Savaşı başlatacak ilk saldırıyı ateşleyen taraf devasa akrep oldu.
[…]
Kırmızı bileşik gözleri kuvvetle ışıldadı ve hemen sonrasında savurduğu kuyruğundan beyaz bir ışık huzmesi atıldı. Bunu korkutucu kılansa karşı taraf için öldürücü olan saldırısını gerçekleştirirken tipik çığlıklarından birini bile atmamış oluşuydu. Devasa akrep, bir tıslama dahi olmaksızın kayıtsızca üzerlerine ölüm yağdırmıştı.
Subaru’nun o beyaz ışıkla ilgili bir ton kötü hatırası vardı. Özellikle belirtmek gerekirse bu kuledeki on beşten fazla teşebbüsünün yarıya yakınında o şey tarafından öldürülmüştü.
Buna rağmen, ne kadar tiksinirse tiksinsin onca ölümden bir şeyler öğrenmişti.
O şeyler de…
Subaru: [Şarj olması için geçen süre ve saldırmaya başlamak üzereyken verdiği sinyaller…!]
Akrebin bileşik gözleri ve iğnesi, bir saldırı gerçekleşmesine ramak kala küçük bir parıltı saçıyordu. Bu sinyal öylesine belli belirsizdi ki hayal mi görüyorum diye düşünme noktasına gelmişti ancak hayatta kalmaya yönelik bu görüş, Subaru’nun ölümcül deneme yanılmaları aracılığıyla geliştirdiği bir şeydi.
Ve bundan tamamıyla faydalanan Subaru, onlarla devasa akrep arasındaki mesafeyi kapatmak için kollarında Beatrice’le koşturuyordu. Sebepse…
Subaru: [Hücum hızı lanet olasıca bir yavaşlıkta…!]
Bu sözleri sarf ettiği sırada bedenini döndürerek kendisine atılan beyaz ışık huzmesinden kaçındı.
Elbette o ışık huzmesine yavaş dese de kalitesiz bir lise beysbol oyuncusunun atışından çok daha hızlıydı. Neyse ki bir atışın iyi olup olmadığını ayırt etme yeteneğine güveniyordu. Her halükarda bunu yapmadan hayatta kalmasının bir yolu yoktu.
Ulu bir adam bir zamanlar hayatın deneme yanılmalardan ibaret olduğunu söylemişti. Gerçi muhtemelen bu cümleyi kurarken gözünde bu tarz ölüm kalım meselelerini canlandırmamıştı.
Yine de insan hata yapa yapa öğrenirdi. Bu değişmez bir gerçekti. Subaru da “şansına” ölüm kalım meselelerinde deneme yanılma gerçekleştirebilme kabiliyetine sahipti.
Hayatta kalma yolunu bulmak için de bundan tamamıyla faydalanıyordu. ――Bu yüzden burası, Natsuki Subaru’nun arenasıydı.
Subaru: [Tüm beklentilerini karşılayamadığım için üzgünüm, öteki ben!]
Subaru, her şeye kadir Natsuki Subaru'yu arayan diğer benliğinden içtenlikle özür diledi. Ona "Sadece alçakça dövüşebildiğim için üzgünüm" der gibiydi. Ancak Beatrice buna “Hmph” şeklinde homurdanarak tepki verdi. Hala Subaru’nun kolları arasında sımsıkı tutuluyor, onunla bu ölüm kalım dansını yapıyordu.
Beatrice: [Neden bahsediyorsun, doğrusu? Bizim beklentilerimizi karşılayamadığın hiç olmadı, sanırım.]
Diyen Beatrice, hızla elini kaldırdı. Ve ince dudaklarının arasında “Murak” kelimesini mırıldandı; yani yerçekimi yasasını kurcalayan bir tür Yin Büyüsünü.
Devasa akrep ilkinde bu büyünün etkisiyle vurulup aşağılara, onlardan çok uzaklara itilmişti. Dolayısıyla bu sefer de aynı şeyi yaşamamak için simsiyah kabuğunu hazırlayıp bacaklarını sıkıca yerleştirdi.
Ancak…
Meili: [Sabit kalarak yalnızca işimi kolaylaştırıyorsu~n!]
Bu esnada bir Cadı Yaratığı yığını, hareketsiz devasa akrebe saldırıya geçti.
Meili’nin saldırma emri verdiği tuhaf görünümlü Cadı Yaratıklarına “Hanemogura” deniyordu. Kanatları ve boynuzları kesiştirdiğinizde karşınıza çıkacak şeye benziyorlardı. Ve ölüm korkusu olmayan mermiler misali devasa akrebe atılıyor, hiç tereddüt etmeden boynuzlarıyla sert kabuklarına vuruyorlardı. Kabuğa çarpma sesleri de parçalanma sesleriyle örtüşüyordu.
Bunlar karşısında devasa akrep, acı içerisinde kıvranıp misilleme olarak iri kıskaçlarını kaldırdı.
???: [...ϡ ϡ]
Ve onların yerine saldırılarının devamını getiren, tuhafın da tuhafı bir figür oldu. Kabuslarla dolu bir gecenin tezahürü olan o varlık, insanla at karışımı At Adamdı: yani “Aç At Kral”.
Gözcü kulesinin balkonunda korkunç bebek ağlamaları yankılanıyordu. Bununla birlikte Subaru’da kulaklarını tıkama isteği doğuran iç gıcıklayıcı bir kükreme de işitildi ve ardından etraflarını şiddetle dolduran alevler neredeyse göğe dek ulaştı.
Aç At Kral: [...ϡ ϡ]
Aç At Kral hiç tereddüt etmeden alevli mızrağını alevlerin merkezine sapladı. Kızgın ucu akrebin demiri andıran kabuğunu dahi yakıp geçebilecek kritik bir vuruş gerçekleştirecekti.
Salt dövüş gücü söz konusu olduğunda devasa akrep ezici güçteydi. Fakat bu, ona saldırıların işlemeyeceği anlamına gelmezdi. Tüm canlı yaratıklar gibi o da darbe alırsa acı duyardı.
Darbe alırsa acı duyardı. Darbe alırsa.
Subaru: […]
İşte bu yüzden devasa akrep, “Darbe almadığım sürece her şey güllük gülistanlık” tarzı bir mantrayı benimsemişti.
Böylece koca kıskaçlarından biriyle alevli mızrağı tutarak Aç At Kralın kolunu tek hamlede kopardı. Aç At Kral yarasını iyileştirmeye çalışsa da kendi alevli mızrağı tarafından acımasızca dağlanmıştı. Dolayısıyla kendini yenilemeye çalışan yarası, kıvranan, köpüren etinin olduğu noktada durdu.
Subaru’ysa buradan işe yaramaz bir sonuç çıkardı: Aç At Kral yanık yaralarını iyileştiremiyordu. Aç At Kral hareketi kesmişti ama bu sırada devasa akrebin iğnesi pat diye Aç At Kralın bedenine ulaştı ve iri bedeninin içeriden dışarıya patlamasına yol açtı.
[…]
Aç At Kralın eti ve kanı dört bir yana saçıldı ve böylelikle hayatını kaybetti.
Akrebin kabuğuna toslayan Hanemoguralar bile kafalarına işli boynuzların kırılışıyla canlarından oldu. Trajik bir şekilde hayatlarını bir kenara atıp savaşmaları, tamamen barbarca denilip lanet okunabilecek bir şeydi.
Subaru’nun gözlerini kapatıp “Cadı Yaratığı oldukları için sıkıntı yok.” gibi bir şey söylemesi yanlış olurdu. Ama “Tüm canlılar eşit yaratılmıştır.” gibi bir şey söyleyerek meseleyi abartmayı da planlamıyordu.
Her hayatın bir değeri olur ve hiç şüphesiz ki değerleri arasında farklar bulunurdu.
Subaru’nun kendisi için değerli olan ve olmayanların hayatlarının ağırlığı hakkında hissettikleri arasında bariz farklılıklar vardı. Bunu herhangi bir aldatmacanın arkasına saklamayacaktı. İşte bu yüzden de bu mücadeleyi kazanmak için Cadı Yaratıklarının hayatlarından sonuna dek faydalanacaktı.
Dolayısıyla…
Subaru: [Bana tepeden bakarak doğru şeyi yapıyor olsan da aslında büyük bir hata yapıyorsun!]
Cadı Yaratığı öncüsünün püskürtülüşüyle Subaru, kırmızıya boyanmış olan zemine özgüvenle adımını attı. Ve sol kolunda Beatrice’i taşırken sağ kolundaki kırbacı çekip yukarı savurdu.
Son rötuşları küfür edercesine eski düşmanının cesedi kullanılarak yapılan ve Suçlu Kırbaç olarak adlandırılan silah―― Natsuki Subaru, işte o silahı havaya doğru salladı ve süper hızlı kırbacı devasa akrebin kabuğuna isabetli bir darbe indirdi.
Kuvvetli bir çığlık atan akrep ise kırmızı bileşik gözlerini Subaru’ya dikti. Ancak ne Subaru’nun ona zarar verdiğine dair bir iz taşıyordu ne de acı duyduğuna.
Yine de Subaru için sıkıntı yoktu. Onun hedefi o şeye hasar vermek değildi. O da muhtemelen bu yüzden Subaru’yla uğraşma işini diğer Cadı Yaratıklarının işi bitene dek ertelemişti.
Akrebin kararı hem doğru hem de yanlıştı.
Subaru: [HİAAAAAAAAAAA――!!]
Beatrice: [Büyük bir balık yakaladık, doğrusu!!]
Subaru’nun kırbacı, akrebin kabuğuna dolanmıştı. Bu sayede Subaru’nun tüm kudretiyle çektiği her seferde geri tepme sayesinde akrebin devasa bedeni havalanıyordu. Bunu mümkün kılansa Beatrice’in Yin Büyüsünün hala geçerli olması ve o devasa yaratığın ağırlığını çarpıcı ölçüde azaltmasıydı.
Devasa akrep, sımsıkı yere basarak bedenini sabitlemeye çalışıyordu. Ancak ayaklarının altındaki bolca kan ve iç organ, sıkı tutunma işini fazlasıyla zorlaştırıyordu. Böylece Subaru, keskin pençeleriyle yere tutunmaya çalışan akrebi tek hamlede kendine çekti.
Dışarıdan bakıldığında Subaru, devasa yaratığı insanüstü bir güç kullanarak sallıyormuş gibi görünüyordu. Ama bu görkemli manzarayı mümkün kılan tek şey Beatrice’in yardımıydı. İşte Subaru akrebi bu şekilde kırbacının ucunda olabildiğince salladı ve en sonunda uzaklara fırlattı.
Subaru: [BOOON VOOOOYAGE――!!] (Bon voyage, Fransızca iyi yolculuklar demek.)
Devasa akrebin bedeni aşırı devasa momentumuyla birlikte havada döndükçe dönüyordu.
Bu kontrolsüz dönüş esnasındaysa noktasal bir hedeflemeyle Subaru’ya beyaz bir ışık huzmesi göndermeye çalıştı. Ancak Beatrice o huzmeyi engellemek için elini kaldırdı.
Havada ışıltılı mor kristaller maddeleşmesini sağladı ve onları beyaz ışık huzmesiyle kafa kafaya çarpışmaları adına kullandı. Koordinasyonları hayat bulurken de Subaru, devasa akrebi kırbacından salarak bir kez daha göğe uçmasına yol açtı.
Subaru: [Bu bize biraz…]
“Zaman kazandıracaktır.”
Subaru, sonunda bazı tavizler verilmesine müsaade etse de bu riskli saldırıyla içerisinde bulundukları karmaşaya bir çözüm getirmişti. Fakat daha cümlesini dahi bitiremeden gözleri şaşkınlıkla irileşti.
Çünkü gözlerinin önündeki devasa akrep, uçurulma eyleminin ortasında şaşırtıcı bir akrobasi gösterisi yapmaya başladı.
[…]
Koca kıskaçlarıyla attığı bir kesikle kuyruğunu kökünden kesip attı. Aynen bu şekilde kuyruğu uçarken etrafa koyu kırmızı vücut sıvıları saçıldı. Ama o kuyruğun ucundan da beyaz bir ışık huzmesi fırladı.
İşte o huzme, kuyruksuz kalan akrebe vurarak onu muazzam bir güçle gözcü kulesinin balkonuna doğru uçurdu. Onu daha hafif ve adeta ağırlıksız kılan onca şeyin sonunda―― balkona geri dönmüş, beraberinde bir şok dalgası getirmişti. Bu şekilde momentumuna bir son vermek için koca kıskaçlarını zemine sapladıktan sonraysa bakışlarını gruba doğrulttu.
Subaru: [Ş-şu akrobatik hareketlere bakın. Ama bu kuyruğunu kaybettiğin anlamına geliyorsa bizim için hava hoş…]
Akrep: […]
Subaru: [Yani, şey diyorum, hey, bir saniye, bir saniye, bir saniye, bir saniye!]
İniş yapan ve bedenini eğen devasa akrep, kuyruğundan koyu kırmızı kanlar dökülmeye devam ederken gardını aldı. Ancak kanların aktığı yara derinleşmiyordu. Hatta tam tersi gerçekleşiyordu. ――Kopuk kuyruk, kökünden tekrar büyüyordu.
Ve bu yalnızca kuyruk için geçerli değildi. Kendisini geri sektirebilmek için beyaz ışık huzmesini ateşlemesinden kaynaklı kabuk çatlakları da yok oluyordu. Subaru, o çatlakların dolduğunu görebiliyordu.
Subaru: [Sert, akıllı ve iyileştirici; Shaula’yı andırmayan bu özelliklere giderek daha çok maruz kalmıyor muyuz!?]
İyileştiricilik bir yana Shaula’nın bedeni yumuşacıktı ve biraz olsun akıllı değildi. Öyle ya da böyle devasa akrep tüm bu nitelikleri sergilemişti ve şimdi de ezici öldürme gücüyle üzerlerine geliyordu.
Yeni büyümüş kuyruğunu rastgele sallıyor, dört bir yana iğnelerini saçıyordu. Tipik işaretlerinden hiçbirini vermeyen menzilli bir saldırı gerçekleştiriyordu; yani güç konusundaki eksiklikleri düşünülünce Subaru ve Beatrice’in maruz kalabileceği en kötü saldırı şekli olduğu rahatlıkla söylenebilirdi.
Subaru: [Voooooaaaa――!?]
Beatrice: [Gh… Subaru, uçmamız gerekiyor, sanırım!!]
Akrebin fırlattığı beyaz ışık huzmelerinden, en azından karada, kaçınmanın hiçbir yolu yoktu. Bununla birlikte kaçış yolu kendisini gökyüzünde gösteriyordu. Böylece Beatrice, hızla akrep üzerindeki büyüsünü sonlandırarak Subaru’ya seslendi.
Subaru da yeri tekmeledi ve büyüsünün gerçekten işe yarayıp yaramayacağını düşünmeksizin partnerine güvenerek tüm gücüyle havaya sıçradı. Beyaz ışık huzmeleri balkonu parçalamaya başladı ve içlerinden bir tanesi ayaklarını ucu ucuna sıyırdı.
Subaru: [Cidden kıl payıydı…]
Beatrice: [Bu kadar erken konuşma, doğrusu…!]
Kelimenin tam anlamıyla ölüm ihtimalinin üzerinden atlamışlardı fakat rahatlayacak vakitleri yoktu.
Aynı şey Subaru ve Beatrice devasa akrebe saldırdığında da olmuştu. Gökyüzüne kaçmak hem dayanaklarını hem de kaçış rotalarını yitirdikleri anlamına geliyordu. ――Onlar için geriye kalan tek şey akrebin saldırılarından biri tarafından yok edilmekti.
Subaru: [Beako! Orijinal Büyü, 2. Kısım――!]
Bu koz günde yalnızca üç kez kullanılabiliyor olsa da kullanmayıp da sonucunda ölerek her şeyi mahvetme riskini almalarına imkan yoktu. Subaru omuzlarını iyice sıktığı sırada Beatrice de aynı sonuca varmıştı.
Subaru’yu bir süreliğine yenilmez kılacak olan özel tekniklerini derhal kullanıma hazır hale getirecekti…
???: [...ϡ ϡ]
Subaru: [Voaa!?]
Beatrice: [Neee!?]
Ancak o ve Subaru, daha tekniği kullanma şansları olmadan yandan yakalanmış, biraz önce bulundukları noktadan geçen beyaz bir ışık huzmesinin onları buharlaştırmasına ramak kalmıştı.
Onları bu sondan kurtaran ve devasa akrep tarafından yakalanmaktan alıkoyan tek şeyse…
Subaru: [Ç-çok yakındı. Ne oldu ki… Ghe!?]
Beatrice: [Sanırım!?]
Subaru, lastik gibi bir şeye tutunurken neler olduğunu kontrol etti. Sesi hayret doluydu; aynı şekilde Beatrice’in kaşları da epeyce çatılmıştı.
Çünkü onları devasa akrebin saldırısından kurtaran ve onları korumak için her şeyini veren kişi, gaddar görünümlü, leylak renginde bir Cadı Yaratığıydı: yani bir Aç At Kral.
#Mücadelelerimize Subaru-Beatrice-Meili ve akrep formundaki Shaula ile başladık. Bizimkiler dört köşenin ikisiyle boğuşup zaman kazanmaya çalışıyor. Esas merak uyandırıcı olan ne için zaman kazandıkları. Emilia’nın yapacağı şey ne, biriyle savaşmak mı yoksa son sınava girmek mi, belki de hiç beklenmedik bir şey? Okuyup göreceğiz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..