Şeflik pozisyonundan ayrılacağını duyuran Mizelda’nın ifadesi kararlıydı.
O vahşi, gözü pek güzelliğinin hakimiyeti azalmamıştı ve hala ilk gün gördükleri kadındı. Her zorluğun altından kalkabilen güçlü bir kadın olduğu izlenimi varlığını koruyordu.
Ama sağ bacağını yitirmiş olan Mizelda, tüm bunlara rağmen Şeflik pozisyonunu devretmeye karar vermişti.
Herkes: [――――]
Mizelda’nın etrafı, derin bir pişmanlık besleyen yüzlerle çevriliydi.
Şefleri Mizelda’nın gücüne yakından tanık olan Shudraq Halkı, hissettikleri kayıp duygusu ve hüzünden kolay kolay kurtulamayacaktı.
Kuna’nın ifadesizliği, her zamanki rahat tavırlarının yerini kasvetli bir ifade alan Holly’nin yanında olağan soğukluğuyla daha da yoğunlaşıyordu. Gözü yaşlı Utakata dudağını ısırıyor ve başını öne eğiyor, diğer Shudraqların yüzlerinden de keder okunuyordu.
Ancak içlerinde en çok sarsılan kişi――
Taritta: [Oh, abla, bu imkansız. Benim gibi birinin iyi bir Şef olması mümkün değil…]
Mizelda: [――Taritta.]
Taritta: [Bunun başarılabilmesinin tek sebebi sendin, hepsi senin sayende oldu! Bende böyle bir şeyi yapacak yetenek yok ki…]
Gönülsüzce kafasını sallayan Taritta, çılgınca yakarıyordu.
Mizelda’nın kardeşi ve sıradaki Şef adayı olarak öne sürülen Taritta’nın dudaklarından dökülen sözlere ve eylemlerine dayanarak ablasına saygı duyduğu, hatta neredeyse taptığını hayal etmek zor olmasa gerekti.
İşte tam da bu sebeple inkar halindeydi ve Mizelda’nın bacağını kaybettiği gerçeğini kabullenemiyordu. Bu konuda Mizelda’nın kendisinden bile daha üzgündü.
Rem: […Benim yetersizliğim yüzünden.]
Taritta’nın keder dolu yakarışlarının karşılığı kendini küçümseyen, güçsüz bir sesti.
Ve bu ses, yaralı bedenlerle dolu odanın diğer ucundan, ayakta durmak için bastonunu kullanan, bitkin düşmüş Rem'den geliyordu.
Bu mekanda şifa büyüsü kullanabilen tek kişi oydu. Kendisini faydalı kılarak sağdan sola, bir insandan bir insana koşturarak pek çok yaralıyı kurtarmıştı. Kana bulanmış kıyafetlerine, darmadağın saçlarına ve bitkin ifadesine bakınca bunun ne kadar tüketici bir iş olduğu anlaşılabiliyordu.
Ancak söz konusu kişi olan Rem bunu umursamıyordu, hatta Subaru’nun takdir dolu sözlerini bile “Ben iyiyim” deyip geçiştirmişti.
Her halükarda Rem’i güçsüz görüp küçümseme hakkına sahip tek bir kişi dahi yoktu.
O olmasaydı Arakiya’nın saldırısı zayiatsız sonuçlanamazdı. Herkes bu kadarının bilincindeydi.
Dolayısıyla――
Mizelda: [Rem, endişelenmene gerek yok. İmparatorluk Generaliyle verdiğim mücadeleyi yalnızca tek bacağımı kaybederek atlatacak kadar şanslıymışım… Yo, bunu şansıma değil, sana borçluyum.]
Rem: [Mizelda-san… bu doğru olabilir, ama――]
Mizelda: [Sana minnettarım. Söyleyecek başka bir şeyim yok.]
Mizelda, minnettarlığını tekrar ederek Rem’in daha fazla konuşmasına mani oldu.
Bu sırada uzun, sarı saçları karman çorman olan Louis de sessizleşen Rem’e arkadan sırnaştı. Ve eteğinin ucu usulca çekiştirilen Rem, sessizce kafasını eğerek elini Louis’in omzuna yerleştirdi.
Rem’in duyduğu çaresizlik ve vicdan azabı, Subaru’nun gözünde acı verici şekilde barizdi. Fakat esmer, yakışıklı delikanlı, Subaru’ya hiçbir şey söyleme fırsatı tanımadan öne çıktı.
Abel: [Mizelda, fikrini değiştirmeye niyetin yok, değil mi?]
Öne çıkan Abel’in sorusuysa bir objenin üzerinde oturmakta olan Mizelda’nın baş sallayışıyla onaylandı.
Ve kesilip bandajlanan bacağının yüzeyinde parmaklarını gezdiren Mizelda,
Mizelda: [Ah, evet, niyetim yok. Shudraqlar ve Vollachia İmparatoru arasındaki pakt hala geçerli. Ama bundan böyle Taritta’yla… daha doğrusu Şefle muhatap olacaksınız.]
Abel: [――. Anlıyorum. Mizelda, büyük bir hizmet verdin.]
Mizelda: [Mh.]
Genç kadın çekilme kararlılığını vurgularken Abel, kollarını önünde kavuşturarak bu yanıtı anladığını belli etti. Ardından Mizelda, hafif bir oh çekip dişlerini sergileyerek gülümsedi.
Ve belli belirsiz bir gülümsemeyle Abel’e doğru bakarak,
Mizelda: [Madem öyle, bana gülümsemeni göster. Bu yakışıklı bir adamın görevidir.]
Abel: [――. Hmm.]
Mizelda: [Yeterli.]
Mizelda, daha yeni bacağını kaybetmiş olmasına rağmen fazlasıyla azılıydı.
Haliyle Abel bile tüm küstahlığına rağmen onun saygısızlığını eleştirmemiş, hatta bu tavrına gülümsemişti.
Bu her şeyden önce, tahtından indirilmiş İmparatorun ormanda yaşayan bir kadın savaşçıya duyduğu saygının göstergesiydi.
Derken――
Mizelda: [――Dinleyin, kardeşlerim!]
Gülümseyen yüzü sertleşen Mizelda, yüksek sesle konuşabilmek için kafasını kaldırdı.
Onun o sert sesini dinleyen Shudraqlarsa sırtlarını dikleştirerek dikkatle dinlemeye başladı.
Mizelda: [Az önce de söylediğim üzere, Şeflik görevimin sonuna gelmiş bulunmaktayım! An itibarıyla bu rolü kardeşim Taritta’ya devrediyorum! Hepiniz bundan böyle Taritta’ya itaat edeceksiniz!]
Shudraqlar: [――――]
Mizelda: [Bu, Şefiniz olarak size verdiğim son emirdir. ――Atasal yeminleriniz ve gururunuz için sizlere teşekkür ederim.]
Shudraqlar: [――Teşekkür ederiz!]
Mizelda sözlerini bu şekilde sonlandırırken Shudraqlar ezberden bir metin okuyor gibiydi.
Subaru, Shudraqların geleneklerini de alışkanlıklarını da bilmiyordu. Ama aykırı ve yabancı biri olarak o bile bunun bir nevi veraset ritüeli olduğunu anlıyordu.
Kısaydı, gayri resmiydi ve pratik ve kavramsal mirasın bir kombinasyonuydu.
Shudraq Halkının Şefliği işte bu mekanda veraset yoluyla Mizelda’dan Taritta’ya geçmişti.
Taritta: [Abla…]
Mizelda: [Başını öne eğme, Şef. Senin tereddüdün bizim tereddüdümüzdür. Senin bocalaman bizim bocalamamız. Senin ölümün, bizim ölümümüz.]
Taritta: [――――]
Mizelda yaklaştığı Şefi cesaretlendirirken şefin ifadesi kasvetliydi.
Bu söylenenler Taritta’yı biraz olsun rahatlatmamıştı. Fakat ablasına tutunmanın durumu değiştirmeyeceğinin de farkındaydı.
Bu yüzden birkaç saniyelik sessizliğin sonunda çekine çekine, sessizce başını salladı.
Mizelda: [――――]
Bunu gören Mizelda’nın gözlerinde belirip kaybolan karmaşık duygular, kafasını eğen Taritta tarafından fark edilmemişti. ――Ve bu, ondan başka kimsenin bahsetmeyeceği bir şeydi.
△▼△▼△▼△
Subaru: […Açıkçası bunu beklemiyordum.]
Şefin veraset konuşması ve hasar raporu sonrası Subaru, Abel’e bu şekilde seslendi.
Abel’se somut bir konu olmadan durdurulması karşısında kaşarını çattı. Ve hoşnutsuzluğunu belirtip “Mesele nedir?” diyerek Subaru’nun gerçek niyetini sorguladı.
Abel: [Düşünecek çok şeyim var. Herkesten öte senin beni rahatsız etmemen gerekiyor.]
Subaru: [Her zamanki kadar sert olduğun kesin… Beni şaşırtan da bu oldu. Mizelda-san’ın ön saflardan çekilişini memnuniyetle kabul ettin.]
Abel: [――――]
Subaru: [Kaybettiğin tek şey bacağın diyeceğinden emindim. Ona ölene dek senin için çalışmasını söylemeni bekliyordum.]
Bunun fazlasıyla ekstrem olduğunu düşünse de duygularını içtenlikle dile getiriyordu.
Tahtını geri almak uğruna Shudraq Halkını birliklerine ekleyen ve en kötü senaryoda Guaral Hisar Şehrindekileri zehirlemeyi düşünen İmparatordan bahsediyordu.
Abel―― yo, Vincent Vollachia, böyle şeyler yapmaya çok meyilliydi.
Abel: [Saçmalık. Bu kadar baskıcı olmanın ne anlamı var ki?]
Ancak Abel’in gerçek fikirlerinin ve tacizlerinin devamını getirmeyi planlayan Subaru’ya verdiği karşılık sakin ve makuldü.
Ve hüsrana uğrayan Subaru’nun karşısında, belirli bir mesafedeki Shudraqlara bakarak,
Abel: [Ehh, astlarımdan ellerinden gelenin fazlasını yapmalarını beklemem. Onlara ellerinden geleni yapmalarını söylesem de sınırlarının ötesine geçmelerini beklemek hayal olur.]
Subaru: [――――]
Abel: [Yapabileceklerini düşündüğüm şeyden daha büyük bir performans sergilemeleri de planları alt üst eder. Ben astlarımdan ne talep ettiysem onu beklerim, ne daha azını ne de daha fazlasını. Ve Mizelda da kendisine düşen görevi yerine getirdi. BU durumda ona sunabileceğim tek şey, bir ödüldür.]
Sözler motive ederdi. Ödüller yeteneklerin gelişmesini sağlardı. Övgülerse bir sonraki sefere her şeyin daha iyi olacağına dair söz verdirirdi.
Subaru her daim güçlü insanların astlarına bu şekilde boyun eğdirdiğini düşünürdü ve bu düşüncesinden kesinlikle emindi. Dolayısıyla Abel’in yanıtı aklındakilerle çelişiyordu.
O, astlarından kapasitelerinin ötesinde işler beklemiyordu.
Beraberinde yalnızlık getirse de astlar için iyi bir çalışma ortamına benziyordu.
Abel: [Elbette ki beklenenden azını verenleri de ceza bekliyor. Kesin ödül veya ceza, bunun ne anlama geldiğini anlıyorsun, değil mi?]
Subaru: […Şey, benim cezalandırılacağım anlamına mı geliyor?]
Abel: [Benim astım olsaydın bu doğru olurdu. Ama sen benim emrimde misin ki?]
Dosdoğru hedefine bakan Subaru’nun gözleri, bu sözlerle birlikte irileşiyordu.
Tabii ki Abel’in astı olduğunu sanmıyordu. Abel, Priscilla’yla yaptığı tartışmada Subaru’ya bir askeri strateji uzmanı muamelesi yapmıştı ama Subaru’nun bunu resmiyete dökmeye niyeti yoktu.
Subaru: [Askeri strateji uzmanı unvanı hoşuma gitmemiş değil ama senin astın olmayı falan istemem.]
Abel: [İşte durum bu. Sen benim astım değilsin, dolayısıyla kesin ödül ya da ceza alacak kategoriye girmiyorsun.]
Subaru: [Bir düşününce, sen benim neyimsin ki…?]
Durum gereği birbirlerine eşlik etmeye mecbur kalmışlardı. Aralarında ne efendi hizmetkar ilişkisi ne de şahsi bir ilişki vardı.
Onlar bir engel silsilesine denk gelmiş iki insandı ve o engeller kalktığında yolları ayrılacaktı. Aralarındaki ilişki bu şekildeydi.
Onlara arkadaş, müttefik veya silah arkadaşı demek doğru olmazdı. İlla da bir şey söylemek gerekirse yolları kesişmiş yoldaşlar denilebilirdi.
Abel: [Kimileri bana arkadaş deme özgürlüğünü kullanıyor ama sen bunu yapmıyorsun.]
Subaru: [Ah. Ben utangaç biriyim, öyle kolay kolay arkadaş olamam.]
Mevcut durumda Abel’e arkadaşım diyebilecek kişi ya çok iyi biri ya da bir dolandırıcı olmalıydı ki Flop ilk kategoriye giriyordu.
Her halükarda――
Abel: [Ben Priscilla’yla yaptığım konuşmaya devam etmeliyim. Sen de gidip yapman gerekeni yap hadi.]
Subaru: [Yapmam gereken…]
Abel: [Bunu sana benim söylemem gerekmiyor herhalde.]
O badem şekilli gözlerin hedefi olan Subaru’nun bakışları Abel’den ayrılarak odanın köşesine çevrildi.
Ve orada oturmakta olan Rem’i gördü. Bu mesafeden hüzünlü ifadesini görmek mümkün olmasa da onu kendi haline bırakamayacağı şüphesizdi.
Tabii bunu ona hatırlatanın Abel olması biraz can sıkıcıydı.
Subaru: [Priscilla’yla başının derde girmesini ve yeni bir savaş başlatmanı istemiyorum. Onunla konuşurken dikkatli ol.]
Abel: [Eminim birçok kişi bu şekilde uyarılması gerekenin ben değil, sen olduğuna katılacaktır.]
Nefret dolu sözler yeni nefret dolu sözlerle karşılanırken Subaru, konferans salonuna dönen Abel’le yollarını ayırdı.
Mizelda’nın bacağı Shudraq Halkıyla ilgili durumda bir değişiklik yarattığı için Abel’in Priscilla’yla konuşurken bunu da hesaba katması gerekecekti.
Ama o iki ilahi varlık, yani Abel ve Priscilla arasındaki konuşmada Subaru’ya yer yoktu.
Subaru’nun önceliği, imkanı olan tek kişiyle konuşmaktı.
Subaru: [――Rem, müsait misin?]
Böylece derin bir nefes aldı, kendisini sakinleştirdi ve Rem’e doğru ilerlemeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..