Hafifçe esen dingin bir esinti Subaru'nun kaküllerini nazikçe okşuyordu.
Ve bu gıdıklanma hissinin tadını çıkaran Subaru, elini tutan genç kızın dokunuşu ile arkasında dikilen uzun, güzel kadının nefesini hissediyordu.
An itibarıyla en üst kattaki geniş odanın üzerinde, Kan Kırmızı Lapis Kalenin tepesindeydiler. Subaru, Kalenin çatı döşemelerine, yani Kaos Alevini izleyebileceği “göğe en yakın noktaya” adımını atmıştı.
Böylece onları, “manzarası güzel çukura” en çok uyan mekana yönlendirmişti.
Subaru: [Olbart-san, bence sen pisliğin önde gidenisin.]
Louis’in elini tutmayan boştaki eliyle işaret ettiği kişi, Kalenin çatısının köşesinde oturan ufak tefek bir ihtiyardı.
İşte bağdaş kurmuş halde kıçının üzerinde dönmüş bu ihtiyar canavar―― Olbart, önce elindeki testiyi ağzına götürüp alkolünü yudumladı.
Sonra da――
Olbart: [Yok artık evlat. Aç falan değilsin, di mi?]
Subaru: […A-aç mı?]
Olbart: [Aynen, aç mısın diyorum? Sonuçta daha yeni uyanmıştın, yemek yemeye de fırsatın olmamıştır, di mi? Açlık beyni de vücut fonksiyonlarını da bayaa etkiler, bilirsin ya.]
Derken elindeki testiyi indiren Olbart, cebinden ikinci bir paket çıkarttı. Ve hafiften panikleyen Subaru’nun karşısında ufak bir “kakaka” sesiyle birlikte paketi açtı.
O paketin içerisindense golf topu ebadında siyah, yuvarlak bir obje çıktı.
Subaru: [O şey…]
Olbart: [Buna tayın topu deriz, biz shinobilere mahsus taşınabilir bi yiyecektir. Bunlardan tek bi tanesi bi gün boyunca aklı ve bedeni formda tutar. Tadı berbattır gerçi.]
Derken topu ambalajından ayıran Olbart, gösteriş yaparcasına sallamaya başladı.
Tadını dikkate almadan acil durumlarda tüketilecek bir şeye benziyordu. Besleyici olabilirdi ama Subaru öyle bir şeyi yemek isteyeceğini hiç sanmıyordu.
Topu avcunda döndürmeye devam eden Olbart,
Olbart: [Daha gençken shinobi olduğum için ağlak bi bebe olduğum günlerden bu yana bu şeye aşinayım. Ve iş üstündeyken bunu yediğim her seferde kendi kendime “Keşke ben de köyümdeki o koca ihtiyarlar gibi emekli olsam da bu zıkkımdan yemek zorunda kalmasam.” diye düşünmüşümdür.]
Subaru: […Ee, neden yapmıyorsun ki? Olbart-san, shinobi köyünün reisi olduğunu söylemiştin, bu durumda sözü geçen biri olman gerekmiyor mu?]
Olbart: [Oh, orası öyle. Benim söylemek istediğim şey şu, artık beni ister istemez ölümüne çalıştıran o ihtiyarların hepsinden daha iyi ve daha güçlüyüm… Ama bi şekilde şu şeyi yemeye devam ediyorum işte.]
Diyen Olbart, avcunda yuvarlamakta olduğu topu ağzına tıktı. Ve tadı kötü dediği o şeyi bir güzel çiğneyip yuttu.
Sonra da hepsini bitirmiş olduğunu göstermek için ağzını açtı. Ve-
Olbart: [Neticede alışkanlıklardan kolay kurtulunmaz, anlatmaya çalıştığım şey de bu. Tadına ya da görünüşüne bakmadan ağzıma tıkıştırdığım bu karman çorman şey benim için en iyi besin. Bunu duymak sende ağlama isteği uyandırmıyo mu? Hayır mı? Kakakakka!]
Diyerek dişlerini göstere göstere gülen Olbart, Subaru’nun aklına tüyler ürpertici şeyler getiriyordu.
Bu konuşma esnasında kendisine ne anlatmaya çalıştığını anlayamasa da bunun çocuksu gençliğiyle ilişkili bir şey olmadığını düşünüyordu. Bununla birlikte tamamen görmezden gelinmemeliymiş gibi de görünüyordu.
Belki de kendince beni övüyor, bana iltifat ediyordur diyordu.
Yorna: [――İhtiyar Olbart, burası benim kalem, farkında mısın?]
Konuşmanın sonlanışıyla birlikte Subaru ve Louis’in ardından Kalenin çatısına çıkmış olan İblis Şehrinin İmparatoriçesi Yorna Mishigure, nihayet ağzını açtı.
Yorna’nın mavi gözlerinin içine bakan Olbart’sa gülmeyi keserek “Hı hı” dedi.
Olbart: [Tabii ki farkındayım. Kalesinde oturduğun sırada o kalenin lordu tarafından küçümsenmek hoş bi his. Uzun bi yaşamın sırrı da hoşuna giden şeyleri yapmak zaten.]
Yorna: [Senin boyunda bir adam için oldukça müsamahakar bir hobi. Böyle bir şey yapacağın hiç aklıma gelmezdi.]
Olbart: [Ho, nedenmiş o?]
Yorna: [E çok doğal değil mi? ――Uzun yaşamanın sırrını bile bile ömrünü kısaltman delilik.]
Subaru, kolunu yavaşça ağzına götürerek baştan çıkartıcı bir gülümseme sergileyen Yorna’dan yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu. Naif hareketlerinin ardında bir öfke yatıyordu ve elbette ki o öfkenin muhatabı Olbart’tı.
Olbart da Yorna’nın öfkesinin farkında olmalıydı ama o ihtiyar canavar, kıçının üzerinde oturmaya devam ederek kucağına açmış olduğu paketten çıkardığı ikinci bir tayın topunu daha ağzına tıkmaktaydı.
Olbart: [Ee, siz üçünüz niye can ciğer kuzu sarma oldunuz yine? Bi tilki kızla iki küçük velet hiçbi şekilde arkadaş olmamalıydı.]
Yorna: [Maalesef karşımdaki Acımasız İhtiyar Olbart’ın aksine ben, çocuklarla alay etmekten hoşlanmıyorum, onlara işkence etmek için de hiçbir sebebim yok. Söz konusu çocuklar olduğunda nezaketle yaklaşmam gayet doğaldır. Üstelik――]
Derken sözlerini yarıda kesen Yorna, altın kiserusunu parmağının etrafında döndürdü. Ve sonra da ucunu, dumanlar çıkaran kısmını Olbart’a işaret ederek devam etti.
Yorna: [İhtiyar Olbart’ın bu çocukları yoldan çıkarttığını ve yaverimi kandırdığını duyacak olursam… bu şehrin hanımı olarak yapmam gerekeni yaparım.]
Olbart: [Hoho, ho.]
Diye gülerek usulca çenesini okşayan Olbart’ın neşeli bakışları Subaru ve Louis’e çevrildi.
Subaru’ysa o bakışlardaki niyeti sezerek başını uzun uzadıya salladı.
Subaru: [Üzgünüm ama seni ele vermek zorundaydım. Olbart-san’ın kurallarına aykırı bir hareket de değildi açıkçası. Sonuçta sen de bizim saldırıya uğramamıza yol açtın.]
Olbart: [Kakakakka! Söyleyecek şeyin de hiç eksik olmuyo, evlat. Ama yanıtın doğruydu. Onları size musallat eden bendim, haliyle aynı şey benim başıma gelince sızlanmam çok acınası olur. Fakat…]
Subaru: [Fakat?]
Olbart: [Zihnin şartlara ayak uydurmaya çalışırken bu planı yapman büyük başarı. Vollachia Kraliyet Ailesinden olabilir misin acaba? Sendeki sinsilik onlara yaraşır çünkü.]
Subaru: [Böyle korkunç şeyler söylemesene…]
Subaru’yla mevcut İmparator Abel’in tek benzerliklerinin saç renkleri olduğu düşünülünce şu anda benzer şartlarda olmalarına rağmen çoğu açıdan farklılardı. Yüz hatları ve bacak boyları da bunun kanıtıydı.
Her şeyden önce Subaru’nun da Vollachia Kraliyet Ailesi fertleri kadar kötü karakterli olduğunu söylemek resmen kara çalmaktı.
Mesela――
Subaru: [Ben biri benim için iyi bir şey yaptığında mutlaka teşekkür ederim.]
Yorna: [Hem de yüksek sesle ve gülümseyerek. Bir çocuğun yapması gereken de budur zaten. Tanza’ya da bu konuda seni örnek almasını söyleyeceğim. Her neyse――]
Dudaklarını ayırarak Subaru’nun münasebetsizliğini değerlendirmeyi tamamlayan Yorna, sesini alçalttı. Ve sonra da gözleri kısıldı, uyumlu atmosfer bir son buldu.
Çünkü――
Yorna: [Cevap vermek için yanımda olmadığı sürece sadık hizmetkarımı azarlayamam. Evet, söyle bakalım İhtiyar Olbart, onu nereye sakladın?]
Yorna’nın sorusu, buraya gelmiş olmasının ana sebebiydi.
Olbart: [――――]
Yorna’nın yoğun baskısını ve Olbart’a yönelik artçı şoklarını hisseden Subaru, yanağını sertçe ısırarak hızla çarpan kalbinin sesini kontrol altına aldı.
――Yorna alt katta, Kalenin içerisinde Subaru’yu yakalamış ve onun hiç de geçen günkü gibi gelmeyen karakterini çözen Subaru, ikinci ve büyük bir kumar daha oynamıştı.
Yorna’ya elinden geldiğince mevcut durumlarını ve Kaos Alevinde gerçekleşmekte olan “saklambaç” oyununu anlatmıştı.
Elbette ki Abel’in gerçek kimliğinden bahsetmemiş ve kendisi ile dostlarının Olbart tarafından “çocuklaştırıldığını” dile getirmemişti. Mühim olan Subaru ve dostlarının Olbart’la “saklambaç” oynadığı ve Tanza’nın da Olbart’a yardım ettiğiydi.
Kadına olabildiğince içten bir ricada bulunmak ve sabırla dinlediği esnada şüphelerini gidermek adına kendisini her şeyiyle bu durumla yüzleşmeye hazırlamakta karar kılmış ve bu konuda ona güvenmişti.
Subaru’nun ricasını dinleyen Yorna’ysa bir müddet düşündükten sonra――
Yorna: [――Ben çaresiz bir çocuğun sözlerinin doğru mu yanlış mı olduğuna karar verebilecek bir kadın değilim.]
Demiş ve Subaru ile Louis’i Kırmızı Lapis Kalenin tepesine çıkartmıştı.
Subaru: [Dürüst olmak gerekirse onun bu denli konuşmaya açık bir kadın olduğunu sanmıyordum, ama…]
Louis: [Auau.]
Subaru: [Aynen, biliyorum.]
Subaru’nun mırıldanışını işiten Louis, tutmakta olduğunu elini sıkarak dudaklarını büzmüştü.
Buna karşılık Subaru, kendi kendine bunun bir tesadüfler silsilesi sonucunda ortaya çıkan bir nimet olduğunu söylemişti. Herhangi bir faktör eksik olduğu takdirde bu senaryo oluşamazdı.
Abel’den ve uğursuz tasarımlarından uzaklaşması.
Ubilk’in “danışmanlığı” sayesinde Kırmızı Lapis Kaleye ulaşması.
Bir muhafız yerine bizzat Yorna tarafından yakalanması.
Al veya Medium’dansa Louis’le birlikte olması.
Ve son olarak da “çocuklaşmadan” en çok etkilenen kişi olmasıyla birlikte bir kumar oynamıştı.
Yorna’nın Subaru’yu dinlemesinin ana sebebi o sözlerde bir yalan görmemesi, onları bir çocuktan gelen ciddi bir rica olarak algılamasıydı.
Çocukların ağzından dökülenleri ciddiye almayıp gülüp geçen yetişkinler de vardı.
Bir çocuk söyledi diye söylenenleri ciddiye alan ve bu sebeple onların beklentilerini karşılamaya çalışanlar da vardı.
Ve Subaru, kana susamış Vollachia İmparatorluğunun dokuz İlahi Generalinden birinin ikinci sınıfa mensup olmasını hiç beklemiyordu.
Subaru: [Yorna-san’a deli diyen kimdi ya…]
Belki de Vollachia'nın “en uygun olanın hayatta kalması” mantrasını onaylamadığı için ona bu şekilde davranıldığı şeklinde bir argüman üretilebilirdi.
Hiç değilse Subaru, ondan bu kadar iyi muamele gördükten sonra ister istemez hakkında farklı düşünmek durumundaydı.
Yorna: [İhtiyar Olbart, senden iki talebim var.]
Diyen Yorna, kibarca iki parmağını kaldırdı.
Subaru, kendisini göz ardı eden bu iki üstün varlık arasında geçen konuşmaya hiçbir şekilde müdahale edemezdi. Tek yapabileceği, bir şey olduğu takdirde oradan uzaklaşabilmek için Louis’in elini avcundan ayırmamaktı.
Neticede çatıdan kaçmalarının tek yolu aşağıya ışınlanmaktı.
Olbart: [Şu meşhur taleplerin, hadi bi duyalım bakalım.]
Yorna: [Birincisi, Tanza’yı bana geri vermek zorundasın.]
Olbart: [Oh, hadi ama, bu biraz saçma oldu. O kızın kendince fikirleri olduğuna eminim. Olmasaydı sana, Majestelerine anlatmadan planlar yapmazdı.]
Yorna: [――Sessizlik.]
Olbart laf arasında Tanza’nın bu işin içerisinde olduğunu itiraf etse de alaylı sesi Yorna’nın ağzından dökülen tek ama vurucu bir kelimeyle kesildi.
O kelimenin dingin gücü, atmosferi değiştirmeye yetmişti.
Hatta o kelimenin muhatabı olmayan Subaru bile nefesini tutmuştu.
Böylece Olbart’ın sesini kesmiş olan Yorna, eliyle oynamakta olduğu kiseruyu ağzına götürüp ciğerlerini mor dumanıyla yavaşça doldurduktan sonra,
Yorna: [Maalesef Tanza’nın şikayet veya düşüncelerini onun yerine başkasının ağzından duymaya hiç niyetim yok. Ve izini Acımasız İhtiyarın diline dek sürdükten sonra o sözcükleri duymaya tahammül edebileceğimi de zannetmiyorum.]
Olbart: [Kakaka, burda benden hoşlanan kimse yok herhalde.]
Yorna: [Eminim içten içe bunun sebebini gayet iyi biliyorsundur, haksız mıyım?]
Yorna agresif bir gülümseme eşliğinde kafasını kaldırırken saçındaki süsler gürültüyle savruldu. Lüks bir şekilde toplanmış saçlarına takılmış kanzashi ve süslü püslü güzelliği bile Subaru'ya Yorna'nın silahlarıymış gibi görünüyordu.
――Yüksek statü sahibi kişiler kendilerinden korkulmasını arzulardı.
Subaru’ya bunu söyleyen kişi Yorna’ydı. Belki de mesele yalnızca insanları korkutmak değildi, güzelliğini hissettirmenin de bir önemi vardı.
Yorna: [İkinci talebime gelince, bu çocuklarla oynadığın oyuna bir son vermek zorundasın.]
Olbart: [Oyun, ha? Evet oyun, ama önemli bi oyun.]
Yorna: [Dün İmparator Hazretlerinin huzurunda da dile getirdiğim gibi. ――Ulaklara dokunulmayacak, Ekselansları ne derse veya ne yaparsa yapsın onlar benim korumam altında olacak.]
――Yorna, kimsenin Subaru’nun grubuna el sürmesine izin vermeyecekti.
Beklenmedik bir şekilde Tanza’nın dudaklarından Yorna’nın bu kararı dökülmüştü. Yorna bu karara bizzat uymaya niyetliyken talebine uyulmaması tepesini attırmıştı.
Sonuç olarak――
Yorna: [Bu İblis Şehri sınırlarında beni düşman bellemek mi istiyorsun?]
Olbart: [Ohh, korkunç, korkunç. Korkutucu bi kadınsın cidden… Oh, bi bakıma kimsenin işine karışmadım diyebilirim, bahanem bu olabilir.]
Yorna: [Demek yorumun bu, öyle mi, İhtiyar Olbart? ――Sen bu şehrin kime ait olduğunu sanıyorsun peki? Benim gülüp geçecek ve yapılanları affedecek kadar açık fikirli bir kadın olduğuma mı inanıyorsun?]
Subaru işlerin kızıştığını hissediyor, tüyleri diken diken oluyordu.
Sözlerinin ikinci yarısına ulaşışıyla birlikte Yorna’nın tepesinin attığını idrak ediyordu. Elbette ki Yorna, bunu ses tonu ve yüz ifadelerine yansıtacak kadar öz disiplinden yoksun biri değildi.
Ama Subaru anlayabiliyordu. Çünkü bugüne dek tepesi gerçekten atan çok fazla kişi görmüştü.
İnsanlar gerçek anlamda öfkelendiğinde, işin ucunda canları olduğunda duyguları parlardı. Ve bu, o kişilerin yanında olanlar için bile gözle görülür hale gelirdi. Şu anda da ortada çok ama çok ham bir öfke vardı.
Louis: [Uu…]
Subaru’yla benzer hislere kapılan Louis, panik uyandırıcı havanın yayılışıyla birlikte hafifçe homurdandı.
Yol boyunca peşlerine takılan kişilere aktif olarak saldırmış olsa da şu anda karşısında Yorna ve Olbart―― yani takipçilerinden bambaşka seviyede bir ikili vardı.
Hayvani bir içgüdü söz konusuydu, muhtemelen onlarla savaşırsa kazanamayacağını biliyordu. Belki de Subaru bu işin içine karışır diye endişe duyuyordu――
Subaru: [――Hk, Olbart-san!]
Louis’e karşı yumuşamakta olduğunu hisseden Subaru, aklındakileri silkinip attı. Ve anlık bir dürtüyle, Yorna’yla çekişmeyi sürdüren Olbart’a seslendi.
Hala çatıda oturmakta olan Olbart’sa ustalıkla bir gözünü Yorna’nın üzerinde tutarken diğeriyle Subaru’ya odaklandı.
Subaru: [Bu- bunu nasıl yapabiliyorsun…?]
Olbart: [Kakakakka! Vücut kontrolü shinobiliğin temelidir. Sağ ve sol elin, sağ ve sol ayağınla birbirinden farklı şeyler yapamadıkça shinobi olamazsın. Ee ne oldu?]
Subaru: [Ha?]
Olbart: [Az önce bana seslendin ya. Bak şimdi, şu anda hayatımın en tehlikeli anını yaşıyorum. Dikkatini buna vermemelisin.]
Anlaşılan o ki Olbart, rahat tavırlarında bir değişiklik olmamasına rağmen kritik bir an içerisinde olduğunun gayet de bilincindeydi. Ve hal gerçekten böyleyse Subaru, onun kendisine ilgi gösteriyor olmasına minnettardı.
İşte bu düşünceyle tek elini göğsüne koyup birkaç derin nefes alarak şöyle dedi:
Subaru: [Oh, ödeştik diyelim mi?]
#Merhaba arkadaşlar. Yine beş bölümle birlikteyiz ve şimdiden epey sürükleyici bölümler olduğunu belirtmek isterim.
Bu bölümde Subaru’nun Yorna’yla yaptığı konuşmanın özetini okumuş olduk. Peki Subaru Olbart’ı geri çekilmeye ikna edebilecek mi, yoksa ortalık karışacak mı dersiniz? Cevabını pek yakında alacağız, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..