Cilt 4 Bölüm 6 [ sığınağa giden yol ] (2/2)

avatar
5195 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 6 [ sığınağa giden yol ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

[Emilia: Buna inandığımız için sözümüzü verir ve onu yerine getirmek için sıkı çalışırız. Çünkü sözler iki kişi arasındaki güveni korur, değil mi?]

 

[Subaru: Bu konuda… Gerçekten üzgünüm―― !]

 

En ufak bir sallantı hissedilmeyen vagonun içinde, Subaru kendini yere bıraktı ve kafasını önüne eğdi.

 

Onun tam bir DOGEZA şeklinde alnını yere bastırışını gören Emilia, şaşkınlık içinde gözlerini devirdi. Bir süre sonra onun bu davranışlarının söyledikleriyle uyumlu olduğunu fark edip anlamış göründü.
(*Dogeza birinin secde edip alnını yere bastırıp tanrıya ya da lorduna dua etme şekli.)

 

[Emilia: Oh, seni herhangi bir şey için suçlamıyorum. Sözünü tutmadığın, hatta benimle iletişime geçmek yerine bir özür bile dilemediğin doğru, haliyle ben ‘’bu da ne böyle!’’ diye şaşırdım kaldım …]

 

[Subaru: Ow ow ow  kulaklarım acıdı!]

 

[Emilia: Ama sonra düşününce, olaylara kendi açımdan baktığımı, sana karşı adil olmadığımı gördüm. Subaru’yla uzlaşmam gerekirdi ama çok inatçı davrandım, bu da benim suçum. Gerçekten, özür dilerim.]

 

[Subaru: Ow ow ow  kalbim acıdı!]

 

[Emilia: Anlaşmalar ve böyle şeyler, belki de benim için daha derin ve ağır … Ben bir ruh sanatları kullanıcısıyım, sözleşmeler normal insanlara göre benim için daha hayati önem taşıyor. Ruh kullanıcıları, ruhlarla olan anlaşmalarını onurlandırmalıdır, ben bu yüzden iş anlaşmalara geldiğinde aşırı hassas oluyorum …… Yeah, yani sözler benim için çoooook önemli meseleler. Şimdi bunu düşündüm de, Subaru, yaptıklarına dikkat et.]

 

[Subaru: Ow ow ow  kalbim acıdı!]

 

Emilia, Subaru’nun yaptıklarını hatırlayarak her şeyi ortaya dökmüştü. Bunu hisseden Subaru, kafasını yere daha da sert bastırdı.

 

Kraliyet sarayında ona neden bu kadar sert davrandığını şimdi anlamıştı. Sadece tutulmayan bir söze olan öfkesi değildi mevzu. Onun için sözün kendisi çok daha ağır, çok daha anlamlıydı. Subaru o sözü böyle kolayca unutunca Emilia kadar naif bir insan bile sakin kalamamıştı.

 

Çünkü, farkında olmadan, Subaru Emilia'nın kalbinde çok önemli bir noktaya basmıştı.

 

[Emilia: Artık, hareketlerinin farkında mısın?]

 

[Subaru: Tövbe ediyorum. Okyanuslardan daha derin, dağlardan daha yüksek, gökyüzünden daha engin ve kozmostan daha geniş şekilde.]

 

[Emilia: Peki, seni bağışlıyorum.]

 

Emilia önce yerdeki Subaru’yu alnından nazikçe dürttü, sonra da ellerini dudaklarına götürüp hafifçe gülümsedi. Sinirinden geriye hiçbir iz kalmamıştı, son hareketi de çok sevimliydi. Subaru bunun karşısında söyleyecek söz bulamadı.

 

Subaru balık gibi ağzını açıp kapatıp söyleyecek bir şey düşünürken Emilia kafasını yola çevirdi ve konuştu.

 

[Emilia: Sığınak, Garfiel.  Roswaal ve köydeki herkes........ Konuşacak o kadar çok insan var ki kalbim şimdiden güm güm atıyor.]

 

[Subaru: Endişelenme, Emilia-tan’ın tehlikeye girmesine asla izin vermem. Lütfen bana, ikinci kalkanına güven.]

 

[Emilia: Sen ikinci misin? O zaman birinci kim?]

 

[Subaru: Şu anda ejder vagonunu sürüyor ve benim Patrasche’mle flörtleşiyor.]

 

Otto’yu etten kemikten bir kalkan olarak nitelendiren Subaru’ya bakan Emilia, bu sefer dayanamadı ve bir kahkaha patlattı. Onun kahkahasıyla rahatlayan Subaru, yolda kendilerini bekleyen engelleri de düşünmeden edemiyordu.

 

Bu dünyaya geldiğinden beri bir an bile dinlenemeden sorun üstüne sorunla karşılaşmıştı.

 

Sığınağa giden yolda bile, kalbinin derinliklerinde, bilinmeyen bu yolda başlarına gelebileceklerin endişesi yatıyordu. Bu endişeleri Frederica başlatmıştı, sonra köylülerin hala geri dönmemiş olması vardı, Puck’ı ortaya çıkartamıyor oluşları ve … köşkte bıraktığı… onu endişelendiren şeylerin sonu gelmiyordu.

 

[Emilia: Rem-san’ı mı düşünüyordun?]

 

[Subaru: ……Sen....nasıl anladın?]

 

Subaru bir anda sessizleşti. Onun yüzüne bakan Emilia başını kaldırdı.

 

Omuzlarına düşen gümüş saçlarını bir taraftan öteki tarafa atarak [ ben anlarım ] dedi.

 

[Emilia: Sen beni nasıl izliyorsan, ben de sana karşı öyleyim Subaru.]

 

[Subaru: Yani bu, Emilia-tan da sürekli beni düşünüyor mu demek?]

 

[Emilia: Oh, aslında bunun yarısının yarısının yarısı kadar.]

 

[Subaru: Yani 3 saat…..!]

 

[Emilia: Yarısının yarısının yarısı……]

 

[Subaru: Aynı sayıyı duymaya devam edersem kahrolacağım, lütfen devam etme!]

 

Doğru rakamı bulana kadar devam eden Emilia’yı durdurmaya çalışan Subaru, ufak bir iç çekişle yanaklarını kaşıdı ve konuştu.

 

[Subaru: Onu Frederica ve Petra’ya emanet ettim, yani endişelenmeme gerek yok. Olmamalı…… Ama yine de içimde kelimelere dökemediğim bir stres var.]

 

[Emilia: Endişelisin, buna yapabileceğimiz bir şey yok. Bu onun senin için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Böyle düşününce, aslında biraz kıskanıyorum.]

 

[Subaru: Hemen söylemeliyim ki Emilia-tan için de aynı güçlü şeyleri hissediyorum…… bi dakika, bunu söylemem için beni oyuna getirdin değil mi?]

 

[Emilia: Evet, kaba davrandım. Özür dilerim.]

 

Boğazından gürültülü sesler çıkarıp duran Subaru’ya bakan Emilia [ Ama...] dedi.

 

[Emilia: Daha da çok endişelendiğin kişi Beatrice, değil mi?]

 

[Subaru:…… Emilia-tan, kalplerimiz birbirine bağlı mı? “MUTLU SON” göründü bile!]

 

[Emilia: Normalde “Endişelenmemin imkanı yok” gibi şeyler söylerdin, ama bugün bunu bile söylemedin. Gerçekten çok endişeli olmalısın.]

 

Doğru noktaya parmak basılınca Subaru neredeyse bir ‘’Guu’’ sesi çıkaracaktı ama dudaklarını ısırıp kendini durdurdu.Yüzünde sıkkın bir ifade vardı.

 

Ama çabucak bu ifadeden kurtuldu ve konuştu.

 

[Subaru: Endişeli mi? Ben endişeli falan değilim. Sadece onunla tartışmalı ayrıldım, sonra da görüşme fırsatım olmadı. Yani köşkten onu bir daha göremeden ayrılmak biraz kötü hissettirdi o kadar. Yeah, sadece birazcık. Sadece ufacık, azıcık.]

 

[Emilia: Bana biraz ahlaksızca geldi, belki de ben fazla irdeledim …]

 

[Subaru: Hayal etmiyorsun, ben böyleyim.]

 

Emilia’dan hedeflediği tepkiyi alan Subaru, başını kaldırdı ve gülümseyerek devam etti.

 

[Subaru: Eğer Beako’nun hikikomori* problemi kötüleşirse, orjinalinde bir hikikomori olan ben biraz sorumluluk hissederim…] (*Hikikomori toplumdan elini eteğini çekip bilgisayarın, kitabın vb içine gömülen kişi demek)

 

[Emilia: Hikikomori…… Subaru, çok şey biliyorsun, değil mi? Beatrice, dışarı çıkıyor mu?]

 

[Subaru: Aslında bu bir hayli zor olur. Düzgün bir fırsat bulmadan onu öylece dışarı çıkartmak iyi olmaz, ama tek başına geçirdiği zaman çok fazla. Bu hikikomoriler başa bela…… Bir dakika! Ben de onlardanım!]

 

Bu aptalca bitirişten sonra Subaru konuşmayı düzgün bir şekilde devam ettirmek istedi.

 

Sonuçta şu anda sığınak yolundalardı, geri dönene kadar elinden bir şey gelmezdi.

 

[Subaru: Dönünce Beako’yla konuşacak çok şeyim var. Geçen sefer ona bilmek istediğim hiçbir şeyi anlattıramamıştım.]

 

[Emilia: Beatrice ve Puck, sanki ikisi de bir şeyler biliyor ama bizden gizliyor gibi.]

 

[Subaru: Aynı his bende de var. Frederica da aynı şekilde. Köşkle ilişkili herkesin insanda merak uyandırıp cevapları sonraya bırakmak gibi bir alışkanlığı var. Bulaşıcı bir hastalık gibi. İyi bir hastalık da değil. Ve Beako’nun incili geri verme şeklini de hala aklımdan atamıyorum …]

 

Beatrice’in gizemli sözlerle kendisine geri verdiği İncil, hala Subaru tarafından güvenle saklanıyordu. Sadece başına dert açacak olsa geride bırakabilirdi, ama en kötü Roswaal’ı bu konuda sorgulayabilirdi, bu yüzden yanına almıştı.

 

Ama çok korkutucu olduğu için onu çantasının en altında taşıyordu. Sanki sessizce saklanıyor gibiydi.

[Emilia: ――Galiba ormana girdik.]

 

Emilia, ansızın yüzünü kaldırıp alnına dökülen saçları geriye atarak böyle söylemişti. Onu izleyen Subaru da başını kaldırdı ama vagonun içinden hiçbir şey göremedi.

 

Kafasını pencereden uzatıp baktığında etraf gerçekten de yemyeşil hale gelmişti.

 

[Subaru: Dışarıya bakmamana rağmen bildin, ha.]

 

[Emilia: Yarım da olsa içimde elf kanı olduğu için. Elfler ve orman arasında ayrılamaz bir bağ vardır. ――]

 

Emilia hafifçe gülümseyerek bunu söyledikten sonra Subaru’nun teninde garip bir his belirdi. Kaynağını görmeye çalıştı ama tabii ki gözle görülebilecek bir şey değildi.

 

Rüzgar kaçırma ilahi korumasıyla vagonun içi hala dış dünyadan bağımsızdı.

 

Ama,

 

[Subaru: –––!? Hey, hey!]

 

[––––––]

 

Emilia'nın ince gövdesi güçsüz bir şekilde sallandı ve aniden düşmeye başladı. İçeri giren Subaru, onu tam zamanında yakalamayı başardı.

 

Subaru’nun kucaklamasıyla hareketi durmuştu, kollarında kuvvetsizce yatıyordu. Gözleri kapalıydı, yüzündeki acı dolu ifadeyle çok hafifçe nefes alıyordu.

 

[Subaru: Hey, Emilia-tan!? Ne oldu Emilia!?]

 

Emilia yanıt verebilecek gibi görünmüyordu. Acı çekiyor gibi görünüyordu, ama zayıfça nefes alışı ve ızdırap içindeki görünümü dışında herhangi bir terleme ya da ateş belirtisi göstermiyordu.

 

Onu kollarında yavaşça kaldıran Subaru, bunun tek başına müdahale edemeyeceği bir şey olduğunu anladı. Aceleyle ön tarafa gidip sürücü platformuna açılan pencereden kafasını uzattı ve bağırdı.

 

[Subaru: Otto! Bir sıkıntı var, Emilia aniden yığıldı ! Herhangi bir ilacın ya da ……]

 

[Otto: Oh– Natsuki-san, üzgünüm.]

 

Subaru’nun sabırsızca sözleri yankılanmıştı. Otto, karşılık verirken alnından terler dökülüyordu. Subaru’ya dönüp verdiği cevapta tüm gücünü kaybetmiş gibiydi.

 

Subaru iki şeyi farketti–– Birincisi, vagon durmuştu. Patrasche ve Furufu adımlarını durdurmuş ve ağaçların arasında duruyorlardı. Az önceki bunaltıcı duyguları arasında vagonun durduğunu farketmemişti, ama şimdi daha ciddi bir problemleri vardı.

 

İkinci farkettiği şey ise şu oldu.

 

[???: Öylece ön taraftan geldiine göre biraz cesaretin olmalı yabancı.]

 

Sanki tükürür gibi telaffuz ettiği sözcükleri söyleyiş şeklinde en ufak bir arkadaş canlısı hava yoktu.

 

Yalnızca bu cümleyle bile bunu söyleyen adamın karakteri hakkında bir fikir edinilebilirdi.

 

Tam olarak seslendiği gibi görünen adam bu fikri haklı çıkararak ejder vagonuna doğru yaklaştı.

 

Kısa, diken diken sarı saçları ve alnında belirgin bir yara izi vardı. Keskin bakışlarıyla Subaru’yu afallatmıştı. Meydandaki köpek dişleri son derece beyazdı. Kambur duruşu onu daha kısa bir adam gibi gösteriyordu ama yaydığı karanlık, vahşi aura onun bu ufak görünüşünün küçümsenmesini engelliyordu.

 

[???: Hangi cehennemden geldiiini bilmiyorum ama ‘'kazık kırılgan bi noktadan geçiyo’’ gibi görünüyosun.]

 

[Subaru: Haa, nee?]

 

Subaru daha önce hiç duymadığı bu garip konuşma şeklini dinlerken yalnızca şaşkın bir mırıldanma çıkardı, ama rakibi bunu ondan korktuğuna bağlamıştı ve [ hah ] diye bir kahkaha kopardı.

 

[???: Oh? Koğrktun ha. Ama kötü bi şansın olduuu doğru. Sonuçta, sinsice girmeye çalıştığınız yerde daha fazlası var, tam olarak BANA dooru koştunuz. ]

 

Şiddetle gülen adam, köpek dişlerini gösterdi, yumruklarını birleştirdi, duruşunu küçülttü ve savaşa hazırlandı. Bu duruşla düşmanına göz kamaştırarak bakıyordu.

 

[Garfiel: GARFİEL’le karşılaşmak şansınızın sonuydu. Şimdi “PAZO-MAZO SAĞ VE SOL GİBİ ” MAHVOLUN’]

 

Anlaşılmaz bir şekilde konuşup adını söyleyen serseri, ayaklarını sertçe yere vurdu.

 

Ve o andan sonra, ezici etki, sanki dünyayı tersine çeviriyor gibi, Subaru'yu vurdu.

 

 

 

# Emilia'ya ne oldu? Frederica'nın bahsettiği Garfiel gerçekten başlarına bela mı olacak? 
Subaru ve diğerleri yine ölecek mi? 
Hepsinin cevabını alacağız. Gerçekten pek çok şey öğreneceğimiz heyecanlı bölümlere geliyoruz. 
Okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr