Subaru: [――――]
İlkel aynadaki yansımasına bakan Natsuki Subaru―― ya da daha doğrusu o güne dek kendisine öyle seslenen kişi, gözlerini kıstı ve kendisini defalarca, dikkatlice inceledi.
Aynadan koyu göz farı ve özenle kıvrılmış kirpikleri yansıyordu. Kadın ve erkek arasındaki en büyük fark olan deri dokusu beyaz pudrayla örtülmüş ve dudakları daha canlı bir görünüm için parlak kırmızıya boyanmıştı.
Kostüm kısmı epey zorlu olsa da güney iklimine uygun bir stile erişme zorluğuna rağmen bolca gevşek kıyafetten faydalanarak fiziğini gizlemeyi başarmıştı.
Zaten bu defa bir asilzadenin kızı değil, daha rahat, daha basit bir tarzı üstlenecekti―― yani gezgin bir şovmen olacaktı. Bu nedenle hareketlerinin yanı sıra görünümünün de bu tarzı karşılayacak şekilde daha “dişi” olması gerekiyordu.
Subaru: [Bedenimi olabildiğince düzeltip göğüs kısmını güzelce şişireyim…]
Aklına gelen tüm tekniklerden faydalanıyor, zihninde o zamana kadarki karşılaşmalarını resmediyordu.
Emilia’yla başlamış, ardından Felt ve tiksindirici Elsa gelmiş, derken Meili hariç Ram, Rem, Beatrice, Petra diyerek tüm grubu düşünmüştü. Onların peşi sıra Priscilla, Crusch, Anastasia, bu işin üstadı olarak görebileceği Ferris ve Frederica gelmişti. Ve bir de yalnızca görünüşleri iyi, kendileri sinir bozucu cadılar vardı―― Özetle şu ana dek bu dünyada karşılaştığı tüm güzel kızları, kadınları ve dişi varlıkları düşünerek “güzellik” algısını geliştirmişti.
――Kendisini mütemadiyen olabilecek en iyi haliyle hayal etmek zorundaydı.
Hayallerinin ötesinde bir şeyi düşünmesine gerek yoktu.
Elindeki malzemelerle yapabileceği en iyi hamleyi yapmış ve olması gereken noktaya ulaşmıştı.
Bu nedenle――
Subaru: [――İşte bu benim.]
Deyip aynanın karşısından uzaklaştı, yavaşça derin bir nefes alarak arkasını döndü.
Ve bir başına verdiği upuzun mücadele sonrasında nihayet kapıyı itip açtı. Arkadaşlarının o kapının ardında nefeslerini tutmuş şekilde görevin başarılı mı yoksa başarısız mı olacağını görmeyi beklediğini biliyordu.
Kapıyı açıp oraya adımını atışıyla birlikte kadınların gözleri Subaru’ya çevrildi.
Subaru: [――――]
Sessizlik hüküm sürüyor, gergin atmosferi hissedebiliyordu.
Ansızın kapıldığı endişe, bu sessizliğe sebep olan duyguyu algılayabilmesine imkan tanımıyordu. Elindeki kartların yetersiz olduğu kesindi. Keşke şu da olsaydı, keşke bu da olsaydı şeklindeki pişmanlıklarının sonu yoktu.
Ama durup bir düşününce, tüm mesele inisiyatif almaktı, öyle değil mi?
İnsan her savaşa mükemmel şartlar altında giremezdi. Her halükarda hayat denen şey de bizlere dağıtılan kartları oynamak değil miydi?
Ve Subaru tam da kendisini savaşı çoktan kaybetmişçesine bahaneler uydurmaya başlar halde bulurken…
???: […Harikulade.]
Hafif bir ses işiterek kafasını kaldırdı.
Sonra da o sesin gerçek doğasını idrak etti. O ses, birbirine çarpan iki ele aitti. Yani bir alkış sesiydi. Tebrik, hayranlık ve saygı karışımı bir sesti.
Subaru: [Mi…]
Kendisini alkışlayan kişiye bakan Subaru, ona hiç de hanım hanımcık olmayan bir şekilde seslenmek üzereydi ama kendisini zamanında durdurmayı başardı.
Hala eksikleri vardı. Elini usulca boğazına doğru götürerek havanın küçük nefesler halinde ağzından çıkmasına izin verdi. Sonra da zihnindeki çarklar dönerken gülümseyerek,
Subaru: [Mizelda-san.]
Mizelda: [――Hk, yok artık, sesine ne oldu? Bu da ne, bu da ne, nasıl yani…!?]
Subaru: [Bir şeye karar verdim mi en iyisini yapmak görevimdir. Ben işin kolayına kaçmadıkça kurtarılabilecek hayatlar var. Hal böyle olunca da yapmam gereken tek bir şey oluyor.]
Mizelda: [Ooh…!]
Derken Subaru’nun gülümsemesi silindi ve tek bir parmağını gökyüzüne doğru uzattı.
Ağaçların sık dalları güneşi görmesine engel olsa da bu gösteriyi yapması gereken şey göksel varlıklar değil, orada toplanmış arkadaşlarıydı.
Onlara tepeden tırnağa bakmalıydı.
Ön, arka, sağ, sol, herhangi bir yönün önemi olmamalıydı.
――Kendisini her daim ‘en güzelleri’ olarak hayal etmeliydi.
Eğer bu hayali takip etmeyi, ideallerini yeniden yaratmayı başarırsa korkacak hiçbir şeyi olmazdı.
İşte bu düşüncelerin kendisine verdiği yetkiye dayanarak――
Subaru: [――Natsumi Schwartz’ın doğuşu.]
Dedi Natsumi Schwartz, kahramanca―― yo, daha ziyade bir hanımefendi gibi.
Karşısında alkış tutmayı bırakan Mizelda’ysa başını derinlemesine salladı. Ve Natsumi’nin yanına geçip eliyle sırtını destekleyerek,
Mizelda: [Dünyam çok küçükmüş. Haklıymışsın, Subaru… Yo, Natsumi.]
Subaru: [Artık anlıyorsun, değil mi Mizelda-san?]
Mizelda: [Ahh, can sıkıcı ama evet, artık anlıyorum… Güzellik yaratılabilirmiş.]
Mizelda’nın gözleri kısılır ve usulca gülümserken Natsumi de gülümseyerek karşılık verdi.
Toplanan ve bu güzel manzaraya tanık olan Shudraq Halkının gözleri de birbirlerinin üzerindeydi. Ardından gecikmeli bir lütuf misali alkış yağmaya başladı.
Alkışlar arttıkça arttı, Natsumi’nin doğuşu kutlandı.
Öte yandan――
???: [Bu da ne?]
???: [Ah~]
Bu yaşananları tam anlamıyla sindiremeyenler, manzarayı çatık kaşlarla izliyordu.
△ ▼ △ ▼ △ ▼ △
Subaru: [Ve böylece Natsumi Schwartz doğdu. Bir sürü farklı makyaj malzemesi falan olunca biraz kafam karıştı ama bu kadarını halletmeyi başardım.]
Rem: [Benimle kafa mı buluyorsun sen?]
Subaru: [Eh!?]
Toplantı alanına dönüp yeni bir görüşme başlatan Natsumi’nin―― yani Subaru’nun sözleri, Rem’in soğuk mu soğuk bakışları ve buz gibi sesiyle yanıtlanmıştı.
Rem’in soğuk tavrı, Subaru’nun sonuçları sergileyişi sonrasında bile değişmemişti. Subaru, eliyle yüzünü işaret ederek karşılık verdi.
Subaru: [E hala takma kirpik gerekiyor bence… Peruk için de Shudraqlardan biraz siyah saç ödünç almayı başardım…]
Rem: [Ben ondan bahsetmiyorum. Bence makyaj da peruklar da gayet iyi. Ama sonsuza dek kadın gibi konuşmana gerek yok.]
Subaru: [Evet, ama… ruh hali de önemlidir, öyle değil mi? Eğer düzenli bir şekilde buna özen göstermezsem foyamın ne zaman ortaya çıkacağını bilemem. Ayrıca…]
Rem: [Ayrıca?]
Subaru: [Bir erkek olduğum gerçeğinin tadını çıkarırsam güzellik tanrıçası bana sırtını döner ve… Of, of, oooff!]
Subaru tam da ciddileşmeye başlayacakken Rem kulağını feci şekilde çekti.
Ve istemsizce gözleri yaşaran Subaru hızlıca ondan uzaklaştı. Sonra da süreci izlemekle meşgul olan Mizelda’nın yanına doğru kaymakta karar kıldı.
Subaru: [Mizelda-anesama, ben Rem-san’dan korkuyorum…]
Mizelda: [Umm, ağlama, Natsumi… Tuhaftır ki senin Subaru olmanı bilmeme rağmen gözüme çok tatlı görünüyorsun. Taritta da senden ders almalı.]
Taritta: [Abla!]
Ablası Subaru’nun kafasını okşarken Taritta, Mizelda’nın bu acımasızca yorumu karşısında gözlerini devirdi.
Buna rağmen yüz hatları normalde olduğundan çok daha yumuşaktı. Çünkü Subaru, onun Shudraq Halkının savaş boyası denilebilecek ağır makyajını silmiş ve daha tatlı görünmesini sağlayacak yeni bir makyaj yapmıştı.
Shudraqlar cesaretleri ve güçleriyle ünlü olsalar da şu anda hem çekici hem de tehlikeli görünmeleri, erkekleri deliye döndürecek büyülü ve duyulara hitap eden bir nitelik taşımaları gerekiyordu.
Bir kez güzelliklerini bu doğrultuya odaklama kararı aldıktan sonra Taritta ve Kuna’ya makyaj yapmak keyifli olmuştu.
Subaru: [Beklediğimden çok daha genç bir yüze sahipmişsin, Taritta-anesama. Makyajın harika oldu, arada bir tatlılığını göstermen hoş bir şey bence.]
Taritta: [Benimle dalga geçme lütfen! Her şeyden önce, senin kadar tatlı olmam mümkün değil…]
Subaru: [Ah, özgüven eksikliğin de çok şirin ama! Öyle değil mi, Mizelda-anesama?]
Mizelda: [Evet öyle şekerim.]
Subaru ona doğru eğilip tatlı tatlı konuşurken Mizelda’nın yanakları gevşedi. Taritta’ysa ikilinin çizdiği manzaradan utanarak yanakları hafiften kızarmış şekilde kafasını çevirdi.
Koyu teni nedeniyle o kızarıklığı görmek zor olsa da göz ve dudaklarının hali hafif bir utanıp kızarma izlenimi uyandırıyordu, yani görünümündeki tatlı değişimi algılamak kolaydı.
Rem: [Oyun oynamaya ne zaman son vereceksin acaba!?]
Fakat Rem, bu tatlı manzarayı tek bir bağırışıyla paramparça etti.
Subaru ve Taritta ikilisi şiddetli bir rüzgara maruz kalmışçasına ufaldı. Rem’se soluk mavi gözlerini önce onlara, sonra da odanın köşesindeki Kuna’ya dikti.
Kuna da Taritta gibi makyaj yaptırmış, saçlarına çekidüzen verilmişti.
Kuna: [N-ne oldu, bu işle hiçbir ilgim olmadığı bilinsin isterim…]
Rem: [Kuna-san, sana güveniyorum. Şu ikisine bakıyorum da aklı başında tek kişinin sen olduğun anlaşılıyor… Gerçekten bu plana dahil olacak mısın?]
Kuna: [Aklı başında tek kişinin ben olduğumu biliyorum ama…]
Saçları iki yandan toplanmış olan Kuna, cansız bakışlarını Subaru ve Taritta’ya dikti.
Nahoş bir açıklamaydı ama Subaru, devamını merakla bekliyordu. Ona deli gözüyle baktığı belli oluyordu ve bu haliyle şok içerisinde sarsılan Taritta’dan farklıydı.
Kuna, Subaru ve diğerlerinin tepkileri karşısında hafifçe nefes vererek sözlerinin devamını getirdi.
Kuna: [Görevi gerçekleştirememe sebebi ortadan kalktı, bunu sen de anlayabiliyorsun, haksız mıyım Rem? Natsumi’nin… Subaru’nun bir sorunu kalmadı. Evet, o kabile reisimizden daha kadınsı biri.]
Rem: [Bana kalırsa bu sözlerinle Mizelda-san’a büyük bir kabalık ediyorsun…]
Kuna: [Bunun bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Sorun olacak şey, orada alacağımız sonuçlar…]
Ve tam da Kuna Rem’in sorularını yanıtlamaya bir son vermek üzereyken,
???: [――Herkes toplanmış anlaşılan.]
Kuna: [Ah, iti an çomağı hazırla…]
Kendini beğenmiş ve dobra bir ses, toplantı salonunu doldurdu ve yeni bir figür göründü.
Kuna’nın bakışları o yöne çevrilince Rem’in de aynı yöne dönmekten başka şansı kalmadı. Doğal olarak Subaru, Mizelda ve diğerleri de aynı şeyi tekrarladı.
Herkes: [――――]
Ve o anda herkes için zaman durdu.
――Yo, daha doğrusu orada beliren figür ve ona makyajını yapan Subaru hariç herkes için.
Subaru: [İnce ayarı sana bırakmıştım ama… bu işte neredeyse sinir bozucu derecede iyi çıktın.]
Abel: [Makyaj becerilerim için övülmek beni mutlu etmiyor. Her halükarda sen etkileyici bir yeteneğe sahipmişsin. Demek ki tamamlanmış bir üründen bile yepyeni bir şey çıkabiliyormuş. Hayal ettiğimden de iyi görünüyor.]
Subaru: [Hah, galibiyetten payıma düşene bakın…!]
Diyen Subaru, hüsran içerisinde serçe parmağını ısırdı.
Tabii ki güzelliğin yaratılabileceği inancından yana bir şüphesi yoktu. Elindeki birkaç karttan faydalanarak bunu kendi bedeniyle kanıtlamış olduğunu da gururla ilan edebilirdi.
Ama materyaller arasında bir fark vardı.
İşte bu yüzden――
Rem: [Ah, Abel-san, öyle değil mi?]
Abel: [Ya kim olacaktı? Böyle aptalca sorular sormasana. Gerçi hayır, o kadar değiştiysem şaşkınlığın yerinde bir örnek olmuş demektir.]
Rem’in ağzından kekeleyerek çıkardığı sözcükleri işiten Abel―― daha doğrusu makyaj, peruk ve kostüm değişimiyle doğmuş olan Bianca, ince ve beyaz parmaklarını sıktı.
Kuzguni siyah saçlarının uzunluğu ve dolgunluğu, güzel yüzü ve çekik gözleriyle mükemmel bir uyum içerisindeydi. Beline bağlanan ve bacaklarını iki ayrı sütun gibi gösteren dansöz kostümü de ilgi çekmek için yeterli frikiği veriyordu.
Karşılarında bu planın hayati unsuru ve ellerindeki en iyi joker kart olan, ekstrem güzelliği baştan yaratan güzeller güzeli bir dansçı duruyordu.
Geri Kalan Herkes: [――――]
Bianca’nın mükemmeliyeti, Mizelda ve diğerlerinin bile çıt çıkartamaz hale geleceği boyuttaydı.
Bu yaşananları şaşkınlığın değişimin boyutundan kaynaklandığı Subaru’nun Natsumi’sinden ayıran da buydu. Şu anda duydukları şaşkınlığın kaynağı, Abel’in Bianca’sının harikulade güzelliğiydi.
Dansöz kostümünü ve uzun saçlarını süsleyen Shudraq mücevherleri de gerçek güzelliğini vurgulayıp bir adım ileri taşıyordu.
Subaru, Mizelda’nın o mücevherleri uzatırkenki gülümsemesini hala hatırlıyordu.
Ve nedense o gülümsemeyi hatırlamak canını yakıyordu. Ancak Mizelda ve diğerleri için endişe duyan Subaru’nun kolaya kaçma veya yan çizme şansı yoktu.
Bu mükemmeliyeti nasıl bizzat mahvedebilirdi ki?
Subaru’nun Natsumi Schwartz olarak sahip olduğu ego, böyle bir şeye müsaade etmezdi.
Subaru: [Makyaj yapmaktan çekinmemen beni şaşırttı…]
Abel: [Ne, yoksa sen kadın kılığına girmenin onur kırıcı olduğunu mu düşünüyorsun? Bilmenizi isterim ki bu benim ilk seferim değil. Çocukluğumda böyle şeyleri sık sık tekrarlardım.]
Subaru: [Çocukluğunda mı?]
Abel: [Evet. Pozisyonum gereği kendimi korumak için geniş bir yelpazeye sahip olmanın iyi bir fikir olduğunu söyleyebilirim.]
Subaru, kollarını tatlı tatlı önünde bağlamış güzel bir kadın olan Bianca’nın değil, Abel’in söyledikleri karşısında dudak kıvırdı.
Belki de geçmişteki tecrübeleriyle tahta oturmadan önce bir imparatorluk adayıyken katlanmak zorunda olduğu gizli düşmanlıklardan bahsediyordu.
Veraset sisteminin Lugnica’dan çok daha karmaşık olduğu Vollachia’da sıradaki İmparatorun kim olacağı konusunda mücadeleler ve suikastların gerçekleşeceğini hayal etmek zor olmasa gerekti.
Abel de zaman zaman bu zorlu koşullarda sağ kalabilmek adına görünümünü, hatta cinsiyetini bile farklı göstermek zorunda kalmıştı.
Abel’in kendisi de dahil olmak üzere pek çok fedakarlıkta bulunmaya olan gönüllülüğü, İmparatorluk tahtına hak kazanmasından önce geçirdiği çocuklukta şekillenmiş gibi görünüyordu.
İşte bu şekilde başlayan fedakarlıkları şimdi de kadın kılığına girişiyle Bianca’sında kendini gösteriyordu.
Subaru: [Yine de güzelliğinin farkında olman biraz sinir bozucu…!]
Abel: [Asıl senin böyle düşünmen sinir bozucu ve saçmalığın daniskası. Ülkesini geniş bir perspektiften gözlemleme zorunluluğuna sahip bir pozisyonun sahibi nasıl olur da kendisini objektif olarak değerlendiremez ki? Sen kendi becerilerinle kendine dair o objektif değerlendirmelerini alt üst etmiş gibi görünsen de benim böyle acınası numaralara ihtiyacım yok.]
Subaru: [Hah… Hk.]
Abel: [Kaplanların neden güçlü olduğunu bilir misin? Kaplanlar güçlüdür, çünkü kaplan dediğin güçlü olur.]
Subaru, bir kez daha Garfiel’den de duyduğu bu görüşle karşılaşmıştı.
Kaplanların kaplan oldukları için güçlü oldukları teorisi, Abel’in de Abel olduğu için güzel olduğu gerçeğiyle bağdaşıyordu. Zorlama bir mantık değildi.
Reinhard’ın Reinhard olduğu için güçlü olduğunu söylemek de aynı çizgideydi.
Başka bir deyişle, açık, inceliksiz bir dünya görüşüydü.
Subaru: [Aman neyse… Flora da aynı fikirde, öyle değil mi!?]
Flop: [Bir anda sonuca atlamadın mı, Bayım?!]
Derken Abel’in arkasında, Flora kılığına bürünmüş, hayretler içerisinde bir Flop belirdi.
O da giyinip kuşanmıştı ve Subaru’nun kaynaklarının potansiyelini tam anlamıyla kullandığı takdirde daha da eksiksiz hale geleceğini bildiği bir güzelliğe sahipti. Ayrıca Flop, Subaru ve Abel’in aksine uzun saçlara sahip olduğu için yalnızca birazcık işlem görmüştü ve eldeki malzemelerle çekiciliği en çok açığa çıkarılanın o olduğu söylenebilirdi.
Aslında Subaru, yan yana durdukları takdirde ondan çok da aşağı kalmayacağına inanıyordu. Ama――
Subaru: [Harcanan zaman ve çaba arasında fark var… İlahi bir kayırma olmalı…!]
Flop: [Bu şekilde dert yandığını duymak beni üzse de harika görünüyorsun bayım. Gerçi artık bayım değilsin, efendimsin!]
Subaru: […Böyle bir iltifat beni mutlu etmez artık.]
Flop: [İltifat mıydı ki? Farkında değildim.]
Flora olmak bile Flop’un dürüstlüğünde bir değişiklik yapmamıştı. Her halükarda sıkıntı yoktu. Tabii plana ayak uydurabilmesi için biraz oyunculuk rehberliğine ihtiyacı olacaktı.
Gerçi bu durumda en önemli rolü Abel oynayacaktı.
Subaru: [Flora ve ben enstrüman çalabiliriz. Yani sana düşen rol de…]
Abel: [Dans etmek, ha. Dile getirmenize gerek yok, aklımda bir plan var zaten. Rolümün önemini de biliyorum. Ayrıca…]
Subaru: [Ayrıca?]
Abel: [Dans etmekte ölen kız kardeşim kadar iyi olmasam da ona epey yakınımdır.]
Derken yanakların seğirişi, hatta o muzaffer, kibirli gülümsemesi bile güzeldi.
Abel’in özgüvenli tavırları insanı rahatlatıyor, aynı zamanda Subaru’nun içinin beklentiyle yanıp tutuşmasına yol açıyordu. Öyle ki Abel, şeytaniliğini tam bir Bianca olarak hiç çekincesiz gözler önüne seriyordu.
Eğer öz değerlendirmeleri doğruysa Subaru, onun dansına da büyük umutlar bağlayabilirdi.
Subaru: [――. Peki öyleyse. Madem kendine o kadar güveniyorsun, ne kadar iyi olduğunu göster bakalım. Sonuçta tükürdüğünü yalayamazsın.]
Abel: [Tükürdüğümü yalayamam, ha…? Hmmm, atıp tutmak yok gibi bir şey diyorsun yani? Bayağı dolambaçlı bir ifade şekli oldu ama sıkıntı yok. Sana dansımı sergileyeceğim.]
Subaru: [――――]
Abel: [Bu planı önerdiğin için ödül olarak hiç değilse bu kadarını yapabilirim.]
Abel’in kibrinde hiçbir azalma olmamıştı, kadın kılığına girdiğinde bile kendinden şüphe duymuyordu.
Hem içi rahatlayan hem de altta kaldığını hisseden Subaru, bakışlarını usulca Rem’e çevirdi. Maalesef genç kız bu planda ona eşlik edemeyecekti.
Ama yine de――
Subaru: [Güvende olmam için dua et lütfen. Senin için elimden gelenin en iyisini yapacağım.]
Rem: [――.――――.――――――――.――――――――――.Tamam.]
Subaru: [Dua etmen bayağı uzun sürmedi mi!]
Subaru, sahiden şaşırmış görünen Rem’in gecikmeli yanıtı karşısında bu şekilde bağırdı.
Rem’in yanındaki Louis de bu bağrışı işitir işitmez kafasını hızla geri çekti. Görünen o ki Louis bile Subaru’yu Natsumi haliyle tanıyamıyordu.
Bu tepkinin şimdilik Subaru’yu görevi için biraz ivme kazandığına ikna etmesiyse iyi bir şeydi.
#Tekrar merhaba arkadaşlar! Bayağı uzun bir ara verdikten sonra yine beraberiz. Daha önce de anlattığım üzere kaliteli çeviriler gelsin de arada bir şeyleri atlamadan, en düzgün şekilde ilerleyelim diye bekliyordum. Ama o kaliteli çevirilere hala tek bir bölüm bile gelmezken düzenlenmiş makine çeviriler tam 57. bölüme ulaştı. Ben de Re:Zero’dan bu kadar kopmamızı, onun da diğer seriler gibi tozlu raflara kalkmasını istemedim. O yüzden ufak hataları, zorlukları olsa da ‘düzenlenmiş makine çeviriler’ üzerinden ilerlemeye karar verdim ki bu bölüm de öyleydi. Çok hatalı görünmüyordu, bazı kısımlar üzerinde de oynamalar yaparak okunması keyifli bir hale getirdiğimi düşünüyorum. Premiumlu bir seri daha çevirdiğim için bundan sonra re:zero’ya paket çıkartabileceğimi zannetmiyorum. Ama bir aksilik çıkmadıkça düzenli olarak iki günde bir düşen bölümlerinizi eksik etmeyeceğimi umuyorum. E öyleyse yeni bölümlerde görüşmek üzere, ayrıca hala burada olanların yorumlarını bekliyorum :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..