Cilt 7 Bölüm 38 [ Sekiz Yıllık Bir Ödül ] (2/3)

avatar
1959 5

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 38 [ Sekiz Yıllık Bir Ödül ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



Subaru: [—— Öyleyse bizimle ne yapmaya niyetlisiniz?]

 

Vincent: [Ehh, sorun da orada zaten.]

 

Bu açıklamayla şiddetli bir çıkış yapmak üzere olan Kafma’yı alt ederek İmparatora düpedüz meydan okuyan Subaru ve diğerlerinin varlığı kanıksanmıştı. Fakat hemen ardından gelen kelimeler, Vincent'ın rakiplerine yönelttiği soğuk bakışlarında hiçbir değişiklik olmadığını gösterdi.

 

Onların ruhuna bir değer biçse de kendisine zarar vermek isteyenlere müsaade etmesinin hiçbir sebebi olamazdı.

 

Subaru ve Vincent’ın kara gözleri buluşuyor, odadaki atmosfer cehennem ateşine çevriliyordu.

 

Yorna: [Oh, ben de günahkar bir kadınım. Erkeklerin bu şekilde mücadele ettiğini görmek beni çok heyecanlandırıyor.]

 

Kafma: [Ortadaki başka birinin sorunu sanki… Her şeyden önce, işin içinde erkekten çok kadın var. Buna erkeklerin mücadelesi demek doğru olmaz.]

 

Yorna: [Kuhu.]

 

Yorna, Subaru ve Vincent arasındaki apaçık bakışma mücadelesiyle ilgili izlenimlerini açıklarken Karma’nın suratındaki öfke giderek yoğunlaşıyordu.

 

Kafma: [Ekselansları! Emredin hadi! Buradakiler…]

 

???: [——Kafma, yaptın yapacağını… Deminden beri ortalığı karıştırıyosun.]

 

Bu çıkmazdan bıkıp usanan Kafma, doğrudan Vincent’a ulaşmaya çalıştı. Fakat ona müdahale eden kişi ne Yorna ne de Vincent oldu.

 

Subaru: [Ah…]

 

Ve sesin geldiği yöne dönen Subaru’nun ağzından istemsizce bir nefes kaçtı.

 

Ses bilincinin öylesine dışındaydı ki işitilmiş olması bile kendisini afallatmıştı.

 

O sesin sahibiyse Vincent’ın eşlikçisi olarak peşinde getirdiği üçlüden biriydi—— yani ahşap zeminde bağdaş kurarak oturmakta olan, Kafma dışında ufak tefek bir figür.

 

???: [Bilirsin ya, düşünme işini bizdense Ekselansları yapınca işler çok daha iyi yürüyo. Böyle havlayıp durursan gerçekten ayağına dolanıcaz.]

 

Konuşan kişi, uzun kaşlara ve beyaz saçlara sahip, yüzü kırışık, ihtiyar bir adamdı.

 

Hem ses tonu hem de konuşmasının içeriğiyle özenle canı sıkılıyor havası veren biriydi. Ve görünümü öylesine çarpıcıydı ki daha önce nasıl gözden kaçtığını anlamak zordu.

 

——Yo, aslında görülmüştü. Yalnızca Subaru onu fark edebilecek durumda değildi.

 

Belki de gözden kaçmanın gerçek anlamı buydu.

 

Her halükarda ihtiyar adamın bu sözleriyle birlikte Kafma, ona dönüp “Ama” diyerek,

 

Kafma: [Ekselanslarının dertlerini ortadan kaldırmak sadık bir tebaanın görevidir, Üstat Olbart!]

 

Olbart: [Sadık bi tebaa deyince kulağa kendi kendine hizmet etmenin bedelini ödemeye kalkacakmışsın gibi gelmiyo mu? Şahsen ben gelecek vadeden bi gencin kafasının kesilmesi fikrinden hoşlanmıyorum.]

 

Kafma: [Ağh… Hk.]

 

Tembelce kafasını sallayan ihtiyar—— yani Olbart, Kafma’nın kulağını çekerken Kafma’nın yanaklarının gerilişi, insana bu hareketle nasıl bir baskı yaydığını merak ettiriyordu.

 

Bununla birlikte yanakları gerilen tek kişi Kafma değildi. Bahsi geçen ismi işiten Subaru da kaskatı kesilmişti.

 

Subaru: [Üstat, Olbart…]

 

Olbart: [Oh? Beni tanıyo musun? E azıcık ünlüyüm sonuçta.]

 

Subaru: […Ünlü olduğunun farkındaysan evet, artık ben de eminim.]

 

Olbart’ın tepki verdiği ismi telaffuz eden Subaru’nun dudakları titriyordu.

 

Evet, Subaru’nun şaşkın bakışlarını görüp de bu tepkiyi verdiğine göre hiç şüphe yoktu. Subaru, Guaral Belediyesinde ve İblis Şehri yolculukları esnasında Olbart ismini işitmişti.

 

Bundan böyle Dokuz İlahi General, Subaru’nun İmparatorluğu fethetme stratejisinin kaçınılmaz bir parçası olacaktı. Bu Generallerin biri Yorna iken bir diğeri de——

 

Subaru: [Huysuz İhtiyar, Olbart Dunkelkenn…!]

 

Olbart: [O isimden pek hoşlanmam, haberin olsun. Huysuz İhtiyar kulağa çok kötü geliyo. Cidden huysuz ihtiyarın tekine mi benziyorum? Eh, şahsen bana öyle misin diye sorsanız öyleyim demezdim. Öyleyim diyemezdim, kakakakka!]

 

Diyen yaşlı adam, ağzını kocaman açıp yaşına göre harika görünen güzelim, bembeyaz dişlerini sergileyerek gülümsedi.

 

Fakat Subaru gülecek durumda değildi. ——Yorna’yı saflarına çekme mücadeleleri sırasında sahte İmparator Vincent’e denk gelmiş ve onun Olbart’ı peşine taktığını görmüştü.

 

Bu da demek oluyordu ki artık Olbart da karşı tarafın üyesiydi.

 

Subaru: [Arakiya, Chisha ve bir de Olbart…]

 

Subaru, beyninin çalışmayı kestiğini hissediyordu; gözüne kestirdiği İlahi Generaller çoktan düşmanın safına geçmiş gibi görünüyordu. Üstelik yalnızca rütbesi yüksek olduğu söylenenleri hedefliyorlardı.

 

Sorun sadece geleceğin değil, önlerindeki durumun da giderek artan bir hızla kötüleşmesiydi.

 

Yalnızca Kafma bile baş edemeyecekleri bir rakipken şimdi Dokuz İlahi Generalden biri olan Olbart da işin içine girmişti.

 

Planlamış olsalar bile bu kadar berbat şartları denk getiremezlerdi——

 

Al: [——Hey, ihtiyar, beni hatırlıyor musun?]

 

Olbart: [Ne dedin?]

 

Subaru'nun alnında terler beliriyor, yanaklarından aşağı süzülüyor ve çenesinin ucundan damlıyordu.

 

İşte tüm bu gerginliğin arasında Olbart’ın kaşlarının kalkmasına yol açan, beklenmedik bir ses işitildi. Sahibiyse Subaru’nun ardından seslenen Al’dı.

 

Al öne doğru eğilmişti ve bu hareketi Subaru’nun gözlerinin irileşmesine yol açıyordu.

 

Subaru: [Al? Sen tam da… yaptığımız her hareket sorgulanırken birdenbire ne yapıyorsun böyle?]

 

Al: [Natsumi-chan bu durumda hala bir kadın gibi konuşmaya devam ediyor ama ben hiç düşünmeden ortaya atlamadım. Yo, aslında düşünmedim ama… Hey, ihtiyar! Benim ya, hey hey!]

 

Subaru: [Kulağa dolandırıcının tekiymişsin gibi geliyor…]

 

Sırf yaşlı diye böyle bir numara yapabileceğini düşünmesi pervasızlık olurdu. Zaten Olbart da Al’ın seslenişini işitir işitmez öne eğilip “Hmm?” diye mırıldanmıştı.

 

Olbart: [Oo, bayağı eksantrik bi görünümün varmış, evlat. İhtiyarın teki olsam da böyle görünen birini unutamazdım. Cidden birbirimizi tanıyo muyuz?]

 

Al: [O kadar iyi tanışmıyoruz ve sizi son görüşümde kafamda miğferim yoktu. Ama bir kolum yine eksikti ve biraz sohbet etmiştik.]

 

Olbart: [Benimle konuşan kolsuz bir adamdın yani…?]

 

Al: [Oh, evet. ——Küçük Hanım Arakiya da benimleydi.]

 

Al sesini hafifçe alçaltarak, Subaru ve diğerlerinin başına çok fazla dert açan, Olbart gibi Dokuz İlahi Generalden biri ve korkunç kız olan Arakiya'nın adını söyledi.

 

Ve Al’ın sözleri Subaru’ya pek bir anlam ifade etmese de Olbart onu duyar duymaz kaşları kalkarak “Oh!” diye bağırdı.

 

Olbart: [Sen osun ya! Araki’yle birlikte adayı geri alan adamsın! Şimdi bahsi açılınca benzettim seni. Kakakakka, hala hayatta olduğuna inanamıyorum!]

 

Al: [Oh, hayattayım, hayattayım. Şansım bir şekilde yaver gitti.]

 

Olbart: [Demek yine şans eseri Ekselanslarına düşman oldun. Ekselanslarının itibarını daha iyi hale getirmek için zamanında seninle konuşsam iyi olurmuş belki de. Batırmışım, batırmışım.]

 

Al rahat bir tavır ve ses tonuyla, Olbart ise koca bir gülümseme eşliğinde konuşuyordu.

 

Aralarındaki ilişkiden bihaber Subaru’ysa boş boş bakmaktan öteye geçemiyordu. İşlerin iyiye mi kötüye mi gideceğini idrak etmekte bile zorlanıyordu.

 

Vincent: [—— Olbart, bu adamı tanıyor musun?]

 

Neyse ki şüphelerine bir son vermek adına duruma müdahale eden biri oldu.

 

Ve Olbart, kollarını önünde kavuşturup, “Oh, evet!” diyerek sahte İmparatorun sorusunu yanıtladı.

 

Olbart: [İki üç yıl önce, siz daha tahta yeni çıktığınızda dört bir yanda isyanlar vardı, değil mi?]

 

Kafma: [Üstat Olbart, Ekselansları tahta çıkalı sekiz yıl oldu…]

 

Olbart: [Ha? Ben üç yıl falan oldu sanıyodum. Vay be, nerdeyse on yıl olmuş ama bana daha yeniymiş gibi gelmiş, batırmışım herhalde.]

 

Vincent: [Boş ver, sen devam et. Sekiz yıl önce ne oldu?]

 

Olbart konudan saparken Vincent onu bir kez daha konuya döndürdü ve o da bu düzeltmeyle birlikte Al’ı işaret ederek, “Şöyle ki” dedi…

 

Olbart: [O zamanlar Ginunhive'da da bi isyan vardı... ve o isyanı durduracak olanlar bu miğferli adamla Araki'ydi.]

 

Vincent: [Hoh.]

 

Olbart’ın hikayesini işiten Vincent ilk defa dikkatini Al’a verdi.

 

Sarkacın iyi yöne mi kötü yöne mi döndüğünü anlamak zordu ama görünüşe göre Al’ın bu çabası, kabalığı yüzünden saniyesinde cezalandırılmasına yol açmamıştı.

 

Derken Al, Subaru’nun yanına ulaşacak şekilde bir adım öne çıkarak,

 

Al: [Saygılarımla, Ekselansları, şuradaki İhtiyar Olbart'ın da bildiği gibi… Bendeniz aslında sekiz yıl önce Ekselanslarına hizmet ettim ve henüz ödülümü alamadım.]

 

Olbart: [Hiçbi şey istemediini söylemiştin gerçi.]

 

Vincent: [Olbart, çeneni kapalı tut. ——Sen devam edebilirsin, soytarı.]

 

Al: [——Bugün ödülümü almayı umuyordum.]

 

Subaru, salondaki havayı sessizce donduran bir ses hayal etti.

 

Al'in sekiz yıl önceki başarısı için bir ödül talep etmesindeki korkusuzluğu ve bir de yaptıklarını bilen birinin varlığı hesaba katılınca bu kesinlikle oynanmaya değer bir kumardı.

 

Subaru'nun savaş ilanını duyduktan hemen sonra onları idam etme yoluna gitmeyen sahte İmparator—— Vincent, Vollachia İmparatoru olarak hareket edecek mantığa da kararlılığa da sahip biriydi.

 

Ve Abel’in söyledikleri doğruysa o da “kesin ceza ve ödül” kavramına inanıyor olmalıydı.

 

Bu durumda——

 

Vincent: [Ne istiyorsun? Kellemi mi?]

 

Al: [Kellenizi bana teslim etmenizi sağlayabilseydim muazzam bir galibiyet olurdu ama bunu talep etmek yürek ister. Haliyle…]

 

Diyen Al, kafasını çevirip Subaru’ya baktı. Kendinden istenen şeyi anlayan Subaru’ysa cebindeki zarfı çıkarttı.

 

Başından beri tek amaçları Abel’in mektubunu teslim etmekti.

 

Subaru: [Bizim amacımız bu mektubu Yorna-sama’ya iletmek. Eğer yoldaşımı hizmetleri için ödüllendirmek istiyorsanız buna müsaade edin lütfen.]

 

Vincent: [Bir mektup mu?]

 

Subaru: [Bir aşk mektubu… Efendimizden, Yorna-sama’ya.]

 

Abel’e “Efendimiz” demekte tereddüt eden Subaru, içinden dil çıkartarak cümlesinin devamını getirdi.

 

Odanın ucundaki koltuğunda oturmakta olan ve “aşk mektubu” kelimelerini işiten Yorna ise bir kahkaha patlattı ve “Kuhu” diyerek boğazını temizledi. İlgisi çekilmiş gibi görünüyordu. Ve Vincent de istenmeyen bir tepki vermiyordu.

 

Kara gözlerini kısıp yalnızca birkaç saniyeliğine düşündükten sonraysa,

 

Vincent: [Sekiz yılı aşkın süre geçmiş ama Gladyatör Adası vukuatı fenaydı.]

 

Subaru: [Oh…]

 

Vincent: [Eğer istediğiniz buysa ödülünüzü alabilirsiniz. Mektubunuzu Yorna Mishigure’e teslim edebilirsiniz.]

 

Diyen Vincent, çenesiyle Yorna’yı işaret etti.

 

Onun sözlerindeki niyeti idrak etmekse Subaru’nun biraz vaktini aldı. Fakat Al’ın oynadığı kumarı kazandığını anlar anlamaz yoldaşlarıyla göz göze geldi.

 

Evet, riskli bir kumardı ve Al, bu kumarı oynayarak doğru bir tercih yapmıştı——

 

Vincent: [——Lakin.]

 

Subaru: [Ha?]

 

Tam da sevinçten havalara uçacaklarken Vincent tek parmağını kaldırarak konuşmaya başladı.

 

Subaru ve diğerleri dönüp kendisine bakarken de karanlığın ta kendisiymiş hissi uyandıran kara gözlerini kapatarak dedi ki:

 

Vincent: [Size izin vereceğim tek şey, mektubunuzu teslim etmeniz. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz, değil mi?]

 

İşte bu kelimeler işitildi.

 

Ve onları işiten Subaru’nun gözleri irileşti, hızla etrafında döndü, gözleri Yorna’yı bulurken de yüzüne bir gülümseme yerleşti.

 

Gerçi Subaru’nun grubunun amacı mektubu teslim etmek ve Yorna’dan bir yanıt almaktı.

 

Subaru: [Mektubu verecek olursam Yorna-sama’dan ne zaman yanıt alabilirim?]

 

Yorna: [Hmm, anlıyorum…]

 

Subaru’nun sorusunu işiten Yorna, bakışlarını boşluğa çevirdi.

 

Sonra da kiserusunu baş aşağı döndürerek içerisindeki külleri yanındaki kamuronun hazırlamış olduğu bir kaba döktü.

 

Yorna: [E ben bir kadınım neticede… Bir aşk mektubunu alır almaz yırtıp açarken görülmek istemem. Bu nedenle… Konuklarım kaleden ayrıldıktan sonra mektubu özenle okuyacak ve yanıtlayacağım.]

 

Subaru: [—— Yani biz kaleden çıktıktan sonra mektubu okuyacaksınız, öyle mi?]

 

Yorna: [İblis Şehrinin Lordu olarak maiyetimin önünde yalan söylemem.]

 

Subaru, onu tanımadığı için mavi gözlerindeki ışığın samimi mi yoksa safça mı olduğunu anlayamıyordu. Ancak artık seçim şansı yoktu.

 

Örneğin en başta Al’ın ödülünü değiştirip ‘kaleden sağ salim çıkmak’ haline getirecek olsaydı muhtemelen Vincent buna da izin verirdi.

 

Ama öncekinin aksine bu plan, Yorna’yla güçlerini birleştirme ihtimallerini sona erdirirdi.

 

Bu da demek oluyordu ki——

 

Subaru: [Al, Medium-san.]

 

Subaru, kararını tam anlamıyla vermeden önce iki yoldaşının isimlerini telaffuz etti.

 

Yaşanacaklar ve yapılması gerekenler için her ikisinin de işbirliği gerekliydi. Haliyle harekete geçmeden önce onların onayını alması önemliydi.

 

Kafasını çevirip onlarla göz göze geldiği andaysa Al ve Medium’un kafa sallamakta olduğunu gördü.

 

Al: [Ehh, sana yardım eli uzatacağımı söylemiştim, kardeşim.]

 

Medium: [Abim benden seninle ilgilenmemi istemişti! Benim için Natsumi-chan’a iyi bak demişti!]

 

Böylece Al kafasını eğerken Medium, güçlü sözlerle niyetini belirtti.

 

Ve onlardan cesaret alan Subaru, kafasını sallayarak yoldaşlarını onayladı.

 

Sonra da ağır ağır salonun ön saflarına—— başköşedeki kolçağına yaslanmış, kiserusunun dumanını içine çeken Yorna’ya doğru ilerledi.

 

Ve yakından iyice kuvvetlenen büyüleyici güzelliğinin huzurunda, tatlı bir koku eşliğinde mektubunu sundu.

 

Subaru: [Buyurun, Efendimden bir mektup.]

 

Yorna: [Çabaların için teşekkürler. Ama bundan sonrası çok daha zor olacak.]

 

Subaru: [Evet, farkındayım.]

 

Böylece esnek parmaklar mektubu aldı ve bir gülümsemeyle dile getirilen kelimeler, Subaru ile arkadaşlarının geleceğini lanetledi.

 

Fakat Subaru, asilce bir karşılık vererek arkasını döndü.

 

Ve sonra da——

 

Subaru: [——İmparator Hazretleri, korkarım ki tahtınızı elinizden almak zorunda kalacağız.]

 

İşte bu kelimelerle, Vincent’ın hemen önünde, eskisinden de açık bir şekilde savaş ilanını dile getirdi.

 

#Öncelikle Olbart amcamız da Garfiel gibi harfleri yutarak, biraz bozuk bir ağızla konuşuyor, ben de aynı havayı vermek için yazım yanlışı yapıyorum, anlaşılmadıysa diye netleştireyim :) Bölüm geneline gelecek olursak, Subaru’nun bu cesurca hareketlerini gerçekten takdir ediyorum. O eski pısırık halinden sıyrıldı, artık şartları zorlamayı ve kendisini iyi ifade etmeyi beceriyor, bu da beni mutlu ediyor açıkçası. Al ve Medium da güvenilir yoldaşlar. Tabii karşısındaki kişiler ortada, onların önünde düpedüz yapılan bu savaş ilanı nasıl sonuçlanır, orası da meçhul. Ama işlerin heyecanlı bir hal aldığı kesin.

 

Bu arada size bir şey danışacağım. Yazarımız bir ara Re:Zero’nun 10. yılı şerefine okuyucularla soru cevap etkinliği yapmış ve yaklaşık yüz soru yanıtlamış. Bu etkinlik de iki gün önce İngilizce’ye çevrilip paylaşılmış. Ben tamamını okumayı düşünüyorum ama şöyle bir baktım, bu paylaştığım bölümün 6-7 katı uzunlukta. İçerisinde bölüm yazarken ne yiyip içiyorsunuz, Abel’in doğum günü hangi gün gibi gereksiz sorular da var, karakterler ve gidişatla ilgili ilgi çekebilecek sorular da var. Şimdi sorum şu: Sizlere de çevirip paylaşmamı ister misiniz? Çevir derseniz tüm soruları mı çevirmemi istersiniz, yoksa yalnızca ilgi çekici olanları mı? Yoksa şimdi çevirme boş ver, biz bir an önce güncele gelelim mi dersiniz? Vereceğiniz cevaplara göre hareket edeceğim, o yüzden fikri olan belirtsin lütfen :)

 

Yine bir aksilik çıkmazsa yarın da üçüncü kısmı atacağım ve bu sırada yorumlara bakıyor olacağım. Tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr