Cilt 7 Bölüm 28 [ Galibiyet Şartları ] (2/3)

avatar
1309 10

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 28 [ Galibiyet Şartları ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



Subaru’nun tek bir hareketiyle kurtarılabilecek canların sayısı bırakın yüzü, onu bile bulmuyordu.

 

Priscilla: [Bu gülünçlükten de öte, farkında mısın?]

 

Subaru ve Al konuşurken Priscilla ve Abel’in arasındaki anlaşmazlık süregeliyordu.

 

Priscilla, suçu üstlenmiş olan Abel karşısında göğsünden bir yelpaze çıkartmış ve ucunu konferans salonuna ―― yo, tüm şehre doğrultmuştu.

 

Priscilla: [Askeri strateji uzmanının yardımıyla şehri ele geçirmeyi başarmış olmana rağmen Arakiya’yı ikinci kez defetme mucizesini tekrarlayamayacaksın. Bu yöntem bir daha işe yarar mı sanki?]

 

Abel: [Aynen öyle, ikinci bir şansımız olmayacak.]

 

Abel, hiç tereddütsüz kafasını sallayarak Priscilla’nın sorusunu yanıtladı.

 

Arakiya’nın defedilmesi bahsi açıldığındaysa kaşlarını çatan Subaru’nun zihninde bir düşünce belirdi. ――Arakiya’nın Al’la yaptığı mücadele esnasında tavırlarının değiştiği bir an olmuştu.

 

Subaru: [Bu Al’ın yaptığı bir şeyden kaynaklanmıyordu…]

 

Al: [Ne? Ah evet, sebep ben değildim. Zaten ben olsaydım bunu daha akıllıca yapardım. Bildiğin gibi sonucunda balkondan fırlatılan ben oldum.]

 

Subaru: [Doğru söylüyorsun.]

 

Bahsi açılınca anımsadığı üzere gerçekten de Al’ın yeteneklerine rağmen alınan sonuç pek iyi olmamıştı.

 

Bu esnada ikili arasında geçen bu konuşma, konferans salonundakilerin Abel’e dikkat kesilmesini sağladı. Olanlara bir açıklama getirebilecek tek kişi oydu ve Abel, üzerinde toplanan ilgiden rahatsız şekilde burun kıvırarak,

 

Abel: [Arakiya bir Ruh Emici. Havadaki ruhlardan besleniyor ve güçlerini emiyor.]

 

Subaru: [Ruh, Emici mi…?]

 

Subaru daha önce böyle bir şey duyduğunu hiç zannetmiyordu ama bu rahatsız edici isim, gözlerini irileştirmişti.  

 

Vollachia İmparatorluğunun Lugnica Krallığına kıyasla farklı bir çevre ve kurallara sahip olduğunu tahmin edebiliyordu ama Ruh Emici düşüncesi bir hayli tuhaftı.

 

Subaru da ruhların gücünü ödünç alan bir Ruh Sanatları Kullanıcısıydı ama bu kulağa fena halde farklı geliyordu ve basite indirgemek gerekirse――

 

Subaru: [Beako’yu kesinlikle bu işin içerisine sürüklemek istemem… Ruh Emicilik yaygın bir şey mi peki?]

 

Priscilla: [Hayır, değil. Esasında Ruh Emicilik Vollachia sınırlarında yaşayan kabilelerin sırlarından biriydi. Ama öylesine güçlüydü ki neticede bu teknik yasaklandı, yöntemi de unutulup gitti.]

 

Abel: [Hiç değilse benim bildiğim kadarıyla Arakiya dışında bilinen bir Ruh Emici yok. Olsaydı onları kibarca korurdum. Bu Gözlemcilerin… aman neyse, şimdi bunun sırası değil.]

 

Konudan sapmak istemeyen Abel kafasını salladı ve “Konumuza dönelim” şeklinde bir el işaretiyle herkesi asıl konuya dönmeye teşvik etti.

 

Ruh Emiciliğin yaygın bir şey olmadığını ve Beatrice’in emilme tehlikesinden kurtulduğunu işiten Subaru’ysa,

 

Subaru: [Peki Ruh Emici Arakiya’nın kafasını nasıl karıştırdın?]

 

Abel: [Kafasını karıştırmadım. ――Ona Mana zehirlenmesi yaşattım.]

 

Al: [Mana zehirlenmesi mi… Haha, anlıyorum. Zekice bir hamleymiş.]

 

Abel’in yanıtı mantıklıydı ve Al, çenesini okşayarak takdir edercesine kafasını sallıyordu.

 

Subaru’ysa daha önce “mana zehirlenmesi” terimini duyduğu için taşlar yerine oturuyordu.

 

Subaru: [Hatırladığım kadarıyla Manaya aşırı duyarlı kişilerin Mana konsantrasyonunun gerçekten yüksek olduğu yerlere gittiğinde rahatsızlanma eğiliminde olması gibi bir şeydi.]

 

Priscilla: [Arakiya da Ruh Emici karakteristiği nedeniyle bu tür bir etkiye açık. Ruhları özümseyebilmenin önkoşulu, onlara karşı makul bir direnç seviyesine sahip olmak. Fakat bu prensibin ötesine geçip Arakiya’yı Manadan usandırmaya çalışırsanız elinize geçen şey…]

 

Abel: [Evet, bana hazinelerimden birini kullandırttı. Daha önce onun kullandığı şey de hesaba katılınca elimde hiçbir şey kalmadı.]

 

Abel, “onun kullandığı şey” derken başını sallayarak Subaru’yu işaret etti. Bu da Subaru’nun “Hazine mi?” deyip kaşlarını çatarak kafasını yana eğmesine yol açtı.

 

Abel Subaru’nun hazinelerinden birini kullanmış olduğunu söylese de Subaru’nun ne kastettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

 

Subaru: [Ne hazinesinden bahsediyorsun sen? Ben ne zaman senin hazineni ald…?]

 

Abel: [Yaşam Kaynağı Ritüelinde Cadı Yaratığının boynuzunu koparmak için parçaladığın yüzük. Ondan bahsediyorum.]

 

Subaru: [Ah…]

 

Öncesinde unutmuş olsa da şimdi, Abel’den ödünç aldığı ve büyü yapmasını sağlayan o yüzüğü anımsıyordu.

 

Savaş sırasında Elgina’nın boynuzunu o yüzükle kopartmış, Cadı Yaratığının boynuzu kopup giderken yüzük ve Subaru’nun kolu da ona eşlik etmişti.

 

Ve yüzükle aynı anda bahsi geçen bir şey daha vardı, Abel’in Arakiya’yla savaşırken kullandığı ikinci hazine neyin nesiydi?

 

Abel: [Balkondan sarkarken gizlediğim yüzüğü parçaladım. İçindeki Mananın alana yayılması biraz zaman aldı ama…]

 

Al: [Demek Arakiya denen kızın o hale gelme sebebi Mana zehirlenmesiydi. Ah hadi ama, o kız resmen kıçıma tekmeyi basmıştı.]

 

Subaru: [Küçük numaranı o anda mı yaptın…?]

 

Subaru, herkes hırpalanıp bitap düşmüşken Abel’in pes etmeye olan gönülsüzlüğüne şapka çıkartıyordu. İmparatorluğun en güçlü ikinci generali tarafından köşeye sıkıştırılmışken bile kazanmanın bir yolunu arıyor olması takdire şayandı.

 

Subaru’nun direnci de epey sağlamdı ama zekası Abel’inkinden öylesine uzaktı ki kötü bir hamleyle çaresizce bir karşılık arasındaki boşluğu aşamazdı.

 

Her halükarda――

 

Subaru: [Bu bilhassa Arakiya için hazırlanmış bir plan mıydı? Sana karşı çıkacağını bilmezken böyle bir plan hazırlamak büyük cüret ister.]

 

Abel: [İnsanın yanında ne kadar çok kişi varsa ihanete de o kadar hazırlıklı olmalıdır… Bilhassa Arakiya’yı ne zaman karşımda bulacağımı hiç bilemezdim.]

 

Priscilla: [――Ancak bu üçkağıt için tek bir şansın vardı. İnsana Mana zehirlenmesi yaşatacak kadar büyü taşı elde etmek kolay iş değil. Bir dahaki sefere dek yeterli bir mücadele gücü elde edilmesi hayati önem taşıyor. Ama...]

 

Diyen Priscilla, sözlerini anlamlı bir şekilde sonlandırdı.

 

Sonra da ağzını yelpazesiyle örterek Abel’e çevrili kırmızı gözlerini kıstı. Ve hafif bir nefes ile inceleyen, sınayan bakışlar eşliğinde,

 

Priscilla: [Shudraq Halkını safına katman beklenen bir şeydi… Bununla birlikte naif bir strateji uzmanının Hisar Şehrini kan dökmeden kuşatma planını benimseyecek aptallığa nasıl ulaşabildiğini anlamakta zorlanıyorum.]

 

Abel: [――――]

 

Priscilla: [Bu şartlar altında işbirlikçilerime seni desteklemelerini hayatta tavsiye edemem.]

 

Subaru: [İşbirlikçilerin mi!?]

 

Subaru, Priscilla’nın gayet doğal ve normal bir şeymiş gibi böyle söyleyişi karşısında şaşkına dönmüştü. Bu şaşkınlığında yalnız da değildi, Abel ve Al hariç konferans salonundaki herkes aynı durumdaydı.

 

Al Priscilla’nın yoldaşıyken Abel’in buna şaşırmayışı anlamsızdı ama Subaru, şimdilik buna değinmekten kaçındı.

 

Subaru: [Hey, hey, bir saniye, olay farklı yerlere gidiyor! İşbirlikçiler mi… Her şeyden önce, senin pozisyonunu anlamış değilim. Abel’e yardım etmeye geldiğini duymuştum, ama…]

 

Priscilla: [Buraya yardım eli uzatmaya gelmedim. Soytarımın gevezeliklerini ciddiye alma.]

 

Subaru: [Peki! Abel’e yardım etmeye gelip gelmemiş olman beni ilgilendirmiyor. Meselemiz bu değil. Benim duymak istediğim şey, senin nihai amacın.]

 

Duydukları üzere ikincil amacı Abel’le konuşmaktı.

 

Fakat Subaru’nun asıl öğrenmek istediği Priscilla’nın―― yani o, Al ve beraberindeki olası işbirlikçilerinin en başta neden Vollachia İmparatorluğunda olduğuydu.

 

Bunun yanı sıra Abel’in yanında durmaya gönüllü olup olmadıklarını da bilmek isterdi.

 

Subaru: [Bana cevap ver. Dürüst olmak gerekirse ben ve diğerleri, senin hakkında ne düşüneceğimizden emin değiliz.]

 

Priscilla: [Kibrin en güzel yanı da bu. Siz bayağı vatandaşların hakkımda ne düşündüğü hiç umurumda değil. Canım ne isterse onu yapacağım. Sonuçta…]

 

Subaru: [――Dünya seni memnun etmek için dönüyor, öyle değil mi?]

 

Priscilla, Subaru’nun kulağa tanıdık gelen felsefesini tamamlayışı karşısında homurdandı.

 

Sonra da kendisine yönelen bakışların keskinlik ve sayısının arttığını fark ederek tek gözünü kapattı.

 

Priscilla: [Benim amacım, İmparatoru indirilmiş olduğu tahtına kavuşturmak. Bunu yapmazsam mütemadiyen can sıkıcı ziyaretçilere maruz kalacağım.]

 

Abel: [O suikastçıların benim tarafımdan gönderilmediğini belirtmeme gerek yok herhalde.]

 

Priscilla: [Bundan hiç şüphem olmadı zaten. Bu yüzden buraya gelme zahmetinde bulundum. Kanatlarım beni buraya getirdi demem daha doğru olabilir gerçi.]

 

Priscilla, Abel’e yanıtını verirken açık olan tek gözünü yukarı çevirdi. Tavanın yokluğunda, ötesindeki gece göğünü seyretmek mümkündü.

 

Yalnızca göğü değil, göğü kendinin yapan varoluşu da――

 

Subaru: [Yok artık, Al’la buraya uçarak mı geldiniz?]

 

Al: [Oh, uçan ejderha ekspres servisi gibi bir şey. Dürüst olmak gerekirse Prenses kendisini aşağı bıraktığında dünyanın sonunda gibiydik. Onu kesinlikle takip edemezdim, o yüzden ben biraz daha alçalıncaya dek atlayamadım.]

 

Subaru: [Uçan bir ejderha ha… Pristella’daki su ejderleri ödümü kopartmıştı.]

 

Yer ejderlerine fantastik bir canavar olan su ejderlerinin eklenişinden sonra şimdi de uçan ejderler çıkmıştı.

 

Subaru’nun duyduğu kadarıyla uçan ejderler fazlasıyla hiddetliydi ve ehlileştirilmeleri için özel yetenekler gerekliydi. Bunu yapabilecek yetenekte kişilerin sayısı az olduğu için de uçan ejderha yolculukları çok nadirdi.

 

Subaru: [Başka bir deyişle, uçan ejderha ekspres servisi temin edebilen biri Priscilla’nın işbirlikçisi mi yani?]

 

Priscilla: [İnsanların sözlerini seçip bölmek gibi değersiz işler yapma. Zaten değersizliğin zekandan daha ağır basıyor. Git de güzel yüzünü parlat. Makyajını düzeltirsen güzel görünme ihtimalin var hiç değilse.]

 

Subaru: [Şu anda makyajımı düzeltmek için delinin teki olmam gerekirdi herhalde, değil mi…?]

 

Bahsi açılmışken, Subaru’nun hala kadın kılığından sıyrılmamış olması sorun olarak görülebilirdi ama ortamdaki insanlar durumun farkında olduğu için kimse bu meseleye değinmiyordu.

 

Öyle ya da böyle Subaru yine konudan sapmak üzereydi, fakat――

 

Subaru: [Amacın Abel’i tahtına kavuşturmaksa bu, işbirliği yapacağınız anlamına mı geliyor?]

 

#Öncelikle bir günlük gecikme için üzgünüm. Hem hazırlandığım bir sınav hem de diğer serim için yetiştirmem gereken paket olunca yoğun bir haftaydı. Bu arada Arakiya’nın unvanı aslında ‘Spirit Eater’, yani Ruh Yiyici. Ama Ruh Emici hem kulağa daha hoş geldiği hem de malum Harry Potter aşinalığıyla daha çok içime sindiği için bu şekilde kullanacağım notunu da düşmek isterim. ‘Dünya benim için dönüyor’ kafasındaki kibirli ama güçlü Priscilla’nın Abel’in tahta dönme sürecini hızlandırarak Subaru’nun da evine dönebilmesinde büyük bir rol oynayacağı kesin. Ama insan Priscilla’dan her şeyi beklediği için tam anlamıyla güvenmek de mümkün olmuyor. Neyse, bakalım ne cevap verecekmiş, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr