Subaru, sorduğu hassas soruyla konuyu değiştirdi. Bu soruya ilk tepki veren Ram’dı. Ama ne yazık ki bu Subaru’nun umduğu yanıt değildi.
İsmi duyduğunda hiç aşina olmadığı bir şey duymuş gibi kafasını eğdi. Subaru’nun hayalleri suya düşerken, Roswaal da ismi tekrar ederek mırıldandı.
[Subaru: ……Eee?]
[Roswaal: Omu. Üzgünüm ama pek tanı~~dık gelmiyor. Ram’ın adına benziyor ama yanlış mı telaffuz ettin bilmiyorum.]
[Subaru: Öy……le mi? Hayır, doğruydu. Onu hatırlamıyorsan sıkıntı yok. Elinden bir şey gelmez.]
Subaru, kafasını yan tarafa çevirerek bu cevabı vermişti.
Ram ve Roswaal'ın yanıtları Subaru'nun kalbindeki zayıf beklentiyi parçalamıştı. Rem’in en çok zaman geçirdiği iki kişi, uğurlarına canını bile vereceği kişiler, sevdiği ve hayran olduğu kişiler. Onu tamamen unutmuşlardı.
Bunu düşünmek kalbini acıtsa da kabullenmek zorunda kaldı.
――Bu da demek oluyordu ki bu dünyada onu hatırlayan tek kişi kendisiydi.
[Emilia: Subaru, iyi misin?]
Emilia, endişeli bir ses eşliğinde Subaru’ya hafifçe dokundu. Parmak uçlarının nazik dokunuşunu hisseden Subaru, onun içindeki karanlığı görmesine izin vermeyerek gözlerini kapattı ve kendisini sakin olmak için zorladı.
[Subaru: İyiyim. Özel bir beklentim yoktu. Sonucun aşağı yukarı böyle olacağını biliyordum. ―― Öyle ya da böyle, ne yapacağıma karar verdim.]
[Emilia: En. Bir yolunu bulalım. Ben de sana yardım edeceğim.]
Emilia, Subaru’nun kararlılığı karşısında başını sallamış ve koşulsuz desteğini sunmuştu. Subaru’nun paramparça olan kalbi, onun bu nazik yaklaşımıyla biraz toparlandı.
[Subaru: Rem uyandığında… aşkım artık tamamen Emilia-tan’a ait olmayacak… kıskanmayacak mısın?]
[Emilia: Subaru’nun bana olan hisleri azalırsa belki… Ama öyle olmayacak değil mi? Benim payım ve Rem-san’ın payını düzgün bir şekilde planladığını söylemiştin …]
Subaru'nun şakalaşmasına tepki olarak, Emilia beklenmedik bir misilleme yapmıştı.
Bu misillemeden korkan Subaru, ağzını açıp tek bir kelime edemedi. Karşılığında utanan Emilia hafifçe kızardı ve nazik bir gülümsemeyle konuşmaya devam etti.
[Emilia: Hadi gidelim, Subaru. Ram'ın yakında Rem-san'la buluşmasını istiyorum.]
[Subaru: A, aah, yeah. En, bu doğru. ]
Ne kadar Ram hatırlamıyor olsa da ikiz kardeşiyle yeniden buluşmuş olacaktı. Acaba bu buluşma anılarını canlandırabilir miydi ya da kaybettiği sevgiye dair bir şok etkisi yaratabilir miydi?
Bu kadar kırılgan bir umut bile Subaru için tutunabileceği anlamlı bir şeydi.
[Ram: Barusu]
Emilia Garfiel’i takip edip kapıdan çıktıktan sonra Ram, Subaru’ya seslendi.
Ram ona hızlıca yaklaşmıştı. Elinde Roswaal için aldığı yeni bandajlarla Subaru’nun iyice yakınına gitti.
[Subaru: Ne oldu? Bandajla küçük oyunlar peşindeysen biz gittikten sonra Roswaal tamamen sana kalacak……]
[Ram: Sadece Emilia-sama mezara girecek. Barusu asla girmemeli.]
Şakasını görmezden gelen Ram’ın keskin ses tonu, Subaru’nun şakacılığını da bir kenara attırdı.
Ram’ın sesi giderek azalmış, Roswaal’ın bile duyamayacağı bir seviyeye gelmişti. Subaru’nun kalkan kaşlarını gören Ram, ne olur ne olmaz diye sözlerini tekrar etti.
[Ram: ――Bir cadının dengesiz iradesi tarafından kapana kıstırılmak istemiyorsan, sakın, mezara girme.]
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
――Mezarın içindeki hava soğuk ve berraktı. Başka bir dünyaya ait soğuk bir atmosferi vardı.
Subaru’nun her adımında ayakkabısının sesi yankılanıyor, istese de istemese de varlığını ilan ediyordu. Yine de ayak sesleri ona garip bir sakinlik veriyordu.
――Çünkü bir iki metre önünü göremediği bu karanlıkta, soluduğu bu boğuk havada kendi varlığından bile şüpheye düşüyordu. Ufacık ayak sesleri de ona teselli oluyordu.
Nerde olduğunu anlamasına yardımcı olan duvarlar da kaybolmuştu. Yürüdükçe yürüyordu. Bu yol sona erecek miydi? Subaru çoktan durmuş olduğu yanılgısına düşüyordu.
Ama ayak sesleri bu yanılgıyı da engelliyor ve onun varlığını kanıtlamaya devam ediyordu.
Bu karanlıkta ne kadar zamanın geçtiğini söylemek imkansızdı. Düşünceleri belirsizleşmiş, çoktan bağırmayı bırakmış olan boğazı da donmuştu. Bu halde, yorulmak bilmeden yürümeye devam etti. Ama artık bacakları da hissizleşmeye başlamıştı.
Her şeye rağmen yürümeye devam etti. Yürümek zorundaydı. Vazgeçemezdi.
Kendisine durmayı yasakladı. Yürüdükçe yürüdü. Yükünün ağırlığı altında ezilse de dişini sıkıp yürümeye devam etti.
Aksi takdirde onun yüzüne nasıl bakardı ――.
[???: ―― Anlıyorum, bu senin özün. Oldukça ilginç.]
Aniden beliren ses geldiği gibi hızla kayboldu.
Dört bir yanı sarmış olan sonsuz karanlık bir anda aydınlığa döndü, önünde dar, taş bir koridor serildi– dünyanın ucundan daha derin gibiydi.
Tabanlarının altında merdiven basamakları seriliydi, burnuna kötü bir koku doldu.
Mevcut dünyadan tamamen farklı, tarihi bir kalıntıydı ―― mezara girmeden önce hayal ettiği sahne gerçekleşmişti. Subaru söyleyecek bir söz bulamamıştı.
Aniden gözlerinin önünde biri belirdi. O――
[???: Böyle gülünç bir şekilde karşıladığım için özür dilerim. Bu şekilde olmasına niyetlenmemiştim ama sonuçta bu vücut açgözlülüğe ait. Bilme arzusu… bundan kaçmak imkansız.]
Kızın yılın ilk karı gibi saf beyaz bir izlenimi vardı.
Sırtını örten uzun saçları bembeyaz bir düş gibiydi, teninin açıkta kalan kısımları güzelliğini ve saydamlığını meydana çıkarıyordu. Gözlerinden bilgelik akıyordu, üzerinde sade, siyah bir elbise vardı. Siyahla beyazın uyumu güzelliğine güzellik katıyordu.
Gören herkes güzelliği karşısında donakalırdı―― ama Subaru bunun yerine tüm vücudunu kaplayan bir korku hissetti.
Beyaz balinayla ilk karşılaştığı an hissettiği baskı şu anki durumuyla kıyaslanamazdı bile.
Kız, konuşamayan Subaru’yu anladığını ifade eder gibi beyaz saçlarıyla birlikte başını hafifçe salladı.
[???: Kabalığımı bağışla. Daha kendimi tanıtmadım bile. Ne kadar kabayım, lütfen özrümü kabul et. Sebebi uzun zamandır kimseyle karşılaşmamış omam, henüz sesimi geri kazanamadım gibi görünüyor.]
Yükselen ses tonunun aksine, yüz ifadesi neredeyse hiç değişmemişti.
Ardından, dehşet içinde sessizliğe gömülmüş olan Subaru’ya bakarak sakinleşmesi için bir elini kendi kalbine koydu.
[Echidna: İsmim Echidna. Sizin açgözlülük cadısı dediğiniz, anladın mı?]
#Arkadaşlar mezardan kastım mozole gibi bir şey. Odacıkları olan bir mağara olarak gözünüzde canlandırabilirsiniz. Daha kolay olması adına mezar diye çevirdim.
# Bizim 'Barusu' yine kendini tutamayıp mezara girmiş anlaşılan. Acaba neden?
Ve nasıl oluyor da 400 yıl önce ölmüş olması gereken 'Açgözlülük Cadısı'yla karşılaşıyor?
Bir sonraki bölümde, mezara girip bu noktaya gelişinin hikayesine döneceğiz.
Eminim 'bilme arzusuyla' dolup taşan cadımız bize de pek çok şey anlatacaktır.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..