anlamıştı. Beş engel içerisindeki en büyük problemi bulmuştu.
Her şeyi yutan gölge gelmişti ve onunla baş etmenin mümkün olup olmadığı bile başlı başına sorgulanasıydı.
“ーーーー”
Bu, o gölgeyi üçüncü görüşüydü ve onunla karşılaştıkları her seferde canından olmuştu.
Bu sefer de bir istisna değildi, o gölge geldiğine ve kendisine uzandığına göreーー
Reid: “ーーSana diyorum, uyumayı düşünerek ne bok yiyosun, hey!”
O saniyede Subaru’yu kuşatan kapkara gölgeler, savrulan bir ışık tarafından biçildi.
Subaru: “ーーŞaka yapıyor olmalısın.”
Reid: “Gözlerini iyice aç da bak. Ne şakası, sana diyorum. Sana diyorum, şu gözlerini aç. Gözlerini aç da etrafına güzelce bak, sana diyorum. Benim nerem şaka yapıyomuş!”
Rahat bir havayla şövalye kılıcını savurarak böyle söyleyen ve gölgeleri kesen kişi Reid’di. Evet, kuşanmış olduğu silah yemek çubukları değil, bir şövalye kılıcıydıーー Julius’a ait bu kılıcı savurarak burnundan nefes veriyordu.
Sahibini yitirmiş kılıcın sahibindense『Kılıç Azizinin』ellerinde daha çok yetenek sergiliyor olması gerçekten ironikti fakat şu anda bunları düşünmeye ayıracak zamanları yoktu.
Çünkü dimdik duran Subaru, Reid tarafından gövdesine tekme yemişti.
Subaru: “Guhu, eğh.”
Dar koridorun içerisinde asılı duran bedeni ne tavana ne de duvarlara çarpabiliyordu.
Gözcü kulesinin hatları çoktan yok edilmişti ve artık neresi tavan, neresi duvar bilemiyordu. Şu anda Subaru’yu çevreleyen şey sonu gelmez kara bir tavan, sonu gelmez kara bir taban, sonu gelmez kara bir dünyaydı.
Her ama her şey algılanamaz hale gelmişti. ーーYo, kollarının arasında belli belirsiz bir ısı mevcuttu.
Ram: “ーーAağğh.”
Bilinçsiz, baygın Ram’ın ılık bedeni varlığını öne sürüyordu.
Subaru: “ーー~hk.”
Azı dişlerindeki kuvveti kullanıp dudaklarını ısırıp parçalayan Subaru, yaşamı kendi benliğine yönlendiriyordu.
Her şeyin siyaha boyandığı o anda durumu algılamaktan vazgeçerek bedenini basitçe sonuna havale ediyor değildi.
Şu anda yaşamak için elinden gelenin en iyisini yapan o canın önünde bu, affedilmezdi.
Subaru: “ーーYine de… bir şeyler…”
Durum bu olsa da elde edebileceği bir şeyler olmalıydı.
Subaru şu ana dek bu simsiyah, şeytani etki tarafından iki defa yutulup ölmüştü. Ancak iki sefer de çok ani olmuş ve bunu yapmaya ayıracak vakit bulamamıştı.
Bu yolla elde ettiği şeyler, kırılgan canını öne süren Ram veーー
Reid: “ーーHah.”
Subaru’yla aynı gölgenin içerisinde bulunarak acımasızca gülümseyen Reid’in attığı tekmeydi.
Elbette o tekme için minnettar değildi.
Karın çukuru oyulmuşçasına canı acımıştı ve daha en başta gölgeler kuleyi yutana dek zaman kaybetme sebepleri Reid’in gereksiz müdahalesiydi.
Bu yüzdenーー
Subaru: “Sen de ezileceksin. ーーTanıdığım『En İyi Şövalye』tarafından.”
Reid: “Demek, son ana dek, havalı davranmaya devam ediyorsun, ha, acemi balık.”
Diyerek aşağı bakan Reid, şövalye kılıcını tersten kavrayarak Subaru’yu hedef aldı. Aralarında biraz mesafe olsa da Reid’in bakış açısından birkaç metre gibi bir mesafe yok gibi bir şey olsa gerekti.
Ve Subaru’yu düşmanı belleyen Reid’in aşağısından da canlı, kapkara gölgelerin ilerleyişi sürüyordu. Böyle bir şey bile Reid’in kılıç ruhu karşısında pek önem taşımayabilirdi.
Subaru, henüz farkında olmasa da buna tanık oluyor olabilirdi.
Uzun bir süre önce -söylentilere göre dört yüz yıl önce-『Cadı』ve『Kılıç Azizi』efsanevi bir şey gerçekleştirmişti.
Absürt bir yıkım ve şiddet, yani『Ölüm』, Subaru’ya yaklaşırken böyle bir şey yetersiz kalsa daーー
Subaru: “Hiç değilse-”
Birkaç saniyecik daha hayatta kalmanı istiyorum.
Bütünüyle bu arzuyla sarmalanan Subaru, kollarının arasındaki Ram’ın bedenini sıkıca kucakladı.
Bir an sonraysa bir kılıçtan çıktığına inanmanın mümkün olmadığı bir ışık seli, Subaru’yu yuttuーー
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
ーーHer silinişinde, her tekrar edişinde, her dilek dileyişinde, o vahşetle karşı karşıya kalıyordu.
Sayısız kez tekrar ediyor da ediyor, yalnızca bir defa gerçekleşmesi gereken sonları biriktirmeyi sürdürüyordu.
Ansızın, bir şey düşündü.
Daima son anında yanında birinin olması, sevinilesi bir şey olabilirdi.
Son saniyelerinde asla yalnız kalmamak, ona ayakta duracak gücü bahşediyordu.
Ama bununla birlikte, bir şey daha düşünüyordu.
Natsuki Subaru neden son anlarında yanına aldığı kişileri kurtarmayı asla başaramıyordu?
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
“ーーーー”
Kum bulutları, göğün asla ulaşmamaları gereken yüksekliklerine erişiyordu.
Pleiades Gözcü Kulesinin yerden metrelerce yukarıda yer alan balkonunun altından, kuleyi alaşağı etmek için saldırılarını başlatan Cadı Yaratığı sürüsü yaklaşıyordu.
Cadı Yaratıklarını kontrol etme kabiliyetiyle onları uzakta tutan Meili, büyük çabalar sarf ediyordu.
Julius yukarıya, ikinci kattaki Reid’e doğru ilerliyordu.
Ve Subaru ile diğerlerinin de Ley Batenkaitos’la çarpışan Emilia ve diğerlerine katılmak için acele etmesi gerekiyorduーー
???: “Usta-sama? Sen iyi misin?”
Subaru’nun çağrısına uyan kız boynunu eğmişti ve uzun, siyah örgüsü savruluyordu.
Bu soruyu sorarken ifadesinde ve gözlerinde sabırsızlık veya rahatsızlık gibi duygular sezilmiyordu. Elbette onları aldatmayı planladığına dair bir kurnazlık ışıltısı da algılanmıyordu.
Bunun bir kamuflaj mı yoksa gerçek hisleri mi olduğunun kesin bir yanıtı olmasa daーー
???: “Usta-sama, beni dinliyor musun? Usta-sama ve benim dışımdakiler sıkıntılı işlere bulaşmış gibi görünüyorlar ama…… benim Usta-sama için yapabileceğim bir şey var mı?”
Subaru: “Ah, demek öyle…… Benim için yapabileceğin bir şey, ha.”
???: “Hıı hııı. Usta-sama’m isterse ateşe, suya, koskoca patlamalara bile tüm enerjimle UÇARIM!”
Enerjik bir şekilde, hiçbir kötülük gütmeksizin, kollarını kocaman açarak bunları söyleyen kişi Shaula’ydı.
Onun o umursamaz gülümseyişine bakan Subaru, arkasını dönerek derin bir nefes aldı.
Geri dönmüştü. Bu ana, geri dönmüştü.
Yapması gerekenlerde hiçbir değişiklik yoktu. Kurtarılması gereken insanlar, mağlup edilmesi gereken düşmanlar vardı.
İşte bu yüzden, yolunu yitirmeden yapılması gereken her şeyi yerine getirmek adına zorunlu bir seremoniyi yerine getirmesi gerekiyordu.
O da şuyduーー
Subaru: “Shaula, sana ne söylersem söyleyeyim dinleyecek misin?”
Shaula: “Tabii ki tabii ki! Usta-samam ne isterse istesin dinlerim! Usta-samamın talebiyse birazcık ekstrem olabilecek şeyleri bile dinlerim. Ah, ah, ah, acaba Usta-sama, nihayet DİNAMİT GİBİ VÜCUDUM karşısında kendisini tutamaz hale mi geldi? O yüzden mi herkesi bir yerlere gönderdin de baş başa kaldık? Ah, seni seni seni! Tanrııım, Usta-samaーー”
Subaru: “ーーShaula.”
Kıvranıp dönen, yanaklarını elleri arasına sıkıştıran Shaula, Subaru’nun söyledikleri karşısında kızarmıştı.
Ancak Subaru, onun ağzından dökülenleri umursamıyor, ciddi bir ifadeyle yüzüne bakmayı sürdürüyordu.
Ve sonra daーー
Subaru: “ーーSana ölmeni söylersem, ölür müsün?”
#Reid’in gölgelere karşı bile direnebilmesi ve onca sıkıntı arasında tutup da Subaru’yu öldürmesi enteresandı. Subaru’nun Ram’ı birkaç saniye daha yaşatma çabası da duygulandırdı. Bu ciltte Ram’la bağları epey kuvvetlendi. Bence Ram bizim gözümüzde de daha insancıl bir hal aldı, en azından benim için öyle oldu. Peki ya yeni başlayan döngümüze ne demeli? Subaru herkesi dağıtıp Shaula’yla konuşmaya başladı ve can alıcı bir soruyla bölümün sonuna ulaştık. Bakalım Shaula ne cevap verecek ve bizi neler bekleyecek, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..