――Yorna, Kale üzerinde Ruh Evliliği Tekniğini kullanarak Od’unu inorganik maddelere bile aşılıyordu.
Spiral çatı kiremitlerini kendine basamak yapan Yorna’nın sergilediği olağanüstü olayın ardındaki gerçek buydu.
Abel’in Subaru’nun grubunun peşine takılan yüzü aşkın kişiye Ruh Evliliği Tekniği uygulandığından bahsetmesi bile olağandışı olsa da asıl tuhaflık burada değildi.
Eğer Yorna Od’unun bir kısmını kalesi ve kiserusuna bile dağıtıyorsa…
Subaru: [Bu bedenin için inanılmaz kötü olmalı…!]
Her şeyden önce, birine Mana aktarmak bile son derece yorucuydu.
Kontrata dayalı bir ilişki yaşadığı Beatrice’le düzenli olarak Mana alışverişi yapan Subaru da bu zorluğu ilk elden tecrübe etmiş biriydi.
Örneğin Gözcü Kulesi yolculuklarındaki Kum Denizinde Beatrice ondan epeyce mana almıştı ve yalnızca gerekli miktarla yetinmiş olsa da bu durum Subaru’yu ölümüne yormuştu.
Bunun yanı sıra Subaru’nun Od’u yalnızca Beatrice’le bağlıyken taşıdığı riske kıyasla―― Yorna’nın taşıdığı risk, kaba bir hesapla en az yüz kat daha fazlaydı.
Üstüne üstlük hala büyük bir mücadele verecek güce sahipti.
Yani gücünü onca kişiyle paylaştığı için ölümüne yorgun olması gerekirken tek bir tekmeyle kaleyi parçalayabiliyor olması akıl alır gibi değildi.
Olbart: [Hahaa, tuhaf yetenekler kullanıyosun. Tanrım, ne kadar uzun yaşarsam yaşayayım tanımadığım tekniklerle karşılaşıp duruyo olmam çok can sıkıcı cidden.]
Yorna: [Bu üzerinde yaşadığımız toprakların verimliliğinin sonucu, yani sızlanmanın anlamı yok. Bana kalırsa İhtiyar Olbart’ın yetenekleri de yeterince can sıkıcı… Seni ortadan kaldırmak daha iyi olacak gibi görünüyor.]
Olbart: [Kakakakka! Beni tablodan çıkarmak öyle kolay değildir… Vuoh!?]
Olbart, koca ağzını yaya yaya gülüşünün hemen ardından sergilenen düşmanlığa karşılık geriye doğru sıçradı.
Bir anda ayaklarının altındaki çatı patladı ve kiremitler darbenin etkisiyle hemen altından fırladı. Yorna’ya yapılan saldırıya bir misilleme gibiydi.
Ve Olbart’ın tek bir darbeyle yetinişinin aksine Yorna, ara vermeksizin saldırılarını sıralıyordu.
Bum bum bum sesleri eşliğinde yayılan şok dalgaları tarafından kovalanan Olbart, arkaya doğru döne döne sıçrıyordu. Bu başarıysa parmağını hafifçe sallayarak kiremitleri havaya uçuran Yorna’nın eseriydi.
Olbart: [Yo! Ho! Hah! Hadisene!]
Yorna: [İhtiyar Olbart, sahiden inatçı bir adammışsın.]
Olbart: [Yaşlı rakiplerine sinek gözüyle bakıyosan onları hiç tanımıyosun demektir, küçük hanım. Ama――]
Derken sözlerini yarıda kesen Olbart, bedenini döndürerek geriye sıçradı. Baş aşağı pozisyonda, arkası dönük halde bunu yaptığı sıradaysa çatı onu bir dalga misali yükselerek karşıladı.
Olbart önden gelen şok dalgaları ve arkadan yükselen kiremit dalgalarıyla her iki taraftan saldırıya uğrarken―― kalenin bir okyanus misali dalgalanıp çalkalanışı, Subaru’nun gözlerine inanamamasına yol açıyordu.
Bunun hemen ardından yaşanacak şeyler de gözlerine inanamamasına yol açacaktı.
Olbart: [――――]
Kiremitlerin bir gelgit dalgası misali yaklaştığını gören Olbart, kendisini havaya doğru fırlatarak hür iradesiyle üzerlerine atıldı.
Görünüş itibariyle dalgayı andırsalar da o koca dalgayı oluşturan kiremitler sertlik ve ağırlıklarını yitirmemişti.
Onlara tepeleme daldığı takdirde bedeni paramparça olur, kemikleri kırılır ve kafatası trajik bir şekilde ezilirdi. Subaru, bu manzaraya “Uu!” sesiyle itiraz eden Louis’i hiç düşünmeden kucaklayarak yüzünü örttü.
Fakat beklenen acımasızca gidişat gerçeğe dönüşmedi.
Olbart: [Hiç hazırlık yapmadan yere saklanma tekniğini uygulayabildiğim için harika değil miyim ya?]
Diyen Olbart, çarpışma anında suya dalarmış gibi bir hareketle sessizce kiremit dalgalarına dalarak dalgaların ardından çıkış yaptı. Ve topuklarıyla çıkık kiremitleri kazırken yaptığı şey gayet normalmişçesine bembeyaz dişlerini sergileyerek kurnazlıkla gülümsedi.
Aslına bakarsanız Olbart, henüz yeteneklerini derinlemesine sergilemiş değildi.
Öte yandan Yorna, Ruh Evliliği Tekniğinin taşıdığı dehşeti çoktan açığa çıkartmış olabilirdi. Fakat,
Yorna: [Yalnızca kaçıp durarak hedefine ulaşabilecek misin, İhtiyar Olbart?]
Diyen Yorna, dimdik bir duruşla hala tek bir yara almamış olan ihtiyar canavarı gökyüzünden izliyordu.
Her iki taraf da gücünün yalnızca bir kısmını sergilemişti. Ve bu kadarı bile İmparatorluğun en iyi savaşçıları olan Dokuz İlahi Generalin muazzam bir güç taşıdığını kanıtlamak için yeterliydi.
Bununla birlikte mücadeleleri süregeldiği takdirde bu beraberliğin devam edeceği, her iki tarafın da pes etmeyeceği varsayılabilirdi.
Ve anlaşılan, bu varsayımda bulunanlar yalnızca kenardan izleyen Subaru ve Louis değildi.
Olbart: [Amanın, bunu duymak hoşuma gitmedi. Ama Üçüncü Yedinciye inatla kafa tutmaya devam ederse Ekselanslarını öfkelendirmemek imkansız olur.]
Yorna: [Öyleyse ne yapmak gerekir?]
Olbart: [Güzel soru. Ehh, benim de gayesizce koşturup durduğum söylenemez aslında…]
Şekilli kaşlarını kaldıran Yorna, çenesini okşayan Olbart’ı sorgularken ihtiyar canavarın yanakları gevşedi ve bakışları farklı bir yöne çevrildi.
O ışıl ışıl, sarı gözlerin hedefi, mücadeleyi kenardan izleyen iki çocuktu――
Subaru: [――Hk.]
Yorna: [İhtiyar!!]
O saniyede Olbart’ın bakışları keskinleşti ve Subaru geri çekildi.
Hemen ardından Yorna, kaşları çatılmış halde kiremitleri tekmeleyerek kendisini bir hışımla Olbart’ın üzerine attı. Ve bir kez daha başlangıçtakine benzer şekilde Olbart’a yoğun saldırılar gerçekleştirmeye başladı.
Ancak――
Olbart: [Bunca isyana rağmen bi kez olsun Ekselanslarına ulaşamamanın da bi sebebi var.]
Diyen Olbart, Yorna’nınkinden fazlasıyla kısa olan bacağını savurdu. Ama ayakkabısının tabanı doğruca Yorna’nın kalın topuğuyla buluştu ve her ikisinin uzun saçları boyunca şok dalgaları yayıldı.
Yorna dişlerini sıkar, Olbart çenesini zorlarken de ikilinin bedenleri hızla farklı yönlere doğru uçmaya başladı. Evet, her ikisi de aynı anda havalandı.
Derken aralarında büyük bir mesafe açıldığını gören Olbart, sol ve sağ ellerini ceplerine atarak bir şeyler çıkarttı. ――Parmaklarının arasında dörder adet yuvarlak, siyah top vardı.
Subaru: [Tayın topları mı!?]
Olbart: [Ngh, öyle görünüyo, di mi? Ama bunları yersen ortalık karışır. ――Gördüğün gibi içlerine Ateş Büyüsü Taşları tıkıştırılmış çünkü.]
Subaru’nun bağırışını işiten Olbart, bir kahkaha patlatarak kollarını olabildiğince açarak savurdu.
Sözleri kabul gördüğü takdirde o siyah toplar birer bomba olmalıydı. Bir gücün etkisiyle uçtukları kişiyse büyük bir açık veren Yorna’ydı―― Yo, öyle değildi.
Olbart: [Son isyanda savaştığımız grubu hatırlıyosun, di mi? Onlara karşı böyle bi şey kullanmazdım, yani yeni bi şey, öyle değil mi?]
Derken yanaklarının şekli değişen Olbart, bombalarını açık göğe doğru fırlattıkça fırlatıyordu.
Fırlatma şeklinde belli bir düzen, bir hedef yokmuş gibi görünüyor ve bu nedenle geriye hiçbir şüphe kalmıyordu. ―― Olbart için bombanın düştüğü yerde herhangi bir canlının olması yeterliydi.
Bununla birlikte――
Olbart: [Senin ve bu şehirdeki vatandaşların epey güçlü olduğu söyleniyodu sanki, ama… Benim köyümdekilerden güçlü müsünüz acaba?]
Yorna: [――Seni şerefsiz!]
Bombaların boyutu ufak olsa da içlerinde gizli güç tamamen muammaydı.
Bir de şu anda şehirde kaç kişinin Yorna'nın Ruh Evliliği Tekniğinin etkisinde olduğu sorusu vardı. Sonuç olarak bombaların öylece düşmesine izin vermek çok büyük bir pervasızlık olurdu.
Yorna da saniyesinde bu sonuca varmıştı. Dolayısıyla――
Yorna: [HaAAAaaa!!]
Ayağını çatıyı parçalayacak bir güçle yere indirdiği gibi kolunu epeyce açarak savurdu. Bu esnada avcunda, Olbart’a saldırırken kullandığı kiseru vardı.
Borunun ucundan taşan dumanlar kolunun salınımıyla aynı hattı takip ediyor, mor duman öbekleri Kaos Alevi göğünde yatay bir kesik misali parıldıyordu.
――İşte o duman öbekleri, etrafa saçılan bombaları bütünüyle kapsadı.
Hemen sonrasında muazzam bir zincirleme patlama sesi işitildi, şiddetli patlamalar ve şok dalgaları kale göğünü etkisi altına aldı. O patlamalardan biri de Subaru ve Louis’in yakınlarında gerçekleşerek onların etrafı göremez, ayağa kalkamaz hale gelmesine yol açtı.
Subaru: [Kah――]
Subaru, bir patlama gerçekleştiğinde kulakları tıkayıp ağzı açmak gerektiğini televizyonda ya da bir kitapta gördüğünü anımsar gibiydi.
Her ikisini de yapamamasının sonucundaysa bedeni büyük bir hasar almıştı. Kafası sallanıyor, görüşü parlak kırmızıya bürünüyordu. Olbart’ın olağandışı bombası işte böyle bir şeydi.
Birden fazlasını cebinde taşıyor olmasıysa tam bir delilikti.
Ayrıca onları acımasızca tüm şehre saçmaya niyetlendiği de düpedüz ortadaydı――
Louis: [Uau!]
Bir bağırış sesi yükselirken Subaru’nun omuzları ufak bir el tarafından sarsıldı.
Kafasını çeviren Subaru, koyu kırmızı, kısıtlı görüş alanına yansıyan Louis’i gördü ve yüz ifadesinin değişmiş olduğunu fark etti. Dudakları dehşet içerisinde titriyor, mavi gözlerinde yaşlar birikiyordu.
Bu manzaraya tanık olan Subaru tam “Ben iyiyim” diyecekti ki,
Subaru: [――Ah.]
――Kırmızı görüş alanının ucuna, Yorna’nın ardında beliren Olbart ilişti.
Subaru: [――――]
Fırlatılan bombalarla meşgul olan kadın hala kiserusunu savurduğu pozisyondaydı. Hemen arkasına geçmiş olan Olbart’sa kolunu çekip elini kılıç gibi kullanarak saldırmak üzereydi.
Hedefi Yorna’nın sırtıydı; bu bir manga olsaydı kadının kalbini tek bir hamlesiyle parçalayacağı noktaya ulaşmış olurlardı.
Subaru, olaylar sahiden de bir mangadan fırlamışçasına mı gelişecek bilemiyordu. Ama şu ana dek tanık oldukları, Yorna ve Olbart’ın manga kahramanları gibi insanüstü güçlere sahip olduğunu anlamasına yetmişti.
Böyle giderse Yorna canından olacaktı. Bu yüzden――
Subaru: [Louis――!]
Diyerek Louis’in omzundaki elini sıkan Subaru, Yorna ve Olbart’ı işaret etti.
Kaleye girmeden önce Louis’e harekete geçme prosedürünü detaylı olarak anlatmıştı, Louis de o prosedürün gerçekleşişiyle iri, yuvarlak gözlerini açtı―― ve o saniyede Subaru’nun görüş alanı değişti, ışınlanma meydana geldi.
Derken――
Subaru: [Ah.]
Tek bir nefes dahi alamayan Subaru’nun ağzından aptalca bir ses kaçtı.
Sebepse basitti. Bulanık, kırmızı görüşü ani bir ılıklığa esir olmuştu. Ve bu hissiyatın yüzüne ansızın dökülen bir sıvıdan kaynaklandığının bilincindeydi.
O hissiyatı koluyla silip atmaya çalışırkense bir rahatsızlık duymaya başladı.
Louis’in tutuşu fazla gevşemişti.
Olbart: [Bu da neyin nesiydi? Siz çelimsizlerin orda olması gerekiyodu.]
Olbart’ın merak dolu sesi, Subaru’nun afallamış şekilde kafasını kaldırmasına yol açtı. Görüş alanı içerisindeki ihtiyar canavarın başı hafiften eğikti ve hızlıca elini sallamaktaydı.
Ve Subaru’nun kırmızıya bürünmüş görüş alanında şevkle sallanan, daha da kırmızı bir el daha vardı.
Subaru: [Louis…?]
Bu manzarayı izleyen Subaru, seslendiği Louis’in elini iyice sıktı.
Buradan bir an önce çıkmaları gerektiğini düşünüyordu. İki, belki daha fazla kez ışınlanmaları gerekliydi. Evet, belki sonucunda kusardı ama buna katlanabilirdi.
Katlanacaktı, dolayısıyla hemen şu anda buradan uzaklaşmaları gerekiyordu.
İşte bu yüzden――
Subaru: [Louis! Acele etmemiz lazım…]
Olbart: [Hah, böyle bi şey söylemen o kadar saçma ki izlemeye içim elvermiyo. Kızın boynundan yukarısında hiçbi şey olmadığını fark etmedin mi daha?]
Subaru: [――Ha?]
Kayıtsızca söylenen bu sözcükleri işiten Subaru, altındaki anlamı idrak edemiyordu.
Belki de anlayamama sebebi bedeninin de beyninin de küçülmüş olmasıydı. Ona anlayamadığı ve küçük beyninin anlamak istemediği bir şey söylenmiş olmasıydı.
İşte bu nedenle, kızın boynundan yukarısında hiçbir şey olmadığı söylense bile…
Yorna: [Buna nasıl… cüret edersin!!]
Derken bir öfke nidasıyla birlikte Subaru’nun kafasının üzerinden bir şey atıldı ve Olbart, kaçınmak için yana sıçradı. Olbart'ın az önce bulunduğu yerden düz bir çizgi şeklinde bir saldırı ilerledi ve yeni onarılmış olan kale bir kez daha harap oldu.
Fakat Olbart, o saldırıdaki tüyler ürpertici güce aldırış etmeksizin,
Olbart: [Oh, korkunç, korkunç. Ama minnettar olman lazım, tilki kız.]
Yorna: [Ne demek istiyorsun!?]
Olbart: [O küçük kızla oğlan olmasaydı şimdiye ölmüştün, haberin yok mu? Ehh, bu gidişle ölmen an meselesi zaten.]
Yorna: [――――]
Kaldırdığı parmağı sallayan Olbart, umursamaz bir ses tonuyla sözlerinin devamını getirdi.
Yorna nefesini tutarken Subaru, kadının ilgisinin ihtiyar canavardan kendisine kaydığını fark etti. Ama olduğu yere çöküp kalmış olan Subaru’nun yapabileceği tek şey, Louis’in cansız kolunu kendine doğru çekmekti.
Subaru: [Lou, is…]
Görüşü kırmızıya bulanmıştı ve Louis’i doğru düzgün seçemiyordu.
Sebep kendisinin gözlerindeki mi yoksa Louis’in kan kırmızısına bürünmüş bedenindeki bozukluk mu, onu bile çözemiyordu.
Ama emin olduğu tek bir şey vardı. ――Louis ölmüştü.
Halbuki daha onun hakkında ne yapacağına bile karar verememişti.
Kızcağız Subaru’nun kendisine verdiği emri yerine getirmiş ve sonucunda canından olmuştu.
Subaru, onun ölmesine izin vermişti.
Yorna: [Evlat! Evlat, bana bak!]
O saniyede Subaru’nun yere çevirmiş olduğu yüzü, yanaklarını kavrayan iki el tarafından kaldırıldı.
Karşısında, kırmızı dünyasında, güzel bir kadının suratı vardı. Onun Yorna olup olmadığını ilk bakışta idrak edememe sebebiyse kadının kederli ifadesiydi.
Önceki gün Subaru, sahte İmparator ve her iki grubun önünde sergilediği o özgüvenli ifadesinden eser yoktu.
Bugün Subaru ve diğerlerine nezaketle yaklaşırken sergilediği o kibar ifadeden de eser yoktu.
An itibarıyla acı dolu bir ifadeyle Subaru’ya çevrilmiş gözleri titriyordu.
İşte Subaru nihayet Yorna’nın gözlerindeki yansımaya dayanarak bunun sebebini anladı.
Subaru: [――Ah.]
Ve suratının korkunç durumda olduğunun farkındalığıyla da dizlerinin üzerine yığıldı.
Sol göz küresi parlak kırmızıya bürünmüştü, sağ göz küresiyse ufacık bir lif tarafından tutulur halde yuvasından ayrılmıştı. Evet, hafifletilmeden maruz kaldığı patlamanın etkisiyle gözü yerinden çıkmıştı.
Ucuz görünümlü zombi filmlerinde görülecek cinsten özel efektler gibi tuhaf bir manzaraydı.
Subaru: [Haaa.]
Mevcut şartların farkına varan Subaru’nun yalnızca sol gözüne dayanan görüşü bulanırken ağzından derin bir nefes kaçmaktaydı. Fakat Yorna’nın elleri, yere yığılmasına müsaade etmedi.
Ve Yorna, dudaklarını kımıldatıp gözlerini yüzüne dikerek şöyle dedi: “Evlat――”,
Yorna: [――Sev beni. Hemen şimdi.]
#Bu bölüm beni şok etti. İlk defa Louis öldü galiba, değil mi? Daha önce de Subaru’yu korumak için bir şeyler yapmıştı ama öldüğünü hatırlamıyorum. Demek ki kolayca ölebiliyormuş. Gerçi karşısında Olbart gibi bir tip varken kolayca demek de ayıp olur. Neyse. Bakalım Yorna ablamız ne yapmaya çalışıyor ve Louis’in öldüğü bir döngüye devam etmemiz mümkün mü… Hadi okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..