Cilt 7 Bölüm 54B [ Mavi Göğü Örterek ] (1/2)

avatar
1983 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 54B [ Mavi Göğü Örterek ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



――Delici mavi gökyüzü, aşağıdakilerin faaliyetlerine görkemli bir bakış atmaktaydı.

 

Beyaz güneş parıl parıl parlıyor, koca koca beyaz bulutlar usulca süzülüyordu.

 

Ilık bir esinti, derin ve sessiz nefesler alan kızın boynunu okşuyor, açık mavi saçlarını dalgalandırıyordu.

 

Dünyayı tüm bedeniyle algılıyor, onun bir parçası olduğunu hissediyordu.

 

Evet, bu son derece gösterişli bir cümleydi ve bir hayli zor bir şeyden bahsedilirmiş hissi uyandırıyordu. Fakat ondan beklenenin bu olduğu söylenmiş ve o da şüpheye düşmeden önce söyleneni yapmayı seçmişti.

 

Eğitilmeyi kendi istemiş olması da cabasıydı. Hem bunlar daha ilk günlerdi. Bu derslerden öyle kolayca vazgeçip yan çizecek bir mizacı da yoktu.

 

Yine de――

 

???: […Sabırsızlanmadığımı söyleyemem.]

 

Ellerini usulca göğsüne götüren kız, soluduğu havanın gücünü ciğerlerinde hissetmeyi bekliyordu.

 

Bu duygunun onu içten içe besleyip beslemeyeceğini tam anlamıyla bilemiyordu. Hem siniri bozuluyor hem de ani bir tatmin aradığı için acınası tabiatından nefret ediyordu.

 

――Yo, belki de ani bir tatmin aramak onun tabiatında yoktu ve asıl sebep, içerisinde bulunduğu koşullardı.

 

O tabiat onun değil de orada olmayan, başka bir yerde kendisine düşen görevi yerine getirmeye çalışan bir başkasınındı――

 

???: [――Ah! İşte buradasın!]

 

Derken sessizce meditasyona dalmış bedeninin ardından bir ses yükseldi ve ona tutmakta olduğu nefesi hatırlattı. Göğsünde biriken havayı dışarı verdikten sonraysa arkasına dönerek kendisine doğru koşturmakta olan ufak figürü gördü.

 

Kabarık, pembe saçlı bir oğlandı. Güzel yüzü, elma yanakları ve şortunun içerisindeki göz kamaştırıcı akça pakça bacaklarıyla öylesine kırılgandı ki.

 

İşte on bir-on iki yaşlarında görünen o oğlan, gülümseyerek yaklaşırken,

 

Oğlan: [Priscilla-sama seni görmek istiyor! Benimle gelirsen çok makbule geçer!]

 

???: [Anlaşıldı. Bu zahmete girdiğin için çok teşekkürler, Schult-san.]

 

Schult: [Olur mu öyle şey! Teşekkürü hak edecek bir şey yapmadım ki.]

 

Diyerek mütevazılık eden oğlanın―― Schult’un yanakları neşeyle al al olurken koşullar gereği dudaklarının kenarları gevşedi.

 

Fakat buraya bir iş için gönderilmişti. Bu dikkate alınınca da öylece gülüp sohbet ederek oyalanamazdı.

 

Hal böyle olunca gevşeyen yanaklarına hakim olup hafif bir soluk eşliğinde başını sallayarak――

 

???: [Birlikte gidelim mi öyleyse?]

 

Schult: [Evet, elbette! Sana eşlik edeceğim, Rem-san!]

 

Diyerek eğilen Schult, bir elini kafasına koyup selam verişiyle genç kızı―― yani Rem’i şevkiyle şaşırttı ve ikili, Rem’i çağıran kişiye doğru ilerlemeye başladı.

 

Yani Rem’in Guaral Hisar Şehrindeki geçici efendisi Priscilla Barielle’in huzuruna.

 

△▼△▼△▼△

 

Guaral Hisar Şehrinin düşüşünün―― Fena halde absürt olsa da şehrin minimum zayiatla ele geçirilmesiyle sonuçlanan bu operasyonun üzerinden on gün geçmişti.

 

Neyse ki İmparatorluk Askerlerinin komutanı Zikr Osman’ın yeteneği ve Reisliği kardeşine devrettikten sonra bile etkisini yitirmemiş olan Mizelda’nın liderliği sayesinde şehirdeki kaos yok denecek kadar azdı.

 

Bu ikilinin varlığı, askeri güç bahşedilmiş olanlar üzerinde kurdukları otoriteyle kargaşa ve trajedilerin önüne geçiyordu.

 

Elbette ki şehir nüfusu yalnızca savaşabilen kişilerden oluşmuyordu.

 

Aksine şehirdekilerin büyük bir çoğunluğu herhangi bir dövüş sanatından uzak vatandaşlardan oluşuyordu. Bununla birlikte yaşamak için savaşmasalar da aksiyonun tam ortasında oldukları gerçeği değişmiyordu.

 

Başlangıçta Belediye neredeyse hiç mücadele edilmeden ele geçirildiği ve gerçek bir otoriteden mahrum bırakıldıkları için Zikr ve İmparatorluk Askerlerinin fazlasıyla hor görüldüğüne dair haberler yayılmıştı.

 

Fakat vatandaşların bu şikayetleri uzun vadeli olmamıştı.

 

Çünkü――

 

Priscilla: [Güçlünün sözünü dinlemek bu İmparatorluğun adetidir. Benim eylemlerimin yalnızca oturduğu yerden konuşmasını bilenlerden daha adil olduğu da herkesçe anlaşılmış olsa gerek.]

 

Rem: [Şey…]

 

Priscilla: [Bunlar dinlenmeye layık olmayanların ya da belki de fırtınaya göğüs geren, rüzgar dindiğindeyse feryat ederek yurtlarının onarılmasını dileyenlerin sözleridir. Peki böylelerinin sözlerinin bir değeri olur mu?]

 

Rem: [Nasıl sunulursa sunulsun, bu tarz bir aşırılık adil değil bence.]

 

Bu yalnızca bir bakış açısı değildi, karşı tarafa daha yüksek bir konumdan bakan birinin aşağılayıcı sözleriydi. Rem de kaçış yolunun bu şekilde kapatılışına karşılık sakince yanıtını vermişti.  

 

Ardından gelen yanıtta bir duraksama olurken hafif bir azarla birlikte,

 

Priscilla: [Sen bana korkak mı diyorsun? Anlıyorum, amma da cüretkâr çıktın, Rem.]

 

Rem: [İşin ucunda hayatım olsaydı pervasızlık ediyor olabilirdim. Ama Priscilla-san o kadar fevri biri değil.]

 

Priscilla: [Şimdi de beni kendi standartlarına göre ölçüp biçme cüretini mi gösteriyorsun?]

 

Rem: [E elimde insanları ölçebileceğim başka bir standart yok sonuçta.]

 

Kıpkırmızı gözler üzerine dikilmiş olsa da Rem, kararlı bir şekilde kendisine söylenenleri çürütmeye devam ediyordu.

 

Hafızasını yitiren ve gerçek bir geçmişi olmayan Rem için gördüğü her şey yeni, gerçekleştirdiği her eylemse kendisine yabancı bir tecrübeydi.

 

Sonuç alarak Priscilla’yı memnun etmeyecek bir şeyler yapmaktan korkmak demek ileriye doğru tek bir adım bile atamamak demekti. Ve varlığı yaklaşık yirmi gün öncesine dayanan şu anki benliği için kesin olan bir şey varsa o da―― şu son birkaç günü karşısındaki kadınla moral bozmadan geçirebilmiş olmasıydı.

 

Dolayısıyla――

 

Priscilla: [Hmph, ne aksi bir söylem. Ne sevimsiz bir kız.]

 

Diyen Priscilla, Rem’in beklentilerine ihanet etmeyerek darbesini indirdi.

 

Zaman zaman Rem’in anlayamadığı sebeplerle absürt davranışlar sergilese de onun gözünde sert söylemlerine rağmen özünde mantıklı bir kadındı.

 

Genç kadın lüks bir sandalyeye oturmuş, elini çenesine yaslamış, kucağına da bir kitap açmıştı. Resmedilmeye fazlasıyla değer bir manzara teşkil ederken geçici de olsa bu sarayın ya da hiç değilse bu köşkün sahibiymiş gibi davranıyordu.

 

An itibarıyla Hisar Şehrinde ikamet eden Priscilla, şehrin en büyük köşkünü sahiplenip orada gününü gün etmeye başlamıştı. Şehrin en büyük binası olan Belediyeden sonra gelen bu lüks köşk, yirmi ila otuz kişiyi barındırabilecek oluşuyla tam bir alan israfıydı.

 

Elbette ki köşkün asıl sahiplerinin bu yerleşime edecek bir çift lafı olmuştu ama olaylar İmparatorluk usulüyle çözülmüştü―― yani biraz barbarlık, biraz da kan akıtma ile.

 

Başka bir deyişle her iki tarafın da iddia ettiği haklar için güç kullanmasıyla――

 

Rem: [――――]

 

Rem, bu düşünce eşliğinde bakışlarını hızla odanın köşesine çevirdi.

 

Priscilla’nın hizmetindeki kişileri topladığı odada, Rem ve güleç Schult haricinde bir kişi daha vardı.

 

Ve o kişi, köşkün ele geçirilmesi için gerçekleştirilen “düelloda” kılıcını kuşanmış olan adamdı.

 

Rem: [Heinkel-san.]

 

Heinkel: […Ne var?]

 

Rem: [Yok bir şey, bana anlamlı bir bakış atıyormuşsun gibi geldi, ben de bir sorun var herhalde diye düşündüm.]

 

Rem’in seslenişine kısık bir sesle yanıt veren adam, tekrarlayan sorular yüzünden suratını ekşitti. Sonra da kırmızı saçlarını çılgınca kaşıyarak,

 

Heinkel: [Mühim bir şey yok. Sadece Priscilla Hanımla böyle konuşabilecek kadar pervasız olman beni afallattı.]

 

Rem: [Önce cüretkâr oldum, sonra da pervasız, öyle mi? Ama sahiden öyle değilim…]

 

Heinkel: [Bana öyle göründü valla. Değersizleştirmeye gerek yok.]

 

Diyerek dilini hafifçe şaklatan adam, Rem’in yanıtına elini sallayıp kafasını kaşıyarak karşılık verdi.

 

Alev alev kırmızı saçlı, iri yapılı, uzun boylu ve doğuştan gelen erkeksi görünümü kirli sakallarıyla bozulan bu adam, Priscilla’nın emir kullarından biri olan Heinkel’di.

 

Priscilla keyfi olarak Guaral Hisar Şehrinde kalma kararı alınca Heinkel ve Schult da asıl karargahlarından uçup gelmişti. O ikisi ve miğferli adam―― yani Al, Priscilla’nın takipçilerini oluşturuyordu.

 

Schult: [E tabii ki artık Rem-sama da bizden biri!]

 

Heinkel: [Ona kafana göre karar veremezsin, ufaklık. Bu kadın Priscilla Hanımın düşmanlarından birinin dostu. Bizim tarafımızda olmamasının yanı sıra potansiyel bir düşman da.]

 

Schult: [Ehhh!? Rem-sama, sen bizim düşmanımız mıydın ya!?]

 

Rem: [Ehhm, orası şimdilik belirsiz.]

 

Rem, güzelim, yusyuvarlak gözleri şaşkınlıkla açılan ve paniğe kapılarak ortalığı ayağa kaldıran Schult’a bu yanıtı verdi.

 

Heinkel’in ifade şekli ekstrem olsa da Rem’in pozisyonu inkâr edilemeyecek düzeyde karmaşıktı. Ve hafızasını yitirmesi nedeniyle hangi gruba dahil olduğunu onaylayacak bilgi ve farkındalıktan da yoksundu.

 

Elbette ki onun bu ince çizgide yürümesinin en büyük sorumlusu――

 

Rem: […O.]

 

Rem, belirsiz pozisyonuna kesinlik getirecek şeyin, üzerine düşeni yerine getirmek için Hisar Şehrinden ayrılmış olan o siyah saçlı oğlanın―― yani Natsuki Subaru’nun varlığı olduğunu biliyordu.

 

Yine de hisleri, onun söylediklerini can kulağıyla dinleyeceği ya da sorgusuz sualsiz kabulleneceği noktada değildi.

 

Subaru’nun söz veya eylemlerini kabullenememe sebebiyse Subaru’nun tüm bedenini çevreleyen o korkunç miasmaydı―― Yo, aslında şu noktada tek sebep bu değildi.

 

Evet, miasma Rem’in Subaru’yu olduğu gibi kabul etmesini kesinlikle engellemişti ama Rem, şimdiye onun söz veya davranışlarının aldatıcı veya kötü niyetli olmadığını anlamıştı.

 

Neticede onu sessiz sedasız kabullenememe sebebi, kendi temelinin sağlam olmayışıydı.

 

Ben kimim ve Natsuki Subaru ve diğerleriyle aramda nasıl bir ilişki var sorularının cevaplarını merak ediyordu.

 

Ve bu sorularla yüzleşemediği sürece donmuş zamanı ve durmuş ayakları ileriye gidemezdi.

 

Her ne kadar varlığını sağlamlaştırma amacıyla Subaru’yla yüzleşmek istese de Subaru’yla yüzleşebilmek için de önce varlığını sağlamlaştırmak zorundaydı.

 

Yani çıkışı olmayan bir labirentte kaybolmak misali bir çıkmazın içerisine girmiş durumdaydı.

 

Priscilla: [Kafan bayağı karışık herhalde. Kaşlarının arasındaki kırışıklık bunu açıkça kanıtlıyor.]

 

Rem: [Bu… doğru. Priscilla-san’ın tavsiyelerini uygulamaya çalışıyorum ama…]

 

Priscilla: [Ama ne?]

 

Rem: [Priscilla-san’ın söylediklerini anlamak her defasında çok zor oluyor.]

 

Utanç duyarak başını öne eğen Rem, bu açıklamayla cehaleti için yine kendisini suçladı.

 

Bilmece gibi konuşan Priscilla’nın seçtiği kelimeler belli bir kitleye hitap edecek cinstendi ve anlaşılması zordu. Daha da önemlisi Priscilla kıvrak zekalı biriydi ve tüm bunlar yetmezmiş gibi etrafındakileri düşünerek hareket ettiği pek görülmezdi.

 

Bu mizacıyla Abel’e bir hayli benziyordu―― Hatta Rem, benzerden ziyade aynı olduklarını söyleyebilirdi. Tabii muhtemelen her ikisi de bu benzerlikten memnun olmazdı, dolayısıyla bunu dile getirmemeyi tercih ederdi.

 

Heinkel: [Tavsiye mi? Ne tavsiyesinden bahsediyorsun sen? Priscilla Hanım bu kadına tavsiye mi veriyor?]

 

Schult: [Evet, Heinkel-sama. Ben biliyordum zaten! Priscilla-sama Rem-sama’yı çalıştırıyor! Ve o da tıpkı benim gibi Priscilla’nın kişisel ihtiyaçlarıyla ilgileniyor!]

 

Heinkel: [Oi, oioioi, sen kafayı mı yedin Priscilla Hanım? Bunun bize ne yararı var ki? Tek yaptığın düşmanlarımızı geliştirmek.]

 

Detaylardan mahrum bırakılan Heinkel, Rem’le Priscilla arasındaki anlaşmayı öğrenince gafil avlanmıştı.

 

Platformun üzerinde Priscilla’ya doğru ilerleyip Rem’i işaret ettikten sonraysa ağzını açarak,

 

Heinkel: [Onu yalnızca bir uşak olarak yanında tutuyorsun sanıyordum… Kampları hakkında bilgi falan verir diyordum. Ama elverişsiz bir pozisyona düşmek pahasına tamamen yoldan da çıkılmaz ki, oyun oynamanın da bir sınırı var…]

 

Priscilla: [Kes sesini, ahmak. Bana emir vermeye mi çalışıyorsun sen?]

 

Heinkel: [Hah…]

 

Priscilla: [Sana defalarca acıyı tattırdım ama asla ders almıyorsun, öyle değil mi? Maalesef boşta seni dövecek elim yok. Şu anda bu kitabın sayfalarını çevirmekle meşguller çünkü.]

 

Diyerek kucağındaki kitapla oynayan Priscilla, Heinkel’e ters bir bakış attı.

 

Bu esnada sesinde belirgin bir öfke yoktu. Fakat Heinkel, üzerine kılıç doğrultulmuşçasına soluksuz kalarak bir iki adım geri çekildi.

 

Rem’e kalırsa Heinkel’in korkusu fazla abartılıydı.

 

Tabii ki İmparatorluğun en güçlü savaşçılarından ve Dokuz İlahi Generalden biriyle verdiği mücadele esnasında Priscilla’nın gücüne ve kılıç kullanmaktaki ustalığına bizzat tanık olmuştu. Ki bu tanıklık olmasa bile kadının eşsiz bir güce sahip olduğunu teninin her zerresinde hissedebiliyordu.

 

Yine de――

 

Rem: [Heinkel-san’ın da ondan çok aşağı kalır yanı olduğunu sanmıyorum…]

 

Elbette ki bu yalnızca onun bakış açısıydı.

 

Fakat Heinkel, köşkün ele geçirilme sürecinde rakibine kılını kıpırdatma fırsatı dahi tanımadan kılıcını kapmış, onu hayatından mahrum bırakmadan galibiyet elde etmişti.

 

Saf mücadele ruhu ve üstün kılıç ustalığı öyle bir noktadaydı ki bölgedeki tüm İmparatorluk Askerleri karşısına dizilse bile ona denk olamazlardı.

 

Dolayısıyla Heinkel’in korkusu, aşırının da aşırısı gibi görünüyordu.

 

Ama şöyle de bir şey vardı ki Rem, “kendisi” olma konusunda bile bir amatördü. Ve güçlüler, dünyada olup bitenleri Rem’in anlaması mümkün olmayan bir şekilde algılıyor olabilirdi.

 

Öyle ya da böyle――

 

Priscilla: [Gözlerimi bu kıza dikmiş olmam anlık bir hevesten ibaret. Ama o çorak topraklarda ölmek üzere olan Schult’u kapıp getirmem de nafile çabaların yüzünden kana bulandığın anda seni yanıma almam da yine anlık heveslerimin sonucuydu.]

 

Schult: [Aynen öyle! Beni kurtaran Priscilla-sama’nın iyi yanına denk gelmemdi! Çok şanslıydım!]

 

Heinkel: [Cidden senin için hava hoş mu yani…?]

 

Parmaklarını kitabın kapağında gezdiren Priscilla her şeyi anlık heveslerle yaptığını açıklarken Rem duydukları karşısında şoka girmişçesine sarsılmış, Schult da mutlu mesut şansıyla böbürlenmeye başlamıştı.

 

Heinkel ise az önceki korkusundan arınmış görünüyor ama Rem’e çevrili gözlerindeki temkinlilik varlığını koruyordu.

 

Belki de içlerinde yaşananlara en tarafsız yaklaşan oydu.

 

Rem: [Ee Priscilla-san, hepimizi çağırma nedenin nedir?]

 

#İmparatorlukta neler oluyor temalı bölümlerimizle tekrar merhaba gençler. Bakalım neler olmuş ve bizi ne sürprizler bekliyormuş… Bu arada son günlerde yoğun bir baş dönmesi sorunu yaşıyorum, tedavi sürecine başladık, bir yandan da sorunu netleştirmeye çalışıyoruz. O yüzden toparlanana dek bölümler çok düzenli gelmeyebilir, bilgi vermiş olayım. Bir sonraki bölümde tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr